ANA KUCAĞI – BABA OCAĞI
Gerçi kamış bitmez, kaz ötmez amma;
Bizde, kekik biter ve keklik öter..
Öyle âhım şâhım değildir amma;
Ana kucağımdır; köyümdür benim…
Acısı var, tatlısı var, seli var,
Kırlarda papatya, bağda gülü var,
Her gün, serin serin esen yeli var;
Baba ocağımdır; köyümdür benim…
07.07.2007
93
KÖYÜM
Mehtaplı gecelerde, Vengicek’te;
Bir şarkı mırıldar da gezinirsin.
Yan verir, oturur; yaz gecesinde;
Böceklerin, sesiyle ezilirsin…
Dakikalar uzar, saatler geçer;
Ay yücelir gökten ziyâlar saçar.
Gönül bağındaki bu güller açar;
Koklar, koklar; tâ içten ezilirsin.
Gönül, enginlerde dünleri anar,
Hatıraların peşine dağılırsın…
Maziden kalan şu, yaralar kanar;
Bir gaflet basar da bayılırsın…
*****
Serin serin meltem esmeye başlar;
Bir an olur, irkilerek ayılırsın.
Seherleri yırtan ezan sesiyle;
Bağrın yanar sulara sarılırsın.
Bu an çok gönüller uykusuz durur.
Bu an inananlar namaz’a durur.
Bu an çok gönüller iniler durur;
Bu an Necatî’yi gönülden vurur…
94
KANDAK
Engininden geçtim, düzünden geçtim;
Gecesinde, gündüzünde hep koştum.
Öküz yaydım, tohum ektim, çift sürdüm,
Çok çileler çektim; safasın sürdüm…
Ellerim acırdı yolma yolmaktan,
Boyum yetmeyerek, yığın yığmaktan.
Tarlalarda geçer köylünün günü.
Değişmez, hep aynı; bu günü, dünü.
Çantasında olur azığı, aşı;
Lokantası ise; bir pınar başı…
Sonsuz haz duyarım; yazda yatmaktan.
Çatlar dudaklarım; tozdan, topraktan.
Şapkayı, şööyle bir ters çevirip te;
Eğilerek çook su içtim “kandak”tan
21.07.1965
95
KÖYLÜM
Memleket var simasında, yüzünde,
Doksanında; derman olur dizinde,
Sadakat var; onun her bir sözünde;
Kara bağrı, yanık olur köylümün.
Güğümleri elinde, suya gider,
Bakraçlarla, koyun sağmaya gider,
Köylü, birbiriyle; yamaklık eder;
Elden geri kalmaz işi köylümün.
Ellerde nasır var, ayakta yarık.
Ellerde meses var, ayakta çarık.
İçinde gâye var dışında sarık;
Daima dik durur başı köylümün.
Ahbabının dara düştüğü anlar,
Koşar gelir, lazım olduğu günler;
Gözüne bakar da derdini anlar;
Her bir ferdi, ârif olur köylümün.
Ne küfür, ne kahır çıkmaz dilinden,
Her türlü iş gelir, onun elinden.
Hiç şikâyet etmez, kendi halinden;
Herkese malumdur hali köylümün.
Yılmadan çalışır yazda ve kışta,
Bir gün dert eksilmez o garip başta,
Mücahittir cenge gider her yaşta;
Göğsü, küfre kala olur köylümün.
Erkenden kalkar da yolmaya gider,
Harmanını sürer hasadın eder,
Yazını yaz eder, kışın kış eder;
Dört mevsimde, işi olur köylümün
.
Nağmeleri, dertli çıkar sazından;
Bir dokunsan; bin âh çıkar ağzından.
Bir söz verir ise; dönmez sözünden;
Her bir sözü; kanun olur köylümün.
Necatî, garibim; o da köylüdür!..
Köylüm toprak gibi yumşak huyludur.
Misafirperverdir yiğit soyludur!..
Garibe dayanmaz, özü köylümün.
97
BAHARDA
Gün vurur, yel eser, tüm karlar erir;
Kar çiçeği, çiğdem çıkar baharda.
Tıpkı, maziye bakan gözler gibi;
Kuruyan pınarlar, akar baharda.
Koyunları, kuzusuna kavuşur,
Cananlar da, canlarıyla barışır,
Her çeşit ses, birbirine karışır;
Topraktaki her şey, çıkar baharda.
Karlı dağdan, kara taştan ses gelir,
Ağaçtan, çiçekten, kuştan ses gelir,
Küçük-büyük sağ; her baştan ses gelir;
Sesler cıvıl, cıvıl çıkar baharda.
Leb demeden, leblebiler sezilir,
Bahar olur, tüm ezberler bozulur,
Obasında, yaylasında gezilir;
Kaval, tüm sesleri keser baharda.
26.05.1970
98
İLİMİZ BİZİM
Ben köyümü, hiç bir yere değişmem,
Gerçi, kıraç amma ilimiz bizim!..
Bir tek, “ekmediğin yetişmez” burada;
Seherlerde, açar gülümüz bizim!..
Nere gitsem, dolanırım gelirim,
Dolaşıp gezmekten çok zevk alırım
Aradıklarımı burda bulurum;
Tozlu, topraklıdır yolumuz bizim!..
11.11.2011
99
ZAMANDIR
Yine bahar oldu bizim illerde;
Akan sular, sel olduğu zamandır.
Gülleri açıldı, mis kokusuyla;
Meltem esip yel olduğu zamandır.
Karanfilden, menevşeden, navruzdan;
Tüm kokular, yayıldığı zamandır.
Tepesi dumanlı, karlı dağ gibi;
Başta duman, çoğaldığı zamandır.
Kaya kovuğunda, çay kenarında;
Koyun-kuzu, sulandığı zamandır.
Ömrün ilkbaharı, gençlik çağında;
Dile mâni, dolandığı zamandır.
Yaz bahar ayları, geldiği zaman,
Her yan için için güldüğü zaman,
Koyun, kuzusunu bulduğu zaman;
Dağdan taştan gel olduğu zamandır.
Alaca kar oldu, dağın eteği;
Elden düşmez oldu, çiftin tutağı.
Sarp’a kurdu, güzelleri otağı;
Dağda taşta, yatıldığı zamandır.
Dağda meşe olur, düzde menevşe,
Pınarda, testide, suda bir neş’e,
Buram buram kokar oldu her köşe;
Kekik, yavşan,gül olduğu zamandır.
Tandır yanar, enginleri sislenir;
Yoncalıklar elvan elvan süslenir.
Buralarda, güzellere rastlanır;
Deli gönlüm, del’olduğu zamandır.
Necatî çok şeyler, sezilir oldu;
Hatıralar, artık yazılır oldu…
Gecede, gündüzde gezilir oldu;
Dağın, taşın düz olduğu zamandır.
101
IRGATLIK
Bir kızışık başlar, ırgatlık önü;
Burada babalar, başı çekerler.
Köyde, herkesin bir görevi vardır;
Görevlerin seve seve yaparlar.
Gurbet ele giden delikanlılar,
Irgatlık gelince dönüp gelirler.
Tırpan çekiçlerler, tönge yaparlar;
Birlik olup ekinleri biçerler.
Öte yandan, taze gelinler, kızlar;
Ellerin kınalar, hazırlanırlar;
Üst donların giyer, yolma yolarlar,
Desteleri toplar, yığın yığarlar.
Düvenleri dişler; ziftler sürerler.
Sap getirmek için kağnı kurarlar.
Sabundurluğa yoğurtla doldurulur;
Yola çıkınca da mazı yağlarlar.
İşin ağır yanı, analarındır;
Irgatın azığı, hazırlanılır.
Eşeğin üstüne, vurulur heybe;
Bir göze su, birin’azık konulur.
Gideceği yere, yönlendirilir;
Üstüne de, bir çocuk bindirilir.
Eşek gideceği tarlayı bilir;
Azığı da, çocuğu da götürür.
Irgatlık on, on beş, yirmi gün sürer;
Bu süreyi gayret; ekip belirler.
Bir yandan, ırgatlık devam ederken,
Öbür yandan da harmana gelirler.
Sap çekmeye, tâ geceden gidilir;
Kağnılarla saplar harmana gelir.
Kağnılar boşalır, tekrar gidilir;
Saplar, harman yerlerine yığılır.
Saplar saçılır da düven koşulur;
Üç gün, beş gün, kâh bir hafta sürülür.
Dirgenlerle, saplar karıştırılır;
Yabayla toplanır; tınaz yığılır.
Orta yollu esen, rüzgâr beklenir;
Taneler, samandan ayırd edilir.
Önce savrulur da sonra elenir;
Böylece de harman, hasat edilir.
15.07.1968
103
Boş sap kağnısı
SAP KAĞNISI -1
Tarlaya erken gidilir;
Sap yüklenip getirilir.
Dayaklanılır harmana;
Gölgesinde oturulur.
Susamıştır kağnıcılar,
Çam bardak ile su gelir.
Lıkır lıkır içmek için;
Şööyle bir tepeye dikilir.
104
Sap Yüklü Kağnı
SAP KAĞNISI -2
Önünden bakınca, kalem mi kalem.
Yanından bakınca, bir başka âlem.
Öküzler cephesi başka bir elem.
Cazırtısı, meftûn eder kağnının!..
105
HARMAN YERİ: 1. Harmanda yığılı sap 2. Sap yüklü,
dayaklı kağnı 3. Tığ savruluyor 4. Düven sürülüyor 5.Malâma
SAP KAĞNISI 3
Sap kağnısı ağır ağır alır yol;
Böylece uzaklar yakın edilir.
Öğle sıcağına kalmamak için;
Sabah namazını kılıp gidilir.
106
HARMAN
Harmanda küçük büyük, herkese bir iş düşer;
Kimi kağnı boşaltır, kimisi de sap saçar.
Ahırdan öküzleri, alır gelir çocuklar;
Kimi sapı düzenler, kimisi düven koşar.
İki parça tahtadan, oluşmaktadır düven;
Altına diş çakılır, sonra da zift dökülür.
İki öküz koşulur, düveni çekmek için,
Bir kişi görevlenir, düveni sürmek için.
Dört öküzü olanlar, iki düvenle sürer,
Hiç öküzü olmayan, eşeği koşar sürer.
Mesesi alır ele, “hoo” der öküzler yürür;
İskemleye oturur, düven böyle sürülür.
Çocuklar heveslenir, düven sürmek isterler;
Düven süren dedenin, arkasına binerler.
Kızgın güneş altında çocuklar, uyur kalır;
Uyuklayan çocuğu gelir, anası alır.
Gençler dirgenle bazen, sapları karıştırır;
Aykırı duranları, düvenle barıştırır.
Sap günlerce sürülür sonra malâma olur.
Malâma olunca da yabayla aktarılır.
Bazen âni bir yağmur, bastırır da ıslatır.
Islanmaması için bilezik(*)ler yapılır
Sürme işi bitince toplanır, tığ yığılır.
Rüzgâr, yavaş esince yabalarla savrulur.
Savurma da rüzgârın esmesine bağlıdır;
Bazen bir günde biter, kâh günlerce savrulur.
Sonra kalan kesmikler ‘gözer’den geçirilir,
Harmanda, temizlenir buğdaylar; çec edilir.
İş bunlarla da bitmez; ‘taşlık’ tan geçirilir.
Temizlenir, paklanır; değirmene gidilir…
Bu iş, ya eşeklerle ya kağnılarla olur.
Değirmen macerası günlerce anlatılır.
Bazen iki, üç günde; kâh beş günde dönülür.
Bir yıl yenilecek un, ambarlar’a konulur.
Yazdan yapılan herge gayrı tohum ekilir.
Bağa, bakım yapılır; kuruyanlar sökülür.
Yeğgi, huzur içinde horantayla yenilir.
Veren’e ta’zîm için; ‘Yâ Râb, şükür’ denilir.
Bundan sonra da artık uzun kışa girilir;
Bir yılın yorgunluğu, iyice giderilir…
Solmaz yaşadıkların yazdı birkaç satır’a;
Gelecek nesillere, kalsın diye hâtırâ…
(*) Malamanın sürüldüğü şekilde; yuvarlakça toplanıp yığılması.
108
ÇOBAN
Ne servetin, ne bağın var,
Ne bir saat, durağın var,
Yakının var, ırağın var;
Dağ-taş gezer dolaşırsın.
Koyunlardır arkadaşın,
Kavalındır tek sırdaşın,
Gece gündüz dağlardasın;
Yazda kışta uğraşırsın.
Azığın hep köyden gelir,
Herkes, nöbet günün bilir,
O gece, seninle kalır;
Olur, senin can yoldaşın.
O yemyeşil çayırlarda,
O çiçekli bayırlarda,
Uçsuz bucaksız dağlarda;
Tüm mahlûkât arkadaşın.
12.10.1964
109
KADINLARIMIZ
Ev işi onlarındır, yemeği pişirirler,
Çocukları giydirip karnını doyururlar.
Üst donunu giyerler, tarlalara giderler;
Irgatların ardından, desteleri toplarlar.
Biçilen ekinleri, toplar, yığın yığarlar;
Başka tarlaya gidip orda, yolma yolarlar.
Kadınlar, erkeğinin, yarı yardımcısıdır,
Yarım kalan işlere Hızır gibi yeterler.
.
Dışarıda, babalar; dış işleri bakanı.
İçeride, analar; evi, idar’ederler..
Herkesten sonra yatar, herkesten önce kalkar;
Horantayı toparlar; evi ayakta tutar!..
17.07.2008

ERCİYES -1
Bakarım, bakarım karlıdır başın;
Dumanın, başından bitmez ERCİYES.
Erenlere sordum, bilmezler yaşın;
Efkârın, dağılıp gitmez ERCİYES.
Duman çökmüş, karlar yağan başına.
Güneş vurmuş, beyazlanan döşüne.
Bir yaş daha eklenmiştir yaşına;
Yine yazın, kış olmuştur ERCİYES.
Pınarın var, soğuk olur, hızl’olur,
Yaylan vardır, güzellerin, nazl’olur,
Sevdalın var, eli kalem, sazl’olur;
Yazın, kıştan zor olmuştur ERCİYES.
Doruğunda namlı namlı kar yatar,
Etrafında lale, sümbül, gül biter,
Eteğinde, yiğitler güreş tutar;
Senin halin, sır olmuştur ERCİYES.
Nice güzellerin, yayla yayladı.
Nice âşıkların, nam’ın söyledi.
Necatî ahvâlin destân eyledi;
Bize nasîb oldu gülün ERCİYES.

ERCİYES -2
Bir yanında, gölge verir söğütler.
Bir yanında, güreş tutar yiğitler.
Bir yanında, körpe kuzular otlar;
Güneş, arkasına batar ERCİYES.
112

ERCİYES -3
Sen hep yücelerde havalardasın!
Her dem dumanlıdır, başın ERCİYES.
Tepeden tırnağa, donanmışsın sen!
Belli değil yazın, kışın ERCİYES.
Gelin gibi, takınmışsın duvağın;
Hâlâ genç görünür; yaşın ERCİYES.
Beyazlardan, bağlanmıştır; kuşağın.
Uzaktan görünür, başın ERCİYES.
113

ERCİYES’İN ETEĞİ
(Köyümün mevkileri)
Vengicek’ten bakılınca, su içen
Bir ata benziyor; Erciyes dağı.
Ortadaki çukur kır atın beli.
Lifos dağı, sanki baş’ı gibidir.
Tepeleri karlı, pınarlar sulu;
Yaylaları hep koyunlu, kuzulu.
Dağlar düze erer, tükenir taşlar;
Ekin tarlaları burada başlar.
Arazinin yanı, evran kayası.
Geliyor insanın; bir, bir sayası.
Kükürt, değirmentaş, gurbet kuyusu,
Cıngıtaş, küçüktaş ve gavkayası.
Narlı kaya, bağınaltı, karasay,
Arılık, yoncalık ve aşağı bağ.
Ortakuyu, derindere ve handa;
Mevkî mevkî, geziyorum; şu anda.
Mengücek caddesi, asfaltlı yoldur;
Vasıtası çoktur, yolcusu boldur.
Baltacı deresi, şerbetçi yeri,
Kaşkaya’dan, karakuyu in’leri.
Dikirbeleni’nden, yokuş’a doğru;
Han’ın üstü; uluyol’un üzeri…
Kağnılar geçermiş; cazılayarak,
Han’da konaklarmış; hep, geceleri.
Şimdi; abbaskoyağı’nda ‘röle’ ler;
Öz’e doğru koyak, koyak dereler.
Topaktaş’tan öte doğru, gölyeri.
Göğüs, gölün üstü, dedemezeri.
Dudu’nun kayadan bakarsan eğer;
Mayıs-Haziran’da görmeyi değer..
Kara yonca süsler yoncalıkları,
Kokusu mest eder koklayanları.
Necati’m, bu fasıl burada bitmez;
Gezip görmek gerek; anlatmak yetmez.
06.06.2007
115
POYRAZ BEKLER
Ekinler dalgalanır, estiği zaman poyraz,
Çayırlar ırgalanır, estiği zaman poyraz.
Arazimiz susuzdur; her şey, kıraçta biter;
Bitkinin imdadına, daima poyraz yeter.
Sebze ve bostanları, gece düşen çığ besler,
Her türlü yeşillikler, seherde poyraz bekler.
08.08.2008
116
MİSAFİR
Benim yaşadığım köyde;
Yeller eser, yeller eser.
Öte yüz(*)’e giden yollar;
Bizim köyümüzden geçer.
Yolcular gelip geçerken,
Gün akşama ulaşınca;
Misafir, alabilmek için;
Vengicekli, evin açar..
Hayvan, ahıra çekilir;
Başına, torba takılır.
Misafir, odaya alınır;
Yemek, misafirle yenir.
Hallar, hatırlar sorulur,
Akşamla, yatsı kılınır.
Koyu sohbete dalınır;
Ahbaplıklar, tazelenir.
Konaklar; yatar, dinlenir.
Sabah kalkar; yenilenir.
Hayvanlar tekrar yüklenir;
Misafir, yolcu edilir…
03.03.2009
(*) Avşar illeri. Saimbeyli, Tufanbeyli çevreleri
117
TURNALAR
Katar katar uçan, telli turnalar;
Bizim ele, uğradı mı yolunuz?
Bizim ilin, kokusu var sizlerde;
Şimdi hangi mevsim, bizim ilimiz?
Gül atçı mı, bülbül güle kondu mu?
Yücelerden akan sular dindi mi?
Bizimle gidenler, geri döndü mü?
Yola bakıyor mu, bizim gülümüz?
Ekinler boy verip, büyüdüler mi?
Şol emekleyenler, yürüdüler mi?
Yar ağladı diye çok güldüler mi?
Gayrı sarpa sardı bizim yolumuz.
Gurbet elde, çiçek açmaz dalımız;
Burnumuzda, tüter oldu sılamız;
Gayrı, dosttan yana gitsin yolumuz;
Rahmeyle Allah’ım; senin kulunuz!..
15.11.1975
118
KAR
Çabuk geçti, yaz-bahar;
Her yeri, kapladı kar.
Beyazlandı, yaylalar;
Her tarafta; ‘tek renk’ var.
Bir yandan kar yağıyor,
Rüzgârla savruluyor,
Gök, yere mi indi ne?
Yer, arzda kayboluyor…
Dağlar, yollar, ağaçlar,
Hepsini kaplamış kar.
Perişan oldu kuşlar;
Dışarı kar.. İçeri dar…
26.01.1969
119
KIŞ
Vu..Vu..Diyerek estikçe kara poyraz;
Kasıyor, kavuruyordu ortalığı…
Gökte savruluyordu tipi-fırtına;
Kesiyordu âdeta sesi, soluğu.
Karlı dağlar, inliyordu tâ uzaktan;
Boyun eğmişti sanki, bütün ağaçlar.
İnsafsızca vurdukça, tipi-fırtına;
Saklanacak delik arıyordu kuşlar.
Gayrı fırsat elinde, şimdi poyrazın;
Savuruyordu, yağan karları yer yer;
Yer-gök, birbirine girmişti bu anda;
Âdeta arzda, kaybolmuştu bu yerler!
Poyraz esip, kar yağarken damlara;
Fırtına; sürüklüyordu sokaklara.
Düzleşiyordu hep sokaklar damlarla:
Gömülüp, gidiyordu; köy, sonsuzluğa.
01.01.1966
120
ESEN YEL GİBİ
Engininden geçtim, düzünden geçtim,
Yükseğine çıkıp gezdim, yol gibi.
Varmadığım köşe, bucak kalmadı;
Her yanı dolaştım; esen yel gibi.
Güneşlerde, çalıştım da terledim,
Gölgelerde, oturup serinledim;
Mevki, mevki dolaştım; erinmedim;
Yücelerden, düze aktım sel gibi.
Dağlarında kekik, yavşan kokladım.
Kar çiçeği söktüm, çiğdem topladım.
Burda doğdum, buralarda büyüdüm;
Çiçek açıp, meyve veren dal gibi!..
06.06.2006
121
Köyümüzün kuzey batıdan görünüşü
KÖYÜMÜZ
Vengicek köyümüz; iki yamaçtır;
Aşağılar tirem, tepeler taştır.
Arılık mevkii yeşil ağaçtır.
Han’a doğru, uzanıyor köyümüz.
Elma, armut, kaysı, erik yetişir,
Bülbül, kumru ve keklikler ötüşür.
Çift-çubuk işleri, gündelik uğraş;
Gençler, düğünlerde güreş tutuşur.
Menevşelik; navruzların yatağı,
Seten’in önü de; gençler uğrağı.
Öküz uşağı(*)da, yazı (**) da yatar;
Gayrı, elden düşmez, çift’in tutağı.(***)
(*) Gece öküzleri otlatan kişi.
(**) Otlak,arazi.
(***) Elle tutulan yer
Köyümüzün güney batıdan (Arılık’tan) görünüşü
Sürü, akşam ağıllar’a geliyor,
Ak kuzular, anaların emiyor.
Analar, ağılda koyun sağıyor;
Çocuklar, koyunun, baş’ın tutuyor.
Ekinler, boy verip uzadığında;
İğdeler çiçekli, yollar tozludur.
Terslikleri döken, şu genç kızların;
Kimisi nişanlı,kimi sözlüdür!..
Köylü, gayrı yazılarda görülür,
Bostan çapalanır, tarla sürülür.
Ekin biçmek için, erken gidilir,
Kağnılarla saplar, harmana gelir.
Harman-hasat olur, düven sürülür.
Tığ’lar, savrulur da, çeçler elenir.
Harmanın içinde, meyveler erer;
Kabaklar yetişir; çiçek toplanılır.
Bağlara gidilir meyve yolunur;
İçlerinde, ev’in oğlu bulunur..
Bu keyfiyet babalarca bilinir;
Büyüklük yapılır da; hoş görülür.
Ocaklar yakılır; hedikler kaynar,
Buğdaylar, kazanda; dans eder, oynar.
Damlara serilir de kurutulur.
Bulgur; el değirmeniyle öğütülür.
Çuvallara, doldurulur buğdaylar;
Kağnılarla, değirmene gidilir…
Kış hazırlıkları da, başladı artık.
Keven kesmek için, dağa gidilir.
Tezekler toplanır, dallar kesilir;
Tırpanlar da arısdağa asılır.
Yazıya-yabana çıkılmak için,
Tarlalara, tohum ekilmek için,
Kış, gelmeden, işi bitirmek için;
Geceyi, gündüz’e katıp gidilir!..
Alimpınarı’ndan, kükürde doğru;
Enginden engine, bir ses duyulur:
Çoban Sülov, kurdu görür; hay! Eder;
Çobanın Kangal’ı, ardından gider.
Mart ayında, kuzu alınmak için;
Koçlar koyunlara katılacaktır.
Çobanlar sürüyü bıraktığında;
Herkes, koyununu, otlatacaktır.
Erciyes dağına, ilk kar düşünce;
Kışın habercisi! Bilinecektir.
Kışlık yiyeceğin, temini için;
Şehire, gidilip-gelinecektir.
O zaman, şehre, eşekle gidilir.
Beraberce, yolculuklar edilir.
‘Vengicek Hanı’nda, yatılır o gün.
Köye ancak, ertesi gün dönülür,
Eşeklerin, torbasını takıp da,
Yatınca uykuya dalar da gider.
Konukları; nezaketle, hürmetle;
“Han’ın pireleri” ziyaret eder…
Paraya çevrilir, eldeki matah;
Lüzum eden, bazı şeyler alınır.
‘Olmazsa olmaz’lar, alınacaktır;
Bazı şeyler, alınmadan gelinir..
Kar kapatır, yolu beli obayı;
Kardan, dışarıya çıkılmaz olur.
Öküzler, ahırda kardan bunalır;
Bağdan boşanır, da çıkar, dolanır.
Orta kuy’dan, kemer kuy’dan sulanır.
Koyunlara, içecek su bulunur:
‘Kardan kütük’ler, ahır’a taşınır,
Eritilir; koyun’a su yapılır..
Sobalar yanar da, tüter bacalar;
Kış ayları uzun olur, geceler..
Aile toplanır, tandır başına;
Karşılıklı sorulur, bilmeceler.
Sen sorarsın, o bilir; sana sorar,
Tükenir böylece, uzûn geceler.
.
Kar dolu yollara, tuzak eşilir;
Kurtuluş yok; bu tuzağa düşülür.
Kar topu oynanır, aşık oynanır.
Göğüsten aşağı, kızak kayılır.
Buzda topaç döndürülür, kayılır;
Bazısı kayarken düşer; bayılır..
Yeğgi-yangı, tamam ise evinde;
Gerisi, dert değil, bu kış gününde.
Hayvanların da, samanı var ise;
Mal iştahla yer, biraz yem serpince.
Kış gelince, iş-güç rafa konulur;
Gayrı dedikodu; def’e konulur…
Silahın kuşanıp, ava gidenler;
“Vuramadık”demez“kaçırdık”derler.
“Şey’in dediği” der, ve de eklerler;
Konuyla ilgili, bir söz söylerler.
Geçen günlerini anlatmak için;
“Yalan Dünya” deyip, misal verirler:
“Hiç kimsenin değil; seninim diyor;
Sen koş, ben ardından gelirim diyor”
Sözüyle, ‘dünyanın boş’ olduğunu,
Usûlünce; bize, haber verirler…
Gerçekleri görmek, kolay olmuyor;
Görsek bile; işimize gelmiyor…
Ne laf dinler, ne de tedbir alırız;
İşimize, geldiğince yürürüz.
Gençler, evde oturmaz, çıkar gider;
“Ahır sekileri”ni tercih eder.
Büyükler, köy odasında toplanır,
Odalarda; “cenk cüzleri” okunur:
“‘Kulak kesilir” herkes, dikkat eder;
Olayın akışına, dalar da gider.
Cenk meydanı, odalara taşınır;
O sahneler, bir kez daha yaşanır:
Heyecanlanır, Hakkı dayım; kükrer:
“Vur bre; kâfir’i konuşturma, vur!” der.
Gündüzler, geceler geçer de gider,
Ömür biter de hayat devam eder…
Koca ömür geçer, gider; gün gibi;
Hatıralar canlı; daha dün gibi!..
Niceleri kondu, göçtü bu hana;
Gidenler, bir daha dönmez cihana.
Anlatmakla bitmez; uzar da gider..
Bunlar, devede kulak; neleer, neler.
Necati’nin, anıları az gibi;
Anlayana; “sivri sinek, saz” gibi!..
03.03.2007 / Vengicek
127
YELLER
Baharda seherde esen ey yeller;
Nerden, nerelerden gelirsiniz siz?
Hele, anlatın da bir dinleyelim;
Bilirim, çok şeyler bilirsiniz siz.
Ketm etmeyin; dobra, dobra söyleyin..
Ölenden, kalandan kelam edin siz.
Sizlerden de, bizi soran olursa;
Eh, “hallicedir” deyin, selam edin siz.
06.06.1986
128
GAYRI “YOK” LAR VAR
O eski günler, eski zamanlar yok;
Gayrı, eski babacan adamlar yok!
Koyunlar, otlatılmıyor dağlarda;
Gayrı, kaval çalacak, çobanlar yok.
Meleşmiyor ki koyunlar, kuzular;
Sürü sürü; köyün koyunları yok.
Bir erkeğin, yolun kesmemek için;
Bekleyen, o eski hanımlar da yok.
Biçilen desteyi dağıtmak için;
Hışımla uzaktan gelen hortum yok.
Irgatlıkta yetişmiş ekinlerin;
Artık, biçilmeye ihtiyacı yok!
Biçer- döver biçiyor ekinleri.
Sapın, sürülmeye ihtiyacı yok.
Fırıştaklar, çevrilmiyor buzlarda
Damlarda, kartopu oynayanlar yok.
Ahır sekilerinde toplanarak;
Birşeyler anlatan, dinleyenler yok.
Düz bir yağışla, bir gece içinde;
Yağıp, her yeri dolduran karlar yok.
Ağaç küreklerle toprak damların;
Yarım metre karını, kürüyen yok.
O eskiden varken, bu gün “yok” olan;
Bu gün nice nice “yoklar” var artık…
03.03.2009
129
OCAKLAR TÜTMEZ OLDU
Şen-şakrak geçerdi, çocukluğumuz;
Büyük-küçük birbirini bilirdi…
Bir topluma katılacaksak eğer;
Herkes, edebini takar gelirdi!..
Her şeyin bir sonu vardır tabii;
Köyüme de hazan mevsimi girdi.
Karnı aç, gözü tok insanlar gitti;
Her şeyin, beti-bereketi bitti.
Güzel olan, ne var ise; hepisi;
Güzel insanlarla, birlikte gitti.
Kimi sahip çıktı, baba malına;
Baba düzenini, devam ettirdi.
Ekti, sürdü; toprağını işledi;
Hem de baba ocağını tüttürdü.
Güzelim köyümden çıkan, dönmedi;
Toprak dama yağan kar; kürünmedi.
Bakılmayan evler bir bir yıkıldı;
Yıkılan evlere; baykuş tünedi..
Kimisi oturdu, kimisi çıktı.
Kimi, ağac’için; evini yıktı.
Kimisi sonradan, tamir etti ya;
Kimi de, terk etti; tüm harâbetti.
Yeni yetmelerin, pek çoğu gitti;
İş buldu, aş buldu; eğlenip kaldı.
Kimi gurbet elde, evlenip kaldı
Onlar, hiç dönmedi; oralı oldu..
Sonunda, olan da, köyüme oldu;
Gayrı birçok ocak; tütmez oldu hey!
Necatî de, çıkıp gidenlerdendir;
Dolaşıp da, geri gelenlerdendir.
Ocak tüttürene; göçüp gidene;
El açıp; dualar edenlerdendir…
04.05.2009
131
ŞENLİK
Köyümüz derneği önayak olur,
Köylümüz de derneğe destek olur.
Bu işte tüm köylü seferber olur;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Temmuz’un ilk pazarı toplanılır,
Uzaktan, yakından herkes katılır;
Eski dostlar bir araya gelirler;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Yurt içinden, yurt dışından gelinir;
Yıllık izin, bu gün için alınır…
Küçük-büyük herkes, burda derilir;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Önce, resmi açılışı yapılır;
Ecdadın ruhuna Kur’an okunur.
Davetliler, misafirler konuşur;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Komşu köyler akın, akın gelirler;
Bunu, kaçırılmaz fırsat bilirler;
Eski dostlar, birbirini bulurlar;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Çalınır, çağrılır, türkü söylenir.
Halaylar çekilir; süksün oynanır.
Davulla, zurnayla; dev’oynatılır;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Eski-yeni hatıralar, canlanır,
İhtiyarlar görür; heyecanlanır;
Dede-torun, aynı sahnede olur;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Öğle namazı, topluca kılınır;
Arkasından yemek ikram olunur;
Ecdadın ruhuna dua okunur;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Afiyetle yenir, olunan ikram;
Etli pilav, karpuz, salata, ayran;
Bu birlikteliğe,gönüller hayran!..
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Çeşit çeşit yarışmalar yapılır;
Kendine güvenen gençler katılır;
Teşvik etmek için, alkış tutulur;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Yarışanlar, bir araya derilir;
Birincilerine ödül verilir.
Katılan herkes ödüllendirilir;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Proğram bitince sohbet edilir.
Büyükler tek, tek ziyaret edilir
El öpülür, dua talep edilir;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Yaşta büyük, âlim, ulu kişiler;
Herkes için,hayır dua ederler!..
Katılanlar, memnun olur giderler;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.
Bir gün önce bu alana gelinir,
Şenlik günü akşama dek kalınır,
Ayrılırken helâllikler alınır;
Neşeyle, coşkuyla şenlik yapılır.