Peygamber (sav)’i öldürmeye giden Hz. Ömer, Erkam’ın evinde peygamberin huzurunda Müslüman olmuştu. Peygamberimiz (sav) , ona “Faruk” hak ile batılı birbirinden ayıran ismini de verdi. O şimdi “Ömer-ü’l- Faruk”.
Biz Müslümanlar ona, saygı ifadesi olan Hazret kelimesi ile hitap ediyoruz. Hazreti Ömer diyoruz.
Hz. Ömer: “Kaç kişiyiz?” dedi
“Kırk kişiyiz” cevabını aldı.
“Öyleyse ne duruyoruz? Haydi, Kâbe’ye gidelim. Allah’ın ismini yüceltelim.” dedi.
Önde Hz. Ömer, sonra Hz. Ali, sonra peygamberimiz (sav) , sağında Hz. Ebubekir, solunda Hz. Hazma ve arkada diğer sahabe olmak üzere Kâbe’ye gittiler.
Müşrikler, Kâbe’de toplanmışlar, Ömer, Muhammed’in kellesini getirecek diye bekliyorlardı.
Müşrikler baktılar; Ömer hepsini toplamış getiriyor, dediler.
Ebu Cehil, cin fikirli bir adamdı. Gelişi gördü, beğenmedi: “Ben bu gelişten pek hoşlanmadım” dedi.
Koşup ilerledi: “Hayrola Ömer! Bu ne?” diye sordu. Müşrikler şaşkındı. Bir Hz. Ömer’e, bir Hz. Hamza’ya baktılar.
Hz. Ömer gür sesi ile Ebu Cehil’in sorusuna cevap verdi:
“Eşhedü Enlâ İlâhe İllallah. Ve Eşhedü Enne Muhammeden Abdühü Ve Rasûlühü. Beni bilen bilir, bilmeyen bilsin ki, ben Hattab oğlu Ömer’im. Eğer sizin biriniz kımıldarsa, onu kılıcımla yere sererim”.
Müşrikler şaşkındılar, ne ummuşlardı, ne buldular?
Hz. Ömer’in sözlerinden de korktular, bir şey yapamadan her biri bir tarafa dağılıp gittiler.
Peygamberimiz ve Müslümanlar Kâbe’de ilk defa namaz kıldılar.
ALENî NAMAZ
Erkâm’ın evinde bir gün,
Resûl arkadaşlarına;
Yeni gelen âyetleri,
Okuyup anlatıyordu;
Dinlerin’ öğretiyordu..
Nöbetçi telaşla girdi,
“Hattaboğluömer”dedi.
Kılıncını kuşanmıştı,
O tarafa geliyordu.
And içip çıkmıştı yola..
Muhammedi öldürmeye,
. . . . . .
Resûl’e haber verildi,
Müslümanlar telaşlandı.
Ne yapabiliriz diye
Birbirine bakarlarken;
Hamza ileri atılıp:
“hele bir gelsin! görelim.
Hayra geliyorsa âlâ..
Kötülük düşünüyorsa;
Kellesin alırım” dedi.
Tepeden tırnağa herkes,
Adeta dikkat kesildi..
O an Ömer’in önüne,
Etten bir duvar örüldü..
Vahy-i ilahi’yle durum;
Ol Rasûl’e bildirildi..
“Telaşlanmaya lüzum yok,
Bırakın gelsin” buyurdu.
Ömer, içeriye girdi.
Rasûl’ün önüne geldi;
Edeple diz çöküverdi..
Dizini, dizine verdi.
Gözünü, gözüne verdi.
Efendiler efendisi,
Elini omzuna koyup;
“Tekrar et ya Ömer” dedi.
Şahadeti o okudu.
Tereddüt bile etmeden
Ömer bir, bir tekrar etti;
“Ben Şahadet ederim ki
Allahdan başka ilah yok.
Muhammed O nun hem kul’u
Hem de Rasûlüdür” dedi.
Ömer, hidayete erdi..
Önceki o kaba Ömer;
Artık “Ömer Fâruk” idi…
İnanananlar memnûn idi.
Sevinçle: “Allâhüekber,
Allâhüekber” denildi.
Sevinçle tekbir getirmek;
O zamanlar âdet idi.
Tekbir getirenler ile,
Ömer de tekbir getirdi.
Biraz toparlandı Ömer:
“Şimdi kaç kişiyiz” dedi.
“Kırk” diye haber veridi.
“Öyleyse ne duruyoruz!
Kâbe’ye gidelim” dedi.
Önde Ömer, sonra Ali.
Peygamber(As) üçüncü idi.
Sağ yanında Ebû Bekir,
Solunda da Hamza vardı.
Arkada tüm Müslümanlar..
“Allahüekber” sadâsı,
Yankılanırken vâdîde;
Doğru Kâbe’ye yüründü,
. . . . . .
Diğer tarafta müşrikler
“Ömer ne yapmıştır”diye
Sabırsızlanıyorlardı…
Durum uzaktan göründü:
Bir kalabalık geliyor..
Sandılar Müslümanları;
Ömer, esir almış gelir..
Ya Lât, Yâ Uzzâ diyerek;
Sevinçle çığlık attılar…
Kalabalık yaklaştıkça,
Yaklaşıldıkça da durum;
Değişmeye başlamıştı..
. . . . . .
Ne umdular,ne buldular!
Müslümanlardan korktular!
“İnananlar bir ordu”ydu..
Adeta donup kaldılar…
Sevinç içinde ve vekûr;
Doğru Kâbe’ye gelindi.
Kâbede ilk defa o gün:
NAMAZ ALENî KILINDI…
11.11.2009
Necati SOLMAZ
Bir Dönüm Noktası
Hz. Ömer’in Müslüman olması, İslâm tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Gizli ibadet ve davet dönemi kapanmış, aleni ibadet ve davet dönemi Müslümanlar için başlamıştır.
Hz. Ömer’in Müslüman oluşuna kadar peygamberimiz dışında, Müslümanlar aleni davet yapamıyorlardı.
Hz. Ömer’in Müslüman olması ile ilgili Abdullah bin Mesud şöyle der:
“Hz. Ömer’in Müslüman oluşu, İslâmiyet için bir fetih idi. Onun hicreti, nusret; halifeliği de rahmet oldu. Hz. Ömer Müslüman oluncaya kadar biz, Kâbe’nin yanında namaz kılamazdık”.
Hz. Ömer, peygamberliğin altıncı yılında Müslüman oldu.
Hz. Ömer’in Müslüman olması Müslümanlara güç oldu, kuvvet oldu.
Kısas-ı Enbiya sahibi merhum Ahmed Cevdet Paşa’nın tabiri ile, Hz. Ömer müşriklerle pençe pençe uğraşıyordu, ama müşrikler de azgınlaşmıştı, Müslümanlara eziyet ve işkencelerine devam ediyorlardı. Müşriklerin bütün işkence ve eziyetlerine rağmen Müslümanlar çoğalıyor, İslâm kuvvetleniyordu.
Hüzün, Boykot ve Hicret
Peygamberliğin Onuncu yılında önce Ebu Talib, üç gün sonra da Hz. Hatice vefat etti. O seneye hüzün senesi dendi.
Ebu Talib’in ölmesi ile müşrikler terör estirmeye başladılar, boykot ilan ettiler, Müslümanlara bir şey vermediler, Müslümanlardan bir şey almadılar, açlık ve kıtlıkta eza ve cefanın yanında Müslümanlara büyük zarar verdiler.
Allah, Müslümanlara Medine kapısını açtı. Peygamberliğin 12. yılında Mekke’ye gelen bir grup Medineli Müslüman oldu. Medine’ye döndü. Medine’de Müslümanlığı yaydılar. Yine Peygamberliğin 12. senesinde I. AKâbe Biat’ı, 13. senesinde de II. AKâbe Biat’ı yapıldı. Medineli Müslümanlar, peygamberimiz (sav)’i ve Müslümanları Medine’ye davet ettiler.
Peygamberliğin beşinci senesinde Habeşistan’a yapılan hicretle başlayan Müslümanların emin beldelere göçü, AKâbe Biatları ile Medine’ye yöneldi.
Peygamberimiz (sav) de Medine’ye göçü tavsiye ve telkin eyledi.
Müslümanlar Medine’ye hicret ediyorlar, çoğu zaman da bu hicretlerini gizli yapıyorlardı. Mekke müşrikleri hicret eden Müslümanların mallarını, mülklerini yağma ediyorlar, hicret ederken yakaladıkları Müslümanlara da işkence ediyorlar ve eziyet veriyorlardı.
Bazı Müslümanlar da hicret edebilmek için neleri var neleri yok, hepsini müşriklere vermek mecburiyetinde kalıyorlardı.
Süheyb bin Sinan hicrete karar verdi, gizlice hicret ederken yakalandı, işkenceye tabi tutuldu, dininden dönmesi için baskı yapıldı. Süheyb müşriklere şöyle dedi: “Ben ihtiyar bir adamım, malım da var. Sizden veya düşmanlarınızdan olmamın size bir zararı olmaz, ben bir söz söyledim ondan caymayı iyi görmem, malımı ve eşyamı size verir, dinimi sizden satın alırım.”
Müşrikler, Süheyb’in malını, mülkünü aldılar, onu serbest bıraktılar. O da Medine’ye hicret etti. Süheyb gibi olanlar hakkında Bakara Sûresi’nin 207’nci âyet-i kerimesi nazil oldu: “İnsanlardan öyleleri var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.”
Bu âyet nazil olduğu zaman, Hz. Ebubekir: “Alış verişin kârlı olsun ey Sü heyb” demiş, Süheyb de “senin alış verişin de zarar etmesin” cevabını vermiştir.
Hz. Ömer’in Hicreti
Hz. Ömer, 20 kişilik bir kafile ile Medine’ye hicret etti. Hicretten önce kılıcını kuşandı, yayını, oklarını, mızrağını alıp Kâbe’ye gitti. Müşriklerinin büyüklerin gözleri önünde Kâbe’yi yedi defa tavaf etti, iki rekât namaz kıldı: “Anasını ağlatmak, çocuklarını yetim, hanımını dul bırakmak isteyen varsa şu vadinin arkasında bana gelip kavuşsun” dedi.
Müşriklerden hiç kimse, Hz. Ömer’in arkasına düşme cesaretini gösteremedi. Hz. Ömer hicret ettiği zaman Mekke’de sadece peygamberimiz (sav), Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Müslümanlığını gizleyenler kalmıştı. .
Hz. Ömer Medine’ye hicret edince önce “Avâli”de, bugünkü adı ile Kuba’da kaldı. Peygamber (sav) hicret ettikten sonra da bir müddet Kuba’da kalmaya devam etti. Gün aşırı Medine’ye gider, bütün gün peygamberle beraber olurdu.
Hz. Ömer’in gitmediği günlerde de Peygamber (sav)’in, Hz. Ömer’e kardeş yaptığı “Beni Salim” kabilesinden Utban bin Malik gider, Hz. Peygamber (sav)’in sohbetinde bulunur, O’ndan duyduklarını Hz. Ömer’e anlatırdı.
Ezan
Peygamber (sav)’in hicreti ile Medine’de İslâmî bir hayat ve yönetim başlamıştı. Namazlar cemaatle kılınıyordu. Fakat Müslümanları namaza çağıran yoktu. Hz. Ömer bu iş için bir adam tayin edilmesini istedi. Tayin edilen adam Müslümanları namaza nasıl çağıracaktı, bu belli değildi.
Hıristiyanlar kiliseye çan ile çağırıyorlardı. Yahudiler boru üfleyerek havraya davet ediyorlardı. Müslümanlar namaza nasıl davet edilecekti? Allah’tan bu konuda bir emir gelmemişti. Peygamber (sav)’in huzurunda konu görüşüldü. Hıristiyanların çanı da, Yahudilerin borusu da hoş görülmedi.
O gece Ensardan Abdullah bin Zeyd, rüyasında kendisine bir adamın ezanı öğrettiğini Peygamber (sav)’e haber verdi. Rüyada öğretilen ezanı olduğu gibi okudu. Peygamberimiz (sav) çok beğendi, “Bilal’e öğret, O okusun”buyurdu. Bilal ezanı okudu. Hz. Ömer ezanı duyar duymaz, acele Allah’ın
Rasûlü’nün huzuruna geldi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Seni Hak ile peygamber gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben de rüyamda gördüm” dedi. Okunan ezanı O da tekrar etti.
Bilal’in okuduğu ezan, asırlardır okunan ezan, Kıyamet Günü’ne kadar dokunacak.
Ezan şudur:
Allahû Ekber. Allahû Ekber.
Allahû Ekber. Allahû Ekber.
Eşhedü enlâ ilâhe illallah.
Eşhedü enlâ ilâhe illallah.
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah.
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah.
Hayye alessalâh.
Hayye alessalâh.
Hayye alelfelâh.
Hayye alelfelâh.
Allahû Ekber. Allahû Ekber.
Lâ ilâhe illallah.
Ezan, Allah’ın büyüklüğünü ve birliğini ilan eder.
Ezan, Muhammed (sav)’in peygamberliğini ilan eder.
Ezan, Müslümanları namaza davet eder.
Ezan, Müslümanlara namaz vaktinin girdiğini bildirir.
Ezan, Müslümanları ibadete, Allah’a kulluğa, iyiliğe, hayra, kurtuluşa çağırır.
Ezan, İslâm’ın şiârıdır.
Ezan, Müslümanların varlık alâmetidir.
Ezan, merhum Akif’imizin ifadesi ile:
“Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli”.
Ezan, insanları İslâm’a davettir.
Ezan, Müslümanların birlik alâmetidir.
Ezan, Müslümanlar arası bir paroladır.
Ezan, memleketimizde 3 Şubat 1932- 16 Haziran 1950 tarihleri arasında yasaklanmış, ezan yerine Türkçesi okunmuştur.
18 sene, 3 ay 13 gün süren ezan yasağı merhum Adnan Menderes hükümeti tarafından kaldırılmıştır. Memleketimizdeki Müslümanlar tekrar ezanlarına kavuşmuşlardır.
Hz. Ömer İnancının Adamıdır
Hz. Ömer, her yaptığı şeyi Allah’a ve Rasûlü’ne bağlılık esasına göre yapardı.
Hz Ömer, Allah’ın, ve Rasûlü’nün sevdiğini severdi.
Abbas’a şöyle dedi:
Ben babanı, babamdan daha çok severim.
Abbas: Öyle mi? dedi.
Öyle ya! Çünkü Allah’ın Rasûlü babanı babamdan çok seviyordu. Ben ise Allah’ın Rasûlünün sevdiğini kendi sevdiğime tercih eder, üstün tutarım, dedi.
Hz. Ömer, peygamber (sav)’in kızı Fatıma’nın yanına gitti:
“Ey Fatıma! Vallâhi, Rasûlüllâh’ın senden daha çok sevdiği birini görmedim.
Yemin ederim ki, ben de babandan sonra en çok seni seviyorum “dedi.
Hz. Ömer inancının, işinin adamıdır. İnancını en iyi şekilde yaşamak için bütün gücü ile çalışır, işini en iyi şekilde yapar. İnsanların da en iyi şekilde, müslümanca yaşamasını ister ve bunun için de bütün gayretini sarf eder.
Hz. Ömer’in Müslüman olduktan sonra hiçbir hadise ve mesele yoktur ki, o konuda Hz. Ömer’in sözü ve çalışması olmasın.