Nusayriliğe Giriş Töreni
Nusayrî bir babanın erkek çocuğu, dört merhaleden sonra Nusayri mezhebine kabul edilir. İlk merhalede mezhebe girecek yaşa gelmiş erkek çocuğu babası bir Nusayri’ye götürür, onun vasıta olmasını ister. O şahıs çocuğu iyice tanır. Şahitler ve şeyh huzurunda çocuğa kefil olur. Çocuğun eğitimini sağlar. Nusayri esaslarına uyduğuna dair iyi bir hal gösterirse ilk imtihanı vermiş olur.
İkinci merhalede çocuk “Danışma toplantısı”na alınır. İtaatin ve nefsini alçaltmanın nişanesi olarak şeyhin ve toplantıda bulunanların ayakkabılarını başına koyar. Ulûhiyet sembolü olan
bir kadeh şarap içer. Ayn, mim, sin harfleri tekrar edilir. Tekrar el ve ayaklar öpülür. Bu merasimin gün, ay ve senesi yazılır.
Üçüncü merhalede, çocuk “Melikler toplantısı”na alınır. Bu toplantı görkemli bir toplantı olur. Nakip çocuğa bir kadeh içki sunar. Ayn, mim, sin harflerinin sırrını öğreterek bunları her gün 500 defa tekrar etmesini emreder. Nusayrilerin kitabı “Kitabül-Mecmu”dan da bazı bölümler kendisine öğretilir.
Çocuk ileri gelen bir aileden veya şeyh ailesinden geliyorsa dördüncü merhale yedi ay, eğer halktan biri ise dokuz ay sonra yapılır. Geniş bir salonda yapılan bu merasim daha görkemli
olur. Salonun ortasında büyük şeyhi temsilen bir imam oturur. Sağında nakip, solunda ise Necip vardır. Bu oturuş Ali, Muhammed ve Selman üçlüsünü temsil eder. Nâkibin sağında havarileri temsilen on iki kişi bulunur. Necibin solunda ise yirmi dört kişi yer alır. Bu kişiler “Kitabul-Mecmu”nun beş defa tekrar edildiğine şahitlik ederler.
İmam dine girmekte olan çocuktan tekrar sır saklayacağına dair söz ister. Havariler de onun sözüne şahitlik ederler. Bu sırada on iki havari önlerindeki on iki bardaktan birer yudum
şarap alırlar, aday da alır ve böylece ulûhiyete erilmiş olur. Çocuk Nusayri mezhebine girmiş olur. Sır saklamayan çocuk öldürülür. Çünkü Nusayrilikte bütün öğretiler sır konumunda
olup bunları başkalarına bildirmek suçtur.
Gizlilik
Bir Nusayri inançlarını, Nusayri olmayanlara anlatmaz. Yaptığı ibâdetleri göstermez. Hatta ben bir Nusayriyim diye söylemez, kendisini gizler. Camileri, cem evleri, mabetleri yoktur. Dini ibâdetleri gizlilik içinde yaparlar. Kendi dışlarında kimsenin görmemesine, duymamasına özel önem verirler. Nusayrilik de gizlilik esastır. Bir insanın bulunduğu toplum içinde kendi kimliğini, inançlarını, sosyal yaşayışını vesaireyi gizlemeye takiyye denir
Şiî fırkasınının ve bu fırkaya bağlı kolların kendilerinden olmayan insanların bulundukları yerlerde en çok kullandıkları takiyye maskesidir. Sır denilen gizlilik Nusayrilerin hayatında önemli bir yer tutar. Erkek çocuk Nusayriliğe girerken kendisine öğretilen ve emredilen en önemli şey Nusayrilik sırrını saklamaktır.
Nusayriler, tarihleri boyunca başkalarının egemenliği altında, gördükleri baskı ve zulüm yüzünden dini inançlarını, gelenek, göreneklerini ve kimliklerini gizlemek mecburiyetinde kaldıklarını söylerler. Bu gerekçe doğru değildir. Gizlilik, sır saklama Nusayriliğin esasında vardır. Nusayri ailelerin çocuklarına ilk öğrettikleri şeylerden biri kimseye Nusayri olduklarını söylememeleridir. Türkiye’de bulunan Nusayriler kendileri için “Arap uşağı, Arap alevisi, fellah mısın?” soruları sorulduğu zaman “evet” cevabını vermezler. Kendilerini gizlerler.
Sırlarının duyulmaması için Nusayrilerin dışındaki halklardan kız alınıp verilmez. Nusayrilerin dışa kapalı bir hayatları vardır.
Beşar Esed’in Nusayri pilotları savaş uçakları ve helikopterleri ile Sünnî Müslümanların üzerine bomba yağdırırken, Nusayri Beşar Esed Sünni Müslümanların safında Sünnî bayram namazı kılıyordu. Bu da Beşar’ın takiyyesi ve kendi inancını gizlemesidir. Türkiye’deki Nusayriler Arapça konuştuklarından dolayı Arap ülkelerinde rahatça iş bulabilmektedirler. Daha çok nakliye işleri ile meşgul olmaktadırlar. Nusayri olduklarını gizledikleri için yaptıkları kötülüklerden dolayı Türkiye Müslümanları kötülenmektedir..
Nusayrilerin Üstünlüğü
Ali’nin ulûhiyetine inanmak ve onun yüceliğinin nimetine ermek şerefine ulasan kişiler Nusayrilerdir. Ali’ye inanan Nusayrilerin ruhları, hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek nurlar âlemine yükselir. Nusayri olmayanların ruhları ise, hayvan cesetlerine girer.
Şeytanlar insanların günahlarından, kadınlar da şeytanların günahlarından yaratılmışlardır. Bu bakımdan kadınlara Nusayri mezhebinin sırları açıklanmaz. Kadınlara değer verilmez.
Kadınlar kıskanılmaz. Bu taassuplarından ötürü Fâtima’nın ismini kullanmayıp, metinlerinde bu kelimenin müzekkeri olan Fâtır’ı kullanmayı tercih ederler.
Nusayrilerin Siyâsetleri
Nusayriler bulundukları yerlerde diğer topluluklara hâkim olmak isterler. Bu yüzden aralarında kavga gürültü eksik olmaz. Hâkim olamadıkları zaman da başka kavimlerle işbirliği yaparak içerisinde bulundukları toplulukların aleyhinde çalışırlar.
Nusayrilerin kazandıkları siyasî üstünlük ilk defa Hamdaniler zamanında oldu. İkinci defa asırlar sonra Hafız Esed zamanında meydana geldi. Suriye’deki şu andaki savaş Nusayriler için ölüm kalım savaşıdır. Biz tarihten başlayalım, Nusayrilerin siyasî macerasını gözden geçirelim.
Nusayrilik, Halep ve civarında hüküm süren Hamdanilerin Suriye’ye hâkim olmasıyla büyük bir güç kazandı. Çünkü Hamdanî emirleri Nusayri inancını kabul etmiş ve bu inancın yayılmasına her türlü yardımı yapmışlardır. Nusayri ileri gelenleri, halkı Nusayriliği kabul etmesi için gece gündüz çalıştı. Geçmişte Nusayriliğin en parlak devri Hamdanilerin hüküm sürdüğü zamanda oldu.
Selçuklular döneminde Malazgirt savaşını takiben de Nusayriler Antakya’yı ele geçirmişler ve hükümran olmuşlardır. Frankların (1098) yılında bölgeyi işgal etmeleri üzerine bir süre onların hizmetlerine girdiler, onlar için çalıştılar. Haçlı seferleri esnasında Haçlı ordularına yardım etmiş ve Müslümanların aleyhinde Hıristiyanlara destek olmuşlardır. Bu ihanetlerinden dolayı Selahaddin Eyyubî tarafından cezalandırılmışlardır.
Memlük Müslümanları aleyhine Moğollara yardım etmişlerdir. Bu ihanetlerinden dolayı da Memluklu Sultanı Baybars tarafından cezalandırılmıştır. Yavuz Sultan Selim’in (1516)
yılındaki Mercidabık Zaferi sonrası Suriye’yi ele geçirmesi ile Osmanlı hâkimiyeti altına alınmışlardır. Osmanlı hâkimiyeti altına alınmalarından dolayı merhum Yavuz Sultan Selim’i lanetle anarlar.
Osmanlı Devletinin, hükmü altındaki bölgelerde her inanç ve ırktan olan kavimlere gösterdiği müsamaha anlayışı ve tavrından Nusayriler de faydalanmıştır.
Osmanlı Devleti, bu tavrını devletin bağlayıcı ve birleştirici bir felsefesi olarak telakki etmiştir. Zaman zaman Osmanlılara karşı isyan etmelerine rağmen hep bağışlanmışlar, II. Abdülhamid
onları resmen bir mezhep olarak kabul etmiştir.
Nusayriler, birinci dünya savaşı sırasında da İngiliz ve Fransız orduları için çalışmışlardır. Birinci Dünya Harbi’nde Suriye’yi İngilizler işgal etmişler ve bu işgali Fransızlara devretmişlerdir.
Fransızlar 1920 Eylül’ünde Hz. Ali’nin adını kullanarak Alevileri birleştirip Müslümanları yok etmek için Nusayrilere de Alevi ismini verdiler. Nusayriler de bu ismi kabul ettiler. 1922 de Fransızlar Lazkiye merkez olmak üzere Nusayrilere özerklik verdiler Nusayriler, Fransızların himayesinde özerk devletini kurdular ve bayraklarını dalgalandırdılar. Yıllarca özerk devlet olarak Fransızların himayesinde yaşadılar. İran’daki Bahâiler ve Pakistan’daki Kadiyâniler gibi Nusayriler de emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda çalışmışlardır.
Fransızlar 1946 da Suriye’ye bağımsızlık verirken Nusayrilerin özerkliğini kaldırdılar. Suriye bağımsız bir devlet oldu Nusayriler bu yeni devletin kadrolarına yerleşmek için her türlü çabayı sarf ettiler. Bağımsız Suriye Arap devletinde istikrar sağlanamadı. 1946-1963 arası 12 tane devlet başkanlığı gelip geçti.. Darbe üstüne darbe yapıldı.”Erken kalkan albay darbe
yapar” sözü meşhur oldu. 1963 yılında Baas Partisi idareyi ele geçirdi.
Baas Partisi
1940 yılında Baas Partisi, Ortodoks Hıristiyan Mişel Eflak tarafından Suriye’de kuruldu. 1953 yılında, Ekrem Havrani’nin kurduğu “Arap Sosyalist Partisi, Baas Partisi ile birleşti. “Arap
Sosyalist Diriliş Partisi” adını aldı. Kısaca “Baas” dendi. Baas Partisi, Arap kavminin tek bir sosyalist devlette birleşmesini amaçlayan siyasî, milliyetçi ve sol amaçlı bir parti idi. Partinin
sloganı birlik, hürriyet ve sosyalizm’di.
Baas Partisi Arap ülkelerinin büyük bölümde örgütlendi.Kuvvetli bir teşkilata sahip olan Baas Partisi 1963 de Suriye’de iktidarı ele geçirdi. Baas Partisinin Irak kanadı da Irakta iktidarı ele geçirmişti. Bu parti içinde daha tutucu ve ulusçu olan askerî kanadı darbe yaptı. 1968’de Irak’ta 1970’de Suriye’de iktidarı ele geçirdi. Her iki ülkede darbeden sonra temayüz eden Irak’ta Saddam Hüseyin, Suriye’de Hafız Esed’di.
Hafız Esed
6 Ekim 1930 da Lazkiye’nin Kardaha köyünde dünyaya gelen Hafız Esed, bir Nusayri ailesinin çocuğudur. 1955’te Humus Askeri Akademisini pilot subay olarak bitirdi. 1958’de havacılık eğitimini geliştirmek için Rusya’ya gönderildi. Daha sonra hava kuvvetleri filo kumandanlığına getirildi. Baas Partisi’ninaskeri kanadında kilit bir görev üstlendi ve 1963’te gerçekleştirilen darbede önemli rol oynadı. 1965’te Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na getirildi, ardından Şubat 1966’da Savunma Bakanı oldu.
1969-1970 yılları arasında Baas Partisi’nin sivil ve askeri kanatları arasında baş gösteren iktidar mücadelesinde etkin biçimde yer aldı. 13 Kasım 1970’te kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. Mart 1971’de yapılan halkoylamasıyla devlet başkanı oldu. 10 Haziran 2000 yılına kadar Suriye’yi demir yumrukla idare etti. Hafız Esed 10 Haziran 2000 yılında akciğer kanserinden öldü.
Hafız Esed, taşra kökenli, gayri müslim unsurlara dayalı bir idae kurdu. Bu idarenin kilit noktalarına başta Nusayriler olmak üzere, Dürzîleri, Yezidileri, Ermenileri, diğer Hıristiyan gurupların mensuplarını getirdi. Hafız Esed de ataları Nusayrilerin haçlıları, Moğolları destekledikleri gibi 1976 Lübnan iç savaşında Maronî Katolik Hıristiyanları destekledi, Müslümanlarla savaştı. 1982 yılında kara ve hava kuvvetleri ile Hama şehrini yerle bir etti. Otuz bin insanı öldürdü. Suriye’nin zindanlarını Müslümanlarla doldurdu. Müslüman kardeşlere mensup olmak idamı gerektiren bir suç olarak ilan edildi. Suriye’nin bütün gelir kaynakları Esed ailesinin ve Nusayrilerin eline geçti… Beşar Esed idareyi bırakmak istese bile, Nusayriler, gayri Müslimler, Dürzîler ve Yezidiler buna müsaade etmezler.
Şimdi Suriye’de yüzde 20’lik bir gurup, yüzde 80’lik bir guruba hükmediyor, zulmediyor. Suriyeli Müslümanlar birlik olup haklarına sahip çıkmazlarsa, Nusayri pilotların ve askerlerin kullandığı uçak, helikopter ve tanklarından atılan bombalarla ölmeye devam edeceklerdir. Bir yazar Hafız Esed’in 1970 hükümet darbesine kadar yaptıklarını şöyle anlatır:
“Nusayriler askeriye ve devlet bürokrasisinde sistemli olarak
örgütlendiler. Sünnilerin kendi içlerindeki bölünmeler iktidarı kaybetmelerine neden olurken, bu durum Nusayri kökenli Baaslı subaylara iktidar yolunda büyük bir fırsat sundu. Sünni subaylar orduya tek kişi olarak girerken Nusayriler bir mezhebin üyeleri olarak gelip büyük bir dayanışma içinde diğerlerini bertaraf ettiler. Kısa zamanda ordu içinde en güçlü grup olmuşlardı. Nusayriler 8 Mart 1963 darbesinde çok etkin bir rol oynadılar ve ardından kurulan Baas rejiminde de kilit
pozisyonlar elde ettiler. 1963 ve 1966 yılları arasında ordu ve Baas iktidarı içinde azınlıklar ve Sünnileri karşı karşıya getiren mezhebi kavgalar yaşandı. Ordunun subay ihtiyacının büyük
kısmı Nusayriler içinden karşılandı. Alevi, Dürzî ve İsmaililer ülkenin politik açıdan en hassas mevkilerini tutarken, Sünniler başkentten uzaklara gönderildi. Nusayriler diğer Nusayrileri
getirdikçe Sünniler büyük oranda tasfiye edildi. İdeolojik Baas Partisi, mezhebi bir birliğe dönüştü. 1970 yılında da Hafız Esed iktidarındaki Nusayriler, Baas Partisi aracılığıyla ülkedeki bütün yönetimi ele geçirdi.”
Bunlar Hafız Esed’in 1970 yılında hükümet darbesi yapmadan önce yapılanlardır. 1970 hükümet darbesinden sonra Hafız Esed’in yaptıklarının insanlıkta yeri yoktur. Hafız Esed, iktidarı ele geçirince akla hayale gelmeyen zulümleri irtikâp etti…
1982 yılında Hama şehrinde 30 bin kişiyi öldürüp yok etmesi Firavunvari bir zalim oluşunun belirtisidir… Şimdi Hafız Esed’in oğlu Beşar Esed de babasının yolunu takip ediyor.
Beşyüz bin ölü, sayısı belli olmayan yaralı milyonlarca mülteci ve şehirlerin harap olması ile öldürmeye devam ediyor.Nusayri inancı doğru bir inanç değildir. İbâdet diye yaptıklarının İslâm’la bir ilgisi yoktur. Onlara Allah’tan hidâyet diliyoruz. İnançları batıl da olsa, insan olarak Nusayriler arasında da zulme karşı bulunanlar olabilir. Bunlar da zulme taraf Nusayrilerin
söylediği “Kanımız, canımız ey Beşar! Sana feda olsun” seslenişine karşı “Kanımız, canımız sana karşı ey Beşar” diye haykırmaları lazımdır. Yoksa sükût ikrardan gelir…
Sonuç olarak; gerçekte bir mezhep gibi görünmesine rağmen Nusayrilik, ne Hıristiyanlıkla, ne Yahudilikle, ne de İslâm ile ilgisi olmayan; gerek inanç, gerekse ibâdet yöntemleriyle ayrı bir din olarak ortaya çıkmaktadır. Bunların kâfir, müşrik, mülhid olduklarında bütün Ehl-i sünnet ve Şia uleması ittifak etmiştir.
Hatta İbn-i Teymiye, bunların kestiklerinin yenilemeyeceğini, kadınlarının nikâh edilemeyeceğini söyledikten sonra; mürted olduklarından Cizye ödemekle hayat hakkına sahip olamayacaklarını bildirmektedir…
Kaynakca
Ş. Sami, Kamusûl-a’lam, 6/4582, 1316, İst
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 33/270, 33/544
Larousse Ansiklopedisi 17/8743, Milliyet Yayını, İst.
Dini Araştırmalar, 33/236, Ankara
www.nusayriler.com
www.nusayrilik.com
www.baas partisi.com
www.hafıizesed.com
www.suriye.com