Kur’ân Allah’ın kitabıdır.
Kur’an,Cebrail adlı melek vasıtası ile Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e 23 senede sure sure, ayet ayet vahiy yolu ile bildirilmiştir.
Cebrail’in getirdiği her ayet ve sûreyi peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem o anda ezberlerdi. Allah tarafından hafızasına yerleştirilirdi, kalbine nakşedilirdi.
“Sana okutacağız sen de unutmayacaksın.” âyeti gereği Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in okuduğu ve ezberlediği ayetleri hiç unutmadı., Müslümanlar da ezberlerdi.
Ayrıca gelen âyet ve sûreler görevlendirilen “Vahiy Kâtipleri” tarafından yazılırdı.
Kur’ân’ın parça parça gönderildiğine dair Allah şöyle buyurur:
“Onu bir Kur’ân olarak, insanlara dura dura okuman için bölüm bölüm ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik. “
Kur’ân’ın gönderilmesi şu mealdeki ayetlerin inişi ile tamamlandı:
“Bugün size dininizi ikmal ettim. Üzerinize nimetimi tamamladım.
Ve sizin için din olarak İslâm’a razı oldum”
“Allah’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.
114 sureden meydana gelen Allah’ın son kitabına, Allah tarafından Kur’ân ismi verildi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra, sahabeler, O’nun “Sımsıkı sarılınız” buyurduğu Kur’ân’a sımsıkı sarıldılar. Onu okudular, ezberlediler, hükümleri ile amel ettiler. Kur’an’a uygun yaşamayı hayatlarının gayesi bildiler.
“Şüphesiz ki bu Kur’ân en doğru yola iletir, iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükafaat olduğunu müjdeler” hükmü gereği, daha da güçlendiler. İslâm devletini daha güçlü hale getirdiler.
Müslüman için dünyada ve ahirette huzura ve saadete kavuşmanın, istiklal içinde hür olarak yaşamanın temel şartı ,Kur’anın hükümlerine uygun yaşamaktır..
Peygamber Efendimiz zamanında yazılan Kur’ân sayfaları, Hz. Ebubekir zamanında bir araya getirildi, kitap halini aldı.Buna “Mushaf” dendi.
Üçüncü halife Hz. Osman zamanında, yedi nüsha olarak çoğaltıldı. Birer nüsha Mısır, Şam, Basra, Küfe, Mekke’ye gönderildi; bir nüsha’da Medine’de kaldı. Bir nüshası da halife Hz. Osman’a verildi.
Kur’ân, Peygamberimiz zamanından zamanımıza kadar hem yazı ile tesbit edilerek, hem de milyonlarca Müslüman tarafından ezberlenerek, gelmiştir. Yazı ile tesbit ve ezber, Kur’ân’ın aslî şekli ile korunmasını sağlamıştır. Kur’ân’ı asıl koruyan ise Allah’tır.
Kur’ân’ın özelliklerini ve bildirdiği ilâhi gerçekleri, ana hatları ile şöyle sıralıyabiliriz:
1) Kur’ân, Kelâmullahtır
Lafzı da manası da Allah’tandır. Allah sözüdür. Allah sözü olduğu için sözlerin en güzelidir. İçerisinde tutarsızlık ve çelişkiler yoktur. Allah şöyle buyurur:
“Hâlâ Kur’ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi?
Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı. “
2) Kur’ân Bir Mucizedir
Allah, peygamberlere, peygamberliklerini ispat için mucizeler vermiştir. Peygamberimizin en büyük mucizesi Kur’ân’dır. Hz. Musa aleyhisselam zamanında sihirbazlık çok gelişmiş ve şöhret bulmuştu. Allah Hz. Musa’ya sihirbazların sihirlerini bozan ve onları mağlup eden Asa ve Yed-i Beyza mucizesini verdi.
Hz. İsa aleyhisselam zamanında tıp gelişmişti. Allah Hz. İsa aleyhisselama diğer mucizeleri yanında, “Ölüleri Diriltme mucizesini” de vermişti.
Hz. İsa aleyhisselam çamurdan kuş yaptı, üfledi, canlanıp kuş oluverdi.
Hz. İsa aleyhisselam görmeyenlerin gözlerini görür eyledi, alaca hastalarını iyi eyledi. Hz. İsa aleyhisselam ölüleri diriltti.
Hz. İsa aleyhisselam bütün bunları Allah’ın yardımı, izni ve kendisine verdiği mucize ile yaptı. Hıristiyanlar, Allah’ın yardımını, iznini, mucizesini unuttular, yaptıklarını Hz. İsa aleyhisselam’dan bildiler. O’na hâşâ, tanrı dediler. Hâlbuki İsa aleyhisselam’ın yaptığı, her peygamberin yaptığı gibi Allah’ın kendisine verdiği bir mucizesi idi. . .
Allah, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e de mucizeler verdi. Kureyş müşriklerinin istemesi ile Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem aya işaret etti, ay iki parçaya bölündü, sonra tekrar bir araya geldi.
Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem’in en büyük mucizesi Kur’ân’dır.
Kur’ân ebedî ve dâimî bir mucizedir.
Diğer mucizeler gibi bir anlık bir mucize değildir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Araplar arasında şiir ve edebiyat çok gelişmişti, son derece muteberdi.
Üstün olmanın ölçüsü güzel şiir söylemek ve konuşmaktı.
Şiir ve edebiyatta üstün görülen eserler Kâbe’nin duvarlarına asılırdı.
Panayırlarda şairler edipler, hatipler birbirleri ile yarış ederdi.
Kur’ân-ı Kerim’in âyet ve sûreleri indikçe Arapların en meşhur şairleri, edipleri, hatipleri aciz kaldılar, Kur’ân-ı Kerim’e cevap veremediler.
Utbe bin Rabia
Müşrikler, Dârûn-Nedve denilen yerde sohbet ediyorlardı. Ebul-Velid diye bilinen Utbe bin Rebia:
-Ne dersiniz? dedi. Gidip Muhammed’e biraz nasihat etsem, O’nu bu davadan vaz geçirsem. Ne isterse verelim,desem böylelikle bu kargaşalık ortadan kalksa!
-Hay hay git, dediler. Utbe gitti,Kureyş adına Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’le pazarlığa tutuşur gibi konuşmaya başladı:
“-Ne istersen verelim, seni istediğinden a’lâ zengin yapalım, servet toplayalım, Mekke’ye hâkim olmak sevdasında isen mevki makam verelim, asil ve zengin bir kadınla evlenmek istersen bulalım, ne istersen yapalım, yalnız şu söylediklerinden vaz geç” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
“-Diyeceklerin bitti mi?” diye sordu. Utbe:
“-Evet!” dedi. Peygambersallallahu aleyhi ve sellem:
“-Öyleyse şimdi beni dinle” dedi ve Kur’ân okumaya başladı:
“Bismillâhirrahmanirrahim.
Hâ-Mîm. Bu Kur’ân Rahman ve rahim olan Allah tarafından indirilmiştir.
Bu bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirdi. Artık dinlemezler.
Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır, kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen istediğini yap, biz de yapmaktayız.
(Rasûlüm) Deki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana İlâhınızın bir tek ilah olduğu vahy olunuyor. Artık O’na yönelin. O’ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” (Fussılet:41/ 1-6)
Peygambersallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Fussilet Sûresi’ni okumağa devam etti…
“Gece ve gündüz, güneş ve ay Onun âyetlerindendir. Eğer Allah’a ibâdet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde edin” ayetine gelince, secdeye kapandı ve uzun müddet secdede kaldı.
Secdeden kalkarak, kalan âyetleri de okuyup sûreyi tamamladıktan sonra gözlerini Utbe’ye yöneltti. Baktı ki, Utbe ellerini yanlarına salmış, sükûnetle dinliyor. Bu âyetlerin icazkar tesiri bütün kalbini kaplamış. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“-İşittin mi ey Ebül-Velid?” dedi. “İşte sen ve işte onlar dilediğin gibi yap!”
Utbe bir söz söylemeden kalktı, başını önüne eğmiş olduğu halde derin derin düşüne düşüne yürümeye başladı. Bu dinlediği neydi? Bu ses nereden geliyordu? Sahibinin mal, mülk, mevki. . . herşeyi uğrunda feda ettiği bu ses ne idi? Her fani zevki reddederek devam ettiği bu vahyin sesindeki güzellik ahenk ve güzellik neredendi?
Utbe bu düşünceler altında ağır ağır, ezilmiş gibi geliyordu. Kureyş onun bozuk düzen döndüğünü görünce şüphelendiler ve:
-Vallahi Ebü’l- Velid gittiğinden başka yüzle dönüyor dediler. Utbe gelip yanlarına oturdu.
-Arkanda ne var, anlat bakalım, dediler.
-Hiç sormayın, dedi. Vallahi ne söyleyeyim. . . Öyle bir söz işittim ki, ömrümde benzerini işitmemişim. Bu söz şiir değil, sihir değil, kehânet değil, bunlardan birine benzemez.
Ey Kureyş taifesi! Beni dinleyin. Bu adamı kendi haline bırakın. Vallâhi işittiğim bu kelamın büyük bir haberi olacak. O’na siz karışmayın. O’nu Araplara bırakın, eğer muvaffak olamazsa Arabistan onu mahveder, Kureyş de kurtulur. Eğer muvaffak olursa onun zaferi, sizin zaferiniz demektir. Kureyş için iftihar vesilesi olur. Siz kazanırsınız.
Kureyş Utbe’nin bu sözlerini duyunca:
-Vallahi seni de büyülemiş, dediler. Utbe ise eliyle işaret ederek:
-Benim O’nun hakkındaki görüşüm bu, siz ne isterseniz, yapın, dedi.
Kureyş müşrikleri küfürlerinde inat ettiler, Hakkın sesi olan Kur’ân’ı Allah’ın kitabı olarak kabul etmediler, kendi uyduruyor, cinler öğretiyor dediler.
Allah, müşriklerin iftirasına karşı Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem’e emretti:
“De ki: And olsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. “
Müşrikler, Kur’ân’ın benzerini meydana getiremediler, söyledikleri şiirler hiçbir işe yaramadı. Kendi söylediklerini, kendileri kabul edemediler.
Yüz yıllar boyunca şiirde, edebiyyatta, söz sanatında üstad olanlar Kur’ân’a nazire yapmaya kalkancı hep yenik düşmüşlerdir.
Kur’ân Allah’ın bir mucizesidir.
Kur’ân, Peygamberimiz’in peygamberlik belgesidir.
Kur’ân’a uyanlar, doğru yolu bulurlar.
Kur’ân’a karşı çıkanlar ebedî hüsrana mahkûm olurlar.
3) Kur’ân Hak’tan Hak ile Gelmiştir
Allah buyurur:
a) “Biz Kur’ân-ı Hak olarak indirdik, o da Hakk’ı getirdi.
Seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. “
b) “Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye, sana Kitabı Hak ile indirdik”
c) “(Rasûlüm) Şüphesiz biz bu Kitabı sana, insanlar için Hak olarak indirdik.
Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir, kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur.
Sen onların üzerinde vekil değilsin.”
Kur’ân’ın geçmişten verdiği haberler haktır, doğrudur.
Geçmiş peygamberlerin haberleri, geçmiş kavimlerin başına gelen hadiselerin haberleri, yaratılışla ilgili haberler haktır, doğrudur.
Allah haber vermeseydi, Kur’ân ayetleri ile Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem’e bildirmeseydi, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bunlardan haberi olmayacaktı.
Çünkü Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem ümmi idi. Kitap nedir, İman nedir? Bilmezdi.
Peygamberimiz geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin haberlerini, Allah’ın kendisine Kur’ân ayetleri ile bildirmesi ile haber verdi.
Kur’ân’ın insanların uymakla yükümlü olduklarını bildirdiği hükümler haktır, doğrudur. İnsanların faydasınadır.
Kur’ân’ın, insanların kendilerini korumakla yükümlü olduklarını bildirdiği yasaklar da hak yasaklardır, doğru yasaklardır. İnsanların bunlardan korunmakla sonsuz menfaatları vardır. İnsanların bu yasakları yapmalarında da sonsuz zararlar vardır.
Kur’ân’ın gelecekle ilgili verdiği haberler de hakir, doğrudur. Zamanı gelince de tahakkuk edecektir.
Kıyamet kopacaktır, İnsanlar dirilecektir, dünyada yaptıklarının hesabını verecektir.
Sonsuz Cennet hayatı, sonsuz Cehennem hayatı vardır. Bunları Allah Kur’ân’ında, hak olarak Peygamberimiz’e Cebrail vasıtasıyla bildirmiş, Peygamberimiz de hak olarak insanlara duyurmuştur.
4) Kur’ân Doğruluk Rehberidir
“Kur’ân, Mü’minler için gerçekten bir hidayet rehberidir. ” (Neml: 27/77)
“(Kur’ân) kendisinde şüphe olmayan, müttekiler için bir hidayet rehberidir.” (Bakara: 2/2)
“De ki: ben ancak, bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur’ân) Rabbinizden gelen basiretlerdir, (kalp gözlerini açan beyanlardır). İnanan bir kavim için hidayet rehberi ve rahmettir. “(Araf :7/ 203)
Kur’ân kendisine inananları, hükümleri ile amel edenleri doğru yola iletir, dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşturur. İyilik yapanları cennetle müjdeler. Kötülük yapanları uyarır, Cehennem azabı ile korkutur. Toplumun mutlu düzenini bozanların sonlarının kötü olduğunu bildirir. Bunları cezalandırır. Kur’ân, bütün insanlar için doğruluk, iyilik ve mutluluk rehberidir.
5) Kur’ân Bütün Dînî Esasları, İnsanî Özellikleri İçerisinde Bulundurur
Kur’ân’da geçmiş ilâhî kitapların özü,özeti vardır. Geçmiş peygamberlere gelen ilâhî şeriatların ahlâkî, amelî, dünyevî, uhrevî bütün özelliklerini bildiren esaslar vardır.
Kur’ân, can, mal, akıl, nesil ve din güvenliğini sağlamayı emreder:
Adam öldürmenin haram olması canı korumak içindir.
Hırsızlığın haram olması malı korumak içindir.
Uyuşturucu ve içkinin haram olması aklı korumak içindir.
Zinanın haram olması nesli korumak içindir.
Namazın farz olması dini korumak içindir.
Kur’ânda emredilen işler, bildirilen yasaklar dinî ve insanî hayatımızı ve değerlerimizi korumak için, bizi yaratan Allah’a kulluk vazifemizi yapmak içindir.
6) Kur’ân Doğru ve Hak İnancı Bildirir
Kur’ân, vicdanlara baskıyı kaldırır.
Kur’ân, batıl inançları sapık düşünceleri, hurafeleri, doğru ve hak inanç ile yok eder.
Allah ile kullar arasına aracıların girmesini önler.
Kur’ân’a şuurlu olarak bağlı olanlar, doğru ve hak inançta sağlam kalırlar
7) Kur’ân, Kulun Yaptığından Sorumlu Olduğunu Bildirir
Her insan yaptığından sorumludur.
Yaptığının hesabını Allah’ın huzurunda verecektir.
İnsan yaptığının sorumluluğunu başkasının üzerine atamaz. Başkasının yaptığından da sorumlu olamaz.
Kur’ân, hatasını anlayan, günahından kurtulmak isteyen, doğru ve hak üzere yaşamak isteyenlere af ve tevbe kapılarının açık olduğunu bildirir. Allah’ın sonsuz af ve mağfiret sahibi olduğunu haber verir. Af ve tevbe konusunda Allah ile kul arasında aracı olmadığını açıklar.
8) Kur’ân İnsanlar Arasında Ayrımı Yasaklar
İnsanların mevki, makamı, rengi, dili, yeri, yurdu, ailevi durumu ne olursa olsun insan olmaları dolayısıyla eşittirler.
İnsanlar arasında ayrım yapılamaz. Irkçılık yoktur.
İnsanlar için esas, doğru ve hak inanca sahip olmak, faziletli bir hayatı yaşamak, kötülüklerden uzak, iyiliklerle dolu bir ömür sürmek, ibâdet ve taatla Allah’a kulluk yapmaktır. İnsanı diğer insanlardan üstün kılan bu meziyet ve faziletlerdir.
Kimin gerçekten faziletli ve iyi bir kul olduğunu ancak Allah bilir.
İnsanın vazifesi bütün insanlara iyilik etmek, iyi davranmak, iyiliği için çalışmaktır. Allah’a kulluk yapmaktır.
9) Kur’ân Hayır Kaynağıdır
Kur’an, İnsanları hayra çağırır, şerden sakınmalarını emreder. İnsanların yararına olanları emreder. İnsanların zararına olanları yasak eder.
Kur’ân, insanın ruhunu kirleten, aklını körelten, kalbini zehirleyen bütün batıl ve yanlış düşünceleri, inançları, hareketleri men eder, ruhunu besleyen, aklını cilalayan, kalbini sürurla dolduran işleri, hareketleri yapmayı tavsiye eder.
Kur’ân, Cenab-ı Hak’tan geldi.
Kur’ân, hak peygambere indi.
Kur’ân’ın bildirdiği, hak peygamber Muhammed aleyhisselam’ın duyurduğu her şey, haktır.
Allah’ı ancak hak Kitabın bildirdiği, hak peygamberin duyurduğu şekilde tanırız, biliriz ve inanırız.