Şam’ın Fethi

Ecnadin savaşından kaçanlar Şam’ı doldurdular. Bunlar imparatorlukordusunun perişan olduğunu bildirdiler. Şam halkı bütün ümitleriniyitirmekle birlikte Kale duvarlarını sağlamlaştırdılar, kaçak askerleritopladılar Herakliyus’un Humus’tan göndereceği orduyu beklemeye başladılar. Halid bin Velid’in Humus’tan gelecek İmparatorluk ordusunu perişan ettiğinden haberleri yoktu. İslâm ordusu hücum etti, fakat kale muhafızlarının müdafaası ile geri çekilmek mecburiyetindekaldı. Rûmlar kaleden çıktılar, hücum ettiler, onlar da hemen kaleye geri kaçtılar. Kuşatma uzadı. Humus’tan beklenen ordu da gelmedi. Halk derin bir endişe içinde idi. İmparatorun damadı Tumas halka
güven vermek için yeniden kaleden çıkıp Müslümanlara baskın yapmaya karar verdi. Gece boyunca hazırlık yaptı.
Halid bin Velid, kale içindeki ışık hareketlerinden savaş hazırlığı yapıldığını tahmin etti. Askerlerine “Hiç biriniz uyumasın. Şehid olarak ebedî istirahata kavuşursunuz. O her meşakkatten azade en ulvî
bir istirahattır” dedi. Piskoposlar çıkış kapısına büyük bir haç koydular. Rûm askerler, putun altında ellerini İncil üzerine koyarak geçtiler ve çıkış yaptılar. Karşılarında Halid bin Velid ve askerlerini savaşa
hazır buldular. Savaş şiddetli bir şekilde başladı, kanlı bir şekilde devam etti. Düşman bayraktarı öldürüldü. Bayrak Müslümanların eline geçti. Tumas bayrağı ele geçirmek için koştu fakat atılan bir ok gözüne saplandı. Yaralı olarak kaleye kaçırdılar. Şehrin surlarından atılan
taşlar ve yanıcı maddeler kalenin kapısına Müslüman askerlerin yaklaşmasına imkân vermedi.

Şehrin diğer kapılarından çıkış yapan Rûm askerleri de Ebu Ubeyde bin Cerrah kuvvetleri tarafından yok edildi. Akşam oldu, savaş durdu. Şehrin kuşatması yetmiş gün sürdü. Şehir halkının ümitleri
kesildi. Bir daha çıkış hareketi yapmaya güçleri kalmadı. Şehrin ileri gelenleri Tumas’a geldiler: “Biz sana demedik mi? Bunlar bizim memleketimizi alacaklardır. Artık ümit kesildi. Mutlaka sulh olmalıdır” dediler. Ebu Ubeyde’ye sulh için elçi göndermeye karar verdiler. Savaş taraftarı diye Halid bin Velid’e elçi göndermediler.

Gelen elçi Ebu Ubeyde hazretlerine şunları söyledi: “Ey emir sulhu kabul etmek istiyoruz. Hiçbir şekilde tecavüze uğramayacağımız üzere yazılı bir taahhütname verdiğiniz takdirde şehri size terk etmeye hazırız.” Ebu Ubeyde sulhu kabul etti. Şehirde kalanlar cizye verecekler, kalmak istemeyenler ev eşyaları ile emniyet içinde şehirden ayrılacaklardı. Ebu Ubeyde hazretleri anlaşma gereği sulhen Şam’a girerken, anlaşmadan haberi olmayan Halid bin Velid de günlerce hazırlık yaptığı plan gereği diğer bir kapıdan savaşarak şehre girdi. Şehrin içinde bir araya geldiler. Ebu Ubeyde, sulhen şehri teslim aldım” dedi. Halid bin Velid “ben de harben şehri teslim aldım” dedi. İhtilafı halife Hz. Ebu Bekir’e sordular. O da sulhen dedi. Şam şehri yetmiş gün direndikten sonra “sulhen İslâm’a teslim oldu. Şam’ın fethi Bizans’ta büyük öfke meydana getirdi. Büyük bir ordu hazırlandı. Bu ordunun hareket ettiğini haber alan İslâm ordusu, Taberîyye gölünün şarkında karargah kurdu. Bizans ordusu da geldi, Bisan’da durdu. Ani bir baskından endişe eden Bizans ordusu su mahzenlerini
açarak iki ordu arasını bataklık haline getirdi. Hiçbir Bizans komutanı ve askeri İslâm ordusu ile savaşmak istemiyordu. Kendilerinde bir yılgınlık vardı. Çünkü yaptıkları her savaşı kaybetmişlerdi. Halid bin Velid’in isminden korkar hale gelmişlerdi. İslâm ordusundan elçi istediler. Muaz bin Cebel hazretleri gitti. şunları söylediler: “Buraya niçin geldiniz ? Habeşistan size daha yakın değil midir? Bizim başımızda öyle bir imparator vardır ki, cihana hâkimdir. Sayımız, gökteki
yıldızlar, çöldeki kumlar kadar sayısızdır.”

Muaz bin Cebel hazretleri de şunları söyledi: “Sizden ilk istediğimiz şey, Müslümanlığı kabul etmek, namaz kılarken Kâbe’ye dönmek, içki içmekten, domuz eti yemekten kaçınmaktır. Bunu kabul ederseniz bizim kardeşlerimiz olursunuz. Kabul etmezseniz idaremizi kabul ediniz ve cizye veriniz. Bunun ikisini kabul etmezseniz kılıç aramızda hakem olacaktır.” Bizanslılar Suriye’den çekilmek, İran’la savaşmak şartı ile “Bakla” bölgesini vermek istediler. Muaz bin Cebel hazretleri Bizanslıların teklifini kabul etmedi. Bizanslılar elçi gönderdiler. Elçi, “adam başına iki altın verelim, çekilin gidin” dedi. Elçinin teklifine Ebu Ubeyde bin Cerrah kabul etmedi. Düşman süvarilerinin hücumu ile savaş başladı. Halid bin Velid düşman süvarilerini geri püskürttü. Düşman ordusu geri çekildi, takviye kuvvetlerini beklemeğe başladı.
Halid bin Velid düşmanın maksadını Ebu Ubeyde bin Cerrah’a bildirdi. Düşmana vakit geçirmeden taarruza karar verdiler. Ebu Ubeyde bin Cerrah orduyu teftiş etti: “Allahın kulları, Allah’ın yardımını
sabır ve sebatla bekleyiniz. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” dedi. İslâm ordusu hücuma başladı. Fakat düşman okçuları o kadar ok yağdırıyorlardı ki, İslâm ordusu ilerleyemedi. Halid bin Velid, düşman oklarından korunmak için düşmanın sağ tarafına hücum etti.
Düşman süvarileri sağ taraflarına hücumu geri çekilmek zannederek ilerledi, Halid bin Velid yavaş yavaş çekilerek süvarilerin merkezden ayrılmalarını sağladı. Sonra öyle bir hücum etti ki düşman süvarileri yok edildi. Bir çok yüksek rütbeli düşman kumandanı öldürüldü. Kays bin Hubre, düşmanın sol cenahına ani ve şiddetli bir hücum etti. Düşmanın sol cenahı Hubre’nin bu hücumuna dayanamadı, dağıldı. Bu dağılma merkez’in bozulmasına da sebep oldu. Kaçmağa mecbur oldular. Generalleri de öldürüldü. Kaçanların çoğu yollarını şaşırıp bataklığa saplandılar, bir kısmı da Müslüman askerler tarafından yok edildi. Ürdün’ün bütün şehirleri Müslümanların eline geçti.
Hz. Ömer halkın zimmi sayılmasını, arazilerin sahiplerine terk edilmesini emretti. “Herkesin malı, canı, yeri, yurdu, mabedi korunacaktır” dedi.

Humus Savaşı
Suriye ve Filistin’de fethedilmeyen üç büyük şehir kaldı. Kudüs, Antakya ve Humus: İslâm ordusu Humus’u fetih için harekete geçti. Halid bin Velid, yol üzerinde bulunan Baalbek yerleşim yerini kuşattı. Halk kaleye kaçtı. Kale kumandanı Herabis son derece mağrurdu. Müslüman kuvvetlerini küçümsüyordu. “Busra’yı, Şam’ı alan Kalus ve Vardan’ı öldüren Halid meydanda” diyenlere: “Ben öyle Halid filan tanımam. Bizimkiler ahmak imişler de mahvolmuşlardır” dedi. Okçularına emir verdi. Mücahitler üzerine yağmur gibi ok atmağa başladılar. Halid bin Velid de okçularına emretti. Müslüman okçular aşağıdan yukarıya ok attılar, armut gibi Rûmları yerlere döktüler. Gün boyunca ok savaşı devam etti. Ertesi sabah Herabis kale kapılarını açtı. Rûm askerler kaleden yalın kılıç dışarı fırladılar. Herabis“haydi sizi göreyim. Bir tane bırakmayıncaya kadar kılıçtan geçiriniz” diye bağırarak askerini teşvik ediyordu.
Ebû Ubeyde bin Cerrah, Halid bin Velid ve Said bin Zeyd komutasındaki kuvvetler ön safta Rûmlarla çarpışmaya başladı. Allahü Ekber sadaları yükseliyor, düşmana hücum üstüne hücum yapılıyordu.
Rûmlar takviye kuvvetleri alarak Müslüman kuvvetlerini sıkıştırıyordu. İki ordu birbirine karıştı. Etraf kan deryası halin geldi. Neticede Herabis ve Patrik’in içinde bulunduğu düşman kuvvetleri kuşatma
altına alındı. Kurtuluşun olmadığını anlayan Herabis Patrik’i elçi olarak gönderdi. Patrik, Said bin Zeyd’le görüştü. Baalbek adına teminat istedi. Said bin Zeyd; “Ben Baalbek adına teminat vermeye yetkili değilim” dedi. Patriği Ebu Ubeyde’ye gönderdi. Patrik Ubu Ubeyde‘yi
görünce secdeye kapanmak istedi. Ebu Ubeyde men etti. “Allah’tan başkasına secde edilmez. Ben de senin gibi kulum” dedi. Patrik anlaşma istedi. Baalbek halkının her sene cizye vermesi anlaşmaya
bağlandı. Baalbekte beşyüz kişilik bir kuvvet bırakılarak Humus’a hareket edildi. Önce Halid bin Velid kuvvetleri sonra Ebu Ubeyde kuvvetleri geldiler, Humus’un karşısına “Liva-i Muhammedîyi” peygamber sancağını diktiler.

Ebû Ubade bin Cerrah Humus kumandanına şu mektubu gönderdi: “Malumunuz olsun ki biz insanları Hak dine davet etmekle görevliyiz. Şimdi sizi İslâm dairesine almağa geldik. Ya İslâm olmalı ve yahut cizyeyi kabul etmelisiniz. Yoksa savaş ederiz.” Cevap olarak Humus kumandanından şu mektubu aldı: “Araplar. Tehdit ile dolu olan mektubunuz geldi. Sizin evvelce savaştığınız adamlara bizi kıyas etmeyin. Kalemiz metin, kapılarımız demir ve harbimiz dehşetlidir. Muharebeye her zaman hazırız.” İslâm ordusu hücum etti, düşman ordusu hücumu karşıladı. Akşama kadar savaş devam etti. Bir netice alınamadı. Ertesi gün düşman kumandanından bir mektup geldi. “Buradan gidiniz. Eğer imparatoru savaş ile yenerseniz biz de teslim oluruz.” Ebu Ubeyde kumandanlar ile bir toplantı yaptı. “Hakikaten bu kale çok sağlamdır. Uzun müddet burada beklemek icap etmez., bir harp hilesi düşünelim” dedi.

Ata bin Umar adında bir zat şöyle dedi: “Biz, Rûmlara zahire almak şartıyla çekiliyoruz, diye barış teklif edelim. Paramızla erzaklarını satın alalım. Onlar yiyeceklerinin biteceğini düşünmezler, erzaklarını
satarlar. Az zamanda erzakları bitince biz de onları esir ederiz.” Bu düşünce kabul edildi. Düşman kumandanına mektup yazıldı: “Yazdığınız mektubu okuduk, buradan çekilmemizi isterseniz, bize beş on günlük zahire vermelisiniz.” Bu mektup kumandan’a verilince: “Ben size demedim mi bunlar bizi açlıktan muhasara ettiler. Şimdi karınlarını doyurursak geldikleri mahalle giderler.”

Hemen külliyetli zahire gönderdiler. Ebu Ubeyde Hazretleri ne kadar para varsa zahire almalarını emretti. Rûmlar işin farkına varmadan bütün yiyeceği Araplara satmaya başladılar. Hz. Ebu Ubeyde geçici bir müddet için Humus civarından çekilerek o civarda bulunan Restin kalesine doğru yürüdü. İslâm ordusu Restin kalesi önünde toplandı, kalenin kumandanı Kıtan İslâm ordusunun şehri zapt etmek fikriyle geldiklerini anladığından Hz. Ebu Ubeyde’ye bir mektup yazdı. Şöyle ki: “Ya emir, bizim kalemiz gâyet metindir. Beyhude adam telef etmeyiniz. İmparator Herakliyus ile muharebe edin, eğer galip gelirseniz, biz de şehri harpsiz size teslim ederiz.”

Hz. Ebu Ubeyde: “-Pekala biz buradan gider Herakliyus ile muharebe ederiz. Fakat yükümüz erzaktır, eşyamızı beraber götürmek için hayvanlarımız kafi değildir. Yanımızda yirmi kadar sandık var, onları
emanet bırakalım da sonra alırız.” Kıtan, kumandanlarıyla müzakereden sonra: “-Bu emanetleri kabul etmek bize zarar vermez. Zaten hükümetler arasında böyle usûl vardır. Hem de bunları başımızdan
defetmiş oluruz” dedi.
Elçi gelerek: -Kumandanımız sandıkları emanete kabul ediyor. Veriniz, götürelim, dedi. Ebu Ubeyde bin Cerrah, içten kilitli sandıkların içine eşya yerine yirmi kişi koydu. Cafer bin Abdullah Tayyar’ı emir tayın etti. İslâm ordusu yirmi dakikalık bir mesafeye çekildi, gizlendi.
Sandıkları kumandan Kıtan’ın yanına getirdiler: “Bunları bana mahsus olan dairede saklayınız. İçlerinde kıymetli eşya varsa zayi olmasın. Sonra Arapların ellerinden kurtulamayız” dedi. Gece yarısı olunca uykuya daldılar. Sandıklar da bulunan mücahitler kilidi açarak çıktılar. Dırar bin Ezver, Cafer bin Abdullah Tayyar, Kıtan’ın karısını buldular, boğazından tuttular, Çabuk söyle, Yoksa seni hemen yok ederiz dediler. Onun gösterdiği yerden kalenin kapı anahtarlarını aldılar. Kapıdaki düşman askerlerini tesirsiz hale getirdiler. Kapıları açtılar. Tekbir aldılar. Keşif kolları, Halid bin Velid kuvvetleri, Ebu Ubeyde bin Cerrah kuvvetleri kaleye girdi. Kıtan’ı buldular, anlaşma ile kaleyi teslim etti. Tekrar Humusa dönüp kuşatmayı devam ettirdier. Herakliyus Cezayir’den Humus’a yardım kuvveti gönderilmesini emretti. Bu kuvvetin Humus’a ulaşmasına Irak kuvvetleri komutanı Sa’d bin Ebi Vakkas engel oldu. İmdadın gelmemesi üzerine yeise kapılan Humuslular teslim oldular.

Yermuk Savaşı
İslâm askerleri girdiği bütün savaşları kazandı. Koca Bizans İmparatorluğu, İslâm askerleri karşısında bütün savaşları kaybettiler. Bir çok tanınmış, kahraman kabul ettikleri kumandanları, yüz binleri aşan
askerleri öldüler. Kudüs ve Antakya dışında bütün şehirlerini kaybettiler. İmparator Herakliyüs ileri gelen adamları ve kumandanları topladı: “Araplar sayı, kuvvet ve teçhizat bakımından kat kat az olduğu halde niçin onlara yeniliyoruz” diye sordu.

İçlerinden biri; “Arapların maneviyatı bizim maneviyatımızdan üstündür. Araplar geceleri ibâdet ediyorlar. Kimseye zulüm etmiyorlar. Birbirlerine kardeş muamelesi yapıyorlar. Biz ise vaktimizi fısk-u
fücurla geçiriyoruz. Birbirimize zulmediyoruz. Birbirimizin sözünü tutmuyoruz. Araplar şevk ve heyecanla çarpışıyorlar. Biz ise vurdum duymaz bir halde hareket ediyoruz.” Bir generalin Müslümanlar arasına gönderdiği bir Arap da şunları söyledi: “Onlar geceleri rahip ve gündüzleri askerdir. Aralarında hakkın yerini bulması için çalışırlar.”

Herakliyüs, birbiri ardınca devam eden yenilmeler sebebiyle derin bir üzüntü içinde kumanlarına şunları söyledi: “Sizde din gayreti kalmamış. İsâ bize gazap eylemiş. İncil’e imânımız kalmamış. En kuvvetli generalleri büyük ordularla gönderdim. Utanmadan yenildiler. Karılar gibi kaçtılar. Ben sizi terk ile İstanbul’a gideceğim.” Kumandanlar “birkaç ordu yenilmekle ümitsizliğe düşülmez” dediler. Herakliyüs “ne yapalım? Tekrar savaş mı yapacağız?”
“Ona şüphe mi var? Hem öyle bir savaş ki, bütün Arap yarımadası laşelerle bir cenk meydanına dönecektir.” Kumandanların bu konuşmalarından Herakliyüs memnun oldu. Tekrar ümide kapıldı. Bir ordunun daha hazırlanmasını emretti. “Kumandan kim olsun?” dedi. “Cesareti dillerde destan olan Mahan’ı tayın edersiniz” dediler. İki yüz kırk bin kişilik büyük bir ordu hazırladılar. Cebele kumandasın da altmış bin Hristiyan Arap da orduya katıldı.
Müslüman ordu kırk altı bin kişiden ibaretti. Bin kadarı sahabe idi. Bunlardan yüzü de Bedir ehlindendi. Müslümanların idaresinde adâleti ve şefkati görmüş halk düşmandan edindiği bilgileri İslâm ordusuna getiriyorlardı. Ebu Ubeyde bin Cerrah kumandanları topladı, şöyle dedi: “Allah, sizi bir çok defa imtihan etti. Bütün imtihanlarda başarılı oldunuz. Bu başarının semeresi olarak Allah şimdiye kadar yardım etti. Şimdi ise düşman, yeryüzünü titretecek kuvvetler hazırlıyor, ne yapmamızı tavsiye ediyorsunuz?” Konuştular, Savaş için en uygun yer olan Yermuk’a çekilmeye karar verdiler. Başta Humus olmak üzere fethedilen şehirlerin tahliyesine karar verildi. Ebu Ubeyde bin Cerrah ordunun hazinedarı Habib bin Mesleme’yi çağırarak Hristiyanlardan cizye olarak alınan paraları
iade etmesini emretti. Sebebini şöyle anlattı: Çünkü biz bu vergiyi, onları korumak için almıştık. Mademki onları himaye edemeyeceğiz, paralarını kendilerine iade etmeliyiz. Toplanan yüz binlerce altın iade edildi. Hristiyanlar, Müslümanların bu hareketlerinden o kadar etkilendiler ki, “İnşaallah tekrar döner ve bize hâkim olursunuz” dediler. Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri, halife Hz. Ömer’e Bizanslıların manastırlarda münzevi yaşayan rahipleri bile orduya kattığını, o zamana kadar görülmemiş bir ordu ile geldiğini bildirdi. Halife Hz. Ömer Mühacirleri ve Ensarı topladı, görüştü. Said bin Amr kumandasında bin kişilik bir kuvvetle bir mektup gönderdi. Mektubunda şöyle dedi: “Ey İslâm’ın rüknü, düşmanlarınızı imânla karşılayınız. Üzerlerine bir arslan gibi hücum ediniz. Onlara zerre kadar ehemmiyet vermeyiniz. Sizin muvaffakıyet kazanacağınızı biz biliyoruz.”

Halid bin Velid’in Konuşması
Kumandanlar Ebu Ubeyde başkanlığında toplandı. Savaş durumu görüşüldü. Savaşlarda her kumandan bağımsız hareket ederdi. Bu savaşta tek kumanda altında hareket edilmesi kabul edildi. Halid bin Velid umum kumandan olarak görevlendirildi. Halid bin Velid, bir konuşma yaptı. Konuşmasında şunları söyledi: “Bugün Allah’ın sayılı günlerinden biridir. Bugün övünmek, serkeşlik etmek doğru değildir. Cihadınızı halis niyetiniz ve amelinizle yaparak Allah’ı razı kılın. Bu bir gündür ki, onun sonu vardır. Düşman, nizam ve tertip ile cenge hazırlanmıştır. Bizim de ayrı ayrı savaş yapmamız caiz değildir. Memur olmadığımız hususta halifenin emrine uygun şekilde hareket etmek lazımdır. Geliniz şu düşmanlara bakınız nasıl hazırlanmışlar. Eğer bugün biz onları hendeklerine püskürtür isek daima onları püskürtürüz ve eğer onları bizi bozarsa, bundan sonra kurtulamayız.”
Düşman iki yüz alaydan meydana geliyordu. İslâm ordusu ise kırk alaydı. Halid bin Velid, orduyu merkez, sağ cenah, sol cenah, öncü, artçı olarak düzenledi. Merkezin kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri idi.
Düşman kuvvetlerinin önünde patrikler ellerindeki büyük haçlarla yürüyor ve ateşli konuşmalarla askeri teşci ediyorlardı. Müslüman ordusunda Bedir savaşında bulunan sahabeler yanık sesleri ile Enfâl Sûresi’ni okuyorlardı. İki ordu yaklaştığı zaman Rûm ordusundan bir
patrik meydana çıktı, er diledi. Halid bin Velid Kays bin Hubeyre’ye çıkmasını emretti. Kays, patrik silahına davranmadan onu öldürdü. Bütün Müslümanlar Allahu Ekber sedalarıyla taarruza geçti. İlk gün karşılıklı hücumlarla geçti.

Scroll to Top