Zamanın hükümeti, “Menemen hadisesi Nakşîbendî tarikatının lideri Şeyh Esat ve adamlar tarafından planlanmış ve Menemen’de uygulamaya konulmuş en kanlı bir irtica baş kaldırılmasıdır” der. Bu iddia doğru mudur? Doğru demek mümkün değildir. 1925’de tekkeleri, dergâhları kapatılan Nakşîler sıkı bir takıp altındadır. Böyle bir hadiseyi hükümetin haberi olmadan yapmalarına imkân yoktur. Baş tertipçi olarak ilan ettikleri şeyh Es’ad Erbili 84 yaşında hasta bir insandır. Hayatının hiçbir döneminde şiddeti, öldürmeyi telkin eden ne bir sözü vardır, ne de bir davranışı. İslâm esaslarına gönülden bağlı olan Nakşî tarikatı mensuplarının adam öldürmekle, baş kesmekle fesat ve fitne çıkarmakla hiçbir ilgileri yoktur. Onlar için esas olan Müslüman olarak yaşamak, kalb ve iş temizliği ile insanı terbiye etmek, yüceltmek ve yaşatmaktır. Es’ad Erbili hazretleri ömrünce insanların, insan olarak yaşaması ve olgunlaşması için yaşamış ve çalışmıştır. Onun hayatında değil insanı öldürmek, incitmek bile yoktur. 84 yaşında hasta yatağında iken, ona Menemen hadisesinin baş tertipçisi demek en büyük bir iftiradır.
Menemen hadisesinin oluş şekline tekrar bakalım. Derviş Mehmet ve adamları, dinle diyanetle ilgisi olmayan esrarkeş insanlardır. Bu adamlar Manisa’dan çıkmışlar, uğradıkları her köyde derviş
Mehmed’in mehdiliğini ilan ede ede Menemen’e kadar gelmişler. Kimse bir şey dememiş. Menemen’de de mehdiliğini ilan etmişler, bağırmışlar, çağırmışlar, idarecilerden hiçbir ses çıkmamıştır. Haber
alaya ulaştığı zaman, koca alayda her rütbeden tecrübeli subaylar olduğu halde bir aylık acemi asker olan yedek subay asteğmeni göndermişler. Gönderilen askerlerin tüfeklerinde kurşun yok, manevra
fişekleri vardır. Kubilay askerlerini geride bırakıyor, gidiyor, esrarkeş insanların arasına giriyor, acemiliğini gösteriyor, teslim olun diyor, teslim lafına kızan bir esrarkeş Kubilay’ı yaralıyor. Bunun üzerine askerler silahlarını kullanıyor. Silahlardaki manevra fişekleri kimseye
zarar veremiyor. Derviş Mehmet ve adamları bize kurşun işlemiyor diyorlar, daha da azgınlaşıyorlar. Yaralı yaralı camiye doğru giden Kubilay’a derviş Mehmet yetişiyor, testere ağızlı bağ bıçağı ile onu
kesiyor, başını bir iple ağaca asıyor. Arkamda 70 bin halife ordusu var diye bağırıyor. Silah seslerini duyup koşup gelen Hasan ve Şevki bekçiler de öldürülüyor. Tertipçilerin istediği olduktan sonra kaymakamlık ortaya çıkıyor, askeri birlik geliyor, çatışma çıkıyor. Derviş Mehmed ve iki arkadaşı öldürülüyor, diğerleri yakalanıyor.
Hadisenin bu şekilde olmasında suç kimin? Hükümetin mahalli idarecileri nerede idi? Koca alay, zavallı acemi asker Kubilay’ın başı gövdesinden ayrılıncaya, vazife aşkı ile koşup gelen bekçiler öldürülünceye kadar nerede idi? Bu ihmaller başka bir tertibi göstermiyor mu? Menemen olayını sadece esrarkeş derviş Mehmet ve arkadaşları da yapmış olabilir. Bunlar esrarkeş insanlardır. Esrarkeş insanların ne yapacağı belli olmaz? Aklı başında olan bir insan kalkar bir insanın başını gövdesinden ayırır mı? Olmadığı halde arkamda 70 bin halife ordusu var der mi? Bunlar aklı başında olan insanların söyleyeceği şeyler mi?
Esrarkeş insanların aklı başında olmadığı için her kötülüğü yapabilir. Derviş Mehmed ve esrarkeş arkadaşları meydanı boş bulmuşlar, bağırıp çağırmışlar, aralarına giren acemi asker yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay’ı vahşice öldürmüşlerdir. Menemen faciası meydana gelince hükümet hadiseyi başta Es’ad Erbili hazretleri olmak üzere öncelikle Nakşîbendî tarikatına mensup olanları, sonrada inancına göre yaşamak isteyenleri yok etmek ve sindirmek için kullanmıştır. O günkü hükümetin izinde olanlar da yıllar yılı 23 Aralık’ın her yıldönümünde Müslümanlara hakaret etmek ve Müslümanlığı kötü göstermek ve yok etmek için çalışmışlardır, hâlâ da çalışmaktadırlar. 1925 yılında dergâh ve tekkelerin kapatılması ile irşat vazifeleri evlerde devam ediyordu. 23 Aralık 1930 tarihinde meydana gelen Menemen hadisesi ile evlerde de irşat vazifesi yapılamaz hale gelmiş ve bu hal 1942 yılına kadar devam etmiştir. 1942 yılında Sami Efendi hazretleri evlerde irşat vazifesini tekrar başlatmış, hizmeti kimseyi kırmadan, incitmeden incinmeden yapmayı esas almıştır. Yeni görevliler tayın etmiştir. İrşat görevine başladıktan sonra darbeli devirlerde bile İslâm’ı tebliğden geri durmamış, son derece disiplinli ve tedbirli hareket etmiş, en zor dönemleri kendini, sevenlerini ve irşat ettiklerini hem tehlikelerden korumuş hem de sohbetsiz bırakmamıştır.
Es’ad Efendinin Mezarı:
Menemen divan-ı harp mahkemesi idam cezası verdiği kişileri hemen idam eder, onları geceleyin gizlice gömer. Yıllarca nereye gömüldükleri bilinmez. Sami Efendi İzmir’e gider. Dr. Dursun Aksoy’a
haydi Menemen’e gidelim Esad Efendimizin mezarını bulalım der. Dr. Diyor ki, “Menemene gittik. Bir müddet gezdikten sonra bir yerde durduk ve taksiden indik. Kendileri biraz ilerledi ve uzun sûre
dua ettikten sonra: “İşte Es’ad Efendimiz’in (ks) kabri şurası. Yirmi dokuz halifesi de şurada medfundur” dedi. ve “Bu arsayı satın alın ve buraya bir cami yapın” diye emir buyurdu. Arsayı satın aldık, oraya feyizli, safalı bir cami yaptık. Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretleri 1953 senesinde Adana’dan İstanbul’a gelir. Tahtakale semtinde bir dostu kendi müessesinde muhasebe defteri tutmasını rica edince, Sami Efendi önce bu iş yerinin defterlerini inceleyip alış verişin faizsiz ve helal yoldan yapılıp yapılmadığını araştırmış, gereken ikazları yaptıktan sonra bu vazifeyi kabul etmiştir. Bu ticarethane sahibinin adı Mustafa Alemdar’dır. Mustafa amca diye tanınır. Ticarethane’yi
dergâh gibi kullanır. Bir çok insan burada intisab eder.
Sami Efendinin Özellikleri ve Çalışmaları
Kitaplardan Sami Efendi hazretlerinin bazı özellikleri ve çalışmalarına dair paragraflar alıyoruz. Haliyle (yaşayışıyla) ve kaliyle (sözleriyle) talebelerine en güzel örnek olan bu Allah dostu evvela gönüllere
sevgi tohumları ekerek İslâm kardeşliğini kuvvetlendirmeye çalışmıştır. Bunun için sohbetlerinde İslâm’ın güzel hasletlerini öğreterek edebli, hürmetli, sevgili, saygılı, şefkatli, merhametli, cömert, sâdik, sâlih, samimi isâr ehli müstakim nesiller yetiştirmeye gayret etmişlerdir. Eğitim ve terbiyeye önce nefislerden başlanmalı zira “Nefsini bilen Allah’ı bilir” buyurarak evladlarına kendi kusurlarıyla uğraşmalarını, başkalarının ayıplarıyla vakitlerini hebâ etmemelerini telkin etmişlerdir. O büyük Allah dostu, İslâm’ın güzelliklerini kendi hayatında yaşayarak çevresine örnek oldu. Sessiz sedasız, tevazu ve mahfiyyet içerisinde gıbta edilen bir hayat yaşadı. Derin bir sükutu, engin bir merhameti vardı. Söze ihtiyaç duyulmuşsa konuşurdu. Âyet-i Kerime, hadis-i şerif, kelam-ı kibar, ashab-ı kiram veya
evliyaullah’ın hayatından örnekler verir, yahut gönüllerden geçen isteklere cevap teşkil edecek bir mecelle kaidesi söylerdi. Çevresinde kendisine Allah’ı unutturacak veya kalbini meşgul edecek şeylere gözü takılmaması için daima ayaklarının ucuna bakarak yürürdü. Onun bir çok âlimden farkı, bildiği bir şeyi hayatından bir daha çıkmamak üzere tatbike devam etmesidir. Daima abdestli yaşardı. Bizim yolumuzda keramet değil, istikâmet esastır, derdi. İstikâmette olmak, kerametin en büyük kerametidir. Bir sâlik’in keramet peşinde koşması, onun derecesinin düşük olduğunu, hatta yolda kaldığını gösterir. Aslolan istikameti talep etmektir. İstikamet (doğruluk)kesintisiz
farzdır. Diğer ibâdetlerin belirli zamanları olur. Fakat istikametten bir an ayrıldı mı insan hem dinini, hem İhlâs üzere işlediği amellerini, hem iz’ânını, hem de irfanını kaybeder. Allahü Teâlâ muhafaza
eylesin. Hüsrana uğrayanlardan olur. Kul hakkına çok riâyet ederdi. Tren bileti alacağı zaman, insanlar sırada beklemesin diye önceden bozuk para hazırlar, gişede para bozdurmak için zaman kaybetmezdi. Karaköy’den Tahtakale’ye kadar yürür, dolmuşa vereceği parayı, Cenab-ı Hakk’ın lütfettiği sıhhat nimetine bir şükür ifadesi olarak tasadduk ederdi. Sadaka vereceği parayı da güzelce bir zarfa koyar, büyük bir nezaketle ve teşekkür edasıyla takdim ederdi.
Gökten İnmiş Bir Yağmur
Bir konferans sonrası merhum Üstad Necip Fazıl’a “Sami Efendi hakkında ne dersiniz?” diye sorulur: “O gökten inmiş bir yağmur damlası gibi saf, berrak ve temizdir. O idrofil pamuk gibidir. Hangi yaraya
koysanız merhem olur, iyi gelir.
Altın Yüzük
Sami Efendi hazretleri bir defasında nişan merasimine davet edilmişti. Damadın yüzüğünü takması kendiliğinden rica edildi. Sami Efendi tepsideki yüzüğün altın olduğunu görünce, hiç kimseye bir
şey demeden kendi yüzüğünü çıkarıp damadın parmağına taktı ve: “Bunu, bugünün hatırası olarak kabul edin, Altın yüzüğü de hanımınıza hediye edersiniz” buyurdu. Böylece İslâmiyet’in altından yapılan süs eşyalarını erkeklere yasakladığını gâyet nazik bir üslupla öğretmiş oldu.
Hısım Olduk Diye
Ömer Kirazoğlu, Sami Efendinin damadıdır. Kayseri’lidir. Sami Efendi Kayseri’ye gelir. Sohbette bulunur. Annesi, “Ömer oğlum! Siz kapıyı kapatıp sohbet ediyorsunuz. Biz mahrum kalıyoruz. Biz de
üzerimize bürgümüzü alıp içerde bir köşede otursak da sohbetten istifade etsek” der. Ömer Efendi anneciğinin arzusunu Sami Efendi hazretlerine arz eder. Sami Efendi damadına şöyle cevap verir: Evladım Ömer! Hısım olduk diye mahremiyet ortadan mı kalkıyor? Sami Efendi Samsun’a gider. Genç müritlerden biri hanımı için der ki: “Efendim kızınız gelse bir elinizi öpse”.. Sami Efendi birden celallenir: “Biz şeriat için yaşıyoruz. Şeriat için varız. Böyle bir şeye müsaade etmeyiz. Çok merak ediyorlarsa, abdest almaya geçtiğimizde uzaktan görürler.” der. İlham Armutçuoğlu Sami Efendi’yi evinde ziyaret eder. Ayrılırken kapıdan sol ayakla çıktığını görünce “Sağdan sağdan” diye uyarır.
Kalem kâğıt alalım
Erenköy Zihni Paşa Camii’nde öğle namazını kıldığı zaman bir esnafın dükkânında ziyaretçileri kabul eder. Bu ziyaretçilerinden birine bir şeyler yazdırmak ister. “Bir kâğıt, kalem alalım” der. Ziyaretçi hemen masa üzerindeki kâğıtlardan birisisini alır. Sami Efendi hazretleri ziyaretçinin hareketini hoş görmez: “Evladım bu kâğıdı aldınız amma, sahibinin izni var mı?” der.
Kitapları
Musahabe (Altı kitap), Ashab-ı Kiram Menahıbı (2 kitap), Fatiha Sûresi tefsiri. Bakara Sûresi Tefsiri, Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsiri, Bedir Gazası ve Enfâl Sûresi Tefsiri. Uhud Gazası, Tebük Seferi, Hz.
İbrahim, Yusuf, Yûnus Sûresi: Hûd (as), Hülefa-i Raşidin (Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali), Halid bin Velid, Dualar ve Zikirler. Kitapları her Müslümanın okuyacağı kitaplardır. Âyet ve hadislere dayanır.
Peygamberlerin ve Allah dostu insanların yaşayışlarından çalışmalarından örnekler verir. Sohbetlerde okunabilecek kitaplardır. Bu kitaplar Sami Efendi hazretlerinin geniş İslâmî bilgiye sahip olduğunu
göstermektedir. Kitaplarından bir âyet ve açıklamasını veriyoruz.:
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez” (Hûd Sûresi: 11/113)
Âyet-i celile’de zalimlere yaklaşmak ve her hangi bir hususta (konuda) onlara destek olmak yasaklanmıştır. İkiyüzlülükle onlara methiyelerde bulunmak, sözlerine ve amellerine (işlerine) rıza göstermek, onlarla sohbet etmeyi ve birlikte yaşamayı arzu etmek, onların fani varlıklarından gözlerini çekememek, kavuştukları değersiz dünyalıklarından dolayı onlara gıbta etmek, onlara saygı ile eğilmek, kalemlerini açıp hokkalarını hazırlamak da olsa yardımcı olmak, kalem kâğıt
vermek, arkalarında yürümek, onların ziynetleri ile ziynetlenmek, hareketlerini benimsemek, giyindikleri gibi giyinmek, onlara benzemeğe çalışmak, elbiselerini dikmek, başlarını tıraş etmek, zalimlere destek olmak mefhumu içine girer.
Hastalığı
Son dönemlerini prostat hastalığı ile geçirdi. Uzun seneler doktorluğunu yapmış bulunan merhum doktoru şöyle der: “Sami Efendimizin iğnesini yaparken veya sondasını değiştirirken o kadar zor anlar yaşardım ki, onun acı çekmesini hiç istemezdim. Aslında sonda değişimi insana o kadar acı verirdi ki, feryat ettirircesine kıvrandırırdı. Bunu bildiğim için sondayı değiştirirken hep Efendimizin yüzüne bakardım. Acaba acı veriyor muyum? diye endişe duyardım. Ama şunu itiraf etmeliyim ki, Elhamdülillah bir defa olsun Sami Efendimizin değil sesini çıkartmak, yüzünün renginin bile değiştiğini görmedim.” Fadlullah Nemengani de şöyle der: Son yılları hep rahatsızlıkla geçti. Yüzünde bir ızdırabı hiç göremezdiniz. Hep gülümserdi. “Elhamdülillah” derdi. Göz ameliyatı, fıtık ameliyatı oldu, prostatı vardı. Büyüklerin imtihanları başka oluyor.
Medine’ye Yerleşmesi.
1976 yılında Erenköy’deki evinde Musa Topbaş Efendiye; Medine-i
Münevvere’ye hicret göründü, bir daha dönmemek şartıyla der. Hicret için ev halkını ikna eder, hicretin gerçekleşmesi içinde Allah’a dua eder, çıkışın yapılması içinde resmi makamlara müracaat eder. Bir buçuk sene sonra bütün aile efradı ile Medine’ye vasıl olurlar Kendisi için yapılan bir eve yerleşir. On beş gün istirahat ettikten sonra ziyaretçileri kabul eder. Ziyaretçilerin dışında günlerini ibâdet, dua, zikir murakabe ve istiğfarla geçirir. Seneler birbirini takip ederken rahatsızlığı günden güne artar.
Musa Topbaş Efendi, Sami Efendinin hastalığı konusunda şöyle der: Tıbbî müdahale ve ihtimamlar semere vermiyor, zaten pek nazik olan bedenleri adeta eriyordu. Tansiyonları sık sık yükseliyordu. Bu ağrı ve ıztırablara rağmen bir defe olsun “vücudumda şöyle bir rahatsızlığım var, başım ağrıyor” gibi en ufak bir şikâyette bulunmuyordu. Hatta gözlerindeki zafiyet ziyadeleşmiş, göremez hale gelmişlerdi. Bu halini sezen bir yakını tarafından nazik bir doktor celbedilerek, ameliyat edilmiş ve görmeğe başlamışlardı. Bu gaile ve rahatsızlıklarında bile daimî dua ve istiğfara devam etmişlerdi.” Sevenleri yıllar önce kendisi için başka bir kabristanda mezar yeri temin etmişlerdi. O ise “Gönlümüz Cennet’ül Bâki’yi ister” demişlerdi. İnsan-ı kâmil, mürşid-i kâmil Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi hazretleri 10 Cemaziyel evvel 1404 – 12 Şubat 1984 tarihinde sabaha karşı, sevdiği seher vaktinde saat dört buçukta Allah Allah kelime-i tayyibesini zikrederek fani dünyadan ebediyet intikal etmiştir.
Cenaze namazı
Mescid-i Nebe’vi’de kılındıktan sonra Cennet-i Baki’de defnedilmiştir. Merhum Mahmud Sami Efendi imânı, ibâdeti, edebi, ahlâkı, örnek yaşayışı, üstün İslâmî vasıfları ile Ümmet-i Muhammed’e büyük
hizmetler yapmıştır. Allah, Ümmet-i Muhammed’e yeni Mahmud Samiler nasip etsin. Amin.
——————————————————-
Kaynakça
1-Sadık Dana Sultanül-Arifin eş-Şeyh Mahmud Sami Ramazanoğlu
2-Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
3-Mustafa Eriş, Mahmud Sami Efendiden Hatıralar
4-Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile
5-Kemal Guran, Ünlü Hafızlar
6-Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Allah Dostları 7