Ömer İbn-i Abdül’aziz Farklı Muameleyi Kaldırdı

Ömer bin Abdülaziz Allah’ın emrine uydu, aradaki bütün farkları kaldırdı. Bütün Müslümanların ırkı, cinsi, dili, kavim ve kabilesi, sosyal durumu ne olusa olsun aynı haklara sahip olduğunu, eşit olduğunu ilan etti. İdarî, siyasî, hukukî ve sosyal durumları itibarıyla aralarında bir fark olmadığını açıkladı.
Müslüman olmayanların da temel insan haklarına sahip olduğunu, Müslümanlığın onlara tanıdığı bütün hakları kullanabileceklerini ilan etti.
Cizye
Ömer bin Abdül’azîz, Müslümanlar arasındaki Arap-Mevâli ayrılığına son verdikten sonra cizye meselesini de Allah’ın emrine uygun halletti.
Cizye, Müslüman idaresinde yaşayan Müslüman olmayanlardan alınan vergiye denir. Müslüman olmayanlar bu vergiyi vermekle can ve mal yönünden güven altında İslâm memleketinde yaşarlar.
Cizye verenlere zimmî denir. Cizye zimmîlerin mali durumlarına göre alınır.
Onlara altından kalkamayacakları vergiler yüklenmez. Zengin, fakir ve orta halli oluşlarına göre vergi alınır veya toptan orta halli bir vergi konur. (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslâmiyye ve İstilahat-ı Fıkhiyye kamusu: 3/422)
Emeviler, zımmîlerin Müslüman olanlarından da cizye vergisi alıyorlardı. Hâlbuki bir zımmî Müslüman olmakla zımmîlikten çıkıyor, İslâm cemaatinin bir ferdi oluyordu. Müslüman olanlardan cizye vergisi almak Kur’an’a ve sünnete aykırı bir durumdu. Halife Ömer bin Abdül’azîz, Müslüman olmuş olanlardan, bundan sonra da Müslüman olacaklardan cizye vergisi alınma yacağını ilan etti.

Allah, Muhammedi
Tahsildar Olarak Göndermedi

Bazı valiler, cizye vergisinin kaldırılmasının devletin maliyesine büyük darbe vuracağını bildirdiler.
Mısır valisi kendi bölgesinde cizye vergisinin devamını istedi. Ömer bin Abdül’azîz, Mısır valisine şu cevabı verdi: “İslâm’a girenlerden vergi almayacaksın. Allah senin görüşünü de kahretsin. Yüce Allah Muhammed’i (sav) tahsildar olarak değil, hidayetçi olarak göndermiştir. Yemin ederim
ki, tüm insanlar Ömer’in vasıtası ile Müslüman olsa gene de o’nun mutluluğuna yetmeyecektir.”

Basra valisi de Halife Ömer bin Abdül’azîz’e bir mektup gönderiyor, mektubunda şöyle diyor: “İnsanlar akın akın Müslüman oluyor. Verginin azalmasından korkuyorum.”
Ömer bin Abdül’azîz, valiye şu cevabı veriyor: “Mektubunu aldım. Allah’a yemin ederim ki, benimle senin çift sürerek elimizin emeğinden geçinmemize de mal olsa tüm insanların Müslüman olmasını istiyorum.”
Horasan havalisinde bazı gruplar vali Cerrah bin Abdullah’a giderek Müslüman olanların sünnet edilmesini istediler. Maksatları sırf vergiden kurtulmak için mi müslüman olduklarını anlamaktı.
Vali durumu Ömer bin Abdül’azîz’e bildirdi. Halife valiye şu cevabı yazıyı gönderdi: “Allah Muhammed’i (sav) sünnetçi olarak değil, davetçi olarak gönderdi.”
Emevi hükümdarları, Müslüman olanlardan cizye vergisini alıyor, bazı Hıristiyan grupları da cizye vergisinden muaf tutuyordu. Müslüman olmayanlar
kim olursa olsun hepsi Ömer bin Abdül’azîz tarafından vergiye tabi tutuldu. Gayri müslim insanlar arasındaki ayrıcalıklar da ortadan kaldırıldı.
Müslüman Olmayanlara
Devlet Hizmetinde Vazife Vermedi

Emevi hükümdarları bir kısım Hıristiyan gruplara ve şahıslara sarayda ve devlet hizmetinde görevler vermişlerdi. Ömer bin Abdül’azîz bu görevleri kaldırdı ve devlet hizmetinde gayri müslimlere görev verilmesini yasakladı.
Bazı Hıristiyan yazarlar, Hıristiyanları devlet hizmetinden uzaklaştırdığı, bütün gayri müslimlere cizye uyguladığı için âdil Ömer bin Abdül’azîz’e zalim derler.
Ömer bin Abdül’azîz gibi bir devlet başkanının kendi dünyalarına hiç gelmediğini, kendi dünyalarında asla bulunmadığını unuturlar.
Ekonomik Tedbirleri
Ömer bin Abdül’azîz, toprak kullanımını dine uygun, verimli olacak şekilde yeniden düzenledi.
Ücretsiz işçi çalıştırılmasını yasakladı. Mısır Ehramlarını Firavun ücretsiz çalıştırdığı insanlara yaptırmıştı.
Romalılar da ücretsiz insan çalıştırırlardı. Emevi hanedanında da Mevâli dedikleri insanları ücretsiz çalıştırma temayülü vardı. Ömer bin Abdül’azîz, ücretsiz işçi çalıştırılmasını yasakladı ve şöyle dedi: “Biz ücretsiz işçi çalıştırmayı (ırgatlığı) bütün yeryüzünden kaldırmak istiyoruz. Çünkü onun gayesi zulümden başka bir şey değildir.”

İdarecilerin ticaret yapmasını yasakladı.
Valilere gönderdiği bir talimatında şöyle der: “Biz idarecilerin ticaretle uğraşmaması fikrindeyiz. Bir valinin veya idarecinin hükmettiği beldede ticaret yapması asla helal olmaz. Ne zaman ki, devlet reisi kendi menfaati için ticaret yapar ve işlerini buna göre ayarlarsa, istemeyerek dahi olsa, hata yapmamak için kendini zorlasa bile boyun eğmek zorunda kalır, zillete mahkûm olur.”
Alım satım vergisini kaldırdı, alım-satım vergisinin malı eksilttiğini söyledi, şuayeti okudu: “İnsanların mallarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesat çıkararak fenalık etmeyin.” (Hud suresi: 85)
Ticareti serbest bıraktı. Kara ve deniz ticaret yollarını açtı. Her türlü vergi ve ayakbastı parasını kaldırdı.
Ölçü ve tartıların aynı olmasını sağladı.
Haraç vergisi konusunda da düzenlemeler yaptı.
Kuzey Afrika’da Berberi çocuklarından alınan vergileri kaldırdı.
Öşür konusunda da indirime gitti.
Dine aykırı vergileri kaldırdı.
Vergilerde indirim yaptı, halkın ödeme gücünü ölçü olarak aldı.
Zekât konusunda son derece dikkatli davrandı. Zekâtların muntazaman toplanmasını sağladı.
Bu Ne Acaip İş
Yemen valisi Urve bin Muhammed’e yazdığı mektupta hakkaniyete ve adâlet’e ne kadar dikkat ettiğini belirtmektedir. Mektubunda şöyle der: “Bana yazdığın mektupta Yemen’e gittiğini, Yemen halkına cizye gibi sabit vergiler koyduğunu, mahsul bol olsa da, kıt olsa da, halk ölse de, dirilse de
ahaliyi bu vergiyi ödemeye mecbur tuttuğunu söylüyorsun.

Sübhanâllah! Bu ne acaip iştir. Bu mektubum sana ulaşınca yaptığın o batıl şeyi derhal terk et, senin de bilmiş olduğun Hakk’a sarıl. Sonra, sana da bana da ulaşmış olan Hakk’ın emrini uygula.

Bütün varlığımızı darlık kuşatsa ve bütün Yemen’den bana sadece bir avuç tahıl gönderilse, Allah biliyor ki, yapılan iş Hakk’ın emrine uygun olduğu takdirde ben buna çoktan razıyım. Vesselam.”
Zimmîlerin Müslüman olanlarından cizye vergisi alınmazsa devletin gelirleri çok azalır. diyorlardı. Vergilerin az miktarda alınmasına karşı çıkıyorlardı. Devlet hazinesi boşalır diyorlardı. Dine aykırı vergilerin, gelir olması bakımından devamını istiyorlardı.
Huzur, Güven ve Zenginlik
Nedevî merhum der ki: “Birçoklarının duydukları endişelerin, kopardıkları yaygaraların hiç biri gerçekleşmedi. Aksine insanların refahı ve bolluğu daha da arttı, devletin maliyesi daha da zenginleşti. Ülkenin her bölgesinde yaşayan insanlara huzur ve güven geldi. Zekâta müstahak olup O’nu kabul edecek insanların sayısı son derece azaldı. O kadar ki, bu durum -zekâtı kabul edecek insanların bulunmaması- zenginler ve servet sahipleri için derhal halledilmesi gereken bir problem haline geldi.”
Merhum Nedevî tarihi bir misal de verir: “Yahya bin Said anlatıyor: Ömer bin Abdül’azîz beni, Afrika’nın zekâtlarını toplamak için göndermişti. Zekâtları topladım. Topladığım zekâtları dağıtacak fakir aradım, fakat Afrika’da fakir bulamadım. Zekâtları kendiliğinden kabul edecek kimseyi de bulamadım. Ömer bin Abdül’azîz bütün insanları zengin etmişti. Neticede bu zekâtlarla köleler satın alıp onları azat ettim.”
Ömer bin Abdül’azîz’in hilafeti, İslâm hükümlerine dayanan devlet büyük problem ve buhranlarla her an yıkılmaya mahkûmdur, İslâm devletinin ayakta durabileceği iddiası sadece hayalden ibarettir… gibi sözleri papağan gibi tekrarlayan kimselere en büyük bir tarihî vesikadır.

Hadisleri Toplama İşini Başlattı
Ömer bin Abdül’azîz’in en hayırlı işlerinden biri de, Peygamberimiz (sav)’in hadislerini toplama işini başlatmasıdır.
Peygamberimiz’in sözlerine hadis denir.
Hadis, Peygamberimiz’in sözlü sünnetidir.
Sözlü, fiili ve takriri şekilleri ile sünnet, Kur’an-ı Kerim’den sonra dinimizin ikinci kaynağını teşkil eder.
Sünnet, Kur’an-ı Kerim’in açıklamasıdır.
Sünnet, Müslüman’ca yaşamanın göstergesidir. Müslüman bu göstergeye göre hareket edince Müslüman’ca yaşamış olur.
Sünnet ve sünnetin önemli bir bölümünü oluşturan hadisler son derece önemlidir.
Peygamberimiz bir söz söyleyince Müslümanlar bu sözü ezberlerler, birbirlerine söylerlerdi. Başlangıçta Kur’an ayetleri ile karışır diye hadisler yazılmazdı.
Aradan yıllar geçti. İslâm dünyası Çin’den Atlas okyanusuna kadar olan bir alanı kapladı.
Kötü niyetliler ortaya çıktı.
Zındık ve fitneci zümreler türedi.
Siyasi bölünmeler oldu.
Bütün bunlar kendi emel ve amaçlarını tahakkuk ettirmek, Müslümanları yanlarına çekebilmek için hadis uydurmaya başladılar.
Uydurdukları hadislerle, Müslümanları imanından, ibadetinden ve ahlakından yoksun bırakıp, kendi emellerine hizmet ettirmek istediler.
Ayrıca zamanın geçmesi ile bir kısım hadis bilenler Hak’ın rahmetine kavuştu.
Bir kısmı da başta dini irşat olmak üzere, çeşitli sebeplerden dolayı İslâm coğrafyasına dağılmışlardı.
Hadislerin kaybolmasını önlemek, hadis uydurmacılığına son vermek, İslâm’ın ikinci kaynağı olan sünnetin hadis dalını koruma altına almak için Ömer bin Abdül’azîz, hadislerin toplanmasına ferman yayınladı, hadislerin toplanma işini başlattı.
Merhum Ebulhasen en-Nedevî konu ile ilgili şunları yazar:

“Ömer bin Abdül’azîz’in bütün cehd ve gayreti sadece idarî nizamı ıslah etmek, medenî siyaseti nebevî hilafete döndürmek gayesine münhasır kalmamıştır.
O, bu umumi manzaradan çok daha ileri giderek Müslümanların hayatlarındaki en ince meselelere bile el atmıştır.
Ömer bin Abdül’azîz, Müslümanların hayat kaynağı olan, fakat insanların harplerle ve siyasetle meşgul olmaları sebebiyle kaybolmaya yüz tutan İslâmî ilimlerin tedvinine teşebbüs etmiştir.
Hilafet görevini üzerine alır almaz hemen yapmaya koyulduğu işlerden biri de Hadis ilminin tedvini olmuştur. Yüce Allah, bu konuda da ilk hareket şerefini o’na nasip etmiştir. Tıpkı büyük dedesi Hz. Ömer’e Kur’an’ı toplamak konusundaki ilk hareket şerefini nasip ettiği gibi…
Gerçekten Hz. Ömer Kur’an’ın toplanması konusunda, Rasûlullah’ın halifesi Hz. Ebubekir’e teklif ve ısrarlı telkinlerde bulunmuştu.
Ömer bin Abdül’azîz, Hadis ilminin tedvini gayesi ile Hadis âlimlerinin büyüklerinden biri ve asrının ilim hazinesi olan Ebubekir bin Hazm’a bir yazı göndererek şöyle demiştir: “Rasûlullah’ın hadislerini araştır ve onları yazmak suretiyle tesbit et. Zira ben âlimlerin tükenmesinden ve ilmin kaybolmasından korkuyorum.”
Ömer bin Abdül’azîz, ehemmiyetinden dolayı Ensardan Abdurrahman’ın kızı Amra ile Kasım bin Muhammed bin Ebubekir’e ait hadis mecmualarına özel bir gayret gösterilmesini istemiştir.
O, hadislerin tespitini sadece ibni Hazm’dan değil yurdun çeşitli bölgelerinde yaşayan ilim erbabından ve devlet memurlarından da istemiştir.
“Rasûlullah’ın hadislerini araştırıp bulunuz ve onları bir araya toplayınız.”
Ömer bin Abdül’azîz, sadece bu işi teşvik etmekle yetinmemiş, bu işin yapılması için gereken her türlü kolaylığı göstermiş, her imkânı kullanmıştır.
Âlimlerin ailevi maişetlerini bizzat karşılamış, ilmi her tarafa yaymaları, kazanç gailesi ile meşgul olmamaları için onlara maaş bağlamıştır. Bu hususta
Muhammed bin Hakem şöyle der: “Ömer bin Abdül’azÎz, Yezid bin Ebi Malik ve Haris bin Muhammed’i insanlara Rasûlullah’ın sünnetini öğretmeleri için badiyelere gönderdi. Onların maişetlerini bizzat karşılamak istedi. Yezid bunu kabul ettiği halde Haris kabul etmedi ve şöyle dedi: “Allah’ın bana öğretmiş olduğu bir ilimden dolayı ücret alamam.”
Bunu üzerine Ömer bin Abdül’azîz şöyle der: “Yezid’in hareketinde bir beis
görmüyoruz fakat, yüce Allah aramızda Haris gibilerin sayılarını çoğaltsın.”

Ömer bin Abdül’azîz’in bizzat kendisi de çok kuvvetli derin bir âlimdi. Halifelik ve devlet reisliğinin zorlukları olmasaydı, mutlaka meşhur fakihlerden ve nadir ilim adamlarından biri olurdu.

Scroll to Top