Halid bin Velid Mute Savaşında

gamberimiz (sav), Haris bin Umeyr Ezdi’yi Busra valisine elçi olarak gönderdi. Vazifesi valiyi İslâm’a davetti. Haris Mute’ye varınca vali Şurahbil elçi olduğunu bildiği halde onu öldürdü. Halbuki elçiler öldürülmezdi. Peygamberimiz (sav), Haris’in ölümüne çok üzüldü. Zeyd bin Harise’nin kumanda sında üç bin kişilik bir kuvveti Mute’ye gönderdi. Gayesi valiye elçi öldürmenin cezasını vermek, cinâyetin yıkıcı etkilerini Müslümanlar üzerinden silmekti. Peygamberimiz (sav), “Eğer Zeyd şehit olursa, yerine, Cafer bin Ebi Talib, o da şehit olursa, Abdullah bin Revaha yerine geçsin, şâyet o da şehit olursa Müslümanlar içlerinden birini seçsin” buyurdu, orduyu uğurladı. Halid bin Velid iki aylık Müslüman iken gönüllü olarak orduya katıldı. İslâm ordusu, Şam bölgesinde bir yerin adı olan Mute’ye vardığı zaman, karşısında yüz bin kişilik Rûm ordusunu gördü. Geri çekilmek çok zordu…

Abdullah bin Revaha, “Biz düşmanla sayı çokluğumuz veya kuvvet üstünlüğü ile savaşmıyoruz. Biz Allah’ın lütfettiği bir dinin kuvveti ile savaşıyoruz. Bizi iki iyilikten biri bekliyor. Ya şehâdet ya zafer”
dedi. Düşmanla savaşmaya karar verildi. Savaş düşmanın hücumu ile başladı. Düşman dalgalar halinde hücum ediyordu. Zeyd şehit düştü. Kumandayı Cafer İbn-i Ebu Talip aldı, atına bindi. Düşman içine daldı. Durmadan savaşıyordu. Cafer İbn-i Ebu Talip savaşırken şöyle diyordu: “Cennet ne güzel, ona yaklaşmak ne hoş…”
İslâm ordusu tasavvurların üstünde kahramanlıkla savaşıyordu. Fakat düşmanın sayısı çoktu, hücumların arkası kesilmiyordu. Cafer İbn-i Ebu Talip yaralandı. Yarası çoktu. Atından indi, yaya çarpışmaya başladı. Sağ kolu kesildi. Sancağı sol eline aldı. Sol kolu da kesildi. Sancağı bağrına bastı, öylece şehit oldu. Abdullah bin Revaha koştu, sancağı aldı, savaşmaya devam etti. O da şehit olunca Ebu Yüsrüm ensarı koştu sancağı aldı. Akşam olmuş, savaş durmuştu. Ordu kumandansız kalmıştı, bozulma da başlamıştı.
Kutbe bin Ami’rin “Ey Müslümanlar, kaçarak ölmektense, erkekçe vuruşup şehit olmak hayırlıdır” sözü tesirli oldu. Toplandılar. Sabit bin Aclanî, sancağı getirip Halid bin Velid’e verdi. Almak istemedi:
“Sen ona benden daha layıksın. Çünkü benden yaşlısın, hem de Bedir savaşında bulunan ashabın büyüklerindensin” dedi. Sabit bin Acluni “Ben sancağı sana vermek için aldım. Sen savaş sanatı-
nı benden iyi bilirsin”
dedi, sonra askerlere “Halid’in kumandanlığını kabul ediyor musunuz” ? diye sordu. Evet dediler.
Halid bin Velid iki aylık Müslüman iken İslâm kumandanı oldu. İslâm ordusunun düzenini geceleyin değiştirdi. Sağ taraftakileri sol tarafa, sol taraftakileri sağ tarafa, ön taraftakileri arkaya, arka taraftakileri öne aldı. İkinci gün Bizans askerleri uyanınca karşılarında tanımadıkları yeni askerler gördüler, İslâm ordusuna yeni yardımcı kuvvet gelmiş dediler, korkuya kapıldılar. Halid bin Velid’in emri ile İslâm ordusu birdenbire şiddetli hücuma geçti. Düşman ileri hatları bozuldu, geri çekildi. Düşmanın geri çekilmesinden faydalanan Halid bin Velid, hemen ordusunu geri çekti. Medine’nin yolunu tuttu. İslâm ordusu imha olmaktan kurtuldu. Bizans ordusu takip etmedi. Galip, mağlup belli olmadan savaş sona erdi.

Mute savaşı devam ederken Peygamberimiz (sav) savaş meydanında imiş gibi, savaşın cereyanını ashabına şöyle anlattı: “İşte sancağı Zeyd aldı. Şehit oldu. Zeyd için istiğfar ediniz. Zeyd cennete girdi. Orada sefadadır. Sancağı şimdi Cafer bin Ebi talib aldı, o da şehid oldu. Onun için istiğfar ediniz. İşte Cafer de cennete girdi. İstediği tarafa iki kanatlı uçuyor. Bu defa sancağı Abdullah bin
Refaha aldı. O da şehit oldu. Abdullah için istiğfar ediniz. Bu da cennete dahil oldu. En sonunda sancağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç aldı.”
Peygamberimiz (sav)’in bu konuşması ile, Cafer bin Ebi
Talib’e Caferi Tayyar denildi. Tayyar uçan demektir. Abdullah İbn-i Ömer, Cafer İbn-i Ebi Talib’in oğlunu görünce, selam sana, ey iki kanatlının oğlu derdi. Peygamberimiz (sav), bu konuşması ile Halid bin Velid’i “Seyfullah= Allah’ın kılıcı” unvanı ile taltif etti. Halid bin Velid, savaşlarda gösterdiği üstün başarılarla, kazandığı zaferlerle bu unvanın hakkını hakkı ile verdi.

Peygamberimiz (sav)’in Mute savaşını olduğu gibi haber vermesi, O’nun bir mucizesidir. Allah kudreti ile ırak’ı yakın eyledi. Peygamberimiz (sav)’de gördü, haber verdi. Halit bin Velid, şöyle der: Mute savaşında elimde dokuz kılıç parçalandı. Son kılıç, Yemen işi geniş ağızlı bir kılıçtı. Elimde tek o kaldı. Mute savaşında üstün bir şecaat ve cesaret gösteren üç bin İslâm mücahidi, yüz bin kişilik Rûm ordusuna üç kumandanı şehit olmasına rağmen ilk gün büyük bir zayiat verdi.

Halid bin Velid İslâmî Davette
Peygamberimiz (sav) Halid bin Velid’i Necran’a gönderdi. Savaşmadan önce Haris bin Ka’b oğullarını üç defa İslâm’a davet et, davete uymadıkları takdirde onlarla savaş buyurdu. Halid bin Velid onları İslâm’a davet etti. “Ey insanlar! Müslüman olun ki selamette olasınız” dedi. Haris bin Ka’b oğulları Müslümanlığı kabul etti. Halid bin Velid bir süre onlar arasında kaldı. İslâm’ı, Allah’ın kitabını, Rasûlünün sünnetini öğretti. Durumu bir mektupla Allah’ın Rasûlüne şöyle bildirdi: “Allah’ın Rasûlü’nün emrettiği gibi üç gün onları İslâm’a davet ettim. Onlara heyetler gönderdim. Ey Haris oğulları Müslüman olun ki selamette olasınız dedim. Müslüman oldular savaşmadılar. Ben şu anda onların içindeyim. Onlara Allah’ın emrettiğini emrediyor, Allah’ın yasakladığını yasaklıyorum. Onlara İslâm’ın esaslarını, peygamberin sünnetini öğretiyorum. Allah’ın Rasûlü, bana yeni bir emir verinceye kadar buna devam edeceğim” Allah’ın Rasûlü Halid’e bir mektup göndererek onlardan bir heyetle Medine’ye dönmesini emretti.

Halid bin Velid Mekke’nin Fethinde
Peygamberimiz (sav), amcası Abbas’a “Ebû Sufyan’ı al da ordunun geçeceği boğaza götür ki, Allah’ın askerini seyretsin” buyurdu. Ebu Sufyan, askerin geçişini seyrederken, Beni Süleym kuvvetleri geçiyordu. Ebu Sufyan’ın hizasına gelince hep bir ağızdan tekbir aldılar. Ebu Sufyan “bu kumandan kimdir?” dedi. Abbas: “Halid” dedi. Ebu Sufyan: “Şu bizim Velid’in oğlu Halid mi?” Abbas: “Evet” dedi. Müşrik Kureyş ordusu süvari kumandanı Halid bin Velid, şimdi bir İslâm kumandanı olarak fetih gönü Mekke müşriklerinin üzerine yürüyordu… Halid bin Velid emrindeki kuvvetlerle Mekke’ye girerken, eski müşrik arkadaşları İkrime bin Ebi Cehil, Süheyl bin Amr, Safvan bin Umeyye ve kuvvetleri Handeme bölgesinde yolu kestiler. Halid bin Velid eski arkadaşlarına nasihat etti. Dinlemediler. Kürz bin Cabir ve Hubeyş bin Eşari adlı iki Müslüman askeri de şehid ettiler. Halid bin Velid karşılık vermek mecburiyetinde kaldı. 13 müşrik öldürüldü, geri kalanlar da kaçıp dağıldılar. Peygamberimiz (sav), hadiseyi haber alınca Halid bin Velid’e “Ben savaşma yapılmasın emretmedim mi?” buyurdu. O da onlar taarruz ettiler, iki Müslüman’ı şehit ettiler. Biz de
mecburen savaştık cevabını verdi. Müşriklerin sebep olduğu iki şehit ve on üç müşrik ölüsüne karşılık Mekke fethedildi. Peygamberimiz (sav) Kâbe’yi görünce tekbir almaya başladı. Bütün İslâm ordusu can-ı gönülden aşkla tekbir almaya başladı. Tekbir dağları inletti. Dağlardan gelen aks-i sedalar Peygamber (sav)’e hoş geldin diyordu.

Kâbe’de 360 put vardı. Onları bizzat Peygamberimiz (sav) kırdı. Asasıile putlara dokundu. “Hak geldi, batıl gitti, helâk oldu” buyurdu. Etraftaki putların kırılması için adamlar gönderdi. Halid bin Velid,
Müşellel dağı ile deniz arasındaki en büyük put olan Menat’ı yıktı yok etti. Mekke’ye bir konak uzaklıkta olan Nahle mahallesindeki Uzza putu vardı. Bu put Kureyş ve Kinane kabilelerinin putu idi. Bu putun bulunduğu yere çok önem verirlerdi. Peygamberimiz (sav) bu putun yok edilmesi için de Halid bin Velid’i görevlendirdi. O da gitti, Uzza putunu yıkıp, yok etti, gelip Peygamberimiz (sav)’bildirdi Peygamberimiz (sav) de “İyi yaptın” buyurdu.

Halid bin Velid Yaralanıyor
Mekke Müslüman olmuştu. Mekke’ye tabi kabileler de fevc fevc geliyorlar, Müslüman oluyorlardı. Bölgenin en büyük kabileleri olan Hevazin, Beni Sakif ve Evtas kabileleri Mekke’nin fethinden sonra
sıranın kendilerine geleceğini tahmin ederek bazı küçük kabileler de yanlarına alarak yirmi bin kişilik bir ordu ile Mekke üzerine yürümeye karar verdiler. Peygamberimiz (sav), bu kabilelerin Mekke üzerine yürüme kararını haber aldığı zaman, hemen hazırlıklarını tamamladı, düşmanı Mekke dışında karşılamaya karar verdi. İslâm ordusu, Mekke ile Taif arasında üç günlük mesafede olan Huneyn vadisine girerken, vadinin iki tarafına gizlenmiş düşmanı göremediler. Halid bin Velid kumandasındaki öncü Beni Süleym kuvvetleri, Hevazın kuvvetlerinin pususuna düştü. Halid bin Velid yaralandı. Beni Süleym kuvvetleri bozuldu. Bozulma Mekke’de katılan yeni kuvvetlere
sirâyet etti. Onlardan da ordunun esas olan birliklerine geçti.

Peygamberimiz (sav)’in yanında pek az insan kaldı. Peygamberimiz (sav): “Ey insanlar, geliniz, ben Allah’ın Rasûlü’yüm, Abdullah’ın oğlu Muhammed’im” diye seslendi. Gür sesli olan Abbas yüksek
sesle: “Ey Akabe’de biat eden Ensar, ey Rıdvan ağacının altında geri dönmemek üzere söz veren ashab” diye yüksek sesle bağırdı. Sesi duyanlar koşup geldiler, Allah’ın Rasûlü’nün etrafında toplandılar. Evs ve Hazreç kabileleri de koşup geldiler. Savaş yeniden şiddetlendi. Hz. Ali düşman bayraktarını öldürdü. Savaş sonunda düşman bozuldu. Kaçan kaçtı, kaçamayan esir oldu. Düşman savaş alanına ailelerini, çocuklarını ve mallarını da getirmişti. Onlar da İslâm ordusunun eline geçti..

Huneyn savaşı hakkında tevbe Sûresi’nin 25 ve 26. âyetleri inzal oldu.Âyetlerin meali şöyledir: “Andolsun, Allah bir çok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihâyet gerisin geriye dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, Rasûlü ile mü’minler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi. Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır.”
İslâm ordusu, Huneyn’e on iki bin kişilik bir ordu ile gelmişti. Müslümanlardan bazıları askerin çokluğuna bakıp “Bu ordu hiçbir zaman yenilmez” dediler. Çok oluşlarına güvendiler. Allah, Uhud’da
Peygamber (sav) emrini dinlemeyenlere yenilme acısını tattırdığı gibi,Huneyn’de de Allah’a değil çokluğuna güvenme sonucu yenilme acısını tattırdı, sonra da yardımı ile zafer nasip etti. İlk bozgunda orduya katılmış olan Kureyş ileri gelenlerinin şirk damarları kabardı ise de,
Allah’ın zafer nasip etmesi ile bu kabarma sona erdi. İmân gönüllerine yerleşti. İslâm ordusunun bozulma haberi geldiği zaman, Mekke’de bazı kişiler “Bundan sonra Araplar babalarının dinine döner” diye gösteri yapmaya başladılar. Peygamberimiz (sav)’in Mekke’ye vali tayın ettiği genç Attab: “Peygamber ölür ise, dini ve Rabbi diridir” dedi. Onlara imkân vermedi.

Taif muhasarasında ve Tebük Seferinde Halid bin Velid
Halid bin Velid, Taif muhasarasında ve Tebük seferinde bulundu. Taifliler, Mekke fethi ve Huneyn savaşı sonucu Hevazin kabilesi Müslüman olunca, sıranın kendilerine geleceğini düşündüler. Kalelerine erzak depoladılar. Peygamberimiz (sav), Huneyn savaşı ganimetlerini dağıtmadan önce Taif üzerine yürüdü. Taifliler kalelerine çekildiler. Muhasara başladı. Attıkları oklarla kendilerini müdafaa ettikleri gibi, 12 Müslüman’ı da şehit ettiler, bir çoklarını da yaraladılar. Halid bin Velid meydana çıkıp er diledi. Karşısına kimse çıkmadı. Müşrik ileri gelenlerinden Abdiyaley, Halid bin Velid’e şunları söyledi: “Kale içinde sana karşı çıkacak kimse yoktur. Biz yiyeceğimiz bitinceye
kadar dayanacağız. Azıklarımız bitince, o vakit hep birden dışarı çıkıp, ölünceye kadar çarpışacağız”
dedi.
Muhasara 18 gün sürdü. Bir netice alınamadı. Muhasaradan vazgeçildi. Peygamberimiz (sav) Taif ’in fethini Müslüman olan, Huneyn savaşında düşman kuvvetleri kumandanı Malik bin Avf ’ı görevlendirdi. Bölgede Taif dışında müşrik idaresi kalmamıştı. Ayrıca Malik bin Avf da kendilerini çok rahatsız ediyordu. Kendilerinden geldiler, Müslüman olacaklarını söylediler ve Müslüman oldular. Taif de İslâm’ın hâkimiyetine girdi. Tebük seferinde Peygamberimiz (sav), Halid bin Velid’i 400 atlı ile Dümdet-ül Cendel hükümdarı Ükeydir bin Abdulmelik üzerine gönderdi. Ükeydir’i kale dışında adamları ile gezerken yakaladı. Peygamberimiz (sav)’in huzuruna getirdi. Ükeydir cizye vermeyi kabul etti ve serbest bırakıldı.
Halid bin Velid Mürted Savaşında
Peygamberimiz (sav)’in son zamanlarında Peygamberlik iddiasına bulunanlar oldu. Bunlara “yalancı peygamber” denir. Bunlar geldiler, Peygamberimiz (sav)’i gördüler. Etrafındaki sahabeye baktılar, şeytan’a kandılar, biz de böyle olabiliriz dediler. Yalancı peygamberliklerini ilan ettiler. İsimlerini bildiğimiz yalancı peygamberler şunlardır:

1-Yemen Beni Ans kabilesi başkanı, Esvedül-Ansi diye tanınan Aphele bin kab gelip imân etti. Yemene dönünce ben de peygamberim dedi. Esvedül- Ansi hokkabaz ve sözü tesirli bir insandı. Meleklerin kendisine vahiy getirdiğini iddia etti, peygamberliğine inandırdı. Kabilesinin ve Mezhic kabilesinin desteğini sağladı. Kendisine karşı koyan valiyi öldürdü. Karısını zorla nikahladı. Peygamberimiz (sav)
Cerir bin Abdullah’ı onu İslâm’a davet için gönderdi. Daveti kabul etmedi. Daha sonra Sana şehrini zapt ederek fesat ve irtidadını genişletti. Necran halkı da ona tabi oldu. Bölgenin ileri gelen Müslümanlarından bazıları kendisinden görünerek onu ziyaret ettiler, Ölen valinin eşinin yardımı ile Peygamberimiz (sav)’in vefatından önce onu öldürdüler. Sahte peygamberin öldürülmesi ile bölge tekrar İslâm hâkimiyetine girdi.
2-Yemenden Beni Hanif kabilesinden kalabalık bir gurup gelip, imân ettiler. İçlerinden Müseylemetülkezzab diye anılan adam Yemen’e dönünce peygamberliğini ilan etti. Peygamberimiz (sav), bir mektupla Amr bin Umeyye ed-Damri’yi göndererek İslâm’a davet etti. O da
Peygamberimiz (sav)’e bir mektup yazdı. Yer yüzünün yarısı senin, yarısı benim olsun dedi. Peygamberimiz (sav), ona bir elçi daha gönderdi. Yeryüzü Allah’ındır. Kime dilerse ona verir, cevabını verdi. Oda elçiyi öldürdü.
3-Beni Esed kabilesinin başkanı Tuleyha bin Huveylid de geldi, Müslüman oldu. Sonra o da peygamberliğini ilan etti.
4-Beni Temim kabilesinden Secâh adında bir kadın kahinlik yapardı. Peygamber olduğunu iddia etti. Reia, Tağlib, Nemr, Şeyban ve İyad kabilelerinden bir çok kişiyi başına topladı. Medine üzerine yürümek istiyordu. Önce Ribab kabilesine saldırdı. Yenildi. Beni Amir kabilesine saldırdı. Yine yenildi. Yemame’ye yöneldi. Müseylemetül kezzab hile ile onu elde etti. Yerin yarısının kendisinin olduğunu, yarısını da Allahın Secah’a verdiğini bildirdi. Bir rivâyete göre onunla evlendi. Secah kendi peygamberliğinden vazgeçti, Müselleme’nin peygamberliğini kabul etti.

Kezzab’ın ölümünden sonra kardeşlerinin yanına döndü. Daha sonra Kufe’ye yerleşti ve Müslüman olarak öldü. Bir rivâyete göre Talib kabilesi içinde kaldı, peygamberlikten vazgeçti, Müslüman oldu. Peygamberimiz (sav)’in vefatı ile her tarafta irtidad hareketleri başladı. İrtidad İslâm’dan çıkmak, İslâm’ı bırakmak, şirke dönmek, başka bir dine girmek veya dinsiz kalmak demektir. İrtidad edene “Mürted” denir. Bir kısım insanlar da Peygamberimiz (sav)’in vefatından sonra

namazı kılarız, fakat zekât vermeyiz diyorlardı. Namazı kılarız, zekâtı vermeyiz diyen insanlar da mürted mi idi? Sahabe arasında tereddüt vardı. Hz. Ömer (ra) bu tereddüdü halife Hz. Ebu Bekir’e şöyle arz etti: “Allah’ın Rasûlü: “Ben lâ ilâhe illallahdeyinceye kadar insanlarla harb etmekle memurum. Onu diyen malını ve canını kurtarır. Ancak onun Allah ile hesabı başkadır”
buyurur. “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah diyenlerin üzerine nasıl kılıç çekeriz?
” Hz. Ebu Bekir (ra)’in cevabı kesindi:“Bunlar Rasûlullah’a verdikleri dişi bir oğlakı bile vermekten
kaçınırlarsa onlarla savaşırım. Vallahi ! Eğer onlar peygambere ödediklerinden devenin ayağına bağlanacak bir urgan parçasını ödemeyi reddetseler, bundan dolayı onlara savaş açarım. Namaz
ile zekâtı birbirinden ayıranlarla vallahı savaşırım. Çünkü zekât malın hakkıdır.”
Zekâtı kabul etmeyenlerin mürted olduğuna karar verildi. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in bir âyetini, bir hükmünü kabul
etmeyenler Müslüman olamadıkları gibi, bir âyetini, bir hükmünüinkâr edenler de Müslümanlıktan çıkarlar, mürted olurlar.

Mürtedlerle Savaş
Peygamberimiz (sav)’in vefatı ile Medine, Mekke ve Taif dışında yalancı peygamberlerin ve irtidad edenlerin sebep olduğu karışıklıklar ve anarşi her tarafa hâkim olmuştu. Mürtedlerin hücum etmelerini engellemek üzere Medine etrafında Müslümanlar yirmi dört saat nöbet tutuyorlardı. Mekke’de irtidad teşebbüsleri, Fetih günü Müslüman olan, o zamanın en büyük hatiplerinden biri bulunan Süheylbin Amr’ın: “Ey Kureyş topluluğu! Siz imân edenlerin sonuncusu olduğunuz gibi dinden dönenlerin öncüsü olmayınız. Allah’a yemin ederim ki, İslâm dini güneşin, ayın doğuşundan batışına kadar tabii seyri gibi insanlığı aydınlatacak, genişleyerek devam edip gidecektir” diye başlayan meşhur konuşması önlemiştir. Taif de Mekke’ye uymuş, Müslüman olarak kalmıştır. Peygamberimiz (sav) yalancı peygamberler üzerine asker göndermiş, fakat kendileri bulunamamıştı. Yalancı peygamberler ve mürtedler İslâm’ın nurunu yok etmek, şirkin karanlığını tekrar hâkim kılmak istiyorlardı.
Her türlü irtidad hareketlerini yok etmek, tekrar İslâm’ın hâkimiyetini sağlamak için askeri harekatın şart olduğu ittifakla kabul etti. Seferberlik başladı. Her Müslüman asker oldu. Her irtidad bölgesine bir
kumandan tayın edildi. Mekke ve Taif valileri bölgelerinde bulunan mürtedleri İslâm’a döndürmekle görevlendirildi. Suratlı hareket edildi. Halife Hz. Ebu Bekir (ra), Halid bin Velid’i yalancı peygamberler
üzerine gönderdi. İslâm’ı ve zekâtı vermeyi kabul etmelerine kadar savaşmaları emretti. Halid bin Velid, önce yalancı peygamber Tuleyha üzerine gitti. Tuleyha keşif için öncü çıkanları şehit etti. Halid bin Velid, ani bir hücumla Tuleyha ordusunu dağıttı. Bir kısmını öldürdü. Teslim olanları esir etti. Halk imânlarını yenilediler, Müslüman oldular. Yalancı peygamber Tuleyha, Şam tarafına kaçtı. Tuleyha ve
kavminin akıbetini gören Hevazin, Süleym, Beni Amir kabileleri geldiler, imânlarını yenilediler. Selma adında bir kadının etrafında toplanan Hevazın, Süleym, Tay kabilelerinin döküntülerini de Halid bin
Velid dağıttı. Ayniye bin Huseyin adlı yalancı peygamberi yok etti.

Yemame Savaşı
Bölgede en kuvvetli olan yalancı peygamber Müsellemetülkezzabtı. Çok kalabalık bir kabilesi vardı. Yanında kırk bin silahlı mürted olduğu söylenir. Yalancı peygamberliğini ilan ettiği zaman, Peygamberimiz (sav)’in tekrar İslâm’a davet için gönderdiği ikinci elçisini şehit etti. Mürtedlerin çoğalması ile nüfuz alanını daha da genişletmişti. Peygamberimiz (sav)’den sonra yer işgallerine başladı. Her işgal kendisini daha da kuvvetlendirdi. Hz. Ebu Bekir (ra)’in üzerine gönderdiği İkrime kumandasındaki İslâm ordusunu da yendi. Topyekün mürtedlerle savaşta Hz. Ebu Bekir, Halid bin Velid kumandasında yeni bir orduyu Müsellemetülkezzab üzerine gönderdi.

Hicretin on birinci senesinde Medine’den hareket eden Halid bin Velid kumandasındaki yeni ordu etraftan beklenen yeni kuvvetlerin gelmesi için Bitah denilen yerde durdu. Fakat emniyet ve keşif için
öncü olarak gönderilen askerler, Müselleme güçleri ile karşılaştı, yapılan çarpışmada yenildiler. Nihâyet iki ordu karşı karşıya geldi. Halid bin Velid meydana çıktı. Müsellematülkezzabı vuruşmaya davet etti. Müselleme davete icabet etmedi. Savaş iki ordunun karşılıklı hücumları ile başladı. Müthiş bir savaş oldu. Beni Hanif kabilesi savaşçı bir kabile idi. Savaşmayı iyi bilirlerdi. Kabile gayreti ile bütün güçleri ile savaşmaya başladılar. Sayıları da kırk bini geçiyordu Sayıları Müslüman ordusundan kat be kat fazla idi.
Müslümanlar da mürtedleri yok etmenin bu savaşı kazanmaktan geçtiğini biliyorlar, bütün güçleri ile Allah için savaşıyorlardı. Mürted ordusu öyle bir hücum etti ki İslâm ordusu bozulmaya başladı.
Fakat çabuk toparlandı. karşı hücuma geçti. Bu defa mürted ordusu bozuldu, bozulması devam etti, pek çok mürted öldürüldü. Müsellemütülkezzab kaçtı yüksek duvarları olan bir bahçeye sığındı. Ebu
Ducane (ra) beni duvardan atın dedi. Kendisini duvardan bahçenin içine attılar. Ayağı kırılmasına rağmen içerideki mürtedlerle savaşa savaşa bahçenin kapısını açtı, kendisi de şehit düştü. Bahçenin içinde yapılan çarpışmalarda Vahşi’nin Hz. Hamza’yı şehit eden kargısını
fırlatması ile Müsellemetülkezzab cansız yere düştü. Kezzabın ölümü ile Beni Hanif kabilesi İslâm’a teslim oldu. Yemame savaşı mürtedlerle yapılan savaşların en kanlısı oldu. Yirmi binden fazla mürted
öldürüldü. Şehitlerin sayısı ise iki bin kadardı. Her iki taraftan çok sayı da yaralı vardı.

Kısas-ı Enbiya sahibi merhum Ahmed Cevdet paşa Müslüman kayıplarını şöyle açıklar: “Şehitlerin üç yüz altmış küsürü Muhacirlerden, ve bir o kadarı da Ensardan geri kalanı da tabiînden idi. Hazreti Ömer’in büyük kardeşi Zeyd bin Hattab, bu muharebede bayraktar idi. O da muharebede şehit olanlardandı. Ondan başka Hazreti Zübeyr’in kardeşi Sâib ve Peygamber Efendimiz zamanındaki hatiplerden Sabit bin Kays ve Ensardan meşhur Ebu Ducane, Ebu Huzeyfe bin Utbe ve Ebu Huzeyfe’nin azadlısı olup, aklı ve tecrübesi ile meşhur olan Salim gibi Eshab’ın büyükleri ve
yetmişi geçen Kur’ân-ı Kerîm hafızları, hep şehitler arasındaydılar. Sağ kalanların çoğu da yaralı idi.”


Yaralılar arasında Medine’nin ilk Müslümanlarından, Akabe biatında bulunan iki hanımdan biri olan, Uhud gazisi Nesibe binti Kaab da vardı. Medine’ye dönerken vücudunda bir kolu yoktu. Oğlu Habib
de Peygamberimiz (sav)’in elçisi olarak gittiği zaman Müselleme tarafından şehit edilmişti. Müselleme kezzabla yapılan savaşta yeri doldurulması mümkün olmayan ashabın ileri gelenleri şehit olmuştu. Çok miktarda hafızların Yemame’de şehit olması dolayısı ile Kur’ân-ı Kerîm’in Mushaf haline getirilmesi zarureti meydana gelmişti. Yemame savaşında ashabın ileri gelenleri şehit olmuştu ama irtidat hareketinde en büyük gaile Müsellemetül kezzab hadisesi ortadan kaldırılmıştır. Bu hadise diğer mürtedlere ve zekât vermeyiz diyenlere iyi bir ders olmuştur. İki ay süren mürtedlerle savaş olumlu bir netice ile sonuçlandı. Her tarafta İslâm’ın hâkimiyeti, huzur ve sükun sağlandı…

Hz Ebu Bekir’in Mektubu
Halife Hz. Ebu Bekir (ra), Yemame savaşını kazanan Halid bin Velid ve ordusu mensuplarına Yemame’den dönmeden önce şu mektubu gönderdi.
“Selâmün aleyküm.
Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’a ben de hamd ederim. Hamd-ü sena, vadini yerine getiren, kuluna yardım eden, dostunu şerefli kılan, düşman ordularını hezimete uğratan Allah’a mahsustur.Kendinden başka ilah olmayan Allah şöyle buyurur: “Sizden imân edip ameli sâlih işleyenlere Allah şunları vaat etti: Kendilerinden öncekileri hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne hâkim kılacak.Kendileri için seçip beğendiği dinlerini güçlendirecek. Korkularını emniyete çevirecek. Onlar bana itâat ederler, bana hiçbir şeyiortak koşmazlar. Kimler bundan sonra küfre dönerse, işte onlarfasıkların ta kendileridir.” (Nur Sûresi: 24/55)

Bu sözünden dönmeyen Allah’ın vadidir. Bu asla şüphe götürmeyen Allah’ın kelamıdır. Allah kitabını tamamladı. Allah’ın size olan vadini gerçekleşmesini isteyin. Onun emirlerine itâat edin. Her ne kadar
bu uğurda güçlük, sıkıntı ve meşakkatlere katlanmanızı, mallarınızı, canlarınızı feda etmeniz gerekse de itâat edin. Zira bunlar Allah’ın vereceği mükâfat karşısında basit kalır.”

Irak savaşlarında Halid bin Velid
Halife, Hz. Ebu Bekir, irtidad hareketlerini bastırdıktan sonra şura üyeleri ile toplantı yaptı. Toplantıda hudut boylarında Müslümanları rahatsız eden, mal ve can kayıplarına sebep olan müşrik Arap kabileleri üzerine asker gönderilmesine karar verildi. Müşrik Arap kabileleri, o zamanki iki büyük devlet olan Bizans Rûm devleti ile, Sasanî İran devletinin egemenliği altında idi. Şura kararı gereğince, halife Hz. Ebu Bekir, on bin kişilik bir süvari birliği ile Halid bin Velid’i hicretin on ikinci senesinde Sasanilerin egemenliği altında bulunan Irak Arapları üzerine gönderdi. Müsenna kumandasında sekiz bin kişilik bir kuvvet de halifenin emri ile Halid bin Velid kuvvetlerine katıldı. Halid bin Velid’in Irak Arapları üzerine gönderilmesi ile kalıcı fetihler dönemi başladı.

Halid bin Velid yol üzerinde bulunan yerleşim yerlerini cizyeye bağlayarak Hire’ye ulaştı. Hire valisine şu mektubu yazdı: “Sizi Allah’a ve İslâm’a davet ediyorum. Eğer kabul ederseniz, siz Müslümanlardan olur, onların hak ve vazifelerine sahip olursunuz. Fakat kabul etmezseniz cizye vereceksiniz. Şâyet cizyeyi de vermeyi de kabul etmezseniz sizin hayata bağlılığınız kadar ölümü isteyen bir kuvvetle üzerinize geliyorum. Sizinle savaşacağız. Allahın takdiri ne ise o olur.”

Hirelilerin başkanı ve Hire valisi Kubeysa oğlu Eyas, kabilenin ileri gelenleri ile konuştu ve “Harbe lüzum yok, biz dinimizde durur, cizye veririz” dedi. Doksan bin altın vermeleri şartıyla anlaşma yapıldı.
Halid Hire’den ayrılınca İran Hire valisini azletti. Bir İranlıyı Hire’ye vali yaptı. Bölgenin En büyük idarecisi olan Hürmüz, Hindistan su yollarına da hâkimdi. Hindistan’a gemiler onun idaresinde giderler, gelirler ve ticaret yaparlardı. İran Hürmüz’ü Halid bin Velid üzerine gönderdi. Halid bin Velid, Hürmüz’e şu mektubu gönderdi: “Müslüman ol, kurtul veya cizye vererek kavmini ve kendini emniyete al. Aksi halde neticeden sen sorumlusun. Sizin hayatı sevdiğiniz kadar ölümü seven bir kuvvetle üzerinize geliyorum.”

Hürmüz, Halid bin Velid’e cevaben ordusu ile Kazıma’ya gelip su başlarını tuttu. Halid bin Velid de Kazıma’ya geldi. İki ordu karşı karşıya idi. Halid bin Velid ileriye at sürdü. Hürmüz’e meydan okudu. Hürmüz cesur, savaşmasını iyi bilen, kahramanlığı ile tanınmıştı. O da hemen atını meydana sürdü. Atlarından indiler bir birlerine hücum ettiler. Hücumları boşa gitti. Halid bin Velid Hürmüz’ü kucaklayıp altına aldı. Hürmüz’ün adamları Halid’i öldürmek için koştularsa da
meşhur Ka’ka onları öldürdü. Halid de Hürmüz’ü öldürdü. Kumandanı öldürülen İran ordusu bozuldu. Kaçmaya başladı. Atı yörük olanlar ancak İslâm askerlerinden kurtuldular.

Haldi bin Velid ganimet mallarının beşte birini Medine’ye gönderdi. Halife Hürmüz’ün mal varlığını Halid bin Velid’e bağışladı. Hürmüz’ün tacı yüz bin dirheme satıldı. En yüksek görevlilerinin
yüz binlik taç giymeleri İran devletinin teşrifat adetlerindendi. İran, Hürmüz’e yüz binlik taç giyen Kaarın’la yardımcı kuvvet gönderdi. Kaarın bozgunda kaçanları da ordusuna kattı. Hücuma geçti. Savaşta Kaarın, şehzadeler kubad, Enu Şucan ve otuz bin İran askeri öldü. Kaçanların çoğu da sularda boğuldu. Bir çok ganimet elde edildi. Halid bin Velid Hürmüz’le yaptığı savaştan sonra Kaarın’la yaptığı savaşı da kazandı.

İran devleti üçüncü olarak kahraman Endrazgar kumandasında bir ordu daha gönderdi. Endrazgar müşrik Araplardan da çok sayıda asker topladı. Yapılan savaşta Endrazgar da yenildi. Kaçarken susuzluktan öldü. Esir alınanlar arasında Hristiyan Beni Vail Araplarının başkanının oğulları da vardı. Beni Vail Arapları buna çok kızdılar. Esved-i Aclîi’yi kendilerine kumandan yaptılar. Fırat nehri üzerindeki Leys denilen yerde toplandılar. Caban kumandasındaki İran ordusu da Hristiyan ordusunun yanına geldi, yerleşti. İki ordu birleşti. İran ordusu yemeğe hazırlanırken, Halid bin Velid ordusu ile göründü. İranlılar, savaşa başlayalım mı, yoksa askeri doyurup, sonra mı
savaşalım derken Halid bin Velid hücuma geçti, şiddetli bir savaş başladı. Bu savaşta ateşperest İranlılarla, Hristiyan Arapların yetmiş bin kişi kaybettikleri yazılır. Halid bin Velid, İranlıların yiyemediği
yemeklerle askerlerini doyurdu. Hemen yakında bulunan Engişeya şehrine hücum etti. Halk bir şey alamadan kaçtı. İslâm askerleri çok ganimet topladı. Zafer müjdesi ile ganimet malların sayısı Medine’ye bildirildi.

Hire’nin Fethi
Halid bin Velid, Hire valisi ile cizye üzerinde anlaşma yapmıştı.. İranbu anlaşmayı kabul etmemiş, valiyi değiştirmiş, Halid bin Velid üzerine asker göndermiş anlattığımız savaşlar yapılmıştı. Halid bin Velid
Hire’yi fethedip İslâm hâkimine almaya karar verdi. Hire valisi ordusunu hazırlarken oğlu da Fırat’ın suyunu keserek, ganimet malları bulunan Halid’in gemilerini hareketsiz hale getirdi. Halid atını sürdü
suyu çekilmiş Fırat üzerinde valinin oğlunu öldürdü. Oğlunun öldürüldüğünü öğrenince vali Hire’den kaçtı. Halid valinin karargahını ele geçirdi. Halk muhkem yerlere ve kiliselere sığındı. İslâm askerleri
kapıları kırdı, her tarafa hâkim oldu. Halk aman diledi. Halid bin Velid de aman verdi. Halkı cizye’ye bağladı. Hireliler yılda 190 bin altınödeyecekler. Karşılığında emniyetleri ve huzur içerisinde yaşamaları sağlanacaktı. Hireliler daha sonra gördükleri iyilik ve adâletten dolayı Halid bin Velid’e hediyeler sundular. Hediyeleri, Halife Hz. Ebu Bekir’e gönderdi. Hz. Ebu Bekir, Halid bin Veli’de bir emirname gönderdi. Halkın zarar görmemesi için hediye alınmamasını, mevcut hediyelerin bedellerinin düşüldükten sonra sahiplerinin cizyelerinin tahsil edilmesini emretti. Hire’nin fethinden sonra etraftaki kabilelerin bazıları da gelerek bağlılıklarını bildirdiler.

Scroll to Top