HASAN EL BENNA

Ailesi
Hasan el Benna, 14 Ekim 1906 yılında Mısır’da “Mahmudiye” beldesinde doğdu. Babasının adı Ahmet, dedesinin adı Abdurrahman’dır.
Babası bilgin, ilmi ile âmil, faziletli bir zattı. Talebe okuturdu. Telif ettiği kitapları da vardı. Geçimini saat tamiri ile temin ederdi. Kendisine saati denirdi. Saatî, saatçi demektir.

Eğitimi
Hasan el Benna, ilk eğitimini babasından aldı, okuyup yazmaya Kur’an
okumakla başladı.
Tabii, Müslüman çocuğun ilk okuyacağı kitap, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. Allah’ın kitabını okumayı, dini vazifelerini yapmayı çocuklarına öğretmek ana ve babaların aslî vazifeleridir. Hasan el Benna’nın ana –babası bu vazifeyi yaptılar, ilk önce ona Kur’an-ı Kerim’i okumayı öğrettiler.
İdareciler de, idare ettiği Müslümanların, ve çocuklarının Müslüman’ca yaşamaları için eğitim, yönetim konularında gerekli tedbirleri almak durumundadır. Ana olsun, baba olsun, idareci olsun bu vazifeyi yapmadıkları takdirde, vazifelerini yapmadıklarından dolayı zalim olurlar.
Allah, zalimleri sevmez. Allah’ın sevgisinden mahrum kalmak ne büyük bedbahtlıktır…
Hasan el Benna, zeki ve hareketli bir çocuktu, evdeki İslâmî yaşayışa hemen intibak etti. Kendine öğretilenleri çabukça öğreniyor, yapılacakları benimseyip severek yapıyordu.
İyi Öğretmen
Sekiz yaşında Reşadiye din okuluna girdi. Okulun yöneticisi Muhammed Zehran ilim, ahlak ve edeb sahibi bir zattı.
Okulu idare eder, okulda derslere girer, okul dışında evlerde ve camilerde halka vaz-u nasihatte bulunurdu, derslerinde öğrencilerini okumaya, araştırmaya, hadiselerin sebeplerini öğrenmeye yöneltirdi.
Hasan el Benna, Muhammed Zehran’dan çok şey öğrendi. Okuma, araştırma ve hadiseleri sebep-netice bağlantısı ile değerlendirmeyi öğrendi. İyi bir öğretmendi. Hasan el Benna, onu saygı ile anardı.

Günlük Program
Hasan el Benna, 12 yaşında ortaokula başladı. Günlük programı şöyleydi:
Sabah namazından sonra Kur’an-ı Kerim’den ezberini yapar.
Gündüzleri okula gider.
Gündüzleri okulun dışında babasının dükkanında saat tamiri ile meşgul olur.
Yatsı namazından sonra derslerine çalışır.
Tatil günlerinde tefsir, hadis ve fıkıh derslerine devam eder.

Ahlak ve Edeb Cemiyeti
Ortaokulda iken matematik öğretmeni Muhammed Abdulhâk’ın telkini ile kendi aralarında “Ahlâk ve Edeb Cemiyeti”ni kurarlar. Kendi aralarında edebe aykırı hareket edenlere tayin ettikleri para cezasını verirler, toplanan paraları hayır işlerine harcarlar. Yine cemiyetin tüzüğü gereği,
birbirlerini dine sımsıkı sarılmaya, namazı vaktinde kılmaya, Allah’a, anaya, babaya, büyüklere saygılı olmaya davet ederlerdi.
Cemiyetin başkanı Hasan el Benna idi. O yaşta cemiyeti büyük insanlardan daha iyi idare ediyordu.
Hasan el Benna ve arkadaşları orta okulda öğrenci iken, “Haramları Yasaklama Cemiyeti” adıyla bir cemiyet daha kurarlar.
Cemiyet üyeleri, haram işleyenlere, haram işlenen yerlere, kötülük yapanlara, namaz kılmayanlara mektup yazarlar, mektubu gizlice görebilecekleri yerlere bırakırlar. Altı ay kadar devam eden mektupla haramları yasaklama işi, bir kahvehaneye yazdıkları mektubu götüren arkadaşlarının yakalanması ile sona erer.

Sevdiği Hoca Olsa Bile
Mektupla haramları yasaklama işinde enteresan olan bir şey vardır ki, o da çok sevdikleri hocaları Muhammed Zehran’a mektubu yazmalarıdır.
Mektupta hocalarına şöyle diyorlardı:
“Sen öğle namazını ikindinin vaktine yaklaştırıyorsun. Halbuki bu vakitte öğle namazını kılmak mekruhtur.
Sen bu memleketin hocasısın, kendin mekruhtan sakınmalısın ki, halk da haramdan sakınsın.”
Mektupla ilgili olarak Muhammed Zehran ile Hasan el Benna bir araya gelirler. Buhari şerhi Fethu’l Bârî’de konuyu incelerler. Hoca, Hasan el Benna ve arkadaşlarının haklı olduğunu kabul eder. Hasan el Benna durumu arkadaşlarına haber verdiği zaman sonsuz bir sevinç duyarlar.
Hasan el Benna ortaokuldan mezun olur. Daha 14 yaşında iken sözlü ve yazılı imtihanı kazanarak öğretmen okuluna kayıt olur.
Zikir Halkası
Öğretmen okuluna devam ederken, okulun yakınında bulunan camide yatsı namazından sonra zikir yapıldığını görür. Zikir halkasının ahenkli sesi, güzel ilahiler Hasan el Benna’nın ruhunda heyecanlar uyandırır. Zikir halkasına katılır. Tarikatın şeyhi ile tanışır. Şeyh, Hasan el
Benna’nın Hassafiye tarikatının zikir ve tesbih vazifelerini yapmasına izin verir. Hasan el Benna Hassafiye tarikatı müridi olur.

Şeyhin Nitelikleri
Hasan el Benna’ya göre, Hassafiye tarikatı şeyhi, alim ve muttaki bir zattır. Allah’a itaat eder, farzları noksansız yapar, sünnet ve nafilelere devam eder, devlet adamlarının yanında bile Hakk’ı söylemekten çekinmezdi.
Hasan el Benna, şeyhin İslâm’a davet konusundaki üslubuna ve çalışma şekline hayranlık duyardı.
Hasan el Benna, tarikata girişi ile ilgili olarak şöyle der:
“Allah, şeyh Abdulvahhab’tan razı olsun. Kendisinden çok istifadem oldu. Onun tarikatında sadece iyilik gördüm. Onun şahsiyetinde, irşadında ve davranışında bir çok faziletler mevcuttur.
Başkalarının yanında alçalmayan, işlerinde ciddiyet sahibi bir kişiydi. Müritlerle olsun, yalnız olsun, vakitlerini sadece ilim, eğitim, zikir, taat yolunda harcardı.
Müritlerini bilfiil, kardeşliğe, ilme ve taate yöneltirdi. Onun hikmetli terbiye metotlarından biri de, müritlerinin ihtilaflı ve tartışmalı konularda tartışmaya girmelerini yasaklaması olmuştu. Halkın önünde zındıklar, dinsizler ve misyonerlerle bu konuları münakaşa etmelerinin doğru olmayacağını savunurdu. Bu hususta müritlerine şöyle derdi:
“Bu konuları hususi meclisinizde ve kendi aranızda münakaşa edin. Halkın önünde konuşurken, onları Allah’ın taatine sevk edecek tesirli konulardan bahsedin. Şayet ihtilaflı konuları halkın önünde münakaşa ederseniz, onlardan birinin kalbine şüphe girer, sonra şüpheyi giderecek kuvveti bulamaz da inancını sarsarsa, bunun sebebi siz olursunuz.”

Vakti İyi Kullanmak
Bazı toplantılarda ben ve arkadaşım Ahmet Sükkeri’ye şunları söyledğini hatırlıyorum:
“İyi bilin ki, Allah toplantılarınıza gelen Müslümanların vaktinden sizi sorumlu tutar. Eğer onlara faydalı olursanız, hem siz hem de onlar için sevap vardır. Eğer vakitlerini boş yere geçirmelerine sebep olursanız hem siz, hem de onlar suçlu duruma düşer.”
Bütün davranışları hayırdı. Ondan hayırdan başka bir şey öğrenmedim.”
Hasan el Benna tarikata girmiş ve mürit olmuştu. Tarikat ve tasavvuf konusunda öz ve netice olarak şöyle der:
“Şayet tatbikat şeriatın çizdiği noktada kalırsa, çok faydalı ve hayırlıdır.”

Yeni Bir Dernek
Hasan el Benna ve arkadaşı Ahmet Sükkeri “Hassafiye Hayır Cemiyeti”ni kurarlar. Hasan el Benna cemiyetin sekreteri, Ahmet Sükkeri de başkanı olur. Cemiyetin gayesi:
İnsanları üstün ahlaka davet etmek, içki, kumar, yas gibi yaygın haramların önüne geçmek,
Müslümanları Hristiyanlaştırmak için çalışan misyonerlerle mücadele etmektir.
O yaşlarda da Hasan el Benna, Ezher’in ilmi, tarikatların ruhaniyeti, cemaatlerin gücünü birleştirmeyi düşünüyordu. Bu birleşme olursa;
“Mısır yönetilen değil, yöneten, etkilenen değil, etkileyen bir ümmet olur, doğruyu bulur” diyordu.
Öğretmen okulunda derslerin dışında günleri okumak, ibadet, zikir ve tasavvuf sohbetlerine katılmakla geçiyordu. Yaşı küçüktü ama toplantılarda büyüklerle, üstadım dediği zatlarla bazı konuları müzakere ediyordu. Fikri hürdü, düşünce ve iknâ kabiliyeti son derece yüksekti.
Tatilde bazı günler, insanlardan uzaklaşır, kimseyle konuşmaz, Kur’an okur ve ibadetle meşgul olurdu. Tarikatın verdiği vazifeleri hiç ihmal etmez, zamanında mutlaka “vazife ve evradı” okurdu.

Doğruluğun Bereketi
İngilizlere karşı yapılan boykot ve yürüyüşlerde öğrencilerin başında
Hasan el Benna bulunurdu.
Bir boykot sonrası bir evde toplandılar. Polis evi basıp talebelerin nerede olduğunu sorar. Ev sahibi “erkenden çıktılar, bir daha dönmediler” der. Ev sahibinin bu cevabı Hasan el Benna’nın hoşuna gitmez. Dışarı çıkar polise: “Senin millî görevin bizimle beraber olmanı gerektirir, bize engel olmanı ve ele vermeni değil” der. Polis adamlarını toplar gider. Hasan el Benna arkadaşlarının yanına döner:
“Şu gördükleriniz doğruluğun bereketidir. İşimizin sorumluluğunu yüklenirken mutlaka doğru olmalıyız. Durum ne olursa olsun hiçbir zaman yalana başvurmamalıyız” der.
Hasan el Benna, tatil günlerinde saat tamirciliği yapar, cilt işleri ile meşgul olurdu. Hadis, fıkıh ve tefsir dersleri alır, hafızlığını tamamlamaya çalışır, ayrıca hadis ezberlerdi.
Tatil zamanının gecelerinde İmam Gazali’nin “İhya” kitabını okur, zikirle meşgul olurdu. Babasının zengin kütüphanesinden faydalanır, Hanefî, Şafî ve Malikî fıkıh metinlerini ezberlerdi.
Yaz tatillerinde zaman zaman müezzinleri sabah ezanı için uyarır, halkı sabah namazına çağırırdı.
Öğretmen okulunda okurken “Güneş” isimli bir dergi de çıkarırdı.

Ahmed Eş-Şerkavî
Öğretmen okulunda okurken Şeyh Ahmet Eş-şerkâvî ile tanışır. Ahmet
Eş-Şerkâvî, okuma imkanı olmayan çocukların masraflarını kendi karşılar, onlarla sohbet eder, bildiklerini tatlı bir üslupla anlatır. Yaz tatillerinde muhtelif fakülte ve okullarda okuyan talebeleri toplar, onlarla kamp yapar. Kampta onları hem eğitir hem de hayati bilgiler verir. Hasan el Benna, Şeyh Ahmet Eş-Şerkâvî’nin çalışma tarzından ve konuşma üslubundan çok memnun kalır. Konuşmalarında şeyhten sitayişle bahseder.

Allah’tan Başkasına Sığınmak
Hasan el Benna 17 yaşında öğretmen okulundan birincilikle mezun olur. İlkokul öğretmeni olarak tayin edilir. Hasan el Benna, ilkokul öğretmeni olarak kalacak mı yoksa yüksek tahsile devam mı edecek? Kararsızdır. Konu ile ilgili çeşitli istişarelerde bulunur. Yüksek tahsil yapmak üzere, Darululüm, yani eğitim fakültesi giriş imtihanlarına girmeye karar verir. Kahire’ye gider. Tıbbi muayene ve giriş imtihanında yardımcı olması için akrabası Darululüm hocası Musa Ebu Kamer’in
evine gider, evin zilini çalar, hemen geri döner. Şu anda hocayı görmem Allah’tan başkasına sığınmam ve güvenmem anlamına gelir, der evden uzaklaşır.
Tıbbi muayene olur, sağlam çıkar, imtihana girer, kazanır. Sonra akrabası olan hocayı ziyarete gider. Hadiseyi anlatır. Hoca güler, düşüncesinden ve davranışından dolayı tebrik eder.
Fakülteye kaydını yaptırır, arkadaşları ile bir ev tutar, birlikte kalırlar. Derslerine şevkle çalışır, fakülte hocalarını olgun ve cana yakın bulur, onları sever.
Hasan el Benna, her Cuma namazından sonra Hassafiye tarikatının Kahire’deki merkezine gider. Zikir halkasına katılır. Zikir halkasına katılmaktan büyük bir mutluluk duyar. İlmi, ameli ve ruhi hayatı daha dagelişerek devam eder.
Hasan el Benna sene sonunda fakülte birincisi olur. Mükafaat olarak aylık (1) lira burs verirler. Bu bursla hep kitap alır. Tahsil boyunca burs parası ile aldığı kitaplarla bir kütüphane sahibi olur.
İkinci sınıfta okurken aile Kahire’ye yerleşir. Ailesinin Kahire’ye gelmesi ile daha düzenli ve daha verimli çalışmaya başlar.
Hasan el Benna’nın bazı özelliklerini şöyle belirtebiliriz:
Özellikleri
Kendisine güvenirdi.
Çalışarak kazanmayı çok severdi.
Yaz tatillerinde Mahmudiye’ye gider, mutlaka saat tamirciliği yapardı.
Dini hükümlere ters düşen şeylerden nefret ederdi.
Hassafiye tarikatı mensupları ile bulunmaktan, onlarla sohbet etmekten büyük zevk alırdı.
Geceleri mürit arkadaşları ile ibadet etmek ve zikir yapmak en çok sevdiği şeylerdendi.
Hasan el Benna kendisini “hür mürit” olarak tarif eder:
“İbadet, zikir, edeb ve davranışta tam bir ihlasa sahip, düşüncelerimizde hür müritlerdik” derdi.
Dine aykırı bir şeyi kimde görse tenkit ederdi. İslâm’a aykırı davranışta bulunan tarikat mensuplarını hemen uyarırdı. Hasan el Benna, ikinci sınıfa devam ederken “Güzel Ahlak Cemiyeti” ne üye olur. Cemiyette
verilen konferansları muntazaman takip eder, sohbetlere katılır fakat cemiyette yapılanları kafi görmez. Çünkü her gün Müslümanlıkla bağdaşmayan yayınlar yapılmaktadır. Bu yayınlar dini bilgisi zayıf insanları İslâm ahlakından uzaklaştırabilir, derdi.

Kahvehane Konuşmaları
Arkadaşlarından bir ekip kurar. Bursla aldığı kitapları onları emrine verir. Çeşitli konularda hutbe ve konuşmalar hazırlarlar. Konuşmaları nerede yapacaklar? Konuyu görüşürler. Hasan el Benna camilerde konuşanlar var, camilerde yapılan konuşmalar yeterli olmuyor, kahvelerde konuşalım der. Arkadaşları bu teklife itiraz ederler:
“Kahve sahipleri buna izin vermezler. Çünkü işleri bozulur. Sonra kahvede oturanlar kendi alemlerine dalmışlar. Onlar için vaazdan daha ağır bir şey olamaz. Oyun ve eğlenceden başka bir şey düşünmeyen kimselere, din ve ahlak üzerine nasıl konuşuruz?” derler.
Hasan el Benna düşüncesinde ısrar eder, bunların vaaz dinleme arzusu cami cemaatinden daha çoktur, yeter ki, sergilediğimiz konu, çekici olsun, konuşmayı uzatmayalım cevabını verir. Neticede denemeye karar verirler.
O gece kahvelerde her biri beş ile on dakika arasında değişen yirmi konuşma yaparlar. Kahvede olanlar can kulağı ile onları dinlerler, daha fazla konuşmalarını isterler. Konuşmalardan sonra ikramda bulunurlar. Fakat zamanlarının olmadığını beyan ederek özür dilerler, ikramları kabul etmezler. Kahve konuşmaları genişleyerek devam eder, etraflarında kahve sakinlerinden meydana gelen namaz ve niyaz ehli bicemaat teşekkül eder.

Scroll to Top