SÜHEYL bin Amr; Mekke’nin ileri gelenlerindendi. Zengindi, edipti, hatipti. Süheyl bin Amr çok güzel
konuşurdu. Konuştuğu zaman herkes onu dinlerdi. Mekke müşrikleri gibi, Süheyl de İslâm’a düşmandı. Oğlu Abdullah Müslüman olunca bu düşmanlığı daha da arttı. Oğlunu zincire vurdu, hapsetti. İşkenceden işkenceye uğrattı. Abdullah hapisten kaçtı. Habeşistan’a gitti. Mekke’nin Müslüman olduğu zannı üzerine de geri döndü.Süheyl, oğlunu tekrar yakaladı. O kadar işkence yaptı ki, Abdullah imânını kalbine gömmek mecburiyetinde kaldı… Zaman geçti. İslâm Medine’de devlet oldu. Müşrik ordusu ile İslâm karşı karşıya geldi. Mekke savaş havasına girince, Abdullah babasından talim için izin istedi. Çok iyi ok kullanırdı. Süheyl izin verdi. Oğlundan emindi. Kureyş saflarında savaşacaktı, izin verdi. Onu Bedir savaşına götürdü. Savaş başladı. Abdullah, fırsatını bulur bulmaz. İslâm ordusuna katıldı. Bütün gücü ile müşriklere karşı savaştı. Üstün kahramanlıklar gösterdi. Zafer Müslümanlarındı. Süheyl için kötü günler başlamıştı. Oğlu karşı tarafa geçmişti. Kendisi de esir alınmıştı.
Hz. Ömer Süheyl’i esirler arasında görünce atıldı: “Ya Rasûlallah, müsaade ediniz de aleyhinizdeki söylediği sözlerin cezası olarak, Süheyl’in iki ön dişini sökeyim. aleyhinizde bir daha konuşamasın”
dedi. Peygamberimiz (sav): “Ya Ömer, Süheyl’i bırak. Belki o bir gün gelir de bir konuşma yapar, senin takdir ve şükranını kazanır” buyurdu. Peygamberimiz’in bu sözlerindeki hikmet ne idi? Süheyl,
fidyeyi ödedi, esirlikten kurtuldu. Mekke’ye döndü. Durumunda değişiklik var mıydı?
İslâm’a düşmanlık Süheylde gaye haline gelmişti. İslâm’ın aleyhindeki her işte vardı. Uhud’da, Hendek’te düşman ileri gelenlerinden biri de Süheyl’di. Süheyl’in bir oğlu daha vardı. Adı Ebu Cendel’di. O da Müslüman oldu. Süheyl beyninden vurulmuşa döndü. Ebu Cendel’i zincire vurdu, hapsetti, işkence etti. Ebu Cendel’in vücudu yaralar içindeydi. Ama kararlı idi. Müslüman kalacaktı. Süheyl de kararlı idi. Oğlu Ebu Cendel’i zincirde ve hapiste tutacaktı. Abdullah’ta düştüğü
hataya düşmeyecekti. Peygamberimiz (sav), ashabı ile Mekke önlerine, Hudeybiye’ye geldi. Kâbe’yi ziyaret edecek, Umre yapacaktı. Kureyş telaşa kapıldı. Tedbirler alındı. Müslümanları Mekke’ye bırakmayacaklardı. Elçiler geldi, gitti. En sonunda Süheyl göründü. Peygamberimiz (sav) Süheyl’i görünce: “Artık işiniz bir dereceye kadar kolaylaştı. Kavmi sulh yapmak istediği zaman bu adamı gönderir” buyurdu.
Sulh şartları görüşüldü, anlaşma yazıldı. Süheyl küfrün ve şirkin olanca gaddarlığı ve kabalığı ile davrandı. Hudeybiye anlaşması bahsi, kabalığı bütün ayrıntılarıyla bildirilmekteydi. Anlaşma imzalanmadan Hudeybiye’ye biri daha geldi. Bu da Süheyl’in oğlu Ebu Cendel’di. Hapisten kaçmıştı, ayaklarında zincirler vardı, kendini Müslümanların içine attı. Süheyl öfke içindeydi. Oğlunu geri istedi. Müslümanlar dehşet içindeydi. Bir Müslüman nasıl bir müşrike teslim edilirdi? Peygamberimiz (sav): “Bunu bana bağışla” buyurdu. Süheyl kabul etmedi. Peygamberimiz (sav) ısrar etti. Süheyl inat etti,
inadında diretti. Peygamberimiz (sav) mutlaka anlaşma yapmak istiyordu. Ebu Cendel’e buyurdu: “Sabret. Allah sana bir çıkış yolu gösterecektir.” Süheyl anlaşmayı imzaladı. Oğlunu aldı, Mekke’ye döndü. Mağrurdu. Her istediğini yaptırmıştı. Ama kısa zamanda gururu kırıldı. Çünkü Ebu Cendel kaçtı. Müşriklere göz açtırmayan Ebu Busayr cihat gurubuna katıldı. Anlaşma Müslümanlara hizmet ediyor, Müslümanlar her tarafta çoğalıyordu. Mekke müşrikleri ve Süheyl iseşirk içinde bocalayıp duruyorlardı. Müşrikler Beni Bekir kabilesi ile, Peygamberimiz’in müttefiki Huzâa kabilesine baskın düzenledirler, nice insanı öldürdüler. Bu hareket Hudeybiye anlaşmasının sonuoldu. Peygamberimiz ordusu ile Mekke önlerinde göründü. Müşrikler şaşkınlık içindeydi. İslâm ordusuna karşı koymaya kalkışanlar Süheyl ve arkadaşları perişan oldular. İslâm ordusu Mekke’ye girdi. Abdullah ve Ebu Cendel de İslâm ordusunda birer neferdi. Abdullah, Peygamberimiz’in huzuruna çıktı. Babasının bağışlanmasını diledi Peygamberimiz, Süheyl’i bağışladı:
“Sizden kim Süheyl’e rastlarsa onu korkutmasın. Dışarı çıksın. Yemin ederim ki, Süheyl, akıllı ve şerefli bir kimsedir. Süheyl gibiler İslâm’a uzak kalamaz. Fakat kadere de kimse karşı gelemez” buyurdu. Abdullah babasına koştu. Rasûlullah’ın kendisini bağışladığını söyledi.. Süheyl: “O büyük küçük herkese şefkatlidir” dedi. Abdullah ümitlendi. Babası imâna erecek miydi? Ne kadar arzu ediyordu. Fakat Süheyl yine müşrikti. Huneyn savaşına müşrik olarak katıldı. Cirane’ye gelindi. Demek ki vakti saati gelmiş.. Süheyl orada imâna erdi. Abdullah’la Ebu Cendel bir başka alemdeydi. Çünkü babaları da kendilerindendi. Süheyl’in şirk hayatı sona ermiş, İslâmî hayatı başlamıştı. Bu hayatın başlangıcında Rasûlallah Süheyl’e Huneyn ganimetlerinden 100 deve verdi. Süheyl’in Müslümanlığı nasıldı?
Hz. Ebu Bekir şöyle anlatıyordu: “Veda haccında Süheyl’e baktım. Kurban kesme yerinde duruyordu. Sonra kurbanlık devesini yaklaştırdı. Rasûlullah da onu eliyle kesti. Peygamber berberini çağırdı.
Başını tıraş ettirdi. Baktım, Süheyl peygamberin saçlarını topluyor, gözüne sürüyordu. Kur’ân-ı Kerîm okunurken, rengi sararır, kemali teessüründen ağlardı. Denilir ki, sonradan Müslüman olmuş Kureyş
büyükleri içinde ibâdete en düşkün olanı Süheyl’di. Rasûlullah vefat edince, Mekke’de halk şaşkınlık içindeydi. Halkın bir kısmı üzüntüsünden feryad-ı figana başlamıştı. Halkın bir kısmında da irtidat
alametleri görüldü. Mekke hercü merc içindeydi. Süheyl konuştu. O, konuşma kabiliyetini, hitabet sanatını bu kez İslâm için kullanıyordu. Süheyl’in konuşması ile Mekke halkı kendine geldi. İslâm’la yeniden kucaklaştı. Müslümanlığı sağlamlaştı. Süheyl’in konuşmasını duyan Hz. Ömer, Rasûlullah’ın, Bedir sonrası söylediklerini hatırladı. “Ey Allah’ın Rasûlü senin her işinde hikmet vardır” dedi.
Süheyl’in konuşmasından bize kadar gelen kısım şöyleydi: “Ey Kureyş topluluğu! Siz imân edenlerin sonuncusu olduğunuz gibi dinden dönenlerin öncüsü olmayınız. Allah’a yemin ederim ki, İslâm
dini güneşin ayın doğuşundan batışına kadar tabii seyri gibi insanlığı aydınlatacak, genişleyerek devam edip gidecektir.”
Süheyl ve oğulları mürtedlere karşı açılan savaşlara katıldı. Abdullah Yemâme savaşında şehit oldu. Hz. Ebu Bekir Süheyl’e baş sağlığı dilediği zaman; “Keşke ben de şehit olsaydım” dedi. Hz. Ömer
devrinde idi. Ebu Sufyan ve arkadaşları ile Hz. Ömer’le görüşmek üzere bekliyorlardı. Bilal, Ammar geldiler. Kapıcı hemen onları içerialdı. Bekleyenlerin memnun olmadığını görünce: “Ömer Bedir harbine katılanları çok sever. Bana böyle yapmamı tavsiye etti” dedi. Ebu Sufyan: “Ben bugünkü gibi bir hadiseye rastlamadım. Kapıcı bu kölelere müsaade ediyor da, biz asillere bakmıyor bile” dedi. Süheyl şöyle konuştu: “Arkadaşlar yüzlerinizdeki öfkeyi görüyorum. Eğer kızıyorsanız kendinize kızınız. Onlar İslâm’a çağırıldılar. Sizler de İslâm’a çağırıldınız. Onlar kabul ettiler. Siz ise ağırdan aldınız. Geç kaldınız. Allah’a yemin ederim ki, din uğrunda, sizden önce yaptıkları ile elde ettikleri fazilet, sizin bu kapıda öğünmekte olduğunuz şeref ve faziletten çok daha üstündür. Onlar bu faziletleri ile sizden çok ilerideler. Siz katiyen onların derecesine ulaşamazsınız.”
Onlar ilk Müslümanlardı. Muhacirlerdi. Bedir ashabı idi. Onlara ulaşılamazdı. Ama geçmiş telafi edilemez miydi? Haris bin Haşim, bunu Hz. Ömer’e sordu: “Ey mü’minlerin emiri, kabahatin kendimizde olduğunu biliyoruz. Fakat acaba geçmişi telafi edeceğimiz bir yol yok mudur?” Hz. Ömer onlara Rûm sınırını gösterdi: “Bundan başka bir yol bilmiyorum” dedi. Gittiler. Süheyl, oğlu Ebu Cendel ile birlikte Allah yolunda gaza ettiler. Şam diyarında şehitlik şerbetini içtiler. Baba ile oğulları cennet yolunda buluştular, birleştiler. Güzel sonuca ulaştılar. İnsan, zaten bu güzel son için yaşamalıydı. (Bknz: Mutaffifîn Sûresi: 26) Ra’diyallahu anhum. Allah onlardan razı olsun. Amin!
——————————————
Kaynakça
1-Yusuf Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, Divan Yayını, İst.
2-İslâm Ansiklopedisi 38/30, Diyanet vakfı Yayını, İst.