Toprak İşleyene Verildi, Ziraat Gelişti

Ekilebilen arazi ölçüldü. Tesbit edilen vergi ile araziler eski sahiplerine bırakıldı. Vergiler adilâne idi. Arazinin eski sahipleri de karardan memnun oldular. Vergilerin toplanması doğru olarak yapıldı. Vergi toplanması ile ilgili Hz. Ömer, Basra ve Kufe’den onar dürüst ve doğru adam çağırır, onlara yemin verdirir, vergi tahsili sırasında Müslüman’a, Müslüman olmayana cefa verilip verilmediğini sorardı.
Getirilen yeni sistemle ziraat gelişti, topraklar ekildi.Halkın refahı arttı. Halk, Hz. Ömer’in adaletinden ve idaresinden memnun kaldı.
Irak dışındaki yerler eski hal üzere bırakıldı. Adalete uymayan yönleri ıslah edildi. Arazi varidatı konusunda Zerdüşt, Hıristiyan ve Kıptilerin görüşleri de alındı Yeni arazileri ziraata açanlara geniş imkânlar tanındı. Sahip olduğu toprağı işlemeyenlerin elinden üç yıl sonra toprakları geri alındı. Toprağı işleyenlere verildi.
Araziyi sulamak için yeni yeni kanallar açıldı. Hz. Ömer devrinde fethedilen ülkelerde ziraat altın devrini yaşadı.
Hz. Ömer düşünürdü. Düşünen insanları, ehil insanları bulur, ortaya çıkan yeni problemlere konuşarak, düşünceleri değerlendirerek birlikte çareler bulurdu.

Yeni Şehirler Kuruldu
Hz. Ömer zamanında imar faaliyetlerine de önem verildi. Basra, Kufe, Cize, Fustat gibi şehirler kuruldu. Basra, bugün Irak’ın ikinci büyük şehridir. Fustat, Mısır’ın başkenti Kahire’nin eski adıdır. Hz. Ömer bu şehirlerin kuruluşu ile bizzat meşgul oldu. Su, hava durumu, askeri ve ticari yönden mevkiine dikkat edilmesini istedi. Yeni kurulan şehirlerde evler devlet tarafından yapıldı.
Sokaklar ve caddelerle mahalleler birbirinden ayrıldı. Her mahalleye bir kabile yerleştirildi.
Yeni kurulan şehirlere ve eski şehirlere devlet binaları, askeri kışlalar, misafirhaneler ve camiler yapıldı. Hz. Ömer zamanında dört bin cami yapıldığı kaydedilir. Kufe’de yapılan cami kırk bin kişilik bir cami idi.
Sulama Kanalları Açıldı
Hz. Ömer zamanında ziraat için su kanalları açıldığı gibi, çok yönlü kullanılan kanallar da açıldı.
Dicle nehrinden Basra’ya dokuz mil uzunluğunda bir kanal açıldı. Basra’daki her eve bol bol su verildi. Sa’d ve Mak’al kanalları da çok yönlü olarak kullanılan kanallardır.

Hz. Ömer zamanında açılan en mühim kanal Nil nehri ile Kızıldeniz arasında açılan, “Emirül mü’minin” kanalıdır. Kanalın uzunluğu 69 mildi. Hz. Ömer’in emri ile Mısır valisi Amr ibni As tarafından açılmıştır. Kanal altı ay çalışılarak açılmıştır. Kanalla deniz yolu ile Hicaz ve Mısır birbirine bağlanmıştır. Kanalla Mısır ile Hicaz arasında gemiler çalışmış, karşılıklı insan ve eşya taşınmıştır.
Kanalın bakım ve onarımı, Emevi halifesi Ömer ibni Abdülaziz’den sonra ihmal edilmiş, bakımsızlıktan dolayı kumlarla dolmuş, geçit vermez hale gelmiş ve kapanmıştır.
Mısır valisi Amr ibni As, Akdeniz ile Kızıldeniz arasında da bir kanal açmak istemiş, Hz. Ömer o zamana ait geçerli sebeplerden dolayı buna izin vermemiş ve kanal açılamamıştır.

Hz. Ömer’in Yaptıkları
Hz. Ömer, devletin ve halkın ihtiyaç duyduğu bütün müesseseleri kurdu.
Kur’an’ın hükümlerine uygun kanun ve nizamları meydana getirdi. Tarihçiler Hz. Ömer’in yaptıklarını 34 madde halinde bildirirler. Biz bunlardan bazılarını şöylece belirtmek istiyoruz:
1- Beytülmal, devlet hazinesi müessesesinin tesisi
2- Mahkemelerin kurulması, müstakil ve maaşlı hakimlerin tayin edilmesi
3- Askeri idare merkezlerinin tesis edilmesi
4- Nüfus sayımı yapılması
5- Gelirler idaresinin kurulması
6- Arazinin ölçülmesi ve kiraya verilmesi
7- Mecburi ve gönüllü askerlik yapanlara maaş verilmesi
8- Polis ve zabıta idaresinin kurulması
9- Hapishane yapılması
10- Nehirlerden çıkarılan şeylere vergi konulması
11- Gayri müslim memleketlerle karşılıklı ticaretin tesisi ve gümrük vergisinin ihdası
12- Memleketlerdeki halkın ve idarenin durumunu anlamak için teftiş ve soruşturma idaresinin kurulması
13- Kimsesiz çocukların himaye edilmesi, onlar için mektepler açılması
14- Mekke ile Medine arasında ve muhtelif şehirlerde yolcular için misafirhaneler yapılması
15- Yahudi olsun, Hıristiyan olsun b
ütün yaşlı ve kimsesiz insanların himaye edilmesi, onlara tahsisat verilmesi ve bakımlarının yapılması
16- Camilere imam ve müezzin tayin edilmesi ve maaşa bağlanmaları
17- Camilerde vaaz edilmesinin sağlanması
18- Evkaf usulünün tesis edilmesi

Adâletli Büyük Ömer
Hz. Ömer, Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir (ra) zamanında işleyen devlet idaresine ihtiyaçlara göre yeni düzenlemeler getirmiş, fetihler sonunda çok genişleyen idarenin başarılı olması için bütün tedbirleri dirayet ve firasetle almıştır.
Birçok ırk ve din mensupları imparatorluk gelenek ve göreneklerine göre İslâm idaresi altına girmelerine rağmen, Hz. Ömer onları da incitmeden, idaresini sevdirerek, gönüllerini İslâm’a ısındırarak, adaletle yönetme başarısını en güzel şekilde göstermiştir.
Dünya tarihine adaletli büyük Ömer olarak geçmiştir. Halbuki O’nun arzusu ne şandı, ne de şöhretti. O’nun gayesi Allah’ın rızasını kazanacak şekilde insanları idare etmek, İslâm’ı yaymaktı. Allah O’na yardım etti. İdarede adalet yönünden örnek oldu. İslâm’ı yaymada en büyük başarıya ulaştı, milyonlar müslüman oldu.
Hz. Ömer halife olunca şöyle dua etmişti: “Allah’ım! Sertim, bana biraz rıfk-ı mülâyemet ver.
Allah’ım! Zayıfım, bana kuvvet ver. Allah’ım! İdaresini üzerime aldığım bu
ümmeti doğru yola irşat için bana kuvvet ihsan et.”

Sosyal Tutumu ve Sosyal Yardımı
Allah, Hz. Ömer’in duasını kabul buyurdu. O kimsesizlere, çaresizlere ve insanlara karşı son derece şefkatli ve merhametli oldu.
Hz. Ömer, zayıf, yorgun, bitkin bir adamla karşı karşıya gelince hayretini gizleyemedi. Üzülerek ağlamaya başladı. Hz. Ömer’e: “O bir Hıristiyandır, niçin ağlıyorsun” denildiği zaman: “Biliyorum, Fakat ona acıdım. Allâh’ın şu sözünü hatırladım: “Yorgun, argın çalışır. Kızgın ateşe yaslanır.” (Gaşiye: 87/3-4)
O hem çalışacak hem de cehenneme girecek. İşte buna acıyorum” dedi.
Hz. Ömer Mugarribe’nin durumunu sordu: “Müslüman olduktan sonra küfre dönen bir adamdır” dediler.
“Hz. Ömer ona ne yaptınız?” dedi.
“Yakaladık ve boynunu vurduk” dediler.
“Keşke üç gün hapsetseydiniz, her gün bir somun verseydiniz, tevbeye
davet etseydiniz. Belki tevbe eder, İslâm’a dönerdi”
dedi.
Hz. Ömer, Cabiye’ye geldiği zaman, ihtiyar bir dilenci gördü. Durumunu sordu.
“Bu ihtiyarlamış ve zayıflamış bir zimmîdir” denildi. Hz. Ömer ihtiyarın cizye vergisini kaldırdı: “Onu ihtiyarlayıp sağlık’tan düşünceye kadar cizye ile mükellef tutuyorsunuz. Sonrada sokağa atıyorsunuz” dedi. Hazineden ona on dirhem aylık maaş bağladı.
O, zalimlere, haktan ayrılanlara, düşmanlara karşı da son derece kuvvetli idi. İsmi söylendiği zaman düşmanlar, zalimler titriyor.
Hakk’a bağlı olanlar ise kendilerini huzur ve güvende hissediyorlardı.
Hz. Ömer, İslâm devletinde hiç kimsenin aç, çıplak ve barınaksız kalmaması için lüzumlu bütün düzenlemeleri yapmış ve her adımı atmıştır. Sakatlara, zayıflara, hastalara, yaşlılara, yetimlere, dullara, işsizlere ve bunlar gibi ihtiyaç içerisinde olan bütün kişilere Beytülmal’den maişet temin edilmesi, halifenin devamlı bir emriydi.

Her doğan çocuk için aileye yardım etti.
Sınıfına, rengine veya inancına bakılmaksızın bütün fakir ve muhtaçlara Beytülmal’den yardım yapılırdı.
Yaşlı ve malûl olan Yahudi hahamları ve Hıristiyan keşişlerinin de maişetleri Beytülmal’den temin edilirdi.
Şehir ve kasabalarda yolculara bedavaya yiyecek ve barınak veren, masraflarını devletin karşıladığı misafirhaneler inşa edildi.
Bir gün bir bedevi, ailesi için giyecek istedi. Ömer onun bu isteğinin yerine getirilmezse ne olacağını sordu. Bedevi cevap olarak: “Hesap gününde hakkında sorguya çekileceksin ve şaşıracaksın. Sonra da ya cehenneme ya da cennete gideceksin” dedi.
Hz. Ömer hesap gününde yaptığı her şeyden, ümmetin halinden hesaba çekileceğinin şuurunda idi. Bunun için her şeyi Allah’ın emrine göre yapmaya çalışıyordu. Hz. Ömer bedevinin cevabı üzerine, üzerinden gömleğini çıkarıp ona verdi.
Bir kadın Hz. Ömer’e geldi: “Ey mü’minlerin emir’i kocam öldü. Geride küçük çocuklar bıraktı. Onlar kendi yiyeceklerini temin edemiyorlar. Ekinleri ve davarları da yoktur. Onların kıtlıktan yok olup gitmelerinden korkuyorum. Ben Hufaf bin Eyma Elgifari’nin kızıyım. Babam Hudeybiye’de peygamberle beraber bulundu” dedi.
Hz. Ömer, evinin önünde bağlı duran besili devenin yanına gitti. Yiyecek, nafaka ve elbise dolu iki çuvalı deveye yükledi, yularını ona verdi. “Bunu al götür. Bitince Allah daha hayırlısını verir.”
Orada bulunan bir adam: “Ey mü’minlerin emiri o kadına çok verdin”dedi.
Hz. Ömer: “Sus be mübarek! Onun babası Hudeybiye’de peygamberle beraber bulundu. Yemin ederim ki, bu kadının babası ve kardeşi bir kaleyi bir süre muhasaa ederek fethettiler. Sonra oradan biz faydalandık.”
Said bin Yerbu adında sahabeden bir zat gözleri ama olduğundan, mescide devamlı gelemiyordu. Bunu öğrenen Hz. Ömer Said’e maaşlı bir hizmetçi verdi. Hizmetçi onu mescide götürüp getirirdi. (Siret: 2/352)
Hz. Ömer, herkesin şikâyetini serbestçe kendisine söylemesini isterdi. Her namazdan sonra mescidin avlusuna oturur, şikâyet sahiplerini dinlerdi. Hz. Ömer geceleri dolaşır, halkın hallerini tetkik ederdi.

Kocakarı ile Ömer
Bir gece Medine etrafında dolaşırken çocuk ağıdı işitti. Ağıdın geldiği yöne yöneldi. Bir çadırda üç çocukla bir ihtiyar kadını gördü. Kadına çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın çocukların iki gündür aç olduğunu söyledi.
Hz. Ömer derhal Medine’ye döndü. Un, yağ ve hurma aldı, sırtına yüklendi. Kadının yanına vardı. Hz. Ömer ateşi yaktı, kadın çocuklara yiyecek hazırladı. Çocukların karnı doyunca oynamaya başladılar. Kadın, Hz. Ömer’i tanımıyordu. Teşekkür etti ve şöyle dedi:
“Cenab-ı Hak sana mükâfatını ihsan etsin. Ömer’in işgal ettiği makama o
değil, sen layıksın.”

Bu hadise bir hikâye değil, olmuş bir vakıadır. Daha tafsilatlı anlatım şekli de vardır.
Merhum Mehmet Akif bu vakıayı “kocakarı ile Ömer” ismi ile şiirleştirmiştir.
Şiirde Hz. Ömer’in sorumluluk şuuru şöyle anlatılır:


“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i ilahî sorar Ömer’den onu!
Bir ihtiyar karı bîkes kalır, Ömer mes’ul!
Yetimi, girye-i hüsran alır, Ömer mes’ul!
Bir âşiyan-ı sefalet bakılmayıp göçse,
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
Zemine gadr ile bir damla kan dökünce biri,
O damla bir koca girdap olur boğar Ömer’i!
Ömer duyulmada her kalbin inkisarından,
Ömer kovulmada her matemin civarından!
Ömer halife iken başka kim çıkar mes’ul?
Ömer ne yapsın, ilahî, beşer zalûm-ü cehul!
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?”
Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den…


O’nda, Adaletsizliğin
Tek Örneği Gösterilemez

Hz. Ömer hakkında EL-FARUK adında bir eser yazmış olan Şiblî Numânî, Talip
Yaşar Alp tarafından “Bütün Yönleri ile Hz. Ömer ve Devlet İdaresi” ismi ile Türkçe’ye çevrilen eserinin ikinci cildi, sayfa 404’de şöyle diyor:
“Yeryüzüne şu veya bu zamanda adalet ve insaniyet hudutlarını
çiğnemeyen hiçbir hükümdar gelmemiştir.
Anuşirvan’ın adı adalet ve cömertliğinden dolayı darbı mesel
haline gelmişse de O’nun ismi tamamen lekesiz değildir.
Hz. Ömer’in vaziyeti ise farklı olmuştur. O’nun bütün icraatı
en ince teferruatına kadar tetkik edildiği zaman orada bir tek
adaletsizlik veya zulüm örneğine tesadüf edilmez.
Tarihte diğer bütün hükümdarlar eski zamanlardan beri muntazam
hükümetleri ve iyi anlaşılır anayasaları haiz ülkelerde
doğmuşlardır. Bunlar yeniden hükümet kurmak zorunda kalmamışlardır.
Onlara miras olarak kalan nizam ya ihtiyaçlarına kâfi gelmiş veya ıslah edilmiştir.
Hâlbuki hükümetler ve anayasalar Hz. Ömer’i doğuran ülkenin malumu değildi.
Hz. Ömer kırk yaşına basıncaya kadar bir memleketi idare etmesi için kendisine
başvurulacağını rüyasında bile görmemiş, gençliği deve otlatmakla geçmişti.
Bu mânialara rağmen, geniş bir imparatorluk kurmuş ve devlet idaresini,
adli mahkemeleri, emniyet teşkilatını, bayındırlık hizmetlerini, halk eğitimini
ve harp dairesini tanzim ederek, imparatorluğun verimli idaresi ve müdafaası için
kanun ve
esasları tesbit ederek baştan aşağı tanzim etmişti. Bütün bunları bir
Hz. Ömer tahakkuk ettirebilirdi. Kim, tarihte Hz. Ömer’in yaşadığı gibi hayat süren, yama dolu
bir gömlekle örtünen, dul kadınların evine kendi sırtında su taşıyan, çıplak döşemenin
üzerinde uyuyan, çarşılarda dolaşıp gittiği yerlere yalnız giden, develeri kendi elleri ile
kaşağılayan, hamal, nedim nedir bilmeyen bir hükümdar gösterebilir?
O, bütün bunlarla öylesine bir huşû telkin etmişti ki, Arabistan ve İran ismini duyduğu zaman titremiş, yüzünü döndüğü tarafta arzı sarsmıştı.

Scroll to Top