İsa yemekten önce elleri yıkama konusunda Ferisiler’in ve Yazıcılar’ın uyarılarına kızıyor, kirli ellerle yemek insanı kirletmez diyor.
Bu hikâye üzerine dört İncili tekrar okudum. Temizlik konusunda bir emir aradım, bulamadım. Belki de vardır.
Gerçi İncillerde Yahya’nın Erden ırmağında halkı ve İsa’yı vaftiz ettiği anlatılır.[67]Ancak bu yıkanma ve vücut temizliği değildir. Vaftiz; vücudu bir kere suya batırıp çıkarmaktır. Vaftiz konusunda genel uygulama yüze su serpme veya başa su dökme şeklindedir.[68]
Katolik bir Hıristiyan’ın yazdığı “Hıristiyan Dininin Esasları” adlı kitapta vaftizin yapılışı şöyle anlatılıyor:
“Rahip çocuğun başına haç işareti çizer. Vaftiz kurnasından aldığı suyu, ‘Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına seni vaftiz ediyorum’ sözleri ile çocuğun başına dökerek, çocuğu vaftiz eder. Vaftizden sonra çocuğun alnına yağ sürer.”[69]
Hıristiyanlıkta vaftiz, Hıristiyanlığa giriş için yapılan bir merasimdir. Hayatta bir defa yapılır. Yapılışı da Hıristiyan mezheplerine göre değişiklik gösterir. Vaftizin temizlikle bir ilgisi yoktur. Aksine yağ sürüldüğü zaman kirlenmeye de sebep olabilir.
Luka İncili (7/37- 50)’de bir kadın İsa’nın ayaklarını değerli bir yağ ile yağlıyor. Ev sahibi kadının davranışından memnun olmuyor. İsa ev sahibine kızıyor, ona “saçlarımı zeytin yağı ile meshetmedin” diyor.
Ayağa, başa veya vücuda yağ sürmek İncil’de insana ikram gibi gözüküyor. Vücut organlarından her hangi birine yağ sürmek demek
[67] Bakınız, Matta: 3/5- 6, 4/13- 16, Markos: ¼- 11, Luka: 3/3, 16, 21, 22, Yuhanna: 1/26- 28 [68] Doçent Dr. Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, sh: 144- 145, I988, Ankara [69] P. Luigi İannitto, Hıristiyan Dininin Esasları, sh: 148, 1986, İstanbul
vücut kirliliğine kapı açmak demektir. Vücut temizliğini geçici de olsa sona erdirmek demektir.
Bir yağlama olayı da Matta İncili (26/6- 10) ve Markos İncili (14/3- 9)’da anlatılır.
“İsa Simun’un evinde otururken bir kadın beyaz mermer bir kapta çok pahalı halis nardin yağı ile gelir, kabı kırıp yağı İsa’nın başına döker. Bazıları gücenirler, ‘Yağ satılıp fakirlere verilirdi’ derler, kadına karşı mırıldanırlar.
İsa mırıldananlara şöyle der: ‘Kadını bırakın, niçin onu incitiyorsunuz? O bana iyi bir şey yaptı.”
Bu olay farklı bir şekilde Yuhanna İncili (11/2- 6)’da anlatılır: Kadın yağı İsa’nın başına döküveriyor. İsa’nın hali ne oluyor? Düşünebiliyor musunuz?…
Bu yağlama olayında da her iki İncil arasında çelişki ve tutarsızlıklar vardır.
Bir olay’da Yuhanna İncili’nde (13/4 – 15)’de anlatılır: “İsa bir akşam yemekten sonra leğene su koyup şakirtlerinin ayaklarını yıkar ve peşkirle siler. Petrus ayaklarını yıkatmaya razı olmaz.
İsa: “Eğer seni yıkamazsam, benimle payın olmaz” der. Bunun üzerine Petrus ellerimi, başımı da yıka der. İsa sadece ayakları yıkar. Onlara birbirlerine ayaklarını yıkayacak derecede borçlu olduklarını söyler.” Bu olaydaki niyet, şakirtlerin birbirlerine bağlılıkta olması gerekli olan durumu bir misalle göstermektedir. Ayakları yıkayıp onların temiz olmalarını sağlamak değildir. Ayakları yıkama hâdisesi şu yönden de uygun değildir. Bir insan diğer bir insanı yıkar veya yıkanması için su döker.
Ayakların yıkanmasına gelince, kişi ayağını kendisi yıkar ve suyunu ayaklarına kendisi döker.
Bir başkasının ayaklarını yıkamak veya ayak suyunu dökmek insan için bir zillet olarak görülür.
Musluğun olmadığı yerlerde ve zamanlarda Müslümanlar saygı için misafirlerin veya büyüklerin ibrikle abdest suyunu dökerler, sıra ayakları yıkamaya gelince, abdest alan ibriği abdest suyunu dökenin elinden alır, ayaklarına suyu kendisi döker, ayaklarını kendisi yıkar. Vakarlı insanlar başkasının ayak suyunu dökmezler, ayaklarını yıkamazlar. Vakarlı insanlar başkasına ayak suyunu döktürmezler ve ayaklarını yıkatmazlar.
İnsanlar içinde en vakarlı insanlar ise peygamberlerdir. Ayak yıkama hâdisesi İsa peygambere bir iftiradır. Bu iftirayı papalar zaman zaman kardinallerin ayaklarını yıkayarak ve peşkirle silerek devam ettirirler.
Yuhanna İncili’nde olan ayak yıkama olayı, diğer İncillerde bulunmaz. Yuhanna İncili, diğer İncillerden çok sonra yazıldığına göre, bu olay da onlardan sonra icat edilmiştir.
İncil’in Çağdaş Türkçe çevirisinde bu olay bir “alçak gönüllülük” örneği gösterilir. Bu tamamıyla yersiz bir düşüncedir.
Ah Nerede Yüzünü Yıkamayan Dedelerimiz?
Temizlik aleyhinde sözler ve davranışlar vardır.
Hıristiyanlar da temizliği İnciller’in anlattığı şekilde anlamışlar. Hıristiyanlar ve Hıristiyan ülkeleri, asırlarca pislik ve kirlilik içerisinde kalmıştır.
Müslüman olup Meryem Cemile adını alan Amerikalı kadın yazar şöyle diyor: “İlk Hıristiyanlar, yıkanmanın ruhu kirlettiğine inanırlardı. Uzun süre yıkanmayana aziz gözü ile bakarlardı. Aziz Antenesiyus Antuvan ömrünün sonuna kadar ayaklarını yıkamamış olduğunu huşu içinde anlatırdı. Papazbaşı Aleksandır maziyi anarken: ‘Ah nerede yüzünü yıkamıyan dedelerimiz, nerede biz. Şu hale bak, her gün hamama gidiyoruz’ derdi.”[70]
“Tarihte Garip Olaylar” adında bir kitap yazmış olan Max Kemmerich’in kitabından konu ile ilgili bazı paragrafları buraya alıyoruz: “1185 yılında Fransa kralı Fhilip August penceresinde oturuyordu. Sokaktan geçen birkaç araba yoldaki pislikleri sağa sola dağıttı. Etrafa öyle bir koku yayıldı ki, baş şehri olan Paris’in tabahhuratına (kokusuna) alışık olması lazım gelen kral bayıldı.” “İmparator III. Firiedrich’in Tutlingen’i ziyaret arzusu şehrin pis oluşu dolayısı ile akim kaldı.”
“1697 yılında bile, bir polis raporuna nazaran Paris halkı, bütün kirli suları, sidikleri, her çeşit pislikleri gece gündüz pencereden sokağa boşaltırlardı.”
“Avlularda, merdivenlerde, balkonlarda, kapı arkalarında nerede sıkışmışsa orada, adam güpe gündüz yükünü boşaltırdı.”
“İspanya ve Fransa sarayları 14. Lois’in zamanında bile berbat bir şekilde kokmaktan geri kalmadılar. 17. yüzyılın sonuna doğru birisi lazımlığı keşfetmiş, kral saraylarında lazımlık kullanılmaya başlanmıştır.”
“Küçük abdest bütün yüzyıl hatta 19. yüzyıl ortalarına kadar sokaklara edildiği için bunların yaydıkları kokular geçmişi aratmadılar.”
“J. J. Rosseau saatlerce lâzımlıkta otururdu.”
“Orlean Dükü, etrafında hizmetkârları, lâzımlığa kurulmuş Noailles Dükü’nü o vaziyette kabul etmişti.”
“Allah’ın emirlerine itaat ederek yaşamaya önem veren sofular, orta çağın ilk devirlerinde yıkanmazlardı.”
“Azizelerden Elizabeth bu zevkten öylesine hulus-i kable, kaçınıyordu ki kirden kokmaya başlamış, etrafındakiler bu kokuya da
[70] Meryem Cemile, İslâm ve Çağdaş Öncüleri, sh: 69, 1986, İstanbul
yanamaz hale gelince onu yıkanmaya zorlamışlardı. Fakat başarıları pek sudan oldu.. Çünkü kadıncağız suyla temasa gelir gelmez banyodan dışarı fırladı. İşlediği günâhtan dolayı tevbe, istiğfara başladı.”[71]
Max Kemmerich aynı kitabında laik insanların yani din dışında kalan insanların temizliğe dikkat ettiklerini de yazar.
Haçlı savaşlarında bir grup şövalye Selahaddin Eyyub’a esir düşer. Şövalyeler öyle kokar ki, Selahaddin bunların yıkanmalarını emreder. Hamamda tellaklar keselerken kirleri çıkarken, “derimizi çıkarıyorsunuz” diye bağırırlar…
Bugün de Hıristiyanlarda aslında temizlik yoktur. Taharetlenmezler. Tuvaletlerinde taharet suyu bulunmaz. Gusül de yoktur. Genellikle tam yıkanma yerine silinirler….
Bugün hiçbir Hıristiyan dininden dolayı beden temizliğine dikkat etmek mecburiyetinde değildir. Dinine uyarsa temizliğe dikkat etmemesi gerekir. Hıristiyanlıkta beden temizliğini aramak boşunadır. Murdar eller hikâyesinde İsa’nın belirttiği yürekten çıkan kötülükler ise, bâtıl olsun, hak olsun bütün dinlerde kötü kabul edilen şeylerdir. Bunlar Hıristiyanlığa özel şeyler değildir. Ama maddî ve vücut temizliğine önem vermemek hatta kirliliği teşvik etmek Hıristiyanlığa has şeylerdir.
Murdar eller hikâyesi bunun en açık delilidir.
İslâm dininde bütün peygamberler, insanlara temizliği Allah’ın bir emri olarak bildirmişler, temizliği emretmişler ve temizlikte insanlara örnek ve önder olmuşlar.
İsa aleyhisselâm da bir peygamberdir. O da diğer peygamberler gibi temizliği emretmiş, temizlikte insanlara örnek ve önder olmuştur.
Murdar eller hikâyesi, İsa aleyhisselâm’a yapılan bir iftiradır.
[71] Max Kemmerich, Tarihte Garip Olaylar, Tercüme eden Behçet Necatigil, sh: 119- 123, 1968, 11. baskı, İstanbul.
Murdar eller hikâyesi, dört İncilin İsa aleyhisselâmla bir ilgisinin olmadığının belgelerinden biridir.
Murdar eller hikâyesinin belirttiği bir başka konu da Hıristiyanlıkta haram ve yasak yiyecek ve içeceğin olmamasıdır.
İnsana dışarıdan giren şey ne olursa olsun insanı kirletmezmiş. İnsanı kirletmez demek insana zarar vermez demektir.
Bütün yiyecek, içecek ve kullanılacak şeyler yenilir, içilir ve kullanılır demektir.
Yiyecek, içecek konusunda tesbit edebildiğim kadarı ile dört İncil’de yasak ve haram diye bir şey yoktur. Hangi hayvan olursa olsun ister boğulsun, ister öldürülsün eti yenir, her türlü içki içilir.
Bazı Hıristiyanlar bazı hayvan etlerini yemiyorsa -böyle olanlar bulunabilir- dininden dolayı değil, mahalli örf ve alışkanlık dolayısı ile yemiyorlardır.
Murdar eller hikâyesine göre mideleri kaldırırsa, her türlü eti yiyebilirler. İncillerde bu konuda bir engel olduğunu göremedim. Çalışmamız dört İncil üzerinde olduğundan Yeni Ahid’e dahil mukaddes mektuplarda neler vardır, bunu bilmiyorum. Çünkü onları okuma ve inceleme imkânına sahip olamadım.