BÖLÜM – IV KÖYÜMÜZÜN GEÇİMİ VE SOSYAL HAYATIMIZ

KÖYÜMÜZÜN GEÇİMİ VE SOSYAL HAYATIMIZ

Köyümüzün geçimi zordu, hem de çok zordu. Bir defa suyu yoktu. Arazisi geniş değildi. Arazinin verimi de azdı. Köyün dışında çalışma imkanları da yoktu. Hükümetin koyduğu vergiler ağırdı.

Yağmur yağmazsa, ekin de bitmezdi. İşte o zaman köyde kıtlık olur; köy zaman zaman kıtlığı yaşardı. Kıtlık olduğu zaman sabah arpa tarlalarına bakılırdı. Çünkü arpa en erken yetişendi. Arpa yarı olmuş yarı olmamış yolunur, denesi samanından ayrılır,hemen değirmene götürülür,un yapılırdı.Un, unu kalmamış akraba ve komşularla bölüşülürdü.Gerekirse diğer köylerdeki akraba ve tanıdıklardan yardım istenir.Un alınır, zahra alınırsa hemen değirmene gidilir,para alınırsa şehre gidilir,un alınırdı. Kıtlık birbirine yardımla ve mecburi sabırla atlatılmaya çalışılırdı.

Etraf köyler içinde arazisi en az köy zannederim bizim köydü. Köyün önünden geçen çayın doğusunda kalan tarlalar bir sene ekilir. Ertesi sene de çayın batısında, Kayseri yönünde kalan tarlalar ekilirdi. Köyümüz insanları daha sonraları geçimlerini genellikle gurbetten sağlarlardı. Gerek arazimizin az oluşu, hem de verimsiz oluşu insanımızı daha çok sanat ve ticarete zorlamıştır.

Anadan-atadan gördüğümüz, bildiğimiz ve uyguladığımız en güzel geçim yolu toprağı sürmek, ekip-biçmek suretiyle geçimimizi sağlamaktı.

KÖYÜMÜZDE ÇİFTÇİLİK

                        (Resim: 147) Çift (Kara saban)         

Tarla, önce öküzlerin koşulduğu
çift ile sürülür.
Çift, Resimde 147 de görüldüğü gibi bir ok ve oka kayış ile takılan boyunduruk. Elle tutup çifti sürmek için bir tutak ve çift demirinden oluşur. Bu ilk  sürme işine aktarma denilir. Aktarma genellikle Nisan ayında ve mayısın ilk haftasında yapılır.

Çiftin demiri toprağı bir tarafa aktarır. Demir toprağane kadar batarak toprağı aktarırsa o kadar iyi olur. Tarlanın altından yeni toprak çıkmış olur. Bu iş öküzlerin kuvvetli olmasına, tarlanın toprağının yumuşak olmasına bağlıdır. Toprak sertse, öküzler de güçlüdeğilse, demir tarlanın toprağını yüzünden aktarır.  O kadar…

(Resim: 148) Çift Demiri

Mayısın son haftasında ve Haziranda tarla ikinci def sürülür.Busürmeye de ikileme denilir. Aktarma da ikileme de birer ay sürer. Bazı ailelerin iki çifti olur. İki çift sahibi olan ailelerin tarlası da çok demektir. Bunlar köyde beş altı aileyi geçmez.
Çift sürerken yedekte duran bir öküzle boyunduruğa koşulan öküzlerden birisi değiştirilir. Değiştirilen öküz yorulduğu için hemen yatar, dinlenir. Dinlenen öküz, tekrar çifte koşulur, öbür öküz dinlenir. Bu işlem verimi artırır.

           


Çift sürme’ye sabah namazından sonra gidilir. Tarlaya gideyim,çifti koşayım diyene kadar, tarlanın uzaklığına göre, bazen kuşluk vakti olur.Öğleye kadar,öğle sonrasına kadar, zaman zaman ikindiye kadar çift sürülür.Köylünün elinden çiftin tutağı düşmez. Çift’in köylünün hayatındaki yeri çok büyüktür. Şiirlere bile konu olmuştur.     

(Resim: 149) Tarlanın çift ile sürülüşü

ÇİFTİN TUTAĞI

Alaca kar oldu dağın eteği

Elden düşmez gayrı çiftin tutağı

Sarp’a kurdu çobanları otağı,

Bülbüller ötüşür oldu güllerde.                                                                         N.SOLMAZ  

Harmandan kalktıktan sonra tarla tohuma elverişli ise, yağmur yağmışsa; Ekim ayında, hatta Kasım ayının ilk haftasında ekilecek buğday, çavdar tarlaya saçılır. Arpa güzün de, baharın da ekilir.                                                    
Tohum saçılmadan önce tarla, düz olması için tapanlanır. Evlek kesilir; bir dönüm altı parçaya bölünür, buna evlek denilir. Tohum tarlaya saçılır. Çift ile sürülmek suretiyle, tohum toprağa karıştırılır. Verimin iyi olması ve Temmuzun ilk haftası biçilmek için, Allahtan hayırlı yağmur istenir. Selden, afetten, her türlü felaketten koruması için de dua edilir.

Köyümüzde genellikle çavdar, buğday ve arpa ekilir.

Gübre yoktur. Hayvanların tersleri tezek yapıldığı için gübre olarak kullanılamaz. Yağmur da yağmazsa, ekin birkaç karış büyür o kadar, denesi de az olur. Biçimi de zor olur. Çavdar tırpan’ la biçilir. Deste yapılır. Desteler bir araya getirilir, yığın yapılır. Yığın yaparken -emniyeti açısından- ekinin taneleri, başakları yığının içine doğru konur, sap kısmı da dışarıy getirilir.                                                                                               

(Resim: 150) Tırpan

Tırpan, demirden yapılır. Sapı ağaçtır. Sapın orta kısmına “elcek” denilen elle tutmak için küçük bir sap takılır. O saptan sağ elle tutulur. Sol elle de uzun sapın ucundan tutulur, ekin biçilir.Tırpanı genellikle erkekler, delikanlılar, delikanlılığa adım atmış  olanlar biçer. Erkeği olmayan ha-nımlarda tırpan biçmek Mecburiye-tinde kalırlar. Deste’yi hanımlar, genç kızlar,gelinler, tırpan biçmeyen genç delikanlılar alır.

                                                                                            Tırpan biçme: Tırpan biçme de, deste alma da, yığın kayma da bir sanattır. Güzel tırpan biçenler hem dene, hem de saman kaybını önlerler. Tarlada firez anız’ın az kalması, biçenin işinin ehli olduğuna delalet eder. Tırpanın ekini iyi kesmesi için tırpan,zaman zaman  masatlanır.

Masat, bu iş için hazırlanmış, yüzeyi biraz pürüzlü uzunca bir taştır. Bu iş bazen de eğe’lerle yapılır. Tırpanı masatlar iken çok dikkat edilmesi gerekir. Eli kestirme riski yüksektir. Tırpanın ucu kalınlaşıp, kesmez hale gelince, Örs, çekiç kullanılarak, çekiçlenir, tekrar keskinleştirilir. Ekin biçilmeye devam edilir. 

Güzel “deste almak”ta ekinin tarlada fazla kalmasına imkan vermez. Hem de kağnı yüklemede kolaylık ve güzellik sağlar.

Yığınlar tarlalarda bir süre kalır. Ekin biçimi tamamlanınca harman’a getirilir.

Bir işi iyi yapmak, her zaman iyidir. Peygamberimiz (sav): “Sanatkarın, sanatını iyi yapmasını Allah sever buyurur.

Tırpana gitmek: Köyümüzde ekin biçme ve harman üç ay kadar sürerdi. Bazı yıllar da harmanda düvenlerin üzerine kar yağdığı da olurdu.

Bizim köyde ırgatlık başlamadan önce Talas, Endürlük, Kıranardı hatta Hisarcık ve hacılar da ekinler biçilirdi. Bizim köyden birkaç kişi birlik olur, buralara ekin biçmeye giderlerdi.

Ekin biçilecek yerlere bakarlar, kabala(Götürü) alırlar. Ekinleri biçerler, birkaç kuruş kazanırlardı. Bilhassa Talas altı çok sıcak olur Talas altında ekin biçmek her babayiğidin kârı değildi. Ücretle ekin biçmeye gidenler evdekilere giyim kuşamla ilgili bir şeyler alır, evin diğer ihtiyaçlarını karşılayarak evine dönerlerdi

(Resim: 151) Rençberin kullandığı araç gereç ve avadanlıklar
(Çift,tırmık,anadut,dirgen,tırpan,orak vr kalıç)

Yolma yolmak, Köyde çavdar, buğday, arpa ekiminin yanında mercimek, nohut ve burçak ekimi de yapılır. Bunlar, el ile yolunur. Bu işe, “yolma yolmak” denir.

Toprak sert ise; nohut yolunurken zaman zaman eller kanar. Nohut yolması zorlaşır. Mercimek ve nohut yemek yapıldığı gibi, satılarak parası ile evin diğer ihtiyaçları karşılanır.

Burçak satılmaz hayvanlara yem olur. Bu üç bitki de ekilir fakat çoğu zaman ihtiyacı karşılamaz. Bunların kafi derece yetişmesi için yağmurun kafi derece yağması gerekir.

Mercimek ve burçak yolma da diken varsa,yer sert ise,mercimeğin ve burçağın yetişmesi iyi değilse, bunları yolma  daha da zor olur,dikenler elleri kanatır.Yolma işi işkenceye döner.Bunun için türküler bile yakılmıştır: Söyleyeni bilinmeyen anonim bir türküde şöyle denilmektedir:..

BURÇAK TARLASI

Elimi salladım değdi dikene

İntizar ederim burçak ekene

İlahi kaynata ömrün tükene

Amanın da kızlar ne zor imiş burçak yolması

Burçak tarlasına gelin olması.

Elimin kınasını kömür ettiler

Gözümün sürmesini çamur ettiler

Burçak tarlasına gelin ettiler

Amanın da kızlar ne zor imiş burçak yolması

Burçak tarlasına gelin olması.

Sabahınan kalktım ezan sesi var

Ezan da sesi değil burçak yası var

Bakın şu adamın kaç tarlası var ?

Dört dönüm üstüne beş tarlası var

Amanın da kızlar ne zor imiş burçak yolması

Burçak tarlasına gelin olması.

Sabahınan kalktın sütü pişirdim

Sütün de köpüğünü yere taşırdım

Burçak tarlasında aklım şaşırdım

Amanın da kızlar ne zor imiş burçak yolması                                                                                 

Burçak tarlasına gelin olması.

     (Resim: 152) Kalıç

Buğday Kalıç la yolunur. Orak, kalıç’tan biraz daha büyüktür. Orak ile de deste alınır. Buğdayı kalıçla yolmak, tanelerin daha az yere düşmesini sağlar. Çünkü buğday az ekilir. Buğday bulgur, yarma ve tohumluk olarak kullanılır. Ekmeklik un yapacak kadar buğday yetişmez ve ekilmezdi. Arpa elle yolunur. Arpayı,buğdayı erkekler de, hanımlar da yolarlardı. Kalıçla, ve el ile yolma yolmak tırpanla biçmek kadar iş görmez. Kalıçla yarım dönümü yolan bir adam tırpanla iki üç dönümü biçer. Buğday kalıçlarken yorulduğu kadarda yorulmaz.

  (Resim: 153)   boş sap kağnısı

Kağnı, Çevresi demirlerle çevrili tekerleklerin birleştirildiği kalınca bir mazı üzerine Konulan orta kalınlıkta iki ok tan meydana gelir. Ön kısımda oklar birleştirilir Arka kısmı bir metre genişliğinde olur.
Daha çok sap yüklenmesi için de kağnıya bazı ilaveler yapılır. Tekerin arka ve önüne gelecek şekilde iki göp konulur. Ön kısmına ucu çatal iki dikeç dikilir. Arka göpten öndeki dikeçlere uzanan iki yana iki cerek uzatılır. Sap öküzlerin sırtına değme-sin diye iç kısmına biraz daha kısa ve ince iki cerek daha uzatılır ve böylece sap kağnısı teşekkül eder. Resim 153 Ekinlerin harmana getirilmesi kağnı ile olur.

Kağnı ile sap çekme

Sapı kağnılara yüklemekte bir sanattır.              

Herkes kağnı yükleyemez. Sap kağnıya anadutla yüklenir.

Kağnı gelişi güzel yüklenirse daha harmana gelmeden yolda kağnıdan saplar bir tarafa dökülebilir. Kağnının dengesi bozulup devrilebilir                                                                                       

Kağnıyı yükleyen öyle yükleyecek ki, önüne, arkasına, yanlarına, ortasına sapı ayarlı koyarak dengeyi sağlayacak, sapların dışa gelen kısmı birbirini tutup bırakmayacak şekilde olması lazımdır. Kağnıya, yığının büyüklüğüne göre, bir yığın, bir buçuk yığın, hatta iki yığın yüklenebilir.

Yığın: Biçilmiş destelerin bir yere toplanıp yığılması. Bir adam boyu olur.

(Resim: 155) Anadut  

Anadut, Uzunca bir sapı ve iki altta bir de üstte üç parmağı olan bir araçtır. Sap kağnıya anadut ile yüklenir. Anadut’un sapı ne kadar uzun olursa kağnı da o kadar yüksek ve hodullu olur. Tabii ki erbabının elinde…Ay ışığı varsa kağnıya ay Işığında ve gecenin serinliğinde gidilir. Ay ışığı yoksa sabah namazın-dan sonra gidilir.

            

         

SAP KAĞNISI                                 

Sap kağnısı ağır ağır alır yol

Böylece uzaklar yakın edilir                                      

Öğle sıcağına kalmamak için                 

Sabah namazını kılıp gidilir.             
    N.SOLMAZ

Kağnılara sap yüklenir. Köyümüz-de bazı insanlar çok güzel kağnı yüklerdi. Desteleri öyle sıralı kordu ki, insan baktığı zaman destelerin konul-masında bir güzellik görürdü.

Serde delikanlılık olanlar kağnıları-nın mazılarını güzelce yağlarlardı. Anneleri yemeğe koymak için yağ bulamazken bu delikanlılar kağnıla-rının mazılarını yağlarlar. Mazı yağ-landığı zaman kağnının tekeri hem daha rahat döner, hem de kağnı güzel ve güçlü bir ses çıkarır;  “cazılar” ta uzaklardan bu ses duyulur. Kağnının sesinden kimin kağnısı olduğu anlaşılırdı. Köyde Eyüp emminin oğlu İsmail ağanın, Nezir ağanın kağnıları böyle idi.

Sonraki yıllarda ise; gençlerden Zekai Solmaz ile Fahri Kahraman da çok güzel kağnı yüklerlerdi.

  (Resim: 156)  İsmail Taşdemir
En iyi Kağnı Yükleyicisi

       

   İsmail Taşdemir

Kağnının üzerinde fazla yük olduğu için, yokuş aşağı inerken tekerler kendiliğinden hızlanır, öküzleri sıkıştırır, öküzler, eğer ki başlarını eğerlerse felaket başlar, kağnı devrilir. Öküzler, hatta kağnının önünde olan insan kağnının altında kalabilirdi.

Bunun için kağnı yokuş aşağı inerken kağnıyı çeken insan öküzlerin başını dik tutar. Elindeki mesesle kağnıya koşulu öküzlerin burnuna hafif hafif vurarak öküzlerin geri durmasını, yavaşlamasını, kağnının aşağı inme hızını kesmesini sağlar, kağnıyı selametle yokuştan aşağı indirir.

Kağnı yokuş aşağı inerken, kağnının okuna çocuklar katiyen bindirilmez

Dik yokuş çıkarken çocuklar veya kağnının yanında bulunan ikinci insan gerekirse kağnının okuna oturur. Kağnının arkaya kalkmasına engel olur. Eğer kağnı öküzlerin boyunlarına basmaz ise öküzler kağnıyı çekmek için güçlerini kullanamazlar. Özellikle bu durum inecekte meydana gelir

İnecek, az dik olmakla beraber yol dar, kağnı zor, ineceğe gelince hayvanlar dizler. Dizleyince güçleri azalır. İneceği yüklü kağnı ile çıkarken eğer sap arkaya kaymışsa kağnının okuna bir kişi, bazen de iki kişi bindirilir, meseslerle arkadan öküzlere dürtülür, bir yandan da tüm güçlerini kullanmaları için yüksek sesle arkadan zavur’lanır, hay’lanır ve kağnı inecekten çıkarılmış olur. İnecekten çıkıncaya kadar zavallı öküzlerin de canı çıkardı. Tabii çok yüklü kağnılarla ineceği çıkmak daha zor olurdu.

Yokuşlar, iniş yönünden de çıkış yönünden de sap yüklü kağnılar için tehlikelidir. Yokuşta öküzler kağnıyı çekemeyebilirler. İnişte kağnının hızına engel olamazlarsa kağnı devrilebilir. Öküzler kağnının altında kalabilir, yaralanabilir. Hatta bir yerleri kırılabilir.

Kağnı devrilince saplar sağa sola dağılır, ezilir. Taneleri yerlere saçılır. Bu hal ise kağnıya giden insanın başına en kötü hali getirmiş olur. Kariyer sıfır’a iner.

Usta kağnıcılar, her duruma göre tedbirini alır… Hani bir ata sözü vardır:

 “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder”. Yarım kağnıcı da saptan, kağnıdan, hatta öküzden edebilir. Yukarı mahallenin kağnıları için en tehlikeli yer İnecekti.

İnecek çıkılınca hayvanlar sevilir, gözleri yüzleri okşanırdı. Onlara aferin! çekilirdi. Yıllar yılı hiç kimsenin aklına kayayı kırıp yolu genişletmek gelmedi. Kağnı kalktı, kaya kırılmış,yol genişletilmiş, otomobiller ve kamyonlarla bile inecekten geçilir olmuş. Kastımız zavallı öküzlere işkence yapmak mı idi ki, yıllar yılı inecek o halde bırakıldı. Öküzlere işkence yapıldı.

Kağnılar, kuşluk sonrası veya öğleye doğru harman’a getirilir. Bu esnada küçük çocuklar koşuşarak yaklaşan kağnıyı karşılarlar. Çocuklar kağnının okuna ya da üstüne bindirilir. Kağnıya binen çocukların sevincine diyecek yoktur… Bağırır, çağırır aşağıdaki çocuklara hava atmak için ortalığı velveleye verirler. Harmana gelince de normal inmezler kendilenini önceden yığılı bulunan sapın üstüne, sap yoksa malama’nın üstüne atarlar.

Malama: Düvenle sürülerek ufalanmış sap.

Kağnılar vazır-vuzur, cazır-cuzur çocukların bağırışları ile bir hengame içinde adeta merasimle harmana ulaşır..

Kağnı harmanın uygun bir yerine çekilir, dayaklanır. Öküzler boşlanır. Kağnının gölgesine oturulur. Kağnıdan gelenlere derhal ayran ya da soğuk su ikram edilir. Gölgede güzelce dinlenilir…                  

Kağnıya harmanda sapı dökecek yer varsa gidilir. Çünkü harmanlar geniş değildir, dar da denilebilir. Düvenin altında saplar, düvenin altındaki başkasının sapı ile karışabilir.

Bunun için sapların karışmamasına dikkat edilir. Bir sapın samanı ve denesi harmandan kalktıktan sonra getirilir, veya saman, dene karışık bir köşeye toplandıktan (tığ yığıldıktan) sonra getirilir. Sapların tarladan harmana getirilmesi de zaman zaman problem olur. Çünkü her ailenin kağnısı yoktur. Sap getirmek için başkasının kağnısına muhtaçtır. Başkası kağnıyı kullanmadığı zaman, kağnıyı ondan ister ve sapını tarladan getirebilir.

Bizim, önceleri Hoca emmimle müşterek kullandığımız bir kağnımız vardı. Üç aile harman müsait olduğu zaman sapını getirirdi. Harmanımız dardı. Zaman zaman birbirimizin harmanına sapımızı dökerdik. Gençler arasında mırıldanmalara sebep olsa da, büyükler işi idare ederler, bir tatsız olayın çıkmasını önlerlerdi.

Buğday sapını, arpa sapını kağnı ile getirirken daha dikkatli olunurdu. Çünkü buğdayın ve arpanın taneleri başaklarından daha çabuk ayrılır, zayi olurdu. Buğday ve arpa kağnılara daha az yüklenir, tane kaybına meydan verilmemeye dikkat edilirdi.

Harman: Tahılların tanelerinin saplarından ayrılmasına harman denildiği gibi, bu işlemin yapıldığı yerlere de harman denilir.

Köyde, köyün bulunduğu yamacın üst kısımları harman olarak kullanılır. Köyün önünde bulunan Seten’in, Kamil emminin evinden çaya kadar olan kısımları da aşağı mahallenin harman yeridir.

Köyün karşısında bulunan evlerin harmanları da belene giden yolun sağında idi. Burada evler çoğaldıkça yolun solunda da harman yerleri meydana getirildi.

Yukarı mahallenin harmanı kayada, kayadan mezarlığa giden yolun sağında idi.

Harman yeri yumuşak toprak olmayacak, sert toprak üzeri çayırlarla kaplanmış ve sert, üstü saylarla kaplanmış olması gerekir.

Harmanlar, köyün içinde sayılır. Çünkü harmanda gün boyu, hatta güneş battıktan sonra ay ışığı varsa gece de çalışılır. Eve sık sık gidilir, gelinir. Bu bakımdan harmanın eve yakın olması lazımdır. Ve öyle olmuştur. Çünkü saman da sırtta çekilir.

Daha önce de yazdık, harman yerinin geniş olması iyi olur, ama yer müsait olmadığı, evlere yakın yeni bir yer de bulunmadığı için dar harmanla yetinmek mecburiyetinde kalınmıştır.

Sap harmana serilir. Sapın harmana serilmesinin yüksekliği yirmi, otuz santim kadar olur. Dövenle biraz sürülüp yassılaştığı zaman, malama, onbeş, yirmi cm. kalır. Burada dikkat edilecek şey, hayvanların sapın içinde rahat hareket etmesidir.

                                                                   

(Resim: 158) Demir dirgen

Dirgen, bir sopanın ucuna takılmış iki çatal bir demirdir. Eskiden dirgen ve sap ı ağaçtan olurdu. Kağnıdaki ekinler dirgenle boşaltılır. Sap dir-genle karıştırılır. Bu işlem saplar aynı derecede parçalanıncaya kadar devam ettirilir. Saplar, küçük parçalar haline getirilince harman yaba ile aktarılır, altı üstüne çevrilir ve alttaki iri saplar da düvenle sürülerek ufaltılır..

  

(Resim: 159) Düven (üstü)
(Resim: 159) Düven ( altı)

Düven, Ağaçtan yapılır. Elli santim genişliğinde  bir buçuk, iki metre uzunluğunda iki tahtadan meydana gelir.Sapa takılmaması için dövenin ön kısmı, yirmibeş-otuz cm. yukarı kalkıktır.

 “düven dişi” Düvenin alt tarafında açılan çukurlar’a düven dişi denilen yassı, uzun, keskin sert taşlar çakılır, düşmemesi içinde diplerine zift eritilerek dökülür. Bu döven  “sürüt” denen bir okla hayvanların koşulduğu boyunduruğa bağlanır.  Düvenin üzerine çıkılır, ağırlık yapılır.

Meses (ucuna sivri bir çivi çakılmış uzunca değnek) ile hayvanlar hareket ettirilir. Düven sapın üstünde gittikçe düvenin altında bulunan dişler sapı parçalar. Bütün sapların aynı şekilde parçalanması için saplar dirgen’le oynatılır-karıştırılır.

(Resim: 160) Tığ savrulan yaba

Yaba, Dört, beş hatta yedi, sekiz parmaklı, uzunca bir sapı olan, harman aktarmaya yarayan ağaçtan yapılmış bir alettir

Harman aktarma işi, taneler başaktan çıkıp saplar düvenle sürülerek tamamen parçalanıp saman haline gelinceye kadar devam eder.

Bu işlem ne kadar sürer?  İki gün de sürer, üç gün de, beş gün de sürebilir. Tamamen malama olmuştur. Artık malama toplanılarak tığ yığılır. Artık tığ savrulmaya hazırdır. Bundan sonra bileğe kuvvet…Hafif ama devamlı esen bir rüzgar bulursa eğer; değme  keyfine.. Artık atar, atar, atar.. Taki taneler saptan ayrılıp  çec oluncaya kadar…

Bir harman sürme işinde kaç kağnı sap kullanılır?

Bu iş, sapın kuvvetli, zayıf oluşuna göre değişir. Düvene çocuk binmişse yanına bir ağırlık konur veyaiki çocuk oturtulur. Düven, insansız sürülmez.      

Düvene koşulu öküzlerin dışa koşulu olanı içe koşulu olana göre iki kat hareket etmesi lazım ki durmadan dönüş olabilsin. Dışarıya koşulu öküz çabuk yorulur. Bazen de kızar, yatar veya düveni dışarıya sürükler, hatta kaçar.Eğer düvenin üstünde çocuk var da öküzü durduramazsa,düven yerde sürüklenir,dişleri sökülür.Düven zarara uğrar. Sap, saman haline gelince, yabalarla toplanır. Bir yığın haline getirilir ki bu yığın’a tığ denir.

Tığ savurma, Tığ savurmak için rüzgar beklenir. Rüzgarın hafif olması lazımdır. Rüzgar kuvvetli olursa tığ savrulmaz. Savrulursa, samanı yel alır, gider.

Savurma yaba ile yapılır. Yaba ile bir miktar alınır, yukarıya kaldırılır, yukarı atılır.Saman kısmı rüzgarın tesiri ile ön kısımlara atılır.Taneler ise samandan ağır olduğu için kalktığı kısma düşer. Savurma işinin tamamlanması rüzgarın esmesine ve savurma işini yapanların sayısına bağlıdır. Rüzgarın esmesi durursa, savurma işi de durur. Savurma işini birkaç kişi yaparsa savurma daha çabuk tamamlanır

Tığ savrula savrula tanelerle saman birbirinden ayrılır. Taneler, yerinde kalır, saman biraz daha ileriye; rüzgarın tersi istikamete gider. Saman da oradan toplanıp yığılır.

        (Resim: 161) Gözer
 



Gözer, Taneler,gözerdenilen geniş dört köşe delikli, büyük bir kasnak ve  sırım (Hayvan derisi)’dan yapılan yuvarlak aletlerle sallanarak, alta geçer.İri samanlar gözerin içinde kalır,tane ve saman böylece ayrılır. Gözerden geçmeyip içinde kalan kısmına kesmik denir. Bunlar tandırda, sobada yakılır…

(Resim: 162) Taşlık

Kalbur, Taneler kalburlarla elenerek tanenin irisi ufağı ayrılır. Hazırlanan taneler, çuvala konur. Eve götürülür. Tohumluk olarak saklanır. Ya da un yapılmak üzere kalburla “değirmenlik tutulur” Salkumadaki değirmenlere götürülür. Saman ise; sırtla, hararlaeşek sırtında, veya kağnı çeteni ile samanlığa götürülür.







Taşlık, Gözerden biraz daha ince ve beşgen şeklinde yuvarlağa yakın delikleri vardır. O da buğday elemek ve değirmenlik tutmak için kullanılır.

Zayıf olan taneleri normal tanelerden ayırır. zayıf taneler aşağıya iner.

  


        

( Resim: 163) Kalbur

              (Resim: 164) Yabantı



Yabantı, Yabadan daha da büyük olur. Saman doldurmk için kullanılır. Kullanmak için de fazla güç ister. çul, savan denilen geniş bir yaygı yere serilerek üzerine saman yığılır, iki tarafından uçları birbirine bağlanır ve arasına İki kişinin   omuzlarına alınarak samanlığın penceresine  kadar götürülür, pencereden samanlığa dökülür. Samanlığın her tarafına samanı yaymak için samanlığa girilir.Saman boş yerlere yetiştirilir, çiğnenip sıkıştırılır. Bu işlem yapılırken insan, saman tozuna maruz kalır, nefes alma zorluğu çeker, ayrıca üstü başı toz içinde kalır.





Harman zamanı; bir ay, bir buçuk ay sürer. Genellikle Ağustos ayının ortalarında başlar, Eylül ayının sonlarına, ekim ortalarına kadar devam eder.  

Analarımızın, babalarımızın, o zamanki delikanlıların, genç kızların, gelinlerin tırpan başladığı andan harman sonuna kadar sırtları yatak yüzü görmezdi.

Ekin biçme de, harman da yardımlaşma ile olur. Kimin ekin biçmesi bitmişse, harmandan kalkması gecikmişse; başta kardeşler olmak üzere ekinini biçen veya harmandan kalkan, gecikenin yardımına koşar

Tırpanı ile ekinini biçer. Kağnısı ile sapını getirir. Düveni ile harmanını sürer. Hatta tığını savurur, samanını çeker. Ölüm ve hastalık olmuşsa, bütün köy el birliği ile hasta olanın, vefat edenin ailesinin ekin biçme ve harman işlerini görürler. Dayanışmanın güzel bir örneğini verirler…

Harman zamanı da tırpanda olduğu gibi istenmeyen tek şey yağmur yağması ve fırtına çıkmasıdır. Yağmur, hem ekin biçmeyi, hem de harmanı zorlaştırır ve geciktirir. Islatır, sapları dağıtır…

İnsan oğlu,zaman gelir,yağmur yağması için dua eder,zaman gelir,yağmamasını ister.. Harman zamanı saplar arasına uzanarak uyuması güzel olur. Gençler ve çocuklar

Ay ışığının olduğu zaman harmanda, saklambaç oyunları oynarlar…

Köyümüzde ekilen ekin ihtiyacı karşılamadığı gibi saman da hayvanların ihtiyacını karşılamazdı.

Sıyırtma, Saman ihtiyacını karşılamak için diken biçimine önem verilirdi. Tarlaların kililerinde, ekilmeyen yerlerde başta sıyırtma olmak üzere dikenler;  sol ele ağaçtan bir çatal alınır, diken arasına sıkıştırlır ve sağ eldeki kalıç ile de vurularak kesilir. Toplanır deste yapılır, hayvanlara yüklenir, getirilir, kuruduktan sonra da düvenle sürülerek saman yapılır…

Köyde çoğunluk diken kestiği için diken bulmak çoğu zaman bir problem olurdu. Saatlerce diken bulmak için dolaşılırdı.

Son zamanlarda köyümüzde “ekme yonca” denilen yonca ekilmeye başlandı. Yılda iki, yağmur bol olduğu zamanlar üç kere biçilirdi. Kurutularak düvenle sürülürdü. Yonca saman üzerine biraz konulur, samanla karıştırılırsa hayvanlar onunla birlikte samanı da istekle yerlerdi. Yani yonca hem saman, hem de yemdi.

Geçen sene tarlalar arasında dolaştım. Her taraf sıyırtma dikeni ile dolu idi. Bizim zamanımızda neredeydiniz? dedim. Onların da bana şöyle cevap verdiğini düşündüm. Büyümemize imkan mı veriyordunuz? Hemen başımıza çullanıp kesiyordunuz. Boy atmamıza bile fırsat vermiyordunuz…

Değirmen,

Un yapmak. Bölgemizde harmandan kalktıktan sonra mutlaka bir yıl yetecek ekmeklik unu öğütmek üzere değirmene gidilecektir.

Değirmenlik zahireler elenir, temizlenir, çuvallara doldurulur, eşeklerle ya da kağnılarla değirmenin yolu tutulur. Salkumaya varılır. Orada çıkan “Salkuma suyu” nun aktığı istikamette, köyden sonra “Su değirmenleri” vardı. Bunlara: Baş değirmen, orta değirmen, küçük çakıllı, büyük çakıllı gibi isimler verilmişti. Baş değirmen köyün hemen dibinde olan ilk değirmendi.

Etrafındaki tüm köyler unlarını bu değirmenlerde öğütürlerdi.

Sıra ile bu değirmenlere uğranır. Nerede sıra az ise oraya yükler indirilir. Nöbet sırası bazen aynı gün gelir. Bazen de birkaç gün hatta bir hafta nöbet beklenir. Sıra çok olduğu zaman, yükler indirilir. Yanında bir kişi bırakılır, köye dönülür. Azık kalmadığı zaman azık gönderilir, Un öğütüldükten sonra da gidilir getirilirdi. Bu yolculuğa da tek başına olmayıp topluca gidilmelidir. Yalnız gidildiği zaman şayet eşeklerden biri yükü yıkarsa onu yeniden tek başına yüklemenin imkanı yoktur. Çünkü yükler “değirmen çuvalı” dediğimiz on beş şinik zahire konulan yüz beş, yüz on kiloluk çuvallar’a doldurulur  

Zahire nelerle ölçülürdü?                                

Yeri gelmişken yöremizde kullanılan tahıl ölçüleri’ni küçükten büyüğe sıralayalım;

Uruplağı, En küçük zahire ölçü birimidir.  Yaklaşık 1250 gr. buğday alır.

Ölçek, Zahire ölçmek için kullanılır. Dört uruplağı = 5 kg. buğday alan bir ölçü birimidir.

(Resim: 165) Şinik


Şinik, 6 uruplağıya bir şinik denir.  1,5 ölçekkg.buğday alan bir ölçü birimidir.

Denk, 10 ölçeğe bir denk denir.

Seklem-Devirme,20 ölçeğe bir seklem-Devirme denir. 

Mut,  Dört sekleme bir mut denir

Çuval, Zahire konur.değişik boyda olur.

Çeten, Saman çekilir.

Harar, Büyük çuval. Saman, yün gibi kaba şeyler için.

Çul, saman çekilen savan. Yük, İki denk veya bir devirme çuvalı yahutta iki küfe.

Köyler’e elektrik verildikten sonra ki,  köylere  elektrik  verilmesi  1970  li  yıllarda olmuştur. Köylerde elektrikle çalışan değirmenler yapıldı. Salkuma değirmenleri gözden düştü. İş görmez hale geldi. Müşterisi kalmadığından zaman içinde kendiliğinden kapandı.

Un bitmiş, un yapılacak evde bir şey yok.

Tarlaya gidilir. Arpaların yüzüne bakılır. Aman çabuk yetiş denilirdi. Çünkü önce arpa yetişirdi. Yetişen arpa hemen yolunur sürülür değirmene götürülür, un yapılırdı. Eve getirilen un, unu olmayan kardeşler, komşular, daha sonra köylüler arasında paylaşılırdı…

Böylece harman öncesi kıtlık atlatılmaya çalışılırdı.

Böyle zamanlarda hükümete başvurulmaz mı idi?

Şimdi başı ağrıyan hükümete çatıyor, başım ağrıyor diye…



Scroll to Top