Esirlere Ne Yapılacaktı?

Bedir Savaşı İslâm’ın zaferi ile neticelendi. 70 müşrik öldürülmüş 70 müşrik de esir alınmıştı.
Esirlere ne yapılacaktı? Haklarında ilâhî hüküm inmemişti.
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.), ilâhî hükmün olmadığı konularda ashabı ile istişare ederdi. Bu konuda da istişare etti:
“Allah sizi onlara galip ve muzaffer kıldı. Şimdi esirler hakkında ne yapmak istersiniz?” diye sordu.
Hz. Ömer:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Onlar seni yalandılar. Seni yurdundan çıkardılar. Onların boyunlarını vurdur.” dedi.
Hz. Ebubekir:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Onlar senin ailen ve kavmindendir. Onlardan fidye al. Fidyeleri düşmana karşı bize kuvvet verir” dedi.
Peygamberimiz(s.a.v.), Hz. Ebubekir’in teklifini kabul etti. Esirler fidye karşılığı serbest bırakıldı.
Sa’d bin Muâz, Hz. Ömer’in teklifini kabul edendi. Huy yönünden de
Hz. Ömer’e benzerdi.
Daha sonra esirler hakkında ayet indi. Ayet şöyle buyuruyordu. “Eğer Allah’ın geçmiş bir yazısı olmasaydı aldığınız (Fidye) de size herhalde büyük bir azap dokunurdu.
Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş olarak yeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah çok yargılayıcı ve esirgeyendir.”
Ayet inince Peygamberimiz, Hz. Ebubekir’le birlikte ağladı. ve şöyle buyurdu:
“Eğer bu azap ineydi Ömer’le Sa’d’dan başkası kurtulamazdı.”
Uhud’da Sa’d bin Muâz Ailesi
Sa’d bin Muâz, Uhud Harbi’ne de katıldı. Oğlu Amr da yanındaydı.
Uhud Harbi’nde Müslümanların bozgunu esnasında Peygamberimiz’in etrafında sebat edenlerden biride Sa’d bin Muaz’dı. Oğlu Amr da şehid olmuştu.
Enes bin Nadır, Uhud’da Müslümanların dağılmaya yüz tuttuğunu görünce;
“Allah’ım ashab namına senden özür dilerim, müşriklere karşı da sana sığınırım” diye yalvardı. Düşmana saldırırken Sa’d bin Muâz’ı gördü. Ona:
“Ya Sa’d cennet istiyorum. Nadr’ın Rabbına yemin ederim ki ben Uhud tarafından cennetin kokusunu duyuyorum” dedi. Düşmana saldırdı. Çarpıştı, çarpıştı. 80 den fazla yara aldı. Sonunda şehit düştü.
Sa’d bin Muâz, Enes bin Nadr’ı anlatırken şöyle diyordu:
“Ya Rasûlallah ben onun gösterdiği harikaları anlatmaya müktedir değilim.”
Peygamberimiz, Uhud’dan yaralı olarak döndü. Atının dizginini Sa’d bin Muaz tutuyordu. Kepşe binti Ubeyd, Peygamberimiz’e doğru geldi.
Sa’d bin Muâz:
“Ya Rasûlallah bu annemdir” dedi. Peygamberimiz Kebşe’nin hal ve hatırını sordu. Kebşe Peygamberimiz’e daha da yaklaştı. O’na baktı:
“Anam babam, sana feda olsun Ya Rasûlallah! Seni sağ salim gördüm. Sen selamette olunca her felaket hiç gelir bana” dedi.
Peygamberimiz torunu Amr için Kebşe’ye baş sağlığı diledi: “Ey Sa’d’in annesi seni müjdeleriz. Amr’ın ev halkına müjdeler olsun. Uhud’da şehit düşenlerin hepsi cennette toplandılar, birbirlerine arkadaş oldular. Onlar ev halkına da şefaat edeceklerdir” buyurdu.
Kebşe: “Razıyız, yâ Rasûlallah! Geride kalanlar için de dua et” dedi.
Peygamberimiz:
“Allah’ım! Onların kalplerindeki üzüntüleri gider. Musibetleri düzelt. Geride kalanları da, geride kalanların en hayırlısı eyle” diye dua etti.
Peygamberimiz kapısının önüne kadar atının üzerinde geldi. İki dizi de tutulmuştu. Sa’d bin Muâz’la, Sa’d bin Ubade’ye dayanarak atından indi ve yine onlara dayanarak evine girdi.
O gece Peygamberimiz’in evinin etrafında nöbet tutanlar içinde Sa’d bin Muâz da vardı.
Uhud sonrası yaralıların tedavi edilmesi, şehit evlerindeki üzüntülerin giderilmesi, şehidin dul ve yetimlerinin ihtiyaçlarının karşılanması, münafıklarının yıkıcı propagandalarının önlenmesinde Sa’d bin Muâz, Peygamberimiz yanında en önde çalışanlardan biri idi.

Ne Yapmak Lazımsa Biz Emrinizi Yerine Getiririz
Beni Mustalık gazası dönüşü münafıklar büyük fitne çıkarmışlardı. Peygamberimiz’in hanımı, mü’minlerin annesi, Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Âişe’ye iftirada bulunmuşlardı. “İfk hadisesi” iftirası meydana getirilmişti.
Peygamberimiz iftiradan dolayı üzgündü. Hz. Ebubekir evi üzgündü. Müslümanlar üzgündü.
Sa’d bin Muâz Peygamberimiz’e müracaat etti: “Eğer bu iftirayı çıkaranlar Evs kabilesindense, biz onun boynunu vururuz. Eğer Hazreç kardeşlerimizdense, ne yapmak lazımsa biz emrini yerine getiririz” dedi.
Ayet indi. İfk hadisesinin iftira olduğu bildirildi. İftiracılar cezalarını buldular. Bu hadisede de Sa’d bin Muâz Peygamberimiz’in yanında idi.
Sa’d’a göre hayat, “Allah’ın emirlerine ve Peygamberlerin buyruklarına göre yaşamaktan” ibaretti.
Hendek’te Sa’d bin Muâz
Hendek Savaşı’nda düşman Medine’yi her taraftan kuşatmıştı. Düşman kuvvetli ve çoktu. Üstelik soğuk ve kıtlık da vardı. İçte de münafıklar fesat saçıyordu. Durum tehlikeliydi.
Bir haber geldi. Müslümanlarla birlik olan Medine’de yaşayan Kurayza yahudileri anlaşmayı bozmuşlar, düşman tarafına geçmişlerdi.
Peygamberimiz Sa’d bin Muâz’la üç sahabeyi Kurayza Yahudilerine gönderdi. Çünkü Kurayza Yahudileri öteden beri Evs kabilesinin dostu idi. Sa’d bin Muâz’a da saygıları vardı.
Kurayza Yahudileri ihanetlerinde direndiler. Sa’d bin Muâz’ı dinlemediler. Anlaşmayı yenilemeyi reddettiler. Peygamberimiz’e yakışıksız sözler söylediler.
Kurayza Yahudilerinin hareketine ve ihanetine en çok kızanların başında Sa’d bin Muaz vardı. Çünkü geçmişte Kurayza Yahudileri Evs kabilesinin himayesinde idi.
Sa’d, Kurayza Yahudilerinin ihanetlerinde direndiklerini görünce: “Kurayza ile savaşmadıkca Allah benim canımı almasın” diye dua etti.
Heyet döndü. Durumu Peygamberimiz’e haber verdi. Peygamberimiz: “Allah bize yeter, en güzel vekil O’dur” buyurdu. İşin sonunun hayır olacağı müjdesini verdi. Bununla birlikte cepheden 300 kişilik bir kuvvet çekilerek yeni açılan Kurayza cephesine gönderildi. Onlara karşı da tedbir alındı.
Hendek Savaşı en çetin şartlar altında devam ediyordu. Düşman cephesinde gedik açmak, düşmanın birliğini bozmak zaruret halini almıştı.
Bizden Bir Şey Alamazlar
Peygamberimiz, düşmanın yarısını teşkil eden Gatafan kabilesinin başkanları olan Uyeyne ile Haris’e haber gönderdi. Askerlerini alıp memleketlerine giderlerse Medine mahsûlünün üçte birini vermeyi teklif etti.
Teklif düşman cephesinin bir bölümünde savaşın duraklamasına sebep oldu. Peygamberimiz teklif konusunda Ensar’ın iki büyüğü olan Evs kabilesi başkanı Sa’d bin Muâz’la Hazreç kabilesi başkanı Sa’d bin Ubade’yle görüştü. Onlara durumu anlattı. Fikirlerini sordu.
“Ey Allah’ın Rasûlü! Arzu ettiğin bir şeyi yapmamızı mı istiyorsun? Allah’ın bu mevzuda mutlaka yapılmasına dair bir emri mi var? Yoksa bizim menfaatimize halletmek istediğin bir şey mi var?” dediler.
Peygamberimiz: “Bu meseleyi sizin menfaatinize halletmek istiyorum” buyurdu.
Sa’d bin Muâz söz aldı, şöyle konuştu:
“Biz ve onlar Allah’a şirk koştuğumuz, putlara taptığımız, Allah’ı tanımadığımız ve O’na ibadet etmediğimiz günlerde dahi, misafirlik ve alış veriş hariç, mahsullerimizden bir tek hurmayı almayı akıllarından geçirmezlerken Allah bizi İslâmla şereflendirip doğru yolu gösterip, seni bu dini vasıta kılarak galip getirmiş, aziz kıldıktan sonra mı onlara malımızdan haraç vereceğiz? Böyle bir anlaşmaya lüzum yok.
Allah, onlarla aramızda hükmünü vermedikçe savaşsız bizden bir şey alamazlar”
Peygamberimiz, Ensar’ın bu iki büyüğünün fikirlerini kabul ederek Gatafan’la anlaşmaktan vazgeçti. Anlaşma ümidi ile düşman oyalandığı için savaşın seyri yönünden faydalası göründü. Düşman saflarında gevşeme oldu.
Kola Saplanan Ok
Sa’d bin Muâz Hendek Savaşı’nda bir cepheden diğer cepheye koşarken bir ok geldi. Zırh içinde bulunan Sa’d bin Muâz’ın açıkta bırakılmış koluna saplandı.
Oku atan Hendeğin öte tarafında bulunan Hibban ibni Arıka adında bir müşrikti.
Ok atarken “Al sana benim ibni Arıka olduğumu bil” demişti.
Peygamberimiz, Hibban’ın sözünü işitince:
“Allah yüzünü cehennemde terletsin” buyurdu.
Ok, Sa’d bin Muâz’ın damarını parçalamıştı.
Sa’d bin Muâz için hemen bir çadır kuruldu. Tedavi altına alındı. Fakat günlerce kan tamamen durdurulamadı. Kan durduruldu. Fakat Sa’d bin Muâz dermansız kalmıştı. Hasta çadırında şöyle dua etti:
“Allah’ım! Bilirsin ki, Rasûlü’nü yalanlayan, yurdundan çıkaran kavim kadar kendileri ile cihad etmek istediğim hiç kimse yoktur.
Allah’ım! Öyle zannediyorum ki, bizim ve onlar arasında artık edilecek bir savaş kalmamıştır.
Şayet Kureyş ile başka bir savaşımız kaldıysa, senin yolunda onlarla cihat edeyim diye beni yaşat.
Eğer aramızda bir savaş kalmamış ise bu yaramı deşte, bu yüzden bana şehitlik nasip et.
Allah’ım! Beni Kurayza’dan intikam alıp gözümü aydın etmedikçe ruhumu alma”
Peygamberimiz, her gün sabah akşam Sa’d bin Muaz’ı hasta çadırında ziyaret eder, hatırını sorar, ona dua ederdi.
Hendek Savaşı bir ay sürdü. Düşman saflarında yılgınlık göründü. Ayrıca düşmanlar arasında birlik de bozuldu. Bu konuda Nuaym bin Mesûd’un da çalışmaları çok faydalı oldu.
Allah bir rüzgar verdi. Düşman safları birbirine karıştı. Bir gece düşman ağırlıklarını da bırakarak çekip gitti. Müslümanlar kuşatmadan kurtuldu. Düşmanın geride bıraktıkları da toplanarak kıtlık da giderildi.
İhanetin Cezası
Müslümanlar cepheden evlerine henüz dönmüşlerdi. Allah’tan Peygamberimiz’e emir geldi. Düşmanla işbirliği yapan Kurayza Yahudileri üzerine gidilecekti. Kurayza Yahudileri kalesi kuşatıldı. Kuşatma bir ay sürdü. Kurayza Yahudileri teslim mecburiyetinde kaldılar. Teslim olmak için hakem istediler. Hakemin vereceği karara razı olacaklarını bildirdiler. Hakem olarak da daha önce aralarında dostluk ve ittifak olan Evs kabilesinin başkanı Sa’d bin Muâz’ı teklif ettiler.
Peygamberimiz Kurayza Yahudilerinin teklifini kabul etti. Sa’d bin Muâz’a haber gönderdi. Sa’d bin Muaz hasta çadırından alınarak merkep üzerinde Kurayza yurduna getirildi.
Sa’d bin Muâz gelirken Peygamberimiz Ensar’a:
“Haydi büyüğünüze karşı ayağa kalkınız” buyurdu.
Sa’d bin Muâz’a da şöyle dedi: “Kurayza Yahudileri senin hükmüne razı oldular.”
Sa’d bin Muâz, Kurayza Yahudileri hakkındaki kararını şöyle bildirdi:
“Savaşanları öldürülür, kadın ve çocukları esir alınır, malları taksim edilir.”
Peygamberimiz kararından dolayı Sa’d bin Muâz’a şöyle buyurdu:
“Yemin olsun ki Allah’ın yedi kat semavat üzerindeki hükmüne uygun hüküm verdin.
Bunun böyle olacağını seher vakti melek gelip bana haber verdi.”
Bu İyi Kul Kimdir ki
Kurayza Yahudileri hakkındaki hüküm infaz edildi. Kurayza ihanetlerinin cezasını buldu.
Sa’d bin Muâz yine hasta çadırına getirildi. Yarası iyice iyileşmeye başlamıştı. Ama yara yine açıldı. Kan akmaya başladı. Bir daha da durdrulamadı.
Cebrail, Peygamberimiz’e aniden geldi, şöyle dedi:
“Ey Muhammed! Bu iyi kul kimdir ki ruhunun yükselmesi için göklerin kapıları açıldı. Kudûmundan dolayı arş-ı rahman titredi.
Tabutunu Melekler Taşıyordu
Peygamberimiz, Cebrail’in sözlerinden Sa’d bin Muâz’ın vefat ettiğini anladı. Hemen yanına gitmek için kalktı, yürüdü.
Mahmut bin Lebit şöyle diyor:
“Allah’ın Rasûlü öyle hızlı yürüyordu ki, ayakkabılarımızın kayışları koptu. Omuzlarımızdan hırkalarımız düştü.” Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizi yordun” dediler.
Peygamberimiz:
“Ben meleklerin Hanzala gibi biz varmadan Sa’d’ı yıkamalarından korktum” buyurdu.
Sa’d bin Muâz’ın cenazesine yetmiş bin melek katıldı. O güne kadar bu melekler yer yüzüne hiç inmemişti.
Sa’d bin Muâz’ın cenaze namazını Peygamberimiz kıldırdı.
Münafıklar Sa’d bin Muâz’ın tabutu için “Ne kadar hafif” dediler.
Peygamberimiz buyurdu:
“Allah’a yemin ederim ki onun tabutunu melekler taşıyor.”

Ne Mutlu Sana
Sa’d bin Muâz’ın naşını toprağa indirdiler. Toprak mis gibi kokuyordu.
Peygamberimiz, Sad’ın toprağını eline alınca:
“Süphanellah, Süphanellah” dedi ve Sa’d bin Muâz’a şöyle seslendi:
“Ne mutlu sana Ebu Amr. Ne mutlu sana Ebu Amr. Ne mutlu sana Ebu Amr.”
Mutluluk, inanan ve Salih amel işleyenler içindir. (Bakınız, Ra’d, 13/29)
Sa’d bin Muâz, bu mutluluğa kavuşan bahtiyar bir insandı.
Hz. Âişe diyor ki:
“Kendi hücremde bulunduğum halde Ebubekir ve Ömer’in ağladıklarını işitiyordum”
Sa’d bin Muâz vefat ettiği zaman 37 yaşındaydı.
Birkaç senelik İslâmi hayatında Sa’d bin Muâz’a gök kapılarını açtıran ne idi? Onun, Allah ve Rasûlüne sonsuz imanı ve sonsuz bağlılığı idi.
Sa’d bin Mu’az’a göre; hayat Kur’an’ın hükümlerine uygun yaşamaktan ibaretti. Allah’ın ve Rasûlü’nün buyrukları doğrultusunda yaşamaktı.
Öyle yaşadı. İman ettiği andan son nefesini verinceye kadar hayatının bütün safhalarını şekillendiren İslâm’dı.
Bu iman, azim ve kararlılıkla Allah ve Rasûlü’nün emirlerine göre yaşayanlar, aynı mutluluğu ebedî olarak elde edecek kimselerdir. Bu konuda en güzel örneklerimizden ve önderlerimizden biri de Sa’d bin Muâz hazretleridir.

Enes bin Malik anlatıyor:
Bir gün Allah’ın Rasûlü’ne sündüsten dikilmiş bir cübbe hediye edildi.
Ashab ipek hediyeyi çok beğendiler. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü:
“Muhammed’in hayatı kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Sa’d bin Muâz’ın cennetteki mendilleri bu ipekli kumaştan daha güzeldir” buyurdu.
Bir gün Peygamberimiz Sa’d bin Muâz’ın evinde iftar etmişti. İftar duasında şöyle buyurmuştu:
“Sizde hep saimler iftar etsin.
Taamınızı hep ebrar yesin.
Size melekler dua etsin.”
Saimler: Oruç tutanlar, Taam: Yemekler
Ebrar: İyiler demektir. Meleklerin duasına muhatap olmak ne güzel şeydi.
Sa’d bin Muâz, bu mutluluğa erendi. Bütün ilâhî güzelliklere ve iyiliklere kavuşandı, cennete ulaşandı.
Allah ondan razı olsun. Bizlere de onu takip etmeyi nasip etsin.
(Âmîn)


  1. KAYNAKLAR
    1.M. Yusuf Kandehlevi, Hayatüssahabe, Beyrut.
  2. 2.Buhari Tecrid-i Sarih terc. Diyanet yayını, 1970, Ankara
  3. 3.Asrı Saadet, Ashab 1964, İstanbul
  4. 4.Bakınız, Kur’an- Kerim, Hud, 11/98, Ahzab, 33/66-68, Fussılet, 41/29
  5. 5.Bakınız, Kur’an-ı Kerim, Enbiya, 21/107, 8/68, 69, 24/11-20
  6. 6.Abdusselam Harun, Tehzibu İbni Hişam 5. baskı, 1977, Kuveyt.
  7. 7.M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, 3/195, 196
  8. 8.İbni Mace, 1/1313, Mısır
Scroll to Top