İnsan, akıl ve zekâ sahibi bir varlıktır.
İnsan aklını ve zekasını kullanarak Allah’ın varlığını bilir. Fakat Allah’ın niteliklerini, emirlerini, yasaklarını doğru bir şekilde bilemez ve anlayamaz.
İnsanın, doğru Allah inancına sahip olması,emir ve yasaklarını bilmesi,bu emir ve yasaklara göre yaşaması için peygamberin rehberliğine ihtiyacı vardır.
Peygamber
Peygamber Allah’ın elçisidir.
Allah,peygamberi insanlar arasından seçer
Peygamberlik çalışmakla elde edilemez. İstemekle de peygamber olunamaz.
Peygamber, Allah’ın kendisine verdiği emir ve yasakları olduğu gibi insanlara duyurur; örnek ve önder olarak bu emir ve yasakların açıklamasını yapar, nasıl yapılacağını gösterir ve öğretir.
Peygamber, Allah’ın seçkin bir kuludur; akıllıdır, zekidir, emindir, doğrudur, günahtan korunmuştur, Peygamberin bu niteliklerinde bir bozulma olmaz.
Peygamber, her zaman Allah’a itaat eder; asla isyan etmez.
Tekrar edelim, insanlar peygambere mutlak muhtaçtır. Peygamber olmadan Allah’ın varlığını ve birliğini hakkı ile tanıyamaz. Allah’ın emir ve yasaklarının ne olduğunu bilemez ve anlayamaz.
Kur’ân-ı Kerim’de isimleri bildirilen peygamberler şunlardır:
Hz. Âdem aleyhisselam, Hz. İdris aleyhisselam, Hz. Nûh aleyhisselam, Hz. Hûd aleyhisselam, Hz. Salih aleyhisselam, Hz. İbrahim aleyhisselam, Hz. Lût aleyhisselam, Hz. İsmail aleyhisselam, Hz. İshâk aleyhisselam, Hz. Ya’kûb aleyhisselam, Hz. Yûsuf aleyhisselam, Hz. Şuayb aleyhisselam, Hz. Musa aleyhisselam, Hz. Harun aleyhisselam, Hz. Davûd aleyhisselam, Hz. Süleyman aleyhisselam, Hz. Eyyûb aleyhisselam, Hz. Zülkiyfl aleyhisselam, Hz. Yunus aleyhisselam, Hz. İlyas aleyhisselam, Hz. Elyesea aleyhisselam, Hz. Zekeriyya aleyhisselam, Hz. Yahya aleyhisselam, Hz. İsa aleyhisselam, Hz. Muhammed. sallallahu aleyhi ve sellem (Allah’ın selamı bütün peygamberlerin üzerine olsun!)
Kur’ân’da isimleri bildirilmeyen peygamberlerde vardır.
Peygamberlerin sayısını Allah bilir. İlk peygamber, aynı zamanda ilk insan olan Âdem atamızdır. Son peygamber ise, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dır.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
Son peygamber Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 571 yılında Arabistan’da, Mekke şehrinde doğdu. Doğmadan iki ay önce babası Abdullah ölmüştü. Altı yaşında iken de annesi Âmine öldü. Dedesi Abdülmuttalib’in yanında kaldı. Dedesi ihtiyardı, o da ölünce amcası Ebu Talip onu himayesine aldı.
Ebu Talib, merhametli ve şefkatli bir insandı. Ona yetim ve öksüzlüğünü hissettirmedi. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Amcasının işlerini gördü, koyunlarını otlattı,onunla on iki yaşında iken kervanla Suriye’ye, Zubeyr amcası ile de Yemen’e gitti.
Güvenilir Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem son derece uysal, edepli ve terbiyeli idi. Kötülüklerden onda hiçbir iz yoktu. Oysa ki o zaman her taraf kötülüklerle ve kötülerle dolu idi. Zina, içki gibi kötülükler yaygındı. İnsanlar putlara tapıyorlardı. Kâbe’nin etrafı putlarla doluydu. Kötülüklerin hâkim olduğu bir zamanda herkes ona “Muhammedül-Emin” derdi. “Güvenilir Muhammed” demektir.
O
Sözünde, işinde, tavır ve hareketlerinde doğru idi.
Güvenilirdi.
İnsanları aldattığı hiç görülmemişti.
Kötülüklerden daima uzak durur, kötülerle arkadaşlık yapmazdı.
İyilik yapmayı sever, iyilerle beraber olurdu.
Muhtaçların yardımına koşardı.
Güler yüzlü tatlı dilli idi.
Söz söylediği zaman sözü dinlenirdi.
Putları sevmez, onları ziyaret etmezdi.
Benzeri bulunmayan örnek bir yaşayışın ve faziletli bir hayatın sahibi bir gençti.
Yirmi beş yaşında evlendi. Hanımının adı Hatice idi.
Ticaretle meşgul oldu. Şam’a kervan götürdü, mal getirdi, sattı, kazandı. Herkes onunla ortak ticaret yapmak istiyordu. Çünkü ticarette ehliyeti ve doğruluğu tamdı.
Hira’ya Doğru
İyi bir aile reisi idi. Çocukları olmuştu. Fakirlerin yardımına koşuyor, herkese iyilik ediyordu. Ama insanların içerisine düştüğü kötülüklerden ve haksızlıklardan da son derece üzülüyordu. İnsanların elleri ile yaptıkları putlara ilah diye tapınmalarından son derece rahatsız oluyordu.
Zaman zaman toplumdan uzaklaşıyor. “Hira Dağı”na çekiliyordu. Güneş’e, ay’a, yıldızlara bakıyor, gökyüzünü inceliyor, varlıkların yaratılışını düşünüyordu.
İlk Emir. Oku!
“Hira” da günler geceler geçti. . .
Bir gece bütün peygamberlere gelmiş olan melek Cebrail geldi:
“Oku” dedi.
“Ben okuma bilmem ” diye cevap verdi. Ümmi idi. Okuyup yazması yoktu.
Cebrail yine “Oku” dedi.
Yine ayni cevabı aldı: “Ben okuma bilmem”.
Cebrail üçüncü kez “Oku!”dedi.
Bu kez, “Ne okuyayım?” dedi.
Cebrail, Kur’ân’ın ilk ayetlerini okudu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem okunan âyetleri tekrar etti. Âyetler hafızasına yerleşti, kalbine nakşedildi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e bildirilen Kur’ân’ın ilk âyetlerinin meali şöyledir:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O insanı aşılanmış yumurtadan yarattı.
Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük Kerem sahibidir. ” (Alak Süresi: 96/1-5)
Hiç tanımadığı bir varlık kendisine görünmüş, peygamber olduğunu bildirmişti.
Evine döndü. Hanımı Hatice’ye “Beni örtün, beni örtün!” buyurdu. Hz. Hatice üzerini örttü. Derin bir uykuya daldı. . .
Allah Seni Hiç Bir Zaman Utandırmaz
Uyandıktan sonra gördüğü şeyleri Hz. Hatice’ye anlattı:
“Bana ne oluyor?” dedi.
Hz. Hatice dinledi, gayet sakindi, eşini teselli etti:
“Allah’a yemin ederim ki, Allah seni hiçbir zaman utandırmaz.
Çünkü sen!
Akrabayı gözetirsin.
Acizlerin derdini dert edinirsin.
Misafiri yedirirsin. Fakirleri seversin.
Felakete uğrayanların yardımına koşarsın.
Hile nedir bilmezsin.
Sözün en doğrusunu söylersin.
Böyle kulunu Allah bırakmaz.”
Hz. Hatice, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ın şerefli geçmişini, temiz geleceğine delil olarak gösterdi.
Sende Şimdiye Kadar Doğruluktan Başka Bir Şeye Rastlamadık
Cebrail yine geldi. Gelişi devam etti. Her gelişinde Allah’ın emir ve yasaklarını bildiren ayetler getiriyordu:
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem peygamberlik vazifesine başladı. İnsanları gizli gizli Müslümanlığa davet etti. Gizli davet üç yıl sürdü. Çok az inanan oldu.
Allah, halkı açıktan Müslümanlığa davet etmesini emretti.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem amcalarını, akrabalarını evine davet etti. Onlara yemek yedirdi. Yemekten sonra şöyle bir konuşma yaptı:
“Hamd Allah’a yaraşır ki ben, O’na hamdederim. Yardımı da O’ndan dilerim. O’na inanır, O’na dayanırım.
Şüphesiz bilir ve bildiririm ki, Allah’tan başka İlah yoktur.
Her halde, otlak aramaya gönderilen bir kimse, gelip ailesine yalan söyleyemez. Vallahi ben, bütün insanlara yalan söylemiş olsam, yine size karşı yalan söyleyemem. Bütün insanları aldatsam, yine sizi aldatmam.
Sizi davet ettiğim Allah, öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka İlah yoktur. Ben de O Allah’ın hassaten size genel olarak da bütün insanlara gönderdiği bir peygamberiyim.
Vallahi siz, uykuya daldığınız gibi, öleceksiniz. Uykudan uyandığınız gibi de diriltilecek ve bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.
İyiliklerinizin karşılığı iyilik, kötülüklerinizin karşılığında da ceza göreceksiniz. Bunlar da ya temelli Cennet’te, ya da temelli Cehennem de katmaktır.
İnsanlardan, Ahiret azabı ile ilk korkuttuğum kimseler sizlersiniz. “
Amcası Ebu Leheb, davetine karşı çıktı. Bu toplantıdan bir netice alınamadı.
Allah,peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e, açıktan insanları Müslümanlığa davet etmesini emretti.
Bir gün Safa tepesine çıktı:
“Koşun ey Kureyş topluluğu! Size önemli bir haberim var” diye seslendi.
Sesi duyanlar koşup geldiler: “Ey Muhammed! Ne haber var sende”? dediler.
“Benimle sizin haliniz, düşmanı görünce, ailesini haberdar etmek üzere koşan ve düşmanın, kendisinden önce ailesine yetişip zarar vermesinden korkarak haykıran bir adamın haline benzer.
Ben size şu dağın eteğinde veya şu vadiden atlılar çıkacağını veya sabaha, akşama düşman baskınına uğrayacağınızı bildirecek olursam, sözlerime inanır mısınız?” dedi.
“Evet! Sende şimdiye kadar doğruluktan başka bir şeye rastlamadık. Sen bizim yanımızda itham edilmiş bir kimse değilsin. Sende hiçbir yalana da rastlamış değiliz” cevabını verdiler.
Bunun üzerine peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem toplantıya katılan ailelerin isimlerini sayarak bir konuşma yaptı, konuşmasının sonunda şunları söyledi:
“Sizi, ‘Allah’tan başka ilah yoktur, O birdir. O’nun eşi, ortağa yoktur. ” diye inanmaya davet ediyorum. Ben de O, Allah’ın kulu ve peygamberiyim. “
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in konuşmasından Ebu Leheb çılgına dönmüştü. Yerden bir taş alıp “Helak olasıca! Bizi bunun için mi buraya topladın?” dedi. Taşı peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem’e fırlattı. Toplananlar, toplandıkları gibi dağıldılar.
Peygamberi Öldüreceklerdi
Mekke müşrikleri, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in davetini kabul etmediler, Müslüman olmadılar, amansız birer düşman oldular.Himayesiz Müslümanlara işkenceler yaptılar, alış veriş yapmayı yasakladılar.Hayatı çekilmez bir hale getirdiler. Müslümanları putlara tapınmaya zorladılar…
Müslümanlar, Peygamberimiz allallahu aleyhi ve sellem’den izin alarak gizlice Habeşistan’a, Medine’ye hicret etmeye başladılar. Medine’de Evs ve Hazreç kabileleri de Müslüman oldular.
Müşrikler,Muhammed Medine’ye giderse,kuvvetlenirler,öldürelim dediler. . Her kabileden bir adam seçtiler. Bu adamlarr geceleyin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in evini basacak, öldüreceklerdi. Allah, Cebrail vasıtası ile müşriklerin planını haber verdi.
Peygamberimiz, Hz. Ebubekir’le birlikte, müşrikler evini basmadan önce Mekke’den ayrıldı. Sevr mağarasında saklandı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in evini bastılar, bulamadılar, her tarafta aradılar; Sevr mağarasına kadar geldiler. Sevr mağarasının kapısına örümceğin ağ kurduğunu gördüler, mağaranın içine bakmadılar. . .
Uzun, meşakkatli ve tehlikeli bir yolculuktan sonra, Peygamberimiz, Hz. Ebubekir’le birlikte Milattan sonra 622 yılında Medine’ye ulaştı. Medine’li Müslümanlar tarafından coşku ile sevinçle karşılandı.
Yeni Bir Devlet
Peygamberimizin hicreti ile birlikte Müslümanlar Medine’de devlet oldu.Müslüman olmayan kabilelerle anlaşma yapıldı. karşılıklı birbirlerinin haklarını gözeteceklerdi. Mekke’deki işkenceli ve sıkıntılı bir hayattan sonra, Medine’de peygambeR sallallahu aleyhi ve sellemin önderliğinde Müslümanlar için huzurlu, hür ve asûde bir hayatı yaşamaya başlamıştı.. . . .
Müşrik Kini
Müşrikler, Müslümanların Medine’de devlet kurup bir güç olmalarından dolayı,kin ve düşmanlıkları daha da arttı. Müşrik kabileleri de yanlarına alarak Medine’ye saldırdılar. Allah peygamberini ve Müslümanları korudu. Müşriklerle yapılan Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında düşmanlar geri püskürtüldü. Müşrik kabilelerin düşmanca hareketleri de engellendi.. . .
Savaşlardan Sonra
Savaşlardan sonra Müslümanlık daha da kuvvetlendi. Hudeybiye Antlaşması ile de her tarafta yayılmaya başladı. Müslümanlıktaki temizliği, adaleti, iyiliği, insanlığı, sevgiyi, yardımlaşmayı görenler, kitleler halinde Müslüman olmaya başladılar. Allah’ın varlığı ve birliği gönüllere, hayata hâkim oldu. Herkes “Allâhü Ekber En büyük Allah’tır” dedi.
Kabe’de Ezan
Mekke’li müşriklerin saldırı gücü kalmamıştı. Ama Kâbe’nin etrafı putlarla dolu idi. Mekke’de halâ putlara tapılıyordu. Mekke, Müslümanlığın faziletinden ve hâkimiyetinden mahrumdu.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem on bin kişilik bir kuvvetle ile Mekke üzerine yürüdü. Evlerinde oturanların, Kâbe’ye sığınanların, silah kullanmayanların canlarının ve mallarının emniyette olduğunu ilan etti. Mekke’ye girdi. Hiç kimsenin canına ve malına zarar verilmedi. Kâbe putlardan temizlendi.
Bilal-i Habeşî Kâbe’nin damına çıktı. Ezan okudu: Allah’ın varlığını, birliğini, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ın kulu ve peygamberi olduğunu ilan etti. . .
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, vakti ile kendisine ve Müslümanlara çok kötülük etmiş olanlar dâhil, bütün Mekkelilerin affedildiğini ilan etti. Onlar da geldiler, kendi istekleri ile Müslüman oldular.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye döndü. Arabistan Yarımadası’nda Müslümanlık karşısında bir güç kalmamıştı. Müslümanlık Arabistan Yarımadası’na hâkim olmuştu.
Veda Hutbesi
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hac yapmaya karar verdi. İhrama girdi. Arafat’ta Hac için yüz yirmi dört bin kişi bir araya geldi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Arafat’ta bir konuşma yaptı. Bu konuşmaya “Veda Hutbesi” dendi. Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde şöyle buyurdu:
“Ey insanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak birleşemeyeceğim.
İnsanlar!
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, tecavüzden korunmuştur.
Ashabım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız.
Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
Ashabım!
Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin.
Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir.
Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emri ile faizcilik artık yasaktır. Cahiliyyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib’in oğlu amcam Abbas’ın faizidir.
Ashabım!
Cahiliyyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da Abdülmuttalibin torunu (amcazadem) Rebia’nın kan davasıdır.
İnsanlar!
Bugün şeytan sizin şu toprağınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurmak gücünü ebedî surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir, dininizi korumak için bunlardan sakınınız.
İnsanlar!
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır, sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.
Müminler!
Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’ân’dır.
Müminler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğerki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.
Ashabım!
Kendinize de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
İnsanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’na en çok saygı göstereninizdir. Arab’ın Arap olmayana- Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
İnsanlar!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
-Allah’ın elçiliğini ifa ettin. Vazifeni yerine getirdin.
Bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şehadet ederiz” dediler.
(Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü şehâdet parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da topluluğun üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu): Şâhid ol yâ Râb! Şâhid ol yâ Râb! Şâhid ol yâ Râb!
İnsan Haklan Beyannamesi
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Yedinci Yüzyılın ilk yarısında yaptığı bu konuşma gerçeklerine, insanlık âlemi yirmi birinci yüzyılda olmasına rağmen hâlâ gerçek manada kavuşmuş değildir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bu konuşmayı yaptığı asırda O’nun terbiye edip yetiştirdiği sahabenin dışında insanlar, O’nun belirttiği gerçeklerden haberdar bile değildi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, insanların uymakla yükümlü olduğu Allah’ın bildirdiği temel esasları “Veda Hutbesi”nde özet olarak bildirdi. Bu esasları şöyle sıralayabiliriz:
- Can ve mal emniyeti esastır. Cana ve mala tecavüz haramdır.
- İnsanların birbirlerini öldürmeleri, kan davaları haramdır.
- Faizin her çeşidi haramdır.
- Haksız kazanç, insanları aldatarak malını elinden almak haramdır.
- Kadın insandır, kadınların da insan olarak hakları vardır. Kadın erkek karşılıklı olarak haklara sahiptir. Kadına zulüm haramdır.
- İnsanlar, insan olarak aynı haklara sahiptir. İnsanlar arasında ayrıcalık yapmak haramdır.
- Allah’tan korkmanın alâmeti, Allah’ın emirlerini yapmak, yasaklarından sakınmaktır. Bu vazifeyi yapanlar Allah katında üstündür. Kimin üstün olduğunu da ancak Allah bilir.
- Cahiliyye adetleri kaldırılmıştır.
- Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Bir kimseye kardeşinin malı helal olmaz. Meğer ki gönül rızası ile vermiş ola.
- Köleler de insandır. Onlara zulüm yapmak haramdır.
- Suç şahsidir. Suçu kim işlemişse suçtan o sorumludur. Suç işleyenin çocuklarına, hısım ve akrabasına yüklenemez.
- Emaneti korumak esastır. Borcu vermek vazifedir.
- Herkes Ahiret Günü’nde Allah’ın huzuruna çıkacak, dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. İyiler mükâfat, kötüler ceza alacaktır.
- Mü’minler, peygamberin bıraktığı emanete, Allah’ın kitabı Kur’ân’a sımsıkı sarıldıkça hiç şaşırmayacaklar, Allah’ın yolunda olacaklardır.
Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem, “Vedâ Haccı“ndan sonra Medine’ye döndü. Hastalandı. 63 yaşında iken 632 yılında Rabbisine kavuştu. Bu dünyadan ayrıldı.
Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiği zaman Arabistan Yarımadası İslâm bayrağı altında idi. Hak hâkim olmuştu. Şirk ve batıl yok edilmişti.
Kur’an-ı Kerime göre,peygamberimizi şöyle tanırız:
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem: Allah’ın elçisidir.
En yüce ve güzel bir ahlak sahibidir.
En güzel hayat örneği O’ndadır.
O, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Müminlere gelen her sıkıntı O’nu üzer.
O, Âlemlere rahmettir.
O’na uyanları ve O’na tabi olanları, Allah sever:
O’na itaat Allah’a itaattir. Çünkü O, Allah’ın emirlerini bildirir.
O, Allah’ın son peygamberidir.
Salât-ü selâm O’na…