Filistin Savaşları

Filistin’in bazı bölgeleri Hz. Ebubekir (ra) zamanında fethedilmişti. Filistin bölgesinin kumandanı Amr ibni As’dı.
Yermük savaşından sonra Ürdün bölgesi kumandanı Şurahbil de Amr ibni As ile birleşti. Birlikte şehirleri ve yerleşim yerlerini birer birer fethederek “Kudüs” kapılarına dayandılar.
Amr ibni As, Kudüs’ün teslimini istedi.
Şehir halkı, Kudüs’ü ancak halifeye teslim edebileceklerini söylediler.
Durum Medine’ye bildirildi. Hz. Ömer, danışma meclisini topladı. Konu görüşüldü. Hz. Ömer’in Kudüs’e gitmesine karar verildi.
Hz. Ömer, Medine’de yerine Hz. Ali’yi bıraktı. Hz. Ömer yanında birkaç Ensar, birkaç Muhacir ve bir hizmetçi ile yola çıktı. Kumandanların Cabiye’de toplanmasını istedi. Cabiye’de buluştular.
Hz. Ömer, kumandanların süslü elbiselerine kızdı. Onlar da harb sanatını muhafaza ettiklerini, cengaverlik ruhlarını kaybetmediklerini, ceketlerinin altında zırhlarını giyindiklerini söylediler.
Hz. Ömer şehre yaklaşınca bir tepeciğe çıktı. Yeşillikler alabildiğine uzanıyordu, duygulandı. Duhan Suresi’nin: “Onlar geride nice nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardır” mealindeki 25-27’nci âyetlerini okudu.
Şair Nabige’den hüzünlü şiirler okudu.
Hz. Ömer, Cabiye’de bir müddet kaldı. Kudüs antlaşması burada hazırlandı.
Hz. Ömer, Cabiye’de konuşmalar yaptı. Bu konuşmadan bazı bölümleri veriyoruz:

Kur’an’ı öğrenin ki, onunla tanınasınız. Kur’an’la amel edin ki,
Kur’an ehlinden olasınız.
Allah’a isyan olan işlerde âmire itaat gerekmez.
Bilmiş olun ki, doğru söz, şan ve şeref eceli yakınlaştıramadığı
gibi, Allah tarafından verilen rızkı da uzaklaştıramaz.
Atları eğitiniz, atış öğreniniz, ayaklarınıza bir şey giyininiz,
dişlerinizi misvaklayınız, sade yaşayınız.
Yabancıların ahlakını almaktan, zalimlere yardım etmekten
ve salibin (haç’ın) aranızda yükselmesinden sakınınız. İçki içilen sofraya
oturmayınız. Peştemalsız hamama girmeyiniz.
Size, bakî olan ve kendisinden başka her şeyin fani olduğu
Allah’a asî olmaktan sakınmanızı tavsiye ederim. O, öyle
Allah’tır ki, kendisine itaat eden dostlarını şereflendirir, kendisine
isyan eden düşmanlarını sapıtır.
Devlet başkanının halka yapacağı en doğru taahhüt, Allah’ın
onlara taahhütleri olan ve kendilerini hidayete götürecek
olan dini vazifeler konusundaki taahhütleridir.
Bize düşen, Allah’ın size emrettiklerini emretmek, yasakladıklarından
da sizi sakındırmaktır.
Yine bize düşen, Allah’ın emirlerini yakınlarımıza, uzaklarımıza tatbik etmektir.
Haksızı koruyamayız.
Ey insanlar! İçinizi düzeltiniz ki, dışınız da düzelsin.
Ahiretiniz için çalışınız ki, dünya işlerinizde düzelsin.
Biliniz ki, Âdem aleyhisselamdan başka bir atanız olmadığı
gibi, Allah’la kendiniz arasında da bir aracı yoktur.
Devamlı insanlardan bahsederek kendinizi meşgul etmeyin
bu size belâ getirir. Allah’ı zikredin.
Allah’ı zikredin. Bu size şifâ verir. İnsanlar hakkında dedikodu
yapmaktan kaçının. Çünkü bu hastalıktır”.

Hz. Ömer Kudüs’te
Hz. Ömer antlaşmanın imzalanmasından sonra Kudüs’e geçti. İlk önce Mescid-i Aksa’yı ziyaret etti. Davud peygamberin mihrabına vardığı zaman Kur’an-ı Kerim’deki Davud peygamberle ilgili âyetleri okudu. Hıristiyanların kilisesini gezdi.
Peygamberimiz (sav)’in müezzini Bilal-i Habeşi de Kudüs’te idi. Hz. Ömer, Bilal’den ezan okumasını istedi. Bilal Peygamberimizin vefatından bu yana ezan okumuyordu.
Bilal ezan okumaya başlayınca bütün Ashab peygamberin saadet dolu devrini hatırladı,gözyaşlarına boğuldular.Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Muaz ibni Cebel, Hz. Ömer sonsuz bir teessür içinde ağladılar.

İnsanlık Antlaşması
Kudüs’ün sulh yolu ile teslimi antlaşması, dünya tarihinde galiple mağlubun antlaşması değil, insan hak ve hürriyetlerine geniş yer veren bir insanlık antlaşmasıdır.
Böyle bir antlaşmanın örneği şimdiye kadar Müslüman dünyası dışında görülmüş değildir. Antlaşma şöyledir:
“Allah’ın kulu ve mü’minlerin emiri Ömer’in ilya halkına tanıdığı himayedir:
Himaye onların malları, canları, kiliseleri, haçları, hastaları ve
sıhhatte olanları ile dindaşları içindir.
1- Onların kiliseleri mesken olarak kullanılmayacak, yıkılmayacak,
onlara veya avlularına, veya haçlarına veya mallarınahiçbir zarar verilmeyecektir.
2- Onlara dinde bir zorlama yapılmayacak, onlardan hiçbiri dininden ötürü zarar görmeyecektir.
3- Yahudilerin bunlarla birlikte ilyada oturmalarına müsaade edilmeyecektir.
4- İlya halkı diğer şehirler halkı gibi cizye verecektir.
5- İlya halkı şehirlerinden Bizanslıları tard edeceklerdir. Tard edilenlerin malları, canları gidecekleri yere kadar emniyette olacaktır. İlyada kalmak isteyenler emin olacaklar ve cizye vereceklerdir.
6- İlya halkından biri Bizanslılarla beraber gitmek isterse, canları, malları
yerlerine ulaşıncaya kadar emniyette olacaktır.
7- İlya halkı cizye vergisini ödedikleri müddetçe burada her ne yazılı ise, Allah’ın ahdi ile
Rasûlünün, halifenin ve mü’minlerin mesuliyeti altındadır.

Antlaşmaya şahit olarak, Halid bin Velid, Amr ibni As, Abdurrahman bin Avf
ve Muaviye bin Ebi Sufyan imza koymuşlardır.
Acaba hangi galip millet, mağluplara bu şartlar dairesinde muamele yapmışlardır?
Haçlılar da, Haçlı seferlerinde antlaşma ile Kudüs’e girmişler, antlaşmalarını unutmuşlar,
yetmiş bin Müslüman’ı katliama tabi tutmuşlar, hunharca öldürmüşlerdir.
Hz. Ömer’in ordusu savaşın dışında kim olursa olsun, bir insanın burnunu dahi kanatmamıştır.

Ağa Gibi Yaşamışlardır
İslâm idaresi altında yaşayan Hıristiyan ve Yahudilere zimmî denir. Suriye’nin fethi tamamlandıktan sonra Ebu Ubeyde bin Cerrah bir emirname yazarak, Müslümanları zimmîlere zarar vermekten, onlara zulmetmekten, onlarınmalını yemekten men etmiş, antlaşma şartlarına tam manası ile uyulmasını istemiştir.
Zimmîlerin canları ve malları, müslümanlarınki ile aynı seviyede korunmuştur.
Bir müslüman bir zimmîyi öldürecek olursa, suçunun cezasını kendi hayatı ile öderdi.
Fethedilen yerlerde arazi eski sahiplerine bırakılmış, bunların müslümanlar tarafından satın alınması yasaklanmıştır. Zimmîlere tahakkuk ettirilen arazi vergileri çok hafif tutulmuştur.
Zimmîler, Müslümanların idaresinde ağa gibi yaşamışlar, çalışmışlar, kazanmışlar, kazançları eski idarelerinde olduğu gibi ellerinden alınmamış, kendilerine asla haksızlık yapılmamıştır. Gördükleri insanlık, adalet, doğruluk karşısında kendi istekleri ile müslüman olmuşlardır.

İslâm’da inancı yaşama hakkı tanındığı için, mal ve can güvenliği sağlandığı için, bugün dahi Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da milyonlarca Hıristiyan vardır. Asırlarca müslüman olarak yaşamış Endülüs’te bugünkü İspanya’da kaç tane müslüman kalmıştır? Hıristiyanlar, İspanya’ya hâkim olunca Müslümanları genç, ihtiyar, kadın, erkek demeden diri diri yakmışlardır.
Yakın tarihlerde Hıristiyanların Bosna’da, Kosova’da, Çeçenistan’da, Moro’da yaptıkları vahşetler ortadadır.
Barış gücü olarak müdahale ederken bile, bir elinde ekmek parçası, diğer elinde haç, haçı al, ekmeği vereyim diye evi barkı üstüne yıkılmış, aile efradı öldürülmüş, zavallı hale düşürülmüş insanlara din değiştirilme teklif edilmektedir.

Mısır’ın Fethi
Amr ibni As, cahiliye devrinde ticaret için Filistin’e, Kudüs’e giderdi. Mısır ile de ticaret yapardı. Bölgeyi iyi biliyordu. Bu yüzden Filistin bölgesi kumandanı idi. Kudüs fethedilince Mısır’a sefer yapmayı Hz. Ömer’e teklif etti. Hz. Ömer askerin daha fazla dağılmaması için Amr ibni As’ın teklifine sıcak bak madı. Kudüs’ten Medine’ye döndü.
Amr ibni As, Mısır’ı fethetmeye karar vermişti. Israrlı teklifleri ile Hz. Ömer’den Mısır’a sefer yapma müsaadesini aldı. Mısır o zaman Bizans kralı Herakliyüs’ün hâkimiyeti altında idi. Bizans’â bağlı Mukavkıs adında Kıpti bir kralın idaresinde idi. Bizans’ın zulmü Mısır’a da hâkimdi.
Amr ibni As, Hz. Ömer’den takviye kuvvetleri aldı. Yol üzerindeki yerleşim bölgelerini fethede fethede Fusfat’a dayandı. Fusfat’ta kuvvetli bir kale vardı. Mısır kralı Mukavkıs’ta buradaydı.
Kale yedi ay dayandı. Hz. Ömer on bin asker daha gönderdi. Başkumandanlığı, Amr ibni As, Zübeyr bin Avvam hazretlerine verdi. Kale fethedildi.
Kalenin fethi enteresandır. Zübeyr bin Avvam hazretleri kendini İslâm uğruna feda edeceğini söyledi. Birkaç sahabe ile bir ip merdivenle kaleye tırmandı. Kaleye çıktı.
“Allahû Ekber” diye nidâ etmeye başladılar. Kale dışındaki İslâm ordusu da
“Allahû Ekber” demeye başladı. Yer gök tekbir sesleri ile inledi. Düşman kalenin fethedildiğini zannetti. Siperlerinden çıkıp kaçmaya başladılar. İslâm ordusu yedi aydır muhasara edip de bir türlü fethedemediği kaleyi fethetti.

Amr İbni As Düşman İçinde Kalıyor
Amr ibni As, Mısır’ın o zamanki başşehri olan İskenderiye’yi fetih için de Hz.
Ömer’den izin istedi, izin kendisine verildi. İskenderiye’nin çok sağlam bir kalesi vardı. Bizans’ın Mısır’daki en seçkin askerleri de bu kalede idi. Muhasara uzun sürdü. Müslümanlar bir ara kalenin içine kadar girdiler, fakat Bizans askerlerinin karşı hücumu ile kale dışına çıkmak mecburiyetinde kaldılar. Kale kapılarını kapattılar.
Burada da ilginç bir şey oldu. İslâm ordusu başkumandanı Amr ibni As, kumandan Mesleme ve iki asker kalenin içinde kaldılar. Düşman bunların farkına vardı, yakalamak istedi. Yakalamanın kendilerine pahalıya mal olacağını zannederek teklifte bulundular:
“Her iki taraftan bir muharip çıksın ve biri diğerini öldürünceye kadar çarpışsınlar. Bizim adamımız ölürse sizi serbest bırakır, kaleyi terk etmenize müsaade ederiz”dediler.
Amr ibni As, teklifi kabul etti. İlerledi fakat Mesleme daha çabuk davranara atını mahmuzladı, meydana çıkan Bizanslıyı karşıladı. Karşılıklı hamleler yapıldı. Nihayet Mesleme bir darbe vurarak Bizanslıyı iki parçaya ayırdı. Bizanslılar kapıyı açtılar, Amr ibni As ve arkadaşları düşman kalesinden kurtuldular.
Allah’ın bir hıfz-u emanıdır ki, Bizanslılar Amr ibni As’ı tanımadılar.

Mısır’ın Lüksü…
Muhasara daha da uzadı. Medine’de Hz. Ömer’in endişesi arttı, Amr ibni As’a bir mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu:
“Belki Mısır’ın lüksü sizi Hıristiyanlar gibi tembel ve rahata düşkün yapmıştır, yoksa zafer bu kadar gecikmezdi. Mektubumu aldığın gün bütün askerleri topla ve onlara cihad hakkında vaaz et. Sonra, subaylar askerlerin önünde olmak üzere hep birden düşmana hücum edilsin.”
Amr ibni As, askerleri topladı, onlara vaaz etti. Onları cihada teşvik etti. Başkumandanlığı uzun zaman peygamberin sohbetinde bulunmuş olan Ubeyde bin Sabit’e verdi. Zübeyr bin Avvam’ı da öncü kuvvetler komutanı yaptı.
Öyle bir hücum yapıldı ki, kale ele geçirildi, Mısır’ın başkenti İskenderiye fehedildi. İskenderiye’nin fethi ile Mısır’ın fethi tamamlanmış oldu.

Ben Gündüz Uyuyacak Olsam Hilâfetin Yükünü Kim Taşır?
Amr ibni As, Medine’ye haberci gönderdi. Haberci Medine’ye ulaştığı zaman halifenin öğle uykusunda olduğunu zannederek Mescid’e gitti.
Hz. Ömer’in hizmetinde bulunanlardan biri yolcu kıyafetinde gördüğü haberciye kim olduğunu sordu. Mısır’dan geldiğini, halifeye haber getirdiğini söyledi. Koştu, Hz. Ömer’e haberciyi haber verdi. Hemen çabuk getir, dedi. Getirdiler. Haberci zafer müjdesini verdi. Hz. Ömer şükür secdesine kapandı.
Halk mescide toplandı. Mısır’ın fethi müjdesi onlara da haber verildi.
Hz. Ömer, haberciye sordu: “Niçin bana doğrudan doğruya gelmedin?”
Haberci: “İstirahat saati olduğunu düşünerek uykuda olabileceğinizi sandım”
Hz. Ömer: “Ben gündüz uyuyacak olsam hilafetin yükünü kim taşır?” buyurdu.
Başarıya Ulaşmanın Sırrı
Hz. Ömer zamanında yapılan fetihler üzerinde bir nebze duralım:
Hz. Ömer zamanında bütün cephelerde kullanılan asker sayısı yüz yirmi bin kadardır. En fazla asker “Yermük savaşı”nda kullanılmıştır. Yermük savaşında kullanılan Müslüman askerin sayısı otuz beş bindir.
Yermük savaşında Bizanslılar iki yüz bin, “Nihavend” savaşında İranlılar yüz elli bin asker kullanmışlardır. İranlılarla yapılan “Köprü savaşı” dışında bütün savaşları Müslümanlar kazanmıştır. Köprü savaşı da köprüyü geçtikten sonra gerekli savaş tertibi alamadan düşmanın hücumu üzerine kaybedilmiştir.
Hz. Ömer devrinde Suriye, Irak, İran, Filistin, Mısır, körfez bölgesi, bugünkü Azerbaycan’ın ve Ermenistan’ın bir kısmı fethedilmiş ve İslâm hakimiyetine girmiştir. Hesaplara göre, Hz. Ömer zamanında fethedilen toprakların alanı iki milyon iki yüz elli kilometre kareyi geçmektedir.

Hz. Ömer zamanında yapılan fetihlerle koca iki imparatorluktan İran imparatorluğu ortadan kaldırılmış, Bizans imparatorluğunun ise kolu kanadı kırılmıştır.
Hz. Ömer zamanında yapılan bu fetihlerde başarıya ulaşmanın sırrı nedir?
Birçok sebep vardır. Bu sebeplerden birkaçını nakledelim:
1-Savaş meydanına atılan İslâm askerlerinde ve komutanlarında tek düşünce vardı: Allah’ın ismini yüceltmek, savaşı kazanmak veya şehit olmak. İslâm askerleri bütün gücü ile bunun için çarpışırlardı.
2- İslâm askerlerinde ayırım yoktu. Er, komutan birdi. Aralarında farklı bir muamele yapılmazdı. Müthiş bir gönüllülük vardı. Savaşı, Allah aşkı ile, ibadet niyeti ile yaparlardı.

Iraklılar mükellef yemekler hazırlayıp, İslâm ordusu kumandanı Ebu
Ubeyde’ye getirdiler. Ebu Ubeyde’nin: “Bunlar sadece benim için mi, yoksa ordunun hepsi için mi?” sorusuna: “Kısa zamanda ordunun tamamı için yemek hazırlayabilmek maalesef imkânsız” dediler.
Ebu Ubeyde: “Kan dökmede ben ve askerler eşitiz. Yemek yerken de onların bana refakat etmelerini isterim. Onlar ne yerse ben de onu yerim” diye cevap verdi. Müslüman kumandanın bu cevabı ıraklıları şaşırttı. Ebu Ubeyde, onların kendisine mahsus getirdikleri yemeği yemedi.
Böyle bir kumandanın sözü üzerine asker gözünü kırpmadan ölüme atılıyor, düşmanı bertaraf edip zafer kazanıyordu.
3- Sağlam inanç sahibi, ahlâk ve edep sahibi, ulvî gayesi uğrunda fedakârlıktan kaçınmayan daima başarıya ulaşır. İslâm askerlerinde bunlar fazlası ile vardı. Yermük savaşı sonrası “Elveda Suriye” deyip Antakya’dan Bizans’a kaçan imparator Herakliyüs’a Müslümanlara esir düşmüş birini getirirler. Herakliyüs sorar: “Müslümanlar ne tür insanlar?”
“Muhteşem insanlar. Gündüz hepsi korkusuz birer savaşçı, fakat geceyi ibadetle geçiriyorlar. Zaptettikleri yerlerdeki insanların bedelini ödemeksizin bir şeylerini almıyorlar. Kendileri adil ve gittikleri her yere adalet götürüyorlar” cevabını aldı.

İmparator: “Şayet böyle büyülü güçlere sahiplerse, bir gün benim
ayağımın altındaki topraklara da sahip olurlar”
dedi.
Nitekim Fatih Sultan Mehmet Han, 1453 yılında İstanbul’u fethederek Herakliyüs’ün dediklerini yaptı. İstanbul fethedilirken de “siftah yapmayan komşusunu düşünen esnaf” vardı. İslâm ahlâkı ve edebi üzerindeydi.
İmparator Herakliyüs’ün Mısır’daki valisi, Amr ibni As’a elçi gönderdi. Elçi Müslümanlar arasında iki gün kaldı. Elçi geri dönünce vali Müslümanları sordu. Elçi valiye Müslümanları şöyle anlattı: “Efendimiz, Müslümanlar ölümü bizzat bizim hayatı sevdiğimizden daha fazla seviyorlar. Alçak gönüllülüğü gururdan daha çok seviyorlar. Açgözlülük ise yokluğu ile fark ediliyor. Rahatlıkla yere oturuyorlar. Bunu herhangi bir şekilde küçüklük olarak görmüyorlar. Yemekleri masada yemiyorlar. Komutanları sıradan bir er gibi, farklı bir işaret taşımıyor. Üst ile ast veya köle ile efendi arasında bir ayırım yap mıyorlar. İbadet zamanı yıkanıp, Allah önünde omuz omuza duruyorlar.”
4- Savaş öncesi, savaş esnasında ve savaş sonrasında uydukları esaslar, düşmanları kendilerine bağlıyor, düşman askerlerinin isteksizce savaşmalarına sebep oluyor.
İnsaflı ve adaletli olmak, meyve ağaçlarını kesmemek, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara dokunmamak, savaş dışında adam öldürmemek, antlaşmalara tam riayet etmek, işkence etmemek Müslüman askerlere emredilmişti.
Askerler de bütün savaşlarda bu şartlara uygun hareket etmişti. Bunlar Müslümanların işini kolaylaştırıyor, dilden dile Müslümanların meziyetleri halklar arasında yayılıyor, gönüller Müslümanlara kayıyordu.

5- Ordu cephelerde savaşıyordu. Hz. Ömer ise Medine’de idi. Danışma meclisi, Hz. Ömer’in Medine’den ayrılmamasına karar vermişti. Hz. Ömer hareket halinde olan habercileri vasıtası ile kumandanlarla devamlı temas halinde idi. Onlara gerekli talimatları veriyordu. Deha halindeki idare kabiliyetini savaşlarda da gösterdi. Ordunun bütün ihtiyaçlarını zamanında karşıladı. Takviye kuvvetlerini hazırlar, bunları ihtiyaç olan yerlere derhal sevk ederdi. Hiçbir aksamaya ve şikâyete mahal vermedi. Gerekli olan bütün alt yapı tesislerini kurdu. Ordu, bütün ihtiyaçları karşılanmış olarak gönül huzuru ile savaştı.
Hz. Ömer, ordu mensuplarına bir baba gibi davrandı. Evlerini ziyaret eder, ev halkına selam verir, ihtiyaçları olup olmadığını sorardı. Gerektiği zaman ihtiyaçlarını satın alır, evlerine gönderirdi. Cepheden gelen mektupları bizzat kendisi götürür, okur, gerekirse mektuplarını yazardı.
Şehitlerin ve gazilerin ailelerinin bütün ihtiyaçlarını beytülmalden karşılardı.
Eyaletlerde de valiler ve devlet memurları Hz. Ömer’in talimatı ile aynı şeyleri yaparlardı.
6- Onlar cânı gönülden Allah’ın emirlerini yapıyorlar, Allah’ın ismini yüceltmek
için savaşıyorlardı. Allah da onlara yardım ediyordu. Allah’ın kendi yolunda savaşanlara zafer vaadi vardı. Fetihlerin her safhasında bu ilâhi vaat tahakkuk ediyordu. Müslümanlar bütün savaşları Allah’ın yardımı ile kazanıyorlardı.


Meseleler Zamanında Hallediliyordu
Ülkeler fethedilmişti. Yabancı ırk ve din mensupları İslâm idaresi altına girmişti. Yeni yeni meseleler ortaya çıkmıştı ve durmadan da çıkıyordu. Bunların halledilmesi lazımdı. Irak’ı fetheden mücahitler, Irak arazisinin kendilerinin olmasını istediler.
Hz. Ömer danışma meclisini topladı. Konu günlerce konuşuldu. Arazi gaziler arasında taksim edilirse, gelecek nesillere hiçbir şeyin kalmayacağı açıklandı.
Arazinin devlete mal edilmesi kararlaştırıldı.

Scroll to Top