İslâm’ın Dirilişi

Hakses, Kasım 1967

GENÇ yazar ve şairlerimizden Sezai Karakoç’un
“İslâm’ın Dirilişi” adlı kitabı toplatıldı. Kitabın toplatılışı hayret ve üzüntü ile karşılandı. Çünkü eser daha ön Sayın Sezai Karakoç’un çıkarmış olduğu “Diriliş” mecmuasında neşredilmiş, okuyucular tarafından geniş bir Alâka ile karşılanmıştı. Mecmuda neşredilirken takibat konusu yapılmayan,
eserin kitap halinde basımı yapılınca toplattırılması, geniş bir reaksiyonla karşılandı. Biz burada konu ile ilgili birkaç beyanı alacağız:
Osman Turan (Profesör)
Gerçekten “İslâm’ın dirilişi” adlı bu küçük eser, Türkiye’de genç nesil arasında yalnız İslâm’ın değil, yeni bir medeniyet görüşünün dirilişi, aklın uyanışı ve isyanını da meydana koymuş
bütün karşılaştırıcı v çürütücü tedbirlerin, iflas eden yüksek bir fikir ve sentezin doğmakta olduğunu göstermiştir.
Türkiye’de millî birlik ve nizama, kültür, ahlâk ve mefkûremize karşı her türlü tahribata imkân hazırlandığı, komünizm fesadı vatanımıza “Nazım Hikmetin memleketi” haline getirmek için
sokaklara taştığı bir zamanda din üzerinde marazi bir hassasiyet “İslâm’ın Dirilişi” adlı eseri mahkûm etmek istemiştir.
Kör bir “Devrimbazlık” şuursuzluğa veya komünist fesadına düşenler hâlâ din düşmanı bir laikliği yürütmeğe uğraşmak, kendileri ile birlikte milletimizi de intihara hazırlamak gayretindedirler.
Tahsil ve terbiye müesseselerini, matbuat ve neşriyat vasıtalarını ele geçiren devrimbaz, solcu ve din düşmanları birçok hadiselerin gösterdiği üzere hukuku da alet etmek imkânını bulmuş; Milliyetçi ve dindarların mahkûmiyetine komünist bozguncuların beraatına çalışmış ve muvaffak olmuşlardır.

Münevver Ayaşlı (Muharrir)
Ve kimin kitabı toplatılıyor? Bu memleketin dostu, bu memleketin öz evladı, imânı tam bir vatandaşı, Sezai Karakoç’un “İslâm’ın Dirilişi” kitabı. Vatan düşmanlarının kitapları en işlek caddelerde bütün milletin ve bütün gençliğin okumasına amade kaldırımlarda sergi halinde teşhir edilirken… Burada Sezai Karakoç Beyin “İslâm’ın Dirilişi” kitabını toplatmak şöyle dursun, yaymak, okutmak ve genç mütefekkir-şairimizi alkışlamak ve tebrik etmek lazımdır.
Mehmet Solmaz (Türkiye Din Görevlileri Federasyonu Başkanı)

Genç neslin en verimli kalem sahiplerinden Sezai Karakoç’un “İslâm’ın Dirilişi” adlı kitabının toplattırılmasını hayret veüzüntü ile karşıladım. Bu kitap baştan sonuna kadar İslâm’ı
aksiyonun en beliğ ifadelerindendir. Gençliğe gerçek fikirleri telkin etmektedir. Bilirkişi denilen ne olduğu bizce malum şahısların eser hakkındaki menfi raporları eserin ne kadar değerli olduğunun delilidir. Müslüman bir memlekette dinsizlik, komünistlik ve siyonizm propagandası yapan eserler serbestçe satılırken İslâmî bir eserin toplattırılması elem ve esef vericidir.
M. Akif İnan (Muharrir)

Bir cemiyette fikir, sanat ve ahlâk buhranı varsa, o cemiyet elbette her şeyin nâ ehlini baş tacı yapacak; gerçeğinden bucak bucak kaçacaktır. Vitrinleri dolduran millî ahlâk ve ruhu sabote vazifesinde olan birçok kitaplar serbestçe teşhir görürken İslâmî bir inceleme yazısı olduğuna kani bulunduğum Sezai Karakoç’un İslâm’ın Dirilişi kitabı, bana kalırsa toplatılmaya maruz kalmak şöyle dursun tasvip görmeli ve tavsiye edilmeli idi. Halkımız İslâm’ın gerçeğine muhtaçtır. Bir taraftan sol Yayın, öbür taraftan kendisine İslâm adı verilen hiçbir çağdaş
problemi inceleme konusu yapmamış sözde İslâmî kitaplar yayınlanırken Karakoç’un bu büyük esprili kitabı toplattırılıyor. Ne acı ve ne garip!




Liselere Din Dersi
Konmasından Gocunanlar


Hakses Aralık 1967
LİSELERE din dersleri kondu. Şimdilik program harici okutuluyor. Bazı idareciler de derslerin
okutulmasında zorluk çıkarıyorlar. Ama bir gün düzelecek, program dâhilinde okutulacak, din dersleri de milletçe arzu ettiğimiz seviyeye ulaşacaktır. Din derslerinin okutulması bazı kişi ve çevreleri son derece endişelendirdi, öfkelendi. Bunlara göre; laik liselerde din dersleri nasıl okutulurmuş? Devrimciliğe, laikçiliğe aykırıymış. Miş… miş…
Adamların elinden gelse bu vatan da Müslümanlığın icaplarına göre düşünen, yaşayan tek şahıs bırakmayacaktır. Biz bu yazımızda öfkeli kişilerden üçünün din dersleri etrafında meydana
getirmek istedikleri öfke dalgasından ve bunlara verilen cevaplardan bahsedeceğiz. Bu öfkeli kişilerden biri; bir İstanbul gazetesinde “Görünüş” başlığı altında yazı yazan malum şahıstır.
Bu malum şahıs, 10. 11. 1967 tarihli Akşam gazetesinde şöyle diyor:

“Kanunla, zartla zurtla gerçekleşmeye çalışılmış bu devrimin durumu nedir? Bugün! Yani Atatürk’ün bu dünyadan göçmesinden bu yana geçen 29 yıldan beri durum nedir?
Sağ olsaydı Mustafa Kemal, açılabilir miydi Kur’ân kursları? İmam-Hatip okulları? Konulabilir miydi ilkokullara, liselere din dersleri, din dersi adı altında bir ders.”

Malum kişiye göre devrimler zartla zurtla kurulmuş. Zart zurt ne demek? Bu kadar düşün düzeyine (!) pes doğru!.. Elhamdülillah, İmam-Hatip okulları açıldı. Okullarda din dersleri de okutuluyor. Daha da geliştirilecek. İslâm’ın kalplere ve dimağlara vermiş olduğu aydınlık daha da kuvvetlenecek. Aynı kişi, aynı tarihli (Kim) dergisinde de şunları yazıyor:

“Vaaz geçtik İmam- Hatip Okulları salgınından, İlâhiyat liselerinden, İlâhiyat fakültelerinden. Başlangıçta ilkokullara konan, sonra ortaokullara, sonunda da liselere bulaştırılan din eğitiminin de sözünü etmeyeceğiz. Hadi bunlara kılık bulacak şarlatanlarınız vardır aralarınızda. Ama söyler misiniz? Türkiye’nin altmış bin yerleşme noktasından yüzde 90’ını sarmış mahalle mektebini, Kur’ân kursu adında melanet yuvaları, gericilik yuvalarını, nasıl bağdaştırıyorsunuz,
Atatürk Tevhidi Tedrisat kanunu ile.”

Öyle mi bay malum kişi? Kur’ân okunduğu için, Kur’ân kursları melanet yuvaları oluyor. Siz Kur’ân-ı Kerîm’i ne zannediyorsunuz? Kur’ân okunan yerde melanet olmaz. Kur’ân okuyan
dilde melanet bulunmaz. Kur’ân okuyan şahsın kalbinde ve dimağında melanet yuvalanamaz.. Kur’ân okumak rahmet olur. Kur’ân okuyan rahmet bulur. Kur’ân okuyanın kalbi Kur’ân’ın
nuru ve rahmeti ile dolar. Çünkü Kur’ân ilâhî kitaptır. Kalpleri ve dimağları ilâhî rahmetle yıkar. İnsana yaratılışın, yaşayışın gaye ve hedefini gösteriyor. Kur’ân ilâhî rahmet kaynağıdır. Siz
o melaneti Kur’ân kurslarında değil, kalbiniz ve dimağınızda arayınız.

İkinci öfkeli kişi de Cumhuriyet Gazetesinin 12-15 Kasım tarihleri arasında “Atatürkçülük ve Liselerimizde Din Öğrenimi” başlığı altında bir yazı serisi neşretmiştir. Bu yazı serisinde, bay
yazar şöyle diyor: “Atatürkçülük adımlarıyla batı uygarlığına tam olarak girişimizi kınayan İslâmcılar şeriata doğru tekrar dönebilmek için okullara el atarak din öğrenimi yaymak
teşebbüsüne giriştiler.”
Bu yazar da inceleme yazısında din, devrim, laiklik üzerinde durmakta, bu konuda çeşitli görüşleri nakletmektedir. Laiklik tatbikatında naklettiği ve aleyhinde bulunduğu görüşlerden biri de şudur: “…Yine laiklik tatbikatı diye Allahü ekber diyenleri zindanlara attı. Dini hükümlerden bahsedenlere dehşetli cezalar verdi. Laiklik diye okullardan din derslerini kaldırdı. Kur’ân yazılı din kitaplarını kamyonlarla toplattı. Namaz surelerini yasakladı, bütün din kurumlarını kapattı, din ehlini perişan etti, dilenecek hale getirdi. Hacca gitmeyi yasak etti. Camiler de Kur’ân okuyanları meşhut suçlarla suçlandırdı.”
Müslümanlar bunları söyleyerek inkılâpların aleyhinde bulunduklarını yazar. Yalan mı söylüyorlar. Bunların hepsi en şiddetli şekilde yapılmıştır. Allah’ın hikmeti ağızları ile bunları itiraf ediyorlar, kalemleri ile de yazıyorlar.
Sayın yazar, aynı inceleme yazısında 1947 halk partisi kurultayında delegelerin bazısının söylediği sözleri kurultay zabıtlarından nakleder, bunları da gerici olarak itham eder. Kurultay zabıtlarından naklettiği paragraf şöyledir: “Bütün ahlâksızlık ve fenalıklar dinimizin ihmal edilmesinden ileri gelmektedir. Bugün memleketimizde kumar almış yürümüş, içki almış yürümüş, ahlâk tam olarak bozulmuştur. Dinsiz bir milletin memleketinde hiçbir korku kalmaz. Yaşayabilmesi için bir mefhumdan korkusu olmalıdır. Varlığın devamı için bir mefhum lazımdır. Anaya, babaya, büyüğe itaat kalmadı, kimse kimseyi tanımıyor. “Allah nedir? “deyince Allah’ın ne olduğunu bilmiyor, tanımıyor.”

Bu sözleri 1947 halk partisi kurultayı delegeleri söylüyor. Bay yazar bu sözleri söyleyen delegeleri de kınıyor. Din aleyhinde olan her faaliyeti olumlu buluyor.

Liselere din derslerinin konmasını anayasaya, Tevhid-i Tedrisat Kanununa, ilim kurallarına aykırı bulan bay yazar şöyle diyor:
“Yakın tarihimizde sabit olan karanlık yollara yeniden sapmak bize felaketten başka bir şey getirmeyecektir.”
Bay yazara cevap veren Sayın Ahmet Kabaklı 16.11.1967 tarihli Tercüman Gazetesinde şöyle yazmaktadır: “İslâmcılar” ile kimi kastediyor Bay Kaynar. Türkiye’de İslâmlar var ama
İslâmcılar diye kimseyi tanımıyorum Liselere din dersi koyduran Türk halkıdır. Bundaki amaç da Allah’tan korkar, kuldan utanır, yalan söylemez, bulunduğu kürsünün şerefini korur, millî kültüre bağlı insanlar yetiştirmektir. … Henüz kendisi gibi profesörler yetiştirmeye devam eden bir ülke asla medenîlik davasında bulunamaz. Bir gün elbette çağın medeniyetine ulaşacağız ama böyleleri “müstehase”
(fosil) haline geldikleri zaman…”
Üçüncü öfkeli şahıs, Koç federasyonu adı ile meşhur öğretmen camiasını temsil iddiasında bulunan bir teşekkülün profesör unvanlı başkanıdır. Bu malum kişi de, daha kesin olarak din
dersleri hakkındaki görüşünü şöyle hulasa etmektedir: “Din dersleri adı altında Türk çocukları zehirli, sapık ve tutarsız fikirlerin tohumları genç kafalara akıtılmaktadır.” (15.11.1967; Milliyet)
Malum kişi tam anlamı ile sapıtıyor. Sapık olan, Müslüman yavrulara Allah’ını, peygamberini öğretmek değil, bunu sapık gören, sapık düşünce ve zihniyettir. Nitekim bu sapık profesöre
iki öğretmen cevap vermektedir:

Halil Durmaz:
“Ezan-ı Muhammedî aslı, daha doğrusu Kur’ân diline çevrilince irtica hortladı diye feryada başlamışlar, milliyetçi ve mukaddesatçılara düşman olmuşlardır, Müslüman Türk gençliğine dini terbiyeden ve son zamanlarda millî terbiyeden tecride çalışmışlardır. Ve bu ezeli haklarından mahrum bırakmışlardır.”(15.11.1967; Zafer Gazetesi) (Ömer Çam)
Türkler Önasya’da ve Anadolu’da yerleşmeden önce birçok dinlere girmişler ve çıkmışlar, bu dinler de boyuna erimişlerdir. Çin’de erimişlerdir. Bizans’ta erimişlerdir. Slav’da erimişlerdir. Hatta Müslümanlıktan başka dinlerde Türkler birbirlerinden kopmuşlar ve birbirine düşman olmuşlar dır Müslümanlıktır ki Anadolu gibi tarihî fırtınaların harman olduğu cereyan sahasında sapasağlam tutmuş, dipdiri muhafaza etmiştir. Bin yıllık Türk tarihinin bütün olayları üzerimizden geçmiştir. Fakat bu topraklar üzerinde yine de dipdiri durmaktayız. Bu vatanda Malazgirt’te düşmanı dize getirdiğimiz günden beri varız. Türk olarak ve Müslüman olarak varız.”

Batıdan Üç Misal
1-“Irkçılık propagandası yaptığı iddiası ile mahkemeye verilen İngiliz Siyah Müslümanlar lideri İncil’e el basmamış. Michael (Abdül-Malik) yemin için temin edilen Kur’ân’a da el basmayı
reddetmiş ve mahkemeye “Temiz olmadığın müddetçe Kur’ân’a dokunamazsın” bu İslâmî kaidedir, demiştir. Savcı Michal’e her türlü kolaylığın gösterilmesini emrederek abdest almasını sağlamıştır. (Yeni İstanbul, 14 Kasım 1967)
2-“Amerikan Cumhuriyetçi parti başkan adayı George Romney, son oniki yıllık kazancını ve ödediği vergileri açıklamıştır… Bu açıklamaya göre Romney, 1955’ten beri elde ettiği gelirin yüzde
23 ünü (560.000 doları) kiliseye, 115.000 dolarını da hayır kurumlarına bağışlamıştır.” (29. 11. 1967 Medeniyet gazetesi)
3-Almanya’da ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okulların bütün sınıflarında haftada iki saat din dersi ve bir saat de tatbikatı okutulmakla ve yapılmaktadır.
İlkokulu bitiren her Alman vatandaşı 1440 saat din dersi okumaktadır. İlkokuldan sonra mecburi olarak üç sene mesleki meslekî kurs görmekte ve 18 yaşına kadar her Alman genci 1548 saat din dersi okumakta ve tatbikatını da yapmaktadır. Lise mezunu her Alman genci 1692 saat, Öğretmen Okulu mezunu her Alman genci 1992 saat mecburi din dersi görmektedir.

Bizde ise, tatbikat olmadan seçmeli olarak, çoğu da ehilsiz ellerde ilkokulların 4. ve 5. sınıflarında 64 saat, ortaokul 1. ve 2. sınıflarında keza seçmeli olarak tatbikatı yapılmadan 64 saat din dersi görmektedir. Liselerde haftada program dışı olarak bir saat din dersi okutulmaya başlanılmıştır.
Yukarıda fikirlerini açıkladığımız öfkeli kişilerin gayesi, sosyalist ismi taşıyan ülkelerde din aleyhtarı faaliyet ve idarenin ülkemizde hüküm ferma olmasını tahakkuk ettirmektedir. Bu
özlemler hiçbir zaman hakikat olamayacak, Müslüman milletimiz bunların emellerini kursaklarında bırakacaktır. Din dersleri İnşaallah daha da fazlalaştırılacak ve bir gün Müslüman
yavrularımız bu derse arzu ettikleri şekilde devam edeceklerdir.

Müslüman Nasıl Yaşamalıdır?
Hakses, Ocak 1968

DÜNYA, sema, altındakiler, üstündekiler ve bütün kâinât yaratılışına uygun olarak hareket halindedir. Oluş hareketleri, beşeri hadiseler durmadan devam ediyor. Kâinâtın ömrü tamamlanıncaya kadar da devam edecektir. İnsan içerisinde gerçeği bulmuş Müslümanın bu
kâinât sisteminde ve yaratılış nizamında durumu nedir?
Akıl, düşünce, his, idrak, müşahede nimetleri ile mücehhez olan, Allah’ı tanımak, O’nun son peygamberini kabul etmek, Kur’ân’a bağlanmak bahtiyarlığına kavuşmuş Müslüman’ın bu âlemde elbette mühim vazifeleri vardır. Beşerî hadiselere hâkim olmak, yaratılış olayların akışına paralel olarak Yaratıcıya kulluk yapmak, yaratılmışlar içerisinde üstünlüğünü muhafaza için çalışmak ve bu uğurda mücahedede bulunmak Müslümanın dünyada kendisinde bulunması lazım gelen temel vasıflarıdır.
Tembellik, atalet, cehalet, kabuğuna çekiliş, hadiseleri geriden takip ediş gibi akıl, düşünce nimetlerinden mahrumiyet gibi, yaratılmışlardan bile uzak olan kötü davranışlardan kurtulmak
Müslüman’ın dünya yaşayışında yapacağı faaliyetler arasındadır. İlâhî hükme göre; Müslüman kâinâtın Efendisi, insanlığa hâkim, Allah’a kulluk yapmada canlı ve cansız mahlûkatın başında ve ilerisinde gelendir.
Hira dağından parlayan nurla Müslümanlar, kâinât sisteminin durmadan döndüğü gibi ilâhî emirler manzumesinin pervanesi olmuşlardır. Küfre karşı durmuşlar, hicret etmişler, büyük bir
coşkunluk içerisinde sel gibi bütün kötülükleri yok etmek için fazilet şehri olan Medine’den hiçbir güçlük karşısında yılmadan ileri atılmışlar, atılışlara devam etmişlerdir. Kalpde Allah aşkı, peygamber sevgisi, Kur’ân nuru, dilde ilâhî zikir, harekette yüzde yüz Kur’ân hükmüne uyuş ve neticesinde İslâm’ın her tarafa parlayışı…
Müslüman, her şeyden önce uyanık olan, dalalet ve gafletten uzak olan, Allah’ı bir tanıyıp, Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’e uyan insandır. Uyanıklığın verdiği dikkatle hadiseleri görür, düşünür, tedbirini alır, kötülüklerin yok edilmesi için çalışır.
Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır.
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.

Müslüman, Müslümanlığını iki dudağı arasından uzattığı dil ile ifade etmez.
Demek: İslâm’ın namı kalmış ancak Müslümanlarda;
Bu yüzdenmiş: demek hüsran-ı millî son zamanlarda,

Evet! Müslüman inandığını yaşayışı ile gösteren, yapan insandır: “Mü’min erkekler de mü’min kadınlar da birbirinin velileri (dostları, yardımcıları)dır. Bunlar insanlara iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler. Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte bunlar.. Allah onları rahmet ile yarlığayacaktır.”(Tevbe: 9/71)
Müslüman Müslümana şefkatli, merhametli, adâletli Müslümanın hayatını, malını, namusunu kendi hayatı, malı, namusu gibi değerli gören ve buna riâyet insandır. İşte hadis-i şerifler: “Mü’minler birbirini sevmekte, birbirine acımakta ve yekdiğerini korumakta bir vücut gibidir.” “Mü’minlerin dertleri ile dertlenmeyenler onlardan değildir.” “İçinizden biri kötü bir iş görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin. Eğer buna da gücü yetmezse kalben buğuz etsin.”
Müslüman, Allah ve Rasûlü’ne bağlı, Allah ve Rasûlü’nün emirleri dışında onlara aykırı emirleri tanımayan insandır. Müslüman, Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’e yaşayışı ile ümmet olandır. Müslüman, O’nu seven, O’na bağlanan, O’nun yoluna Sahabeler gibi baş koyan insandır.
Bedir harbinden önce Hz. peygamberin fikirlerini sorması üzerine Ensar adına cevap veren Sa’d İbn-i Muaz şöyle der, düşünelim, ibret alalım: “Ey Allah’ın Rasûlü! Biz sana inandık, Allah tarafından getirdiğinin hak olduğuna itimat ve itikad ettik. Sana taat ve tabi olmak üzere söz verdik.. Artık siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah için, eğer denize girersen seninle beraber gireriz. Hiçbirimiz geri kalmaz. Biz düşmana karşı varmaktan çekinmeyiz. Harp zamanında geri dönmeyiz. Sabredenlerdeniz. Sadıklarız. Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim ki, bizden memnun olacağınız işler göstere. Hemen bizimle murad ettiğiniz tarafa azimet buyurunuz”
Müslüman hangi halde, hangi şartlar altında yaşarsa yaşasın, Allah ve Allah Rasûlü’nün emirlerinden ayrılmayan, taviz vermeyen, geri dönmeyen insandır. İbretle dinleyelim. Hz Ebu
Bekir’in: “Namaz kılarız fakat zekât vermeyiz” diyen insanlara verdiği cevabı da titreyelim: “Vallahi Allah’ın Rasûlüne verdikleri bir oğlağı vermekten vazgeçerlerse elim kılıç tuttukça onlarla harp ederim.”
Meallerini verdiğim Âyet-i Kerîmeleri, hadis-i şerifleri ve sahabe sözlerini tekrar hatırlayalım. Yaşayışımızı düşünelim. Oğlumuz, kızımız, eşimiz, işimiz, sanatımız ve idaremizle Allah’ın emirlerine göre yaşıyor muyuz? Yoksa Müslümanlığımız iki dudağımız arasından çıkan sözde mi kalıyor? Açık çıplak kızlar, kadınlar, içki fuhuş, kumar, haram kazançlar, yolsuzluklara, rüşvetler, Allah ve peygamber tanımazların serbestçe hareketleri… Biz bunlara karşı ne yapıyoruz?
Tekrar düşünelim. Müslümanlığımızı yaşayalım. Yaşayalım ki, kötülükler İslâm’a zıt hareketler, düşünceler yok olsun. Müslüman yaşayışı hâkim olsun.

Allah’ın va’di vardır. Düşünelim, çalışalım. Miskinliği, ataleti atalım. Allah’a kul, Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’e gerçek ümmet olalım. Mutlaka başarıya ulaşacağız. Allah’ın
emri şöyledir: “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollara ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.”(Ankebût: 29/69)
Yazımızı beşer sözlerinin en güzeli, peygamber sözü, Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’in bir hadis-i şerifi ile tamamlayalım: “Allah’ın senin vasıtanla bir adama hidayet
etmesi, senin için üstünde güneşin doğduğu ve battığı her şeye malik olmaktan daha hayırlıdır.”

Scroll to Top