İkbâl’e göre bir Müslümana yapılan saldırı, Müslümanlara yapılmış gibidir. Çünkü Hz. Peygamber’in buyurduğu gibi Müslümanlar bir vücut gibidir. İşgal edilen bir Müslüman toprağı İkbâl’in ruhunda bütün Müslüman topraklar işgal edilmiş gibi ızdırap uyandırmaktadır. Çünkü Müslümanlar birdir. İslâm toprakları birdir.
Her karış Müslüman toprağı, Müslümanların vatanıdır.
İkbâl’de ırkçılık yoktur. Dar vatancılık anlayışı da yoktur.
İkbâl, evrensel İslâm milletini ve İslâm toprağını düşünür. Bunun için İkbâl’in kendisi Hindistan’dadır, ama aklı, fikri Trablusgarb’ta, Balkanlarda, Edirne’de ve İstanbul’dadır.
İkbâl şöyle der:
“Şu İranlı’dır, şu Arap’tır demeyeceksin
Biz Arap’a ve Rum’a bağlı değiliz.
Bizi birbirimize bağlayan soy sop değildir
Biz Hicaz’lı Sevgiliye gönül vermişiz. Bizi birleştiren budur.”
“Biz vatancılık kavgasına yabancıyız
Biz iki gözün aynı ışığıyız ve biriz
Hicazlı’yız, Çinli’yiz, İranlı’yız
Fakat bir sabahın gülen çiğ taneleriyiz.”
“Ne Afganlıyız, ne Türküz, ne de Tatar. Bir çemen evladıyız
Aynı ormanda yetişmişiz, renk ve koku ayırmak bize haramdır
Zira bizi aynı ilkbahar yetiştirmiştir.”
İlkbahar, kainatın serveri Hz. Peygamber’dir.
“Biz soy üstünlüğünü yaktık
Din ateşi bu soy üstünlüğünü kül etti.”
“Eğer bir çiçeğin yüz yaprağı isek de, kokumuz birdir
O, bu düzenin canıdır ve birdir.”
“Irkçılık bir ad yüzünden insanları rezil edip birbirine düşüren, bir adım dahi ileri gitmeye engel olan putlara tapmaya benzeyen bir düşüncedir.”
1914; Trablusgarb ve Balkan Savaşı’nı yaşayan Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girer.
İkbâl, Hindistan Müslümanlarına, dünyadaki bütün Müslümanlara seslenir. Müslümanlara İngiliz, Fransız ve Rus emperyalistlerin yanında, halife ordusu ile savaşmamaları, gayri müslimlere askerlik yapmamaları çağrısında bulunur. Osmanlı ordusu için yardımlar toplanır.
İstiklal Savaşı başladığı zaman, İkbâl yine faaliyet halindedir. Kendi oturduğu şehir ve köy işgale maruz kalmış gibi çalışır. Paralar toplanır, Ankara’ya gönderilir. Dualar edilir.
Koş Mustafa Kemal Koş
İkbâl, İstiklal Savaşı kumandanı Mustafa Kemal’e şöyle seslenir:
“Koş! Mustafa Kemal koş! Atın çatlayana dek,
Bizi tedbir mat etti, sana tedbir ne gerek.”
İkbâl, İstiklal Savaşı’nı takdirle takip eder. İstiklal Savaşı’nın mazlum milletlerin gözünü açtığını söyler. Şöyle der:
“Bir ümmet var ki, biz onun hikmet, akıl ve idraki sayesinde takdirin gizli âlemindeki sırlarına vakıf olduk.
Bizim aslımız, rengi uçmuş bir kıvılcım iken onun bir bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan güneş haline geldik.”
İkbâl, İstiklal Savaşı’ndan sonraki hadiseleri de takip eder.
Saltanat kaldırılır, cumhuriyet ilan edilir. Halifelik lağvedilir, halife yurt dışına sürülür. İkbâl bunları anlayışla karşılar. İbni Haldun’a dayanarak, halifeliğin bir fert üzerinde bulunmasının zaruri olmadığı görüşünü ileri sürer. Halifelik müessesinin meclis tarafından da yürütülebileceğini
belirtir. Hilafetin kuru bir unvan halinde olmasının bağımsızlığa kavuşacak İslâm devletleri arasında birliğin kurulmasına da engel olabileceğini açıklar. Ama Ankara’da daha sonra yapılanları kabul edemez.
Yapılanlar, Avrupa’nın Terkettiği Eskilerdir
Türkiye’nin batıdan yana tavır koymasını tenkit eder. Bu konuda şöyle
der:
“Hakikat şu merkezdedir ki, Türk milliyetçileri dini devletten ayırma fikrini Avrupa siyasi tarihinden almışlardır.”
“Yapılan inkılaplar, getirilen yenilikler, Avrupa’nın terk ettiği eskileridir.”
Türk kendinden geçmiş Avrupa’dan sarhoştur
Avrupalının elinden zehir içti
Onlar kendilerini Avrupa’ya yolunuyorlar
Halbuki yıldızlar onlara daha yakındır.”
Çağlarına hakim olmaya güçleri yeten şunlara bakın ki, beyinsizlikleri yüzünden asrı taklit ve onu takip ediyorlar.”
İkbâl, Ankara’daki idarecilerle manevi bağlarını koparır. İslâm milletine önder ve örnek olma vasıflarını kaybettiklerini hüzünle beyan eder.
1922; İngiliz hükümeti, İkbâl’e “Sir” unvanını verir. Fakat İkbâl, sömürgecilerin verdiği bu unvanı hiç kullanmaz.
1926-1929; Pencap Eyaleti Yasama Meclisi üyeliğine seçilir. Müslümanların lehine önemli kararların alınmasına önderlik eder. Eyalette içkinin yasaklanması, toprak vergisinin kaldırılması, din adamlarına basın yolu ile hakaret edilmesi, küçük düşürücü yazıların yasaklanması kanunları çıkarılır.
1930; Allahabad şehrinde Hindistan Müslümanları Birliği’nin toplantısı yapılır. Bu toplantıya İkbâl başkanlık eder. Toplantıda Hindistan’ın kuzey batısında sadece Müslümanlardan meydana gelen bağımsızbir İslâm devleti kurulması gerektiğini açıklar. İkbâl’in bu teklifi “Şairin Rüyası” olarak nitelendirilir. Şairin rüyası 1949 yılında “Pakistan Devleti”nin kurulması ile hakikat olur.
1931-1932; İkbâl Londra’da yapılan, Hindistan’ın geleceğinin konuşulduğu II. ve III. “Yuvarlak Masa” konferansına Müslümanları temsilen katılır. Müslümanların haklarını ve geleceğini müdafaa eder.
Kurtuba Camii’nde
İspanya hükümetinin daveti üzerine İkbâl, Londra’dan İspanya’ya gider. Madrid’de İslâm sanatı konusunda konferanslar verir. Güçlükle alınan bir izinle “Kurtuba Camii”ni ziyaret eder. Müslümanların elinden Endülüs alındıktan sonra tarihte ilk kez namaz kılar.
Allame Nedvi, İkbâl’in Kurtuba Camii’ni ziyareti münasebeti ile şunları yazar:
“Toprağına göz yaşları döküp, o yerlere tam sekiz asır hakim olan Müslümanları hatırladı. O’nun havasında onların medeniyetlerinin hoş kokusunu kokladı. Sanki bu büyük mescidin, müminlerin secdelerinden mahrum kalışını kendisine şikayet ettiğini ve yüz yıllardır ezan sesine hasret kalan Kurtuba semalarının yakınışını hissetmişti. Ölümsüz edebi parçalardan sayılan rakik şiirini söyledi. Kasidelerin en şaheserini namzetti.”
İkbâl Paris’te konferanslar verir. Fransa hükümeti İkbâl’e Afrika sömürgelerini ziyaret etmesini teklif eder. İkbâl;
“Bu şüphesiz ki, Şam’ı yakıp yıkmanın basit bir ücretidir” der ve teklifi reddeder. İtalya’ya geçer. İtalya’da bizzat devlet başkanı Musolini tarafından karşılanır.
Dönüşte Kudüs’e uğrar. Dünya İslâm Konferansı toplantısına katılır. Kudüs, peygamberler diyarıdır. Müslümanların ilk kıblesidir. Hz. Peygamber’in “Mirac”a yükseldiği yerdir. Kudüs’te İkbâl’in şairlik ruhu
coşar, “Zevk-ü Şevk” kasidesini yazar.
1933; İkbâl, Süleyman Nedvi ile birlikte Afganistan’a gider. Afganistan kralı Nadir Şah ile görüşür. Afganistan idaresinin yeniden düzenlenmesi üzerine görüşmeler yapar. Afganistan kralına bir Kur’an-ı Kerim hediye eder, “Bu Hak ehlinin sermayesidir” der.
Son Günleri
1934; İkbâl hastadır. Böbreklerinden rahatsızdır. Görme kabiliyeti azalmıştır. Boğaz enfeksiyonu rahatsızlığına yakalanır. Rahatsızlık zamanla kansere dönüşür. Sesi kısılır.
1935; Son hanımı da ölür. İkbâl üç defa evlenmiştir. İki kızı iki oğlu olmuştur. Oğlu Cavid Pakistan’ın kuruluşunda hizmet etmiş, Yargıtay başkanlığına kadar devlet idaresinde yükselmiştir. Cavid babasının eserlerini ve düşüncelerini yayacak ve Ona “Hayrulhalef” bir oğul olduğunu gösterecektir.
1937; İkbâl, “Hindistan Müslümanlar Birliği” başkanı ve lideri Muhammed Ali Cinnah’a meşhur mektubunu yazar. İslâm devletinin kurulması, bağımsızlığı ve güvenliği konusunda görüşlerini ve tavsiyelerini bildirir.
1938; Mart ayında İkbâl’in hastalığı ağırlaşır. Ölmeden önce şunları söyler:
“Ben Müslümanım. Ölümden korkmuyorum. Ölümü gülerek karşılamak Müslüman adamın şanındandır.”
21 Nisan 1938 sabahı güneş doğmadan, kalpleri hararet ve nurlarla dolduran bir güneş batar. Allame, şair, filozof, Müslüman Muhammed İkbal, bu dünyadan ayrılır, Ebedî Âlem’e kavuşur.
Yazımızı Allâme Nedvi’nin sözleri ile bağlayalım:
“Ben İkbâl’i coşkunluk, sevgi ve iman şairi olarak, akide, ideoloji şairi olarak, batının şu maddeci medeniyetine karşı çıkmış bir devrimci ve o medeniyetin ipliğini pazara çıkarmış bir dava adamı olarak, İslâm’ın üstünlüğü ve Müslümanın kerametini terennüm eden bir davetçi olarak, vatan ve kavmiyet ideolojileri için çalışanlara karşı en büyük kavgayı vermiş biri olarak ve nihayet insanlık ülküsüne, İslâm birliğine çağıran en büyük davetçilerden bir olarak sevdim ve ilgilendim.”
Müslümanlar da Allame İkbâl’i böylece sevdi
Minare Gölgesi
Allâme İkbâl, bir minare gölgesi istiyordu. Kendisine nasip oldu. Kadirşinas Müslümanlar O’nu Lahor’da “Mescid-i Şah”ın minaresinin gölgesinde Hakk’ın rahmetine tevdi etti.
Rahmetüllâhi aleyh=Allah’ın Rahmeti üzerine olsun.
İkbalden Vecizeler
1- Batının taklidi doğuyu kendinden uzaklaştırır Doğunun, batının tenkidini yapması lazımdır.
2- Artık mezarının kenarına yaklaşmış batı medeniyetinin İslâm âlemini diriltmesi mümkün müdür?
3- Gözleri mahkumiyet ve taklit ile kör olanlar apaçık hakikati göremiyorlar.
4- Müslümanlar ilimle mücehhez olmalıdır. Fakat bu ilmi ilahi aşkla yoğurmalıdır.
5- Allah’a bağlı Müslümanın kaderi kendi elindedir.
6- Milletlerin tarihi gösteriyor ki, umumiyetle kader insanların çalışmasına ve gayretine bağlıdır.
7- Öğrenmenin ve öğretmenin gayesi, benliğin yükseltilmesidir.
Avrupa’nın körü körüne taklidi değildir.
8- Cemiyette kadının yeri önce analıktır. Nesilleri yetiştiren ve istikamet veren kadındır. Kadın daima iffet ve şerefini korumalıdır.
9- Sanat cemiyet içindir. Cemiyetin yükseltilmesi benliğinin teşekkülü
için sanat yol gösterici olmalıdır.
10- Hayatın yumuşak ve tehlikesiz olduğu şekilde kurulup oturma. Denize dal, dalgalarla pençeleş, ebedi hayat mücadelesidir.
11- Ey İslâm milleti! Yükseklik istiyorsan, üstün davana sarıl. Bu dünyada üstünlük şahin gibi yükseklere yönelmektedir.
12- Müslüman ulaştığı her makamdan daha ilerdedir.
13- Alemde erkekler gibi yaşamak mümkün değilse, erler gibi can vermek asil hayata kavuşmaktır.
14- Avrupalının kuvveti ilim ve fendedir.
15- Ey şuh ve cüretli genç ilim ve fen için kavga lazımdır. Avrupa elbisesi değil.
16- Eğer insanın tefekkür hassası ham olursa, fikir hürriyeti onu hayvan derecesine indirir.
17- Sana bir sözüm, bir insanın yüce bir gayesi olmalıdır. Bu gaye insanı
tam tatmin etmeli ve daima yüceltir olmalıdır.
18- Ey Müslüman! Şahsiyetini kör taklit ile muattal etme. Şerefini koru. Çünkü ana cevher odur.
19- Batının eğitim düzeni, dine, ahlaka ve şahsiyete karşı bir komplodur.
20- Düşünce ve tedbir meziyetinden mahrum olanları fikir hürriyeti de mahveder.
KAYNAKLAR
1.Kur’an-ı Kerim- 2.Riyazü-s Salihin, Erkam yayını, İstanbul
- 3.Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi
- 4.Doğu-Batı ve 21. yy. Üçgeninde İslâm, Dr. Abdulbaki Keskin, Diyanet Vakfı Yayını
- 5.Benlik ve Toplum, İkbâl, Esen yayını, çeviren Dr. Ali Yüksel
- 6.İslâm’ın Ruhu, İkbâl, Doğan Güneş yayını, Üsküdar İstanbul
- 7.İkbâl’in Mesajı, Nedvi, Hayra Hizmet Vakfı yayını, Konya
- 8.Muhammed İkbâl, Cevdet Kılıç, Muradiye Kültür Vakfı yayını, Ankara