Teslis, Üçlü tanrı İnancı üzerinde bazı Müslüman bilginler ve Hıristiyan iken Müslüman olanlar önemle durmuşlar, Teslis inancının akla, mantığa, vakıaya uygun olmadığını açıklamışlardır.
Müslüman bilginler, Kur’ân-ı Kerim’in Teslis’i reddeden Hz. İsa aleyhisselam’ın insan ve peygamber oluşunu bildiren ayetleri esas alarak konu üzerinde önemle durmuşlar, Teslis’in asılsızlığını anlatmışlardır.
Gerek Müslüman bilginler, gerekse Müslüman olup Müslüman bilginlerin arasına katılan eski Hıristiyanlar, Kur’ân-ı Kerim’in Üçlü tanrı İnancını reddeden Ayet-i Kerimelerini esas almakla beraber, İncillerin yazılışı ve içeriği üzerinde de dikkatle durmuşlar, Teslis’i reddeden İncil delillerini ortaya koymuşlardır. Tabir caizse Tesliscileri, yani Üçlü tanrı İnancı taraftarı olanları kendi silahları ile vurmuşlardır. Bu konuda çok önemli kitaplar yazmışlardır.
Bu önemli kitaplardan biri Hind’li Müslüman bilgin Rahmetullah Efendi’nin yazdığı, “İzhârü’l-Hak”, “Hakkın açıklanması” adlı kitabıdır. Biz bu çalışmamızda ondan çok faydalandık, yazarını rahmetle anıyoruz.
Kitabımızın bu bölümünde Teslis, yani Üçlü tanrı İnancı konusunda Müslüman bilginlerin söylediklerinden bazı bölümler vermeye çalışacağız.
Rahmetullah Efendi
Rahmetullah Efendi, “İzhârü’l-Hak” kitabının Türkçe baskısının (359-472) sayfaları arasında Üçlü tanrı İnancını akli ve nakli delillerle çürütür. Asılsız, akla ve mantığa aykırı olduğunu isbat eder.
Rahmetullah Efendi’nin nakli delillerini kitabımızın değişik bölümlerinde vermeye çalıştık, kaynak olarak da “İzhârü’l-Hak” kitabını gösterdik.
Burada Rahmetullah Efendi’nin aklî delillerini göstermeye çalışacağız. Yalnız şunu söylemek zorundayım ki, bu aklî delilleri özetle okuyucularımızın anlayacağı tarzda vermek için çok zorlandım, belki de bu delilleri özet halinde verirken aslındaki delil olma gücünü bir dereceye kadar da zayıflatmış olabilirim. Bunun için okuyucularımdan ve merhumun ruhaniyetinden özür dilerim.
Rahmetullah Efendi özetle diyor ki:
a) Akıl, her zaman eşyanın mahiyetini kavrayamaz, bununla beraber, “Bu iş olur” diye hüküm verir. Veya, “Akıl-mantık icabı bu iş olmaz” diye hüküm verir.
Tabii bu iki düşünce arasında fark vardır.
Aklın, “Hayır bu iş olamaz” dediği şeylere misal şunlardır:
Teklik ile çokluk
Aydınlık ile karanlık
Sıcaklık ile soğukluk
Kuruluk ile yaşlık
Körlük ile görürlülük
Bunlar birbirlerine zıt şeylerdir. Birbirlerine zıt olan şeylerin aynı zamanda bir arada olması mümkün değildir.
Bunlar olur demek, aydınlık ile karanlığın sıcak ile soğuğun, tek ile çiftin, yaşlık ile kuruluğun, körlük ile görmenin aynı anda, aynı yerde olması demektir ki, bu aklen ve mantıken mümkün değildir.
“Üç Birdir, Bir de Üçtür” gibi sözler de tıpkı böyle olduğundan, saçmalığı açık olarak anlaşılır.
b) “İki söz birbirini tutmazsa, bunlardan birinin doğru, diğerinin yanlış olmasından tabii bir şey olamaz.
Birbirini tutmayan, birbirinin tersi olan düşünceleri yoruma kalkıp her ikisinin de doğruluğuna hüküm vermek, akıllı insanların yapacağı bir iş değildir.
“Bir” birdir. “Üç de” üçtür. Bir şey aynı zamanda ve yerde hem bir, hem de üç olamaz. Dolayısıyla “Teslis ” inancı batıl bir inançtır.”
c) “Tanınan bir kişiye birkaç kişi demek, sayıların değerini değiştirmektedir.
Tanınan kişi tek kişidir. Tek kişi değil, o birkaç kişidir, demek zıt olan şeylerin aynı zamanda aynı yerde birden bulunması demek, aklın almayacağı bir şeyi iddia etmek demektir.
“Biz üç diyoruz ama hakikatte birdir.”
“Biz bir diyoruz ama hakikatte üçtür, ” demenin saçmalığı ortadadır.”
d) Âdem aleyhisselam’dan Musa aleyhisselam’a kadar gelip geçen peygamberlerin hiçbirinde Üçlü tanrı İnancı, Üç Allah’ın Varlığı gibi saçma bir düşünce yoktur.
Hıristiyanların, eski Ahit’in bazı bölümlerinden bu manayı çıkarmaya çalışmaları boşuna bir gayrettir.
Hiçbir peygamberin kitabında böyle bir şey yazılmamış, Yahudiler böyle bir yorumda bulunmamışlardır.
Yahya aleyhisselam, Hz. İsa aleyhisselam ile aynı asırda ve aynı zamanda peygamberlik yapmıştır.
Yahya zindandadır. İki öğrencisini İsa’ya gönderir, sorar:
“Gelecek olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?” (Matta: II/2)
Yahya peygamberdir. İsa tanrı olsaydı, Yahya Allah’ını tanımayan bir peygamber durumuna düşerdi, dolayısıyla kâfir olurdu. Allah’ını bilmeyen peygamber olur mu?
Sadece Hz. Yahya değil; diğer peygamberler ve Hz. Musa da Allah’ını bilmeyen bir peygamber olurdu.
Eğer Hıristiyanların dedikleri doğru olsaydı, üç Allah’ın varlığını Musa aleyhisselam ile bütün peygamberlerin açıklamaları ve bildirmeleri gerekirdi. Peygamberlerin açıklamalarında böyle bir şey göremiyoruz.”
e) “Üçlü İlah’tan maksadımız bir Allah’tır. Üç, Bir ve Bir de Üç demektir.
Biz Üç diyoruz ama amacımız, Bir’dir. Biz üçlü ilahı ispatlarken, Allah’ı da ispatlamış oluyoruz” derler.
Bu iddia yanlıştır. Böyle bir düşünce iki zıddın birleşmesi demektir. Hareket ile durgunluğun birleşmesi gibi bir şey.
Hareket ile durgunluk birleşemeyeceğine göre, bir Üçtür, Üç Bir’dir demek imkânsız ve sakattır.”
f) “Bir, Bir’dir. Üç’e gelince Bir’in üç parçaya ayrılmasıdır.
Üçte bir olan şey eksiktir. Çünkü üç tane bir toplanınca şey olur. Onların dediği gibi olsa, Allah’ın sonsuz olarak kudretini üçe bölmek gerekir. Bir’dir dediğimiz zamanda Allah’ın kudretinin bileşik olması gerekir. Yani sonsuz kudretler bir araya gelecek, bir olacak.
Allah, böyle parça parça kudretlerden mürekkep (bileşik) bir varlık değildir.
Parça parça kudretler bir araya geliyor da birleşiyor, öylece bütün olabiliyorsa, böyle birleşen parçaların bir birine yakın, bir birine muhtaç olması lazımdır.
Savaşta iki askeri birliğin düşman karşısında gücünü arttırmak için, yahutta yeni bir madde elde etmek için kimyasal iki elementin birleşmesi gibi.
Allah başkasına muhtaç olmaktan ve birleşimden münezzehtir.
g) “Bir insanın yanına bir taş konulsa, taş insanla birleşip bir bütün olamaz. Birleşmek için parçaların birbirlerine yakınlığı, benzeyişi olacak ki birleşsin. Allah düşündükleri gibi bir bütün değildir ki, ayrı ayrı parçalardan ayrı ayrı kuvvetlerin birleşmesinden meydana gelmiş, bileşik bir varlık olsun. Sonuç olarak üç, birin üçte biridir. Birleşirlerse bir olur. Bunların birleşmesi içinde birbirlerine muhtaç olması icab eder. Allah birdir. Hiçbir varlığa muhtaç değildir. “
h) Allah kendi kendine vardır. Allah’ın varlığı ezelîdir, ebedîdir. Yani başlangıcı ve sonu yoktur. Cüzlerden, yani parçalardan meydana gelmiş, bileşik bir varlık değildir.
Allah birdir. Allah mutlak kudret sahibidir. Allah Vacibü’l- Vücut’tur. Vücudu bir ve lazımdır. Bir araya gelme, bir araya toplanma, bir Allah değildir. “
Rahmetullah Efendi’nin kitabında verdiği Teslis’in akıl ve mantığa uymadığına dair başka deliller de vardır. Biz delillerinden bu kadarını vermekle yetiniyoruz.
Takıyyuddin İbn-i Teymiyye
Hıristiyanlık hakkında “El Cevabu’s-Sahih” adlı dört ciltlik bir eser yazmış bulunan Takıyyuddin İbn-i Teymiyye; Hıristiyanların Teslis’i, yani Üçlü tanrı İnancı’nı ateşe, güneşe ve insana benzetmeleri konusunda özetle şöyle der:
“Hıristiyanlar şöyle diyorlar:
Ateş, ısısı ve ışığı ile üç ayrı ateş değil, bir ateştir.
Güneş, ısısı ve ışığı ile üç ayrı güneş değil, bir güneştir.
İnsan, konuşması ve ruhu ile üç ayrı insan değil, bir insandır.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh da üç ayrı tanrı değil, bir tanrıdır.
Hıristiyanların bu benzetmeleri yanlış ve batıldır.
Çünkü ateşten çıkan ısı ve ışık da ateş değildir.
Güneşten çıkan ısı ve ışık da güneş değildir.
İnsanın konuşması da insan değildir.
Isı ile ışık, ateş ve güneşin, konuşma ise insanın bir vasfıdır, niteliğidir; ateşin güneşin ve insanın kendisi değildir.
Hâlbuki Baba’dan çıkan Oğul ile Kutsal ruh Hıristiyanlara göre ayrı ayrı tanrıdır, Baba’nın birer parçasıdır. Baba ile aynıdır.
Az önce geçtiği üzere ısı ile ışığa, ateşin veya güneşin aynıdır diyemediğimiz gibi, konuşmaya da insanın aynıdır demek insanı gülünç durumlara düşürür.
Ateşin, güneşin ısısı ve ışığı ateş ve güneş değildir. İnsanın konuşması da insan değildir.
Ama Hıristiyanlara göre, babadan çıkan Oğulda, Kutsal Ruh da Baba gibi tanrıdır.
Bu nedenle Teslisi ateşe, güneşe, insana benzeterek açıklamak son derece gülünç ve akla aykırıdır.
Teslis’i; ateşe, güneşe ve insana benzeterek açıklamak şu yönden de mümkün değildir:
Ateş, güneş ve insan mahlûktur, yani yaratılmıştır. Hıristiyanlara göre, Oğul da, Kutsal Ruh da Baba gibi yaratılmamıştır. Yaratılmamışı, yaratılmışa benzeterek açıklamak batıl bir şeydir.
Güneş benzetmesi hakkında “Dört Dinden Dört Adam ve Dinsizin Konuşmaları” adlı kitapta geçen konuşmayı aynen alıyoruz:
“Gyüvent-efendim! Sözümü lütfen kesmeyiniz. Bunları söylemek için birçok fırsatlar geleceğine emin olunuz. Ne diyordum? Ha! Size misal getireyim demiştim: Meselâ güneş! Görüyorsunuz ya! Şu güneşin evvela bir şahsiyeti var ki biz ona güneş diyoruz. Pek ala. Bu güneşin ışığı var ki, güneşi görmemiz o sayede oluyor.
Güneşin ışığı olmasa idi; güneşi, güneş olarak görmek mümkün mü idi? Demek ki güneş amma, ışığı ile birlikte güneş. Işığı olmasa güneş olamayacak idi. Hâlbuki yalnız ışık bulunsaydı da güneş dediğimiz tek şahıs bulunmasaydı, ne olacaktı? Hiç! Değil mi? Işık, ortalıkta bir ışık. Amma neyin ışığı?
Bunlardan başka birde ısı vardır. Ne zaman güneşi görsek, ışığı da bize ulaşsa, ısısını da az çok hissederiz.
Böyle olunca güneş bulunduğunda ışık ve ısı bulunması, ışık ve ısı bulunduğunda güneşin bulunması bir emri zaruri olup, hiçbiri diğerinden ayrılmaz, birbirinin lüzumlu ayrılmaz parçası olurlar.
İşte bu şartlarla mevcut olan güneş nasıl bir güneş ise Üçlü tanrı İnancı’ndan, üç ayrı şahsiyetten ibaret olan ilâh da ancak bir ilah olur ve akıl yolu ile güneş dediğimizde dahi, Baba, oğul ve Kutsal Ruh’u nazarı itibara almaya mecburuz.
Bu takdire göre, şu üç unsur ile güneş nasıl bir güneş ise, veyahut güneş nasıl şu unsurlardan biri bulunmaksızın mevcut olamazsa, Üçlük de Birlik, Birlikte Üçlük dahi onun benzeridir.
Eğer, bu açıklamadan dahi üçleme meselesi anlaşılmamış ise, bu kaidenin tamamına ve sırrına vakıf olunamamış ise, artık anlaşılacağı yok demek olacağından, işi herkesin idrak derecesine terk ederek biz hakikatli hale hizmet ederiz.
Burhaneddin-Ben burada bir fark görüyorum. Tabii siz bunu açıklarsınız. Mösyö Beğeni gibi bizim de bu konudaki şüphemizin bir kısmını gidermiş olursunuz.
O fark şudur ki, bizim bilişimize göre güneş mahlûktur yani yaratılmıştır. Allah; güneşi, güneşin aslî maddesi olan ışık, ve ısıdan mürekkep (Bileşik) olarak yaratmıştır.
Nitekim ışık güneşe mahsus bir özellik olmayıp diğer birçok maddelerin de ışığı vardır. Öyle ise ışık güneşi meydana getiren parçalardan biridir.
Isı dahi güneşten, başka maddelerde bulunan bir özelliktir. Şu halde güneş asıl madde olan ışık ve ısıdan meydana gelen bir maddedir.
Allah’ı güneşe benzetmek olmaz. Çünkü Allah evveli (başlangıcı) olmayandır. Güneş ise sonradan yaratılmıştır. Evveli olmayan sonradan yaratılana benzetilemez.
Allah tektir. Allah örneksizdir. Güneş ise yaratılmış ve kendine benzeyeni vardır.
Örneği olmayan, örneği olana benzetilemez.
Allah tek şahsiyettir. Allah’tır Güneş ise mürekkep (bileşik)’tir. Mürekkep teke benzetilemez.
Şu halde üçlemeyi, yani üç ilahtan meydana gelmiş bir ilah görüşünüzü açıkladığımız örnek ile kendine benzetilen örnek arasında apaçık fark bulunmakla Mösyö Beğeniyi susturmuş olamıyorsunuz.
Beğeni-Evet! Bu itirazlar tamamen yerindedir.
Karlos– Bu itirazlar aslında uygun olsa bile Mösyö Gyüvent meseleyi açıklanabilecek tabirlerle açıkladığından ve bu açıklama yeter derecede bulunduğundan, Hıristiyan ilim heyetince bu konuda ondan başka söylenecek söz yoktur.
Beğeni- Öyle olsun! Mademki bundan başka açıklama yapılmayacakmış, buna kanaat edelim. Lakin şu üç zatin (Allah-İsa-Kutsal Ruh) üçü de kadim mi? (öncesiz-yaratılmamış-yaratıcı mı?) Yoksa Allah kadim, diğerleri hadis (sonradan olma), yaratılmış mıdır? Veya ikisi kadim, birisi hadis midir?
Karlos– Bu sorunun cevabı din sözünün içindedir. Oğul babadan doğmuştur, yaratılmamıştır. Böyle denildikten sonra bu soruya gerek var mıdır?
Beğeni- Bu cümledeki (Doğmuştur) sözü ile Kutsal Ruh hakkındaki Baba tarafından yaratılmamış, ondan sadır olmuş (çıkmış) cümlesindeki (sadır olmuştur) sözünün manasını zihnim iyice kavramak ister.
Çünkü tevellüd (doğmuş) kelimesi bu yerde ya hakikaten ya mecazen kullanılıyor.
Hakikaten kullanıldığına delâlet eden hiçbir sebep yoktur. Çünkü gerçekten doğru, herkesçe bilinen ve anlaşılan doğuştur ki, bu yerde öyle bir doğuşun olmasına imkân yoktur. Yani benim fikrimce böyle bir doğuşa imkân yoktur. Sizin fikrinizce varsa söyleyin.
Vasiliyus– Siz artık uzun ediyorsunuz. Sizi artık şu asa ile dövmek gerekir. Eğer önceki zamanlarda olsaydı, böyle sözler söyleseydiniz dövülmek ile yetinmeyi büyük bir nimet sayardınız. Artık sesinizi kesiniz. İleriye gitmeyiniz. Sizi dinlediğimiz yetişir oldu.
Reis çıngırağı çalınca toplantıya son verildi.
Çürük temel, neye benzetilirse benzetilsin sağlam olmaz. Hıristiyanların Üçlü tanrı İnançlarının da temeli olmadığından hiçbir çaba ve benzetme ile sağlam olması mümkün değildir.
Hıristiyan Papazları olan Gyüvent, Karlos ile Müslüman Burhaneddin ve dinsiz Beğeni arasındaki konuşmalar da bunu göstermektedir.
Abdulahad Davud
Asıl adı Dawid Benjamin olan Abdulahad Davud 1867 yılında İran Urmiye’de doğmuştur. Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı Keldanî bir Papaz olup ilmî ve dinî araştırmaları ile tanınmıştır.
Latince, Yunanca, İngilizce, Süryanice, İbranice Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Dawid Benjamin 1904’de İstanbul’da Müslüman olup Abdulahad Davud ismini almıştır.
Abdulahad Davud Teslis hakkında özetle şöyle diyor:
“Hıristiyan Teslis’i, bir ilah nezdinde birçok şahısları, yani birlikte çokluğu kabul etmesi, her bir şahsa ayrı şahsiyet özellikleri vermesi ve putperest mitolojisinde olduğu gibi, o ilahlar için aile isimleri kullanması sebebi ile doğru bir ilah kavramı olarak kabul edilemez.
Allah ne oğlun babasıdır, ne de babanın oğludur. Keza onun annesi olmadığı gibi, kendi kendine yetişmemiştir.
Teslis “Allah’ın bir oluşu”nun açık bir inkârı ve Allah’ın birleşik veya ayrı ayrı üç noksan varlık halinde olduğu iddiasının pervasızca bir itirafıdır ki, bu doğru bir inanç olamaz.
Bir müspet ilim olarak matematik, bir birimin birden az da çok da olamayacağını, keza; “bir’in üzerine bir tane bir, bir tane daha bir eklenmesi ile bunların “bir”e; yani “bir” in üçe asla eşit olamayacağını, çünkü “bir” in “üç”e orantısının üçte bir olduğunu söylemektedir.
Aynı şekilde “üç” de bire eşit olamaz ve haliyle üç bire eşit olamadığı gibi üç de bir olan şeyde “ünite” (birlik) olmaktan çıkmıştır.
Bir, bütün sayıların temeli ve bütün uzunluk, hacim, keyfiyet ve zamanların ölçülüp değerlendirilmesi için mihver unsur durumunda olan bir şeydir. Aslında bütün sayılar “I” biriminin toplamından başka bir şey değildir. On, ayni cinsten o kadar çok sayının yekûnudur.
Teslis’e inanan kimseler teslis’in her üç şahsı; Kâdir, Ebedî, Hazır ve Mükemmel Allah’tır. Ancak üç tane Hazır, Kâdir, Ebedî, Mükemmel Allah yok, fakat bir tane Kadir, Ebedi, Hazır ve Mükemmel Allah vardır. ” derler.
Böyle bir akıl yürütmede, şayet safsata yoksa şöyle bir denklemle Kiliselerin bu ‘esrarengiz formülü’nü teşhir edebiliriz:
(1 ilah + 1 İlah + 1 İlah= 1 İlah)
Veya (1 İlah=3 İlah)
Birinci denklemde 1 ilah, üç ilaha eşit olamaz, fakat olsa olsa onlardan bir tanesi olabilir.
İkincisine gelince. . . siz mademki Teslis’in her bir şahsını, O’nun diğer iki ortağı gibi noksansız bir İlâh kabul ediyorsunuz, o halde sizin:
(1+1+1=1) şeklindeki bu hesabınız, matematiğe dayalı bir mantık değil, saçmalıktır.
Yine siz üç ünitenin bir üniteye eşit olduğunu isbata çalışırken çok mağrur, “Üç” ün bir’e eşit olduğunu kabul ederken de o derece zavallısınız.
Birinci halde problemin çözümünü yanlış bir metodla asla gerçekleştiremezsiniz
İkinci halde ise, üç ilâha inandığınızı itiraf edecek kadar cesur değilsiniz. “
Abdullah Tercüman
Aslen Mayorka’lı, Anselmo Turmeda adında İspanyol bir Papaz olan Abdullah Tercüman, Müslüman olduktan sonra Hıristiyanlık hakkında bir kitap yazmıştır.
“Hıristiyanlığa Reddiye” adı ile Türkçe’ye çevrilen kitabında Abdullah Tercüman şöyle demektedir:
“Hıristiyanlarca cennete girmek, kendilerini sapıklık ve küfre götüren önderlerin, yani sapık papazların anlattıkları üzre ancak Teslis’e inanmakla mümkündür.
Şöyle inanırlar ki, hâşâ, Allah üçten biridir. İsa aleyhisselam Allah’ın oğlu olup, insanlık ve tanrılıktan ibaret iki tabiatı vardır. O iki tabiat birleşmiş tek şey olmuştur.
İsa’nın tanrılığı yaratılmış tam bir insan, insanlığı da yaratan ve yaratılmamış olarak bir ilah olmuştur.
Bazıları üçten murat: Allah İsa ve Meryem’dir derler.
Her iki şekilde de düşünenlerin kâfir olduklarında şüphe yoktur.
Sırf yalan ve iftiradan ibaret olan ve çocuk aklının bile reddedip kabul etmediği böyle bir küfrü, bir parça aklı olanların, itikad olarak kabul etmeyeceklerine şüphe yoktur.
Markos İncili 13/32 ‘de şöyle deniliyor:
Havariler, Hz. İsa aleyhisselam’a saati, yani Kıyamet Günü’nü sorduklarında:
“O günü semada olanlar bile bilmez. Onu yalnız Babadan; yani Allah’tan başka kimse bilmez demiştir.
Bu söz İsa’nın ilminin meleklerin ilminden de az olduğunu, Kıyamet Günü’nü bilmenin Allah’a ait olduğunu, Allah kendisine neyi bildirmişse, ancak onu bilebileceğini ikrardan ibarettir.
Matta İncil’inin 26’ıncı faslında da şöyle denilmektedir:
Hz. İsa aleyhisselam Yahudiler kendisinin öldürülmesine karar verdiklerinde o gece hali değişmiş, pek mahzun ve üzüntülü olmuştur.
Hüzün ve elem ile müteessir olan ne ilahtır, ne de Allah’ın oğlu.
Hıristiyanların bu kaidedeki, “İsa’nın tanrılık ve insanlıktan ibaret iki tabiatı olup ikisi bir şey olmuştur” sözü aklın kabul edemeyeceği bir şeydir.
Bu sözün, “Su ile ateş birleşip tek şey olmuşlardır” sözünden daha anlamsız olduğunu, her doğru akıl sahibi teslim eder.
Aydınlık ile karanlık birbirine zıt ve aykırı olup bir yerde bulunmaları muhal (imkânsız) olduğu halde, zat ve sıfatları ile her şeyden müstağni, azamet ve büyüklüğünde mahlûkata benzemekten münezzeh ve beri olan Allah’ın yarattığı varlıklardan biriyle birleşip, tek şey olmasını akl-ı selim nasıl kabul eder?
Acaba Hz. İsa aleyhisselam, insani bir varlık olduğu zaman tanrılığı nerede idi? Hıristiyanlar bu soruya İsa’nın insaniyeti ve tanrılığı birleşmiş ve yekdiğeri ile kaynaşmış derler.
O zaman kendi zanlarında onun ceset ve insanlığı kırbaçlarla dövülüp, başına dikenler giydirildiğinde, bu iki kaynaşan tabiatın arasını kim ayırdı?
Ve yine kendisi çarmıha gerilerek mızraklarla vurulup yaralandığı ve bunların tesiri ile feryatlar içerisinde ruhunu teslim ettiği sırada onun tanrılığı, insanlığından nereye ayrılmış ve kaybolmuştur.
İmam Fahreddin Razi
Tefsiri Kebir sahibi İmam Razi; Üçlü tanrı İnancı hakkında son söz olarak şunları söyler:
“Bil ki bunun saçmalığı aklen meydandadır. Ne üç bir olur, ne de bir üç olur. “
(Allah, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle söylemesini emretti.
“Deki: Ey insanlar! Ben, sizin hepinize gönderilmiş Allah’ın bir peygamberiyim.
Araf Sûresi: 7/158
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur.
O’ndan başka hiçbir İlah yoktur. Hem diriltir, hem öldürür. Öyleyse Allah’a, ümmi peygamber Rasûlüne-ki, Allah’a ve O’nun sözlerine inanır- iman edin ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız. “