
Arap Baharı
SURİYE halkı, “Arap baharı” havasından faydlanarak zulmünden kurtulmak için Nusayri iktidarı aleyhinde gösteri yapmaya başladı. Geçmiş yıllarda hiç yapılamayan bu gösterileri Nusayri idaresi kurşunla, zindanla ve işkencelerle karşıladı.
Nusayrilerin her kurşununa karşılık, halk gösterilerin dozunu daha da artırdı. Hür Suriye ordusu, mahalli silâhlı guruplar meydana çıktı. Silâhlı çatışmalar gün geçtikçe yoğunlaştı.. Nusayri iktidarı kara çatışmaları ile halkın direnişlerini yok edemeyeceğini anlayınca hava kuvvetlerini devreye soktu. Uçaklar ve helikopterler şehirlere ve köylere bomba yağdırmaya başladı. Ocaklar söndü, şehirler ve köyler harabeye döndü. İnsanlar evlerini, işlerini, yakınlarını, hayatlarını kaybetti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu bu sonucun olmaması için Şam’a gittiler, geldiler. Serbest seçimlerin yapılması için Beşar Esed’i iknaya çalıştılar. Serbest seçimler yapılırsa iktidarın kansız değişeceğini ümit ettiler. Nusayriler de serbest seçimler yapılırsa mutlak olarak seçimleri kaybedeceklerini biliyordu. Serbest seçimlere yanaşmadılar. Korkulan oldu. İç savaş başladı…
Nusayriler Kimlerdir?
1963 yılından beri Suriye’de diktatörce bir idare kuran, halkı yıllarca zulüm altında inleten Nusayriler kimledir? Sayıları nedir? İnançları nelerdir? İktidara nasıl geldiler? Bu konular da
bilgi vermeye çalışacağız.
Merhum Şemseddin Sami yüz yılı aşkın bir zaman öncesinde şöyle der: “Nusayriler, Şam’ın Kuzeyinde, Lazkiye bölgesinde, Nusayriye dağı eteklerinde yaşayan, Arapça konuşan, zahiren
Müslüman oldukları halde Dürzîler ve Yezidiler gibi batıl ve garip inançlara sahiptir. Kırk bin kadar oldukları söylenir.”
Larousse ansiklopedisi Nusayrileri “Aşırı Şiî inançlı Arap topluluğu” olarak tarif eder.
Yaşadığı Yerler
Bugün Nusayriler, Lazkiye başta olmak üzere Suriye’nin çeşitli bölgelerinde, Lübnan’da, çoğunluğu Antakya’da olmak üzere İskenderun, Adana, Mersin ve Tarsus’da bulunmaktadır.
Almanya, Fransa ve Avustralya gibi ülkeler de yaşayanlar da vardır.
Dünya üzerinde 3 milyon Nusayri olduğu, bunlardan 2 milyon 500 bininin Suriye’de bulunduğu bildirilir. Nusayrilerin, Suriye nüfusunun %10 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de ne kadar Nusayri vardır? 50 bin, 350 bin diyenler vardır. 1 milyon olduğunu da iddia edenler de vardır.
Türkiye’de Nusayrilere Fellah, Arap uşağı, Arap alevisi denir. Antakya’da yaşayan Nusayriler, “Fellah” tanımlamasını başkalarının kendilerini kötülemek için kullandığını düşünürler ve
bu şekilde anılmayı kabul etmezler. Nusayriler, kendilerinin Türkiye’nin en büyük azınlığı olmalarına rağmen azınlık hakkı istemediklerini, uysal birer vatandaş olarak yaşadıklarını iddia
ederler. Fakat Suriyede ki olaylar üzerine Antakya’da yaptıkları gösteride Nusayriler, “Kanımız, canımız Beşar Esed! Sana feda olsun” diye tezahüratta bulunmuşlardır. Zalim Beşar Esed’i
desteklemişler ve onun katliamlarını tasvip etmişler, uysal vatandaş olduklarını yalanlamışlardır.
Nusayrilerin Kimliği
Nusayrîlerin kökenlerini Horasan Türk’lerine dayandıranlar da vardır. Bunlara göre; Harun Reşid’in yerine geçen oğlu
Mutasım’ın Horasanlı bir Türk olan annesinin aşîretinin torunları olduklarını söylerler. Bu aşiretin, 700’lü yıllardan başlayarak Türkiye sınırları içerisindeki topraklara yerleştirildiği Oğuz Horasan Türklerinden olduğu rivâyet edilir. Bu iddiaya karşılık Türkiye’deki, Suriye’deki Nusayriler kendilerini Arap kabul ederler, ana dil olarak Arapça konuşurlar, Horasan Oğuzlarına mensup olduklarını kabul etmezler.
Nusayriler Gulat-ı Şia’dandır
Nusayriler, inanç yönünden en aşırı Şiî topluluğudur. Gulat-ı Şia denilen fırkalardandır. Bunlara zındık fırka da denir. Allah, peygamber, âhiret, ibâdet ve diğer dini konularda yalan, yanlış
inançlara sahip olan fırkalara “Gulat-ı Şia” veya “Zındık fırka” denir.
Nusayriler, Anadolu Aleviliğinin kolları olan Babailik ve Bektaşilikten ayrılır. Çünkü inanışları, ibâdet şekilleri ve hayat tarzları farklıdır. Nusayrilerin Gulat-ı Şia’dan olduğunu inançlarını anlatırken daha iyi anlayacağız.
Nusayriliğin Kurucusu
Nusayriliğin kurucusunun 9. yüzyılda yaşamış ve 885 de vefat etmiş olan M. İbn-i Nusayr en- Nemir olduğu söylenir. Nusayriligin kurucusu M. İbn-i Nusayr, Şiî-İmamiyenin onuncu imamı Ali el-Hadi en-Naki ile on birinci imam Hasan elAskeri zamanında yaşamıştır. İbn-i Nusayr, Ali en Naki’ninilâhlığını kendisinin de onun peygamberi olduğunu iddia etmiş, tenasühü benimsemiş, haramları helal saymak gibi aşırı görüşler ileri sürmüştür. On birinci imam Hasan el- Askeri zamanında onun kapısı olduğunu on ikinci imam Muhammed Mehdi Muntazar’un gaygubeti sırasında onun elçisi olduğunu iddia etmiştir.
İbn-i Nusayr’dan sonra M. bin Cündüb ve M. El-Cenan el Cünbulânî fırkaya önderlik etmiş, Nusayriliği sistemleştirip yayan, kitabı “Kitabul-Mecmû-u”yu yazan ve Milâdî 969 yılında ölen Hüseyin bin Hamdan el-Hasibidir. Nusayriler, Hüseyin bin Hamdan’a büyük saygı gösterirler. “Kitabul-Mecmu-u” her nusayrinin ezberlemesi gereken temel inanç ve dua kitabıdır.
Seyfüddevle’nin Halep emiri olarak Nusayriliği kabul etmesi ile Hüseyin bin Hamdan alenen çalışma imkânına kavuştu vetaraftarlarını çoğalttı. Hüseyin bin Hamdan Nusayriliğin ikinci
kurucusu ve önderi kabul edilir.
Nusayrilerin İnançları
Nusayrilerinin inançlarının esasında Hz. Ali’nin ilâhlaştırılması
vardır. Bundan dolayı Nusayriler, Şiî fırkaları içinde gulat kısmında (en aşırılar arasında) yer alır. Hatta aşırıların en ilerisinde bulunur. Bu yönü ile birçok Alevî, Bektaşî ve batını fırkalardan ayrılır. Nusayri fırkasının bütün kollarına göre; Hz. Ali tanrıdır. İslâm dininde Yüce Allah için kabul edilen sıfat ve özellikler Nusayri fırkasında Hz. Ali için de kabul edilir. Hz. Ali nurun nurudur. İlâhi zati itibariyle gizlidir. Görünüşte imam olmasına rağmen, batını yönü ile O, tanrıdır.
Nusayrilerin İnançlarından Örnekler
Şahadetleri; Nusayriler, Hz. Ali’nin tanrılığına şehâdeti şöyle söylerler: “Ben Ali’den başka ilâh bulunmadığına şehâdet ederim.” “Ali bin Ebû Talib’den başka ilâh olmadığına, Seyyid Muhammed el- Mahmud’dan başka hicap olmadığına ve Selman Farisî’den başka Bab olmadığına şehâdet ederim.” “Nusayri dininden, Cundübî görüsünden, Cünbülanî tarikatindan, Hasibî akidesinden, Cillî inancından, Meymunî fıkhından olduğuma şehâdet ederim.” “Ali Tanrıdır. Kendi ruhundan Muhammed’i, O da Selman-i Farisî’yi yaratmıştır.”
Ali “mana”, Muhammed “isim”, Selman ise “bab”dir. Bu üçlü A(ayn), M (Mim) ve S (Sin) sembolleriyle ifade edilir. Bu üçlü sembolize sistemi Süleyman Hasbi tarafından Hıristiyanlıktaki
“Baba-Oğul-Ruhul-Kudüs” sistemiyle açıklanır.
Beş Büyük Yıldız
Nusayrilere göre beş büyük yıldız vardır. Bunları büyük kapı olan Selman-ı Farisi yaratmıştır. Bunlara “Eytam” denir. Bunlar sahabedir. Bunlar şunlardır:
Mikdad b. el-Esved (Tabiat olayları ve zelzeleyi yürütür),
Ebû Zerril Gifâri(Yıldızların hareketini idare eder).
Abdullah b. Revâha (Canlıların hayatlarıyla uğraşır).
Osman b. Maz’un (Rızık ve hastalıklarla uğraşır).
Kanber b. Kadân ed-Devrî (Ruhları cesetlere gönderir).
Lanetli olanlar
Nusayrî inancına göre, ilk üç halife Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ile birlikte bir kısım sahabe (Ayşe, Talha, Zübeyr vb.), Muaviye, Yezid ve Haccac da İblis’in sembolleridir ve lanetlidirler.
Nusayriler, kadınların ve hayvanların ruhlarının var olmadığına inanırlar. Kadınlar ibâdet yapamazlar. Kadınlara Nusayri sırları verilmez. Nusayrilere göre Kur’ân’ın iki manası vardır.
Gizliliği anlamayanlar için zahiri, yani yüzünden okunan mana geçerlidir. Nusayrîler, âyetleri batını tevillere göre manalandırırlar.
Kur’ân-ı Kerîm âyetlerine bir Sünnî ya da Şiî din adamının hiçbir zaman yükleyemeyeceği mânâları yüklerler. İstediklerine göre âyetleri tevil ederler, yorumlarlar. Nusayrilere göre şarap,
ulûhiyetin sembolüdür. Bundan dolayı şarabı ve şarabın aslı olan üzüm asmalarını aşırı bir şekilde yüceltirler. Nusayrîliğe göre gök gürültüsü ve şimşek çakması, Ali’nin adının anılmasıdır. Ali ne doğurdu, ne de doğuruldu. Ölümsüzdür.
Namaz
Namaz sesle yapılan bir ibâdet olup, sadece duadır. Namazın başında “Ali, Muhammed ve Selman’i yüceltiriz” demek, namazı eda etmek olarak anlaşılır. Namaz Ali’ye açılan bir kalbin niyazı olarak anlaşıldığından ferdî yapılır, ancak, bayram ve mukaddes günlerde cemaat halinde de yapılabilmektedir. Namazdan önce abdest alınmaz. Namazın şartları beştir:
a) Beş seçkini bilmek, Bunlar; Muhammed, Fâtir, Hasan, Hüseyin ve Muhsin’dir.
b) Gülmeden ve konuşmadan dua etmek,
c) Namazı, Abbasi rengi olduğu için siyah takkesiz kılmak,
d) İbadeti başkaları görmeden gizli yapmak,
e) Namazı, “Ey Yüce, Büyük ve Arıların Efendisi Ali, bize merhamet et” diyerek bitirmek.
Namazın sayısı yine beştir ve beş masuma tahsis edilmiştir.
Namazda Mekke’ye dönmek şart değildir. Öğleye kadar güneşin doğuş yönüne, öğleden sonra ise batıya doğru yönelinir.
Zekât
Zekât, Selman-ı Farisi’yi temsil eder. Zekât dini öğrenmek ve başkasına öğretmek anlamına gelir. Her aile mali durumlarına göre şeyh’e para vermek zorundadır. Bu zekât yerine geçer.
Oruç
Oruç, Rasûlullah’ın babası Abdullah’ın sessizliğini temsil eder. Sırları başkalarından gizlemek anlamına gelir. Buna göre
Ramazan Abdullah, Kur’ân Hz. Muhammed’dir. Ramazan günleri ise, Nusayrilerin kutsal kişilerini temsil eder.
Hac
Hac ise fırkaca kutsal sayılan kişi ve yerleri ziyaret etmeyi sembolize eder ve bilinen hac ibâdetiyle bir ilgisi yoktur. Nusayrîlikte ziyaret yerleri çok önemlidir. Buralar beyaza boyanır ve aynı zamanda ibâdet yerleridir. Ziyaret yerleri ya su kenarlarında, ya da ağaçlık yerlerdedir.
Tenasüh (Reenkarnasyon İnancı)
Sadece erkekler için söz konusu olan tenasüh inancı, Nusayriliğin temel inancını oluşturur. Tenasüh ve ruh göçüne inanırlar. Onlara göre, insanlar ilk kez semâvî varlıklar olarak yaratılmışlar; fakat düşüşlerinin bir sonucu olarak bu günkü şekillerini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Sürekli tenasüh ve ruh göçü, insanların tekrar semavi varlıklara dönmesiyle son bulacaktır.
Önceki hayatta sevap kazananların insan, kötülükleri işleyenlerin hayvan olarak tekrar Dünya’ya geleceğine inanırlar. Nusayrîlere göre cennet ve cehennem bu dünyadadır. Yedi defa Nusayrî inancıyla Dünya’ya gelen inançlı bir Nusayrî, gökyüzünde yıldız olarak mutlak iyiliğe kavuşacaktır.
Ali’ye inanan ukkâl, yani Nusayrî ulularının ruhları, öldükten sonra hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek nûrlar âlemine yükselirken cuhhâl (sıradan) Nusayrîler’inki de Güneş’in etrafında dönen gezegenlere intikâl eder. Nusayrî olmayanların ruhları ise hayvan bedenlerine girerler. Nusayriler gerçek İslâm yolunun kendi yolları olduğunu söylerler. Söylediklerine bakınız:
“Nusayrilik bir hayat biçimi, başlı başına bir felsefedir. Onu anlamak için önce içinin temiz ve insanları seviyor olman şartı var. İnsanı insan olarak görmek din, dil, ırk ve rengine bakmadan sadece insan olduğu için kendinle eşit görmektir o zaman Nusayriliği az biraz anlamış olur az da olsa.”
“Nusayriler, insana değer veren, yobazlığa karşı çıkan ve İslâm dininin asıl özü ile yaşanması ve Hz. Muhammed ve Hz. Ali zamanındaki gibi yaşanmasını ister ve yaşarlar.”*
“Ben de Tarsus’lu bir Nusayriyim. Ben bizim gerçek İslâm yorumumuzun aslında şu ankinden çok daha farklı olduğuna inanıyorum ve giderek sünnileştiğimizi görerek üzülüyorum. tabii ki Kılavuzumuz Kur’ân-ı Kerîm ama nasıl okunduğu çok önemli.”
“Her zaman büyük bir istekle Kuran´a sarılıp Ehl-i Beyt´in yolundan gitmek için bizler gerçek İslâm olan Nusayriliği iyi bilelim ve uygulayalım, o zaman göreceksiniz her şeyin güzelliğine daha bir güzellik, mutluluğumuza daha bir mutluluk katılacaktır.”
Nusayrilerin inançlarından bazılarını bildirmeğe çalıştık. Nusayriler, sadece kendilerinin ehl-i beyt inancında olduğunu söylerler.
Bütün ehl-i beyt mensupları; kadın olsun, erkek olsun Hz. Alinin Allah’ın bir kulu olduğuna inanırlar. Hiçbir sahabeye lanet okumaz İbâdetlerini Peygamberimiz Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi yaparlar. Nusayrilerin gittiği yol, Hz. Alinin gittiği, gösterdiği yol değildir. Sapık, şeytanî bir yoldur. Allah’tan Nusayrilerin tümüne hidâyet dileriz…
Nusayrî Mezhepleri
Nusayrîlik de kendi arasında çeşitli fırkalara ayrılmıştır. Bunlar, genel olarak dört koldur: Haydariyye, Şimâliyye (veya Şemsiyye), Kilâziyye (veya Kameriyye), Gaybiyye, olarak sıralanabilir. Ancak bunlar, esas itibariyle Şimâliyye ve Kilâziyye olmak üzere iki ana kol halinde yaygınlık kazanmışlardır.
Ali’nin Bulunduğu Yer
Ali’nin bulunduğu yer konusunda üç guruba ayrılırlar. Haydarîlere göre Ali göktedir. Güneş, Muhammed’i, Ay da Selman’ı temsil eder. Şimâlîlere göre Ali, Güneş’te oturmaktadır. Bu yüzden bunlara “Şemsîler” de denilmektedir. Semâdaki büyük yıldızlar da Nusayrîlerin akıllılarının ruhlarıdır. Bu nedenle Nusayrîler, Güneş’in doğuşu ve batışı zamanında Güneş’e ve yıldızlara hürmet gösterirler. Dualarında ihtiyaçlarını görünen yıldızlar hürmetine en iyisinden isterler.
İkinci kol olan Kilâzîler’e göre ise Ali’nin yeri Ay’dır. Bu yüzden bunlara da “Kamerîler” ismi verilmektedir.
Nusayrîlikte Şeyhler
Nusayrîlerde, şeyh denilen ve din işlerini idare eden dört ayrı sınıf vardır. Bunları sırasıyla şöyle sıralayabiliriz:
Büyük Şeyh
Ali’nin yeryüzündeki gölgesi durumunda olan büyük şeyhin geniş otoritesi vardır. Büyük şeyhin insanüstü gücü bulunduğuna inanılır, bu yüzden büyük şeyh büyük itibar görür. Büyük şeyhe itiraz edilmez. Büyük şeyhin vazifesi, şeyh ve imam adaylarını seçmektir. Her bölgede ancak bir büyük şeyh bulunur.
Şeyh
Şeyhlerin sayıları çoktur ve atalarının melekler olduğuna inanılır. Melekler onlara hûlul ederler. Âhiret âleminde şefaat hakkına sahiptirler. Merasim ve ziyaretleri idare edip hastalara dua ederler, şeyhden izinsiz doktora bile gidilmez. Şeyh olabilmek için şeyh ailesinden gelmek şart olduğu gibi geniş bir kültüre de sahip olmak zorunludur.
Nüvvâb
Bir nevi şeyh yardımcısı durumundadırlar. Şeyh olabilmeleri büyük şeyhin kararına bağlıdır. Bunun için geniş bir tecrübeden geçmesi gereklidir. Şeyh olabileceği kanaati oluşuğunda
bir başka bölgeye şeyh olarak atanır.
İmam
Daha alt tabakadan görevlilerdir