Hafız Rıza Çöllüoğlu Hoca Efendi (rha)1928-2013

YAĞMUR toprak için neise, İslâm âlimi de Müslümanlar için odur. Yağmur yağmazsa, toprak kurur, çatlar. ot bitmez, ekin yetişmez, yeşillikler görülmez, ağaçlar meyve vermez. yer yaşanılmaz bir hale gelir. İslâm âlimi olmazsa, Allahın emirleri öğretilemez, helal haram birbirine karışır. hak hukuk belli olmaz. Yanlış inançlar, hurafeler insanların zihinlerine, yaşayışlarına hâkim
olur. Toplum, İslâm toplumu olmaktan çıkar.. Bunun için Peygamberimiz (sav) “Âlimler, peygamberlerin varisleridir” buyurur. (Keşfü’l Hafâ: 2/64, No: 1745) İslâm âlimleri, peygamberden sonra Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye ile Müslümanlara dinlerini öğretirler, terbiye ederler, İslâmî yaşayışta onlara örnek ve önder olurlar. Merhum Rıza Çöllüoğlu hocamız zamanımızdaki İslâm âlimlerinden biri idi.
1963 yılında ilahiyat fakültesinde yüksek tahsilimi yapmak için geldiğim zaman ilk ziyaret ettiğim cami, Hacıbayram Camii olmuştu. Kürsüde bir hocaefendi konuşuyordu. Konuşması kısa cümlelerle kesin hükümlerle sona eriyordu. Halkın tam anlayacağı bir dil kullanıyordu. Dinleyenlere baktım. Zaman zaman başlarını sallıyorlar, hocaefendiyi tasdîk ediyorlardı.Camiden çıktıktan sonra cemaatten birine “bu hoca kimdir?” diye sordum. Rıza hoca dedi. Rıza hocamızla haftalar sonra tanıştım, konuştum. Zaman içinde birlikte olduk. Birlikte çalıştık. Ben onu çok sevdim O da beni her gördüğünde “Solmaz’ım nasılsın”? derdi. Allah rahmet eylesin.

Önce Rıza Hocamızı tanıyalım. 1928 yılında Kızılcahamam’ın Korkmazlar köyünde doğdu. Babasının adı Hüseyin, anasının adı Zeliha. Aile kalabalık, onbir kişi… Baba Hüseyin el hızarı çekerek aile geçindirmeye çalışıyordu. Küçük Rıza altı yaşında Kur’ân-ı Kerîmi gizlice hatmetti. Kur’ân okumanın “büyük suç” olduğu ceberrut bir idarenin bütün baskılarına rağmen Çamlı dereli Hafız Halil Okur’dan yine gizlice hafızlığını tamamladı. Sesi güzeldi, okuyuşu hoştu. Köyünün tek hafızı idi. 15-16 yaşında iken köyüne imam oldu. Yetimin Hüseyin adlı bir zat “Oğlum bu köyde imamlık yapmaya devam edersen babanın çiftini sürer, bu köyde eskir gidersin, İstanbul’a git orada okumaya devam et” der. 1945’de elinde nüfus kâğıdı, cebinde 30 lira Ahmet
Nazif adında bir zatın aldığı biletle İstanbul’a gider. Babası “İstanbul için iyi demiyorlar, oraya gidince pusulayı şaşırtmandan korkuyorum” der. Baba sözü kulağında küpe olur.
Birlikte kaldığı arkadaşlarının sinamaya gittiğini görünce baba sözünü hatırlar, hemen onlardan ayrılır. Önce Hilmi Efendi adında bir zattan okur. Sonra Hasan Akkuş hocaya talebe olur. Yûnus Efendi adında bir zatın verdiği bir kap yemekle idare eder. Akkuş hoca Atikali Camii’nde kal der. Kalır. Kışın cami çok soğuk olur. Isınmak için caminin içindeki halılara sarılarak yatar. Akkuş hocadan iki üç sene Kur’ân-ı Kerîm kıratını tamamlar. Enderunlu İsmail Efendi, Reisülkurra Hamdi Efendi, kurra hafız Mahmut Kuşculu, Trabzonlu Haydar Efendi’den talim, cezeri karışımı tecvit, tashih-i huruf, aşere, takrib dersleri alır. Müezzinlik imtihanına girer, kazanır. Yaşı küçük olduğu için Nuruosmaniye Camii’nde vekil müezzinlik yapar. Yaşı müsait olunca Beyazıt Camii’ne asil müezzin olarak tayın edilir. Beyazıt Camii’nde müezzinlik yaparken caminin penceresinde yatar, kalkar. Musa Kazım hocadan Arapça okumaya başlar. Fatih Camii’ne müezzin olunca baş imam Ömer Aköz hocadan İzhar ve Kafiyeyi okur. Kerküklü Ahmet Kazancı hocadan Fıkıh dersleri alır. Memleketine döner, İstanbul’da okuduklarını altı ayda bir hoca Efendiden ezberleyerek tekrar eder. Tekrar İstanbul’a döner, Bekir Haki Efendi’de okumaya başlar.. Askerlik için Ankara’ya döner. İki kardeşi asker olduğu için o sene askere almazlar. Seydişehirli, Hacı Hasan Efendi’den Akâid şerhi okur. İlk okul, orta okul diplomasını dışarıdan imtihan vererek alır. Mısıra gitmek için çalışır. Açtığı kapıdan başkaları gider
ama kendisine nasıp olmaz.
Rıza hocamız bir tarihi hadiseyi de anlatır. Mecliste Diyanet bütçesi görüşülürken Ferit Melen adında bir milletvekili Diyanet İşleri Başkanı merhum Ahmed Akseki’ye hakaret eder. Merhum hakaret sonucu kalp sektesinden Numune hastanesine kaldırılır. Hastanede vefat eder. Ferit Melen’e Akseki hocanın katili der. Rıza hocamız merhum Akseki hocayı ölmeden önce hastanede ziyaret eder. Merhum Kur’ân oku der. Okur. Merhum ağlar, şöyle der: “Sen bu ilim tahsilinde samimi isen sana Allah askerde de ders okumayı lütfeder.” Rıza hocamız askerliğini Ankara’da yapar. Merkez kumandanlığından eline “Bu kişiye hiç kimse dokunamaz” diye bir izin kâğıdı verirler. Askerlik yaparken Hasan Fehmi Başoğlundan ders okur. Merhum Akseki’nin sözleri gerçek olur. Askerlikten sonra Bahçelievler camiine imam olur. Diyanet İşleri Başkanı Eyup Sabrı Hayırlıoğlu murakıp yapar.
Vaizlik imtihanı açılır. İmtihana girer. Büyük başarı gösterir. 1954 yılında Ankara vaizliğine tayın edilir. Yine 1954 yılında Eyup Sabrı Hayırlıoğlu Yenimahalle 5. durak camisine özel olarak imam olarak görevlendirilir. Bu vazifeyi 22 sene devam ettirir. İmamlığı ve vaizliği
boyunca ilim öğrenmeyi hiç terk etmez. Çankaya müftüsü Sadullah Efendi’den, Şehid Oral hocadan, Yozgat müftüsü Hulusi Efendi’den, Hasan Hüsnü Erdem Efendi’den, Mustafa Runyun’dan mülteka, Emali, Mirkati, Telhisi, Fıkh-ı Ekberi ve Mantık okur. Arıların her çiçekten bir şey alıp bal yaptığı gibi merhum Rıza hocamızda zamanın en değerli ve bilgin hocalarından dersler alarak kâmil bir ilim sahibi olur. Yine hayatı boyunca ilim öğrenmekten, ilimle meşgul olmaktan hiç ayrılmaz. İlim sahibi arkadaşları Osman Şevket Yardımedici, Abdullah İşler, Kemal Yılmaz hocalarla bir araya gelirler, okurlar, anlatırlar. Karşılıklı görüşlerini ve düşüncelerini bildirirler.
Merhum Rıza hocamız, hafızlığı ve vaazları ile tanınır, âlim olarak pek bilinmez. Ama görülüyor ki, zamanın en bilgili ve değerli alimlerinden bütün ilimleri okumuş, kâmil manada bir İslâm alimi olmuştur. Kendisi ile özel sohbetlerde bulunanlar hocamızın ilim sahibi vasfına şahit olurlar. Merhum Rıza hocamız ilim yolunda ders okumakla kalmamış, talebeliğinden itibaren okuduğu dersleri başkalarına da okutmuştur. Hafızlığının halk nazarında ilim sahibi oluşunun önüne geçmesinin sebebi, Kur’ân okuyuşundaki insanı sarıp sarmalayan kendisine bağlayan haldir. Sesi güzeldi, hoştu, Kur’ân okumaya elverişli idi. Rıza hocamız Kur’ân ilimlerine, okuyuş tarzlarına hakkı ile vakıftı. Kur’ân okuduğu zaman içten gelerek, duyarak, Kur’ân harflerinin, kelimelerinin, cümlelerinin, manalarının hakkını vererek okurdu. Dinleyenler mest-i hayran olurdu….
Türkiye Din Görevlileri Yardımlaşma Dernekleri Federasyonu olarak 13-25 Ağustos 1966 tarihinde Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Artvin ve Rize illerini kapsayan hizmet ve irşat gezimiz vardı. 19 Ağustos1966 günü bir öğle sonrası Erzurum taş mağazalarının bulunduğu caddede yürürken Varto zelzelesi oldu. Her tarafı toz duman kapladı. Zelzele dediler. Önümüzdeki binalar, yerler sallanıyordu. Ayakta zor duruyorduk. Hepimiz adeta sersemlemiştik… Halkın bir kısmı Palandöken dağının yamacında bulunan Abdurrahman Gazi’nin türbesine gidiyordu. Biz de gittik. Türbe, türbenin yanında bulunan cami insanlarla dolu idi. Bursa Emir Sultan Cami imamı merhum hafız Harun Soydaş türbede Kur’ân okudu.
Allahım, ne okuyuştu. Allah Kur’ân’ını indirmiş onu hakkı ile okuyananları da yaratmış. Sonra Rıza hocamız okudu. Ne kadar okuduğunu bilmiyorum. Coştu, coştu, herkesi ağlattı. Bu okuyuşu hiç unutamam…
Sivas’ta iken. Rıza hocamızın Ulu Cami’de vaaz edeceği belediye tarafından ilan edildi. Ulu Cami’nin içi ve dışı cemaatle doldu. Hocamız coşkulu bir vaaz yaptı. Vaazdan sonra hocamız kayboldu. Ne oldu? Nereye gitti? Endişeye kapıldık. Bir saat sonra çıkageldi. Nakşîbendî şeyhi İsmail Hakkı hazretlerini ziyarete gitmiş. Endişelendiğimizi, habersiz ayrılmanın doğru olmadığını söyledik Böyle büyük bir zatın ziyaretine bizleri de götürmediği için üzüntülerimizi de bildirdik.
Bu hadise dolayısı ile merhum Rıza hocamızın Sami Efendi hazretlerine bağlı tarikat ehli bir Hoca Efendi olduğunu öğrenmiş oldum. Yolculuğumuz esnasında tarikat ve tasavvuf hakkında geniş bilgiler verdi. Hocamız, İmamı Rabbanî gibi fıkha ve ilme bağlı bir tasavvuf anlayışına sahipti. Tasavvufu âyet ve hadislere dayandırır. Ham sofuluğu hiç tasvip etmez. Fıkhî bilgiden mahrum, işin gösterişinde olan, tarikat taassubu taşıyan insanların tutumlarının İslâm’a zarar
verdiğini söylerdi.
Türkiye çapında İslâm’a İhlâsla en iyi hizmet edenleri bilenlerden biri de merhum Rıza hocamızdı. Kars’tan Ardahan’a giderken Rize müftüsü Yusuf Efendi’yi ziyareti ihmal etmeyelim” dedi. Artvin’den sonra “Rize’ye ulaştık. Müftü Efendiyi ziyaret ettik. Yaşlı, ilim sahibi, gönül ehli bir insandı. Ertesi gün müftü Efendi bizi bir tepede bulunan çay enstitüsüne götürdü.. Müdür bey bizi karşıladı. Balkona oturduk. Rize’yi, Karadeniz’i ve yeşil yamaçları kuş bakışı seyrettik. Deniz
masmavi, çay tarlaları, tepeler ve dağlar yemyeşil… Yüce Rabbimin varlığının birer delili olarak görülüyordu. Müdür bey çay getirdi, içtik, birbirimize baktık. Ne güzel bir koku vardı. “Müdür bey! Nedir bu koku?” dedik. Müdür bey özel bir çay dedi. Çayın suyu, demlenmesi, demliğin de önemli olduğunu söyledi. Zannederim, üç, dört bardak çay içtik. Bir daha hayatımda öyle bir çay içemedim. Müdür beye teşekkür ederek ayrıldık. Ama en büyük teşekkürümüz bizi çay
enstitüsüne götüren müftü Yusuf Efendi’ye idi. Mekanı cennet olsun.. Rize’de hizmet ve irşat çalışmalarımız tamamlandı, Ankara’ya döndük. Federasyon genel sekreteri olarak ben ve merhum Mustafa Güven kardeşimiz idareden sorumlu idi. Uyumlu hareketlerinden, hizmetlerinden dolayı kafilede bulunan kardeşlerimize teşekkür ettik. Merhum Rıza hocamız da “bu gezi bana çok şey öğretti” buyurdu. O, İlmi, irfanı ile sözü ve fiili ile örnek ve önder bir İslâm âlimi idi.
1976 yılında emekli oldu. Emekli olduktan sonra da vaazlarına uzun yıllar devam etti. Mustafa Kalfaoğlu kardeşimizle birlikte “Muradiye Vakfı”nı kurdu. Vakıf, 21 şubesi ile hizmet etmektedir. Vakfın bünyesinde; Yatılı Kur’ân kursu, 16 Gündüzlü Kur’ân kursu, 21 Kültür merkezi, 14 Ana okulu, 22 İlk okul, orta okul, lise, fen lisesi, Anadolu lisesi, 6 Yurt (dördü kız, ikisi erkek), 6 Okul inşaatı devam ediyor. 11 Vakıf cami, 1 Dershane, 1 Radyo, 1-Huzur evi, Üniversite kurma
çalışmaları devam ediyor.
Vakıf işlerinde gece gündüz çalıştı. Her eserin temelinde Mustafa Kalfaoğlu kardeşimizle birlikte merhum Rıza hocamızın alın teri vardır. Kolon kanserine yakalandı. Ameliyat oldu. Hasta günlerinde bile vakfın hizmetleri için durmadan çalıştı. Sabır ve metanetini hiç kaybetmedi. 12 Eylül 2013 günü ecel gelmiş, emre uydu. Son nefesini verdi. 13 Eylül 2013 Cuma günü çok sevdiği şeyhinin ismini taşıyan Demetevler Sami Efendi Camii’nde devlet erkanının katılımı ve
mahşeri bir kalabalıkla cenaze namazı kılındıktan sonra Karşıyaka mezarlığında âhiret yolculuğuna başladı. Yolculuğun kutlu olsun. Son durağın cennet olsun Rıza hocam! Allah’tan dileğimiz; merhumun sevgili yavruları Sami, Mustafa, Hüseyin, Saim ve Zehra’nın
neslinden gelen yeni Rızaların Müslümanlara yol gösterici hizmetleri yürütmeleridir.


—————————————————————

Kaynakça
1-Yeni Nesilleri İnşa Eden Âlimlerimiz, Sh: 7-28, Erkam Yayınları, 2009, İst.
2-Ünlü hafızlar, Sh: 62-73, Hazırlayan Kemal Güran, 2008, Ankara

Scroll to Top