5) Yahudilerin ve Hıristiyanların Allah’ın Sevgilisiyiz Demeleri
Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’ın oğulları ve sevgilileri olduklarını iddia ediyorlar. Bunlara göre tanrı, ‘kullarını bir tutmazmış, bir görmezmiş?’
Kurtarıcı durumunda kendini gösteren bir Hıristiyan şöyle diyor:
“Tanrının Yahudiler ve Hıristiyanlar için planları vardır. Diğerleri Hıristiyan olmadıkça böyle bir şey söz konusu değildir. Tanrının Hıristiyanlar için cennetle, Yahudiler için ise yeryüzü ile ilgili bir planı vardır. ”
Muhatabı Kurtarıcı Hıristiyan’a soruyor: “Yahudiler için ilgili plan nedir?” “İsrail’i yeniden kurmak” cevabını alıyor.
Cennete de ancak Yahudiler ve Hıristiyanlar girecekmiş, bu, konuda da Hıristiyanlarla Yahudiler arasında çekişme vardır.
Allah, Kur’ân’da Hıristiyan ve Yahudilerin bu iddialarını cevaplandırır. Çünkü bu iddialar, inançla ilgilidir. Yanlış inanç insanı Allah’tan uzaklaştırır, sapıklığa düşürür. Allah kullarının doğru yolda olmasını, onların hür iradeleri ile doğru yola gelmelerini istediği için Yahudi ve Hıristiyanların asılsız iddialarını cevaplandırıyor.
Allah, Mâide Sûresi, âyet 18’de şöyle buyurur:
“Yahudiler ve Hıristiyanlar: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler.
De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azab ediliyor?
Doğrusu siz de O’nun yarattığı insanlardansınız.
O, dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder.
Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir.
Sonunda dönüş de ancak O’nadır. “
Allah, Bakara Sûresi, âyet 111’de şöyle buyurur:
“Yahudiler yahut Hıristiyanlar hariç, hiç kimse Cennet’e giremeyecek” dediler.
Bu onların kuruntusudur.
Sen de onlara: “Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin”de.
Yahudiler ve Hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğullarıyız ve sevgilileriyiz” demekle üstünlük iddia ediyorlar.
İşledikleri günahlardan dolayı Allah’ın onlara azap etmeyeceğini, Cehennem’e girmeyeceklerini ileri sürüyorlar. Cehennem’e girseler bile bunun, birkaç günden fazla sürmeyeceğine inanıyorlardı.
Yahudilerin ve Hıristiyanların bu iddiaları yerinde olsa ne olur?
İlâhî adalet yerini bulmaz.
İlâhî adalet mutlaka yerini bulacak, kâfir küfrünün; zalim zulmünün cezasını çekecektir.
Yahudilerin ve Hıristiyanların bu iddiaları doğru olsa, Allah’ın bir kısım insanları himaye ettiği, onlara üstünlük sağladığı sonucu ortaya çıkar. Onların yeryüzünde çıkardıkları fesatlara müsaade ettiği, fesatçılara âhirette vereceği cezadan onları muaf tutacağı sonucuna varılır. Bu ise Allah’ın şanına yakışmaz. Allah fesatçıları cezalandırır. Kimseye imtiyaz tanımaz.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in daveti karşısında Yahudilerin ve Hıristiyanların kendilerini üstün görme tavırları boşuna olduğu gibi, Cennet’e Yahudilerden ve Hıristiyanlardan başkası giremez iddiaları da boş bir kuruntudur. Yahudilerin ve Hıristiyanların bu iddiaları, Allah’ın iradesine bir müdahaledir.Bu da bir şirktir.
Hiçbir millet ve hiçbir kimse Allah’ın oğulları ve sevgilileri değildir. Allah kullarından hiç kimseye imtiyaz vermemiştir. Kim, Allah’a inanır O’nun bütün peygamberlerini ve kitaplarını kabul eder, O’nun emirlerini yapar, yasaklarından sakınır ve iyi bir insan olursa, O Allah’ın sevdiği kul olur. Allah katında üstünlüğü bulunur.
Allah’ın, kimi sevdiğini de hiç kimse bilemez. Yalnız ve yalnız Allah bilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, peygamber olduktan sonra ona inanmadan, O’nun Allah’tan Cebrail vasıtası ile alıp insanlara sunduğu emirleri yapmadan, yasaklardan kaçınmadan, Allah’ın sevdiği kul olmak hiç mümkün değildir. . .
Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’ın hükmü yerine, kendi koydukları hükümle,kendilerini Allah’ın sevgilisi ilan etmeleri şirk anlayışının bir göstergesidir.
6) Hıristiyanlar İsa aleyhisselam’a Tanrının Oğlu Demeleri
Yahudiler Üzeyr’e; Hıristiyanlar, Hz. İsa aleyhisselam tanrının oğlu dediler. Allah, Yahudi ve Hıristiyanların bu inanışlarının asılsız olduğunu bildirir.
Allah, Tevbe Sûresi: ayet 30’da şöyle buyurur:
“Yahudiler, Üzeyr Allah’ın oğludur dediler.
Hıristiyanlar da ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler.
Bu onların, ağızları ile söyledikleri sözleridir ki, daha önce küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Haktan nasıl da sapıyorlar?”
Yahudi hahamlarının ve tarihçilerinin bildirdiğine göre, Yahudi mukaddes kitaplarını taşıyan sandık birkaç kez düşmanlarının eline geçmiş, mukaddes kitap saldırıya uğramış ve Allah tarafından Hz. Musa aleyhisselam’a verilen levhalar kaybolmuş.
Yahudi din adamları, hafızalarında kalan bazı ayetleri parça parça yazmışlar.
Babil esaretinde iyi bir yazıcı olan kâhin Ezra (Üzeyr) şifâhî ve kısmen yazılı olan rivayetleri bir araya toplayıp Yahudi mukaddes kitabını meydana çıkarmış.
Bu hizmetinden dolayı Ezra İsrailoğulları’nın saygısını kazanmış, zamanla bu saygı o kadar aşırı bir noktaya varmış ki, Yahudiler Ezra’yı, Allah’ın oğlu saymışlar.
Mesih, Allah’ın oğlu demek, hem Allah’a, hem Hz. İsa aleyhisselam’a bir iftiradır. Allah’a oğul isnat etmek büyük bir yalandır. Açık bir küfür ve şirktir.
Hıristiyanların “Mesih Allah’ın oğludur” sözü, Yunan putperestleri, Roma putperestleri, Hind putperestleri, Firavun putperestleri ve daha önce küfreden putperestlerin sözlerine benzemektedir.
Üzeyr Allah’ın oğlu sözü, Yahudilerin uydurduğu bir sözdür.
Mesih İsa Allah’ın oğlu sözü, Hıristiyanların uydurduğu bir sözdür.
Allah onları kahretsin. Nasıl da uyduruyorlar. . .
Üzeyr, Allah’ın oğlu değildir. Allah’ın yarattığı bir kuldur.
Mesih İsa Allah’ın oğlu değildir. Allah’ın yarattığı bir kuldur.
Mesih İsa Allah’ın bir peygamberidir.
7) Allah’ın Koyduğu Sınırı Aşmaları
“Taş yerinde ağırdır” diye bir atasözümüz vardır. Allah’ın yarattığı varlıklar da yerinde değerlidir. Toprak topraktır, rüzgâr da rüzgâr. Rüzgârdan toprak vazifesini beklemek boşuna olduğu gibi, arslana da at muamelesi yapmak mümkün değildir. İnsanın yavrusu, insan, hayvanın yavrusu da hayvandır. İnsanın yavrusu, hayvan olmaz, hayvanın yavrusu da insan olmaz. . .
Mesih Hz. İsa aleyhisselam, Hz. Meryem’in oğludur. İnsandır. Annesi Meryemde son derece iffetli ve namuslu bir hanımdır. Hz. Meryem’e insan eli değmemiştir. Hz. Meryem’in İsa’ya gebe kalması, Hz. İsa aleyhisselam’ın doğumu bir mucizedir. Allah’ın kudretinin bir neticesidir.
Yahudilerin,Hıristiyanların ve Müslümanların Meryem’e karşı tutum ve davranışları şöyledir: Yahudiler Meryem’e şöyle dediler:
“Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü adamı değildi, annen de iffetsiz değildi.”
‘Bu çocuğu nereden aldın?
Yahudiler, Meryem’e ve oğlu Mesih İsa ya gerçeğe aykırı isnatlar da bulundular, iftira ettiler. Haddi aştılar. . .
Hıristiyanlar ise,İsa aleyhisselam babasız dünyaya geldiği için ona tanrının oğlu, tanrı dediler, Hem Allah’a, hem de Hz. İsa aleyhisselam’a iftirada bulundular.
Bu iftirayı da dinlerinin esası haline getirdiler. İsa aleyhisselam’ı bulunduğu mevkiden aldılar, tanrılık makamına yükselttiler, Ona en büyük iftirayı yaptılar.
“Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler” âyeti gereği ebedî bedbahtlığa mahkûm oldular.
İsa aleyhisselam’a “tanrının Oğlu”, “tanrı” demekle şirke girdiler, tanrının sayısını artırdılar. Kutsal Ruhu da ekleyince sayıyı üçe çıkardılar. Üçe bir demekle de işi içinden çıkılmaz hale getirdiler, şirk bataklığına saplanıp kaldılar. Meryem’e tanrının anası,tanrıça demekle şirk’e girdiler.
“Doğrusu Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Ama ondan aşağısını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftira etmiştir” ayeti gereği Hz. İsa aleyhisselam’a tanrı, tanrının Oğlu diyenler, şirk günahını işlediler, kendilerini affedilmeyecek bir duruma düşürdüler.
Müslümanlar,Kur’an-ı Kerimin bildirdiği gibi inandılar.Meryem iffetsiz değil,iffetli,faziletli bakire bir hanımdır.İsa aleyhisselam’ı doğurması bir mucizesidir.İsa aleyhisselam Allah’ın peygamberi ve kuludur.
8) Necran Hıristiyan Heyeti
Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e Necran’dan bir Hıristiyan heyeti geldi. İçlerinde reisleri ve başpapazları da vardı.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemle bunlar arasında konuşmalar oldu. İmana gelmediler.
“Niçin bizim efendimiz İsa hakkında kötü sözler söylüyorsun?” dediler.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Ne diyormuşum?” buyurdu.
“Kuldur, diyormuşsun” dediler
Peygamberimiz: “Evet! O Allah’ın kulu ve peygamberidir. Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir. ” buyurdu.
Peygamberimiz:
“O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur” ayetini hatırlattı.
Bu cevaba sinirlendiler.
“Sen hiç babasız insan gördün mü? Eğer doğru söylüyorsan onun gibi bir kişi göster” dediler.
“Muhakkak Allah indinde İsa’nın durumu, Âdemin durumu gibidir.
Allah Âdemi topraktan yarattı, sonra ona ‘ol’ dedi. O da oluverdi. ” âyeti indi. Allah, Hz. Âdem aleyhisselam’ı nasıl topraktan yaratmış ise, Hz. İsa aleyhisselam’ı da babasız yaratmıştır. Hz. Âdem aleyhisselam, Hz. İsa aleyhisselam’ın yaratılışına örnek gösterildi.
Necran Hıristiyan heyeti küfürlerinde inat ve ısrar ettiler,şirk’te kaldılar.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Necran Hıristiyan heyetine:
“Bana inanmıyorsanız, gelin; Allah’tan yalancılar üzerine lanet dileyelim” dedi.
Allah’ın Rasûlü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i yanına alarak lanetleşmek üzere Hıristiyan heyetinin yanına çıktı. Kucağında Hüseyin vardı. Hasan’ın elinden tutuyordu. Fatıma babasının arkasından yürüyordu. Onun arkasında Ali vardı. “Ben dua ettiğimde âmin deyin” buyurdu.
Necran heyetinin Başpapazı: “Ey Hıristiyan topluluğu. ! Öyle kişiler görüyorum ki, eğer onlar, Allah’ın dağı yerinden oynatmasını isteseler oynatır. Sakın lanetleşmeyin. Helak olursunuz” dedi.
Korktular, lanetleşmekten kaçındılar. Müslüman da olmadılar. Buna karşılık İslâm idaresini kabul ettiler.
Daha sonraları başkanları ile seyyidleri Müslüman oldular, İslâm’a hizmet ettiler.
Kur’ân-ı Kerim’de Peygamberimiz Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem Necran’dan gelen Hıristiyan heyeti ile lanetleşmesi, meâlen şöyle haber verilmiştir:
“Sana gelen ilimden sonra artık her kim seninle münakaşaya kalkarsa şöyle deyiver: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendilerimizi ve kendilerinizi çağıralım. Sonra da dua edelim de Allah’tan yalancılar üzerine lanet dileyelim. “
Necran Hıristiyan heyeti, Peygamberimizle lanetleşmekten kaçındı ama, yalan yere Hz. İsa aleyhisselam’a tanrının oğlu dedikleri için yalancılardan oldular, lanetlik duruma düştüler.
Hz. İsa aleyhisselam’a tanrının oğlu veya tanrı diyenler; müfteri, yalancı ve lanetli durumuna düştüler. Bunlar hakkında: Allah Mâide Sûresi âyet: 17, 72-73’de şöyle buyurur:
“Muhakkak ki, ‘Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuşlardır.
(Onlara) de ki: ‘Allah, Meryemoğlu Mesih İsa’yı, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek isterse O’na kim engel olabilir?’
“Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kâdirdir. “
*
“Andolsun ki ‘Allah kesinlikle Meryemoğlu Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuşlardır.
Hâlbuki Mesih, ‘Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz.
Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılar, atık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur’ demişti. “
*
Andolsun “Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler de kâfir olmuşlardır.
Hâlbuki bir tek ilahtan başka ilah yoktur.
Eğer bu söylediklerinden vazgeçmezlerse, onlardan kâfir olanlara muhakkak acıklı bir azab dokunacaktır. “
Hz. İsa aleyhisselam’a tanrının oğlu, tanrı diyenler; müfteri, müşrik, yalancı, lanetli olmanın yanında kâfir olarak da çağrılacaklardır.
Bunlar, “Biz Allah’ın sevgilileriyiz” diye iddia ediyorlardı.
Allah ise, “Allah kâfirleri sevmez” buyuruyor.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili adlı tefsir kitabında, bu 17. ayetin açıklamasında şöyle der:
“Bunlar genellikle Mesih”e ilah (tanrı) dedikleri gibi, “Baba, Oğul, Ruh, üç ilah, bir ilahtır. Ulûhiyet (Allahlık) cevheri birdir” diye, üçlü inanç altında bir de Tevhid (tek ilah) iddia ettiklerinden, gerçekte “Allah, Mesih’ten ibarettir” demiş olurlar.
Gerçekte Hıristiyanların üçlü inanışının iki yüzü vardır ki, birisi şirk, birisi birliktir. Şirk ile azarlandıkları zaman Tevhid yüzünden görünürler, birlik ile azarlandıkları zaman da; “Biz üç diyoruz” derler.
Hıristiyanlar, Baba, Oğul, Ruhul-Kudüs diye ayırdıkları üç ilahı bir Allah olmak üzere birleştirdikleri zaman, bu birlikte “Mesih’i” kastederler.
Küfür olması için “Mesih ilahtır” demenin bile yeterli olduğunda şüphe yok ise de, böyle demek, “Mesih, ilahtır” veya “Allah, Mesih’tir” demekle aynı olmadığı için buna Hıristiyan mezheplerinin hangisinin açık ve hangisinin gizli bir şekilde temas edeceğini biraz düşünelim:
Birincisi: Allah bir özel isim olduğu gibi, Meryemoğlu Mesih isminin de bir şahsı ifade eden özel bir isim olduğu açıktır. Bunun için, “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir” demek, Allah ile Mesih arasında, “Mesih İsa’dır” demek gibi tam bir şahsî birliği iddia etmektir. Böyle diyenler Mesih’i ancak Lâhut (Allah)’tan ibaret bir şahsi hüviyet farzetmiş olurlar. Meryem’in oğlu olan bir insanî şahıstan insanlığı uzaklaştırıp, onu yalnız Allah olarak almış olurlar. Bu şekilde “Allah Mesih’tir” demek, “Mesih Allah’tır” demekle aynıdır.
İkincisi: Resmi Hıristiyanların iddia ettikleri gibi Mesih Allah’tan başka insanlık tarafı bulunduğu, Mesih’in hem tam bir ilah, hem de tam bir insan olduğu tasavvur edildiğine göre anılan: Allah bir insandır veya bir çeşit insandır; demek gibi bir parça birliği veya hulül (başka cisme girme) iddia etmek olur. Bu takdirde, “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir” demek olmasa da Mesih’in bir kısmı bir cüz’ü, bir parçası Allah’tır, Mesih’in dışında Allah yoktur, fakat Mesih’te Allah’tan başka bir şey de bulunabilir, demek olur.
Mesih hakkında Hıristiyanların inancı üç mezhebe ayrılmıştır.
Bir kısmı Mesih’te ancak bir tabiat, diğer kısmı iki tabiat tasavvur ederler.
Bir tabiat tasavvur edenlerin bazısı yalnız insan demiş, diğer bazısı da yalnız Allah olduğunu iddia etmiştir.
Birisine göre Mesih ilah değil, ancak bir insandır. Diğerine göre de insan değil, ancak bir ilahtır.
Diğerleri ise Mesih’te biri Allah, biri insan iki tabiat var demişler ve bu insanî oluşun tüm veya parça olup olmadığından da bahsetmişler.
Başlangıçta İskenderiye papazlarından olup Aryan mezhebinin sahibi olan Arius ve taraftarları gerçekten muvahhid (Allah’ı birleyen) idiler. Bunlar Hz. İsa aleyhisselam’ın bir kelimetullah (Allah’ın kelimesi) olduğunu ve fakat Allah’ın aşağısında olup mahlûk (yaratılmış) olduğunu ve Hz. İsa aleyhisselam’ın bir ilah değil, yaratılmış olgun bir insan olduğunu benimsiyorlardı.
Arius Hıristiyanlığı ilk kabul eden İstanbul kurucusu I. Konstantin’in zamanında idi. Konstantin ve birkaç halefi bu mezhepte bulunuyordu. Hıristiyanlığın resmen ortaya çıkmasından daha önce Antakya Patriği Şemşatlı Pols ve buna uyanlar da gerçekten Tevhid ehli idiler.
Bu zat, “Hz. İsa aleyhisselam diğer peygamberler gibi Allah’ın kulu ve peygamberidir. Allah onu Meryem’in rahminde eşkalsiz yaratmıştır. Hz. İsa aleyhisselam bir insandır. Onda ilahlık yoktur. Kelime nedir? Ruhul-Kudüs nedir bilmem” diyordu.
Fakat yine I. Konstantin zamanında (m: 325) tarihinde İznik’te toplanan ilk Konsil’de (Hıristiyan Ruhânî Meclisi’nde) ikibin kırksekiz piskopos toplanıp içlerinden-Arius dışarıda bırakılmak ve onun aleyhinde birleşmek üzere üçyüz onsekiz kişi seçilmiş ve bunlar İskenderiye Patriğinin başkanlığı altında toplanarak Arius’u kafir ilan ederek ve Teslis (Üçlü İnanç)’ı kabul edip ilk olarak Hıristiyanlık kanunlarını koymuşlardır. Bunların kabul ettikleri ve yaydıkları inanç kanunu şu idi: “Biz her şeyin sahibi, görülenin görülmeyenin yapıcısı olan bir ilâh babaya ve bir oğula; Bir Allah’ın bir oğlu, bütün yaratılmışların ilki ve yaratılmış değil babasının cevherinden bir hak ilahtan bir hak ilah, bütün âlemler ve her şey onun eli ile yaratılmış bizim için ve bizim kurtuluşumuz için gökten inmiş ve Ruhul-Kudüs’ten cesetlenip bakire Meryem’den doğmuş ve Filatos zamanında asılıp defnedilmiş olan ve sonra üçüncü gün kalkıp göğe çıkan ve babasının sağında oturan ve ölülerle diriler arasında hüküm vermek için bir kerre daha gelmeye hazır bulunan Yesü Mesih’e iman deriz.
Bir de Ruhül-Kudüs’e, babasından çıkacak olan hak ruha ve günahları affetmek için bir vaftize ve Katolik, kutsal bir Mesih cemaatine ve bedenlerimizin dirileceğine ve sonsuz daimî hayata iman ederiz,derler.
9) Allah Hiçbir Şeye, Çocuğa Muhtaç Değildir
Her şey Allah tarafından yoktan yaratılmıştır.Her şey Allah’a muhtaçtır.
Sahip oldukları bütün güçler, kabiliyetler, özellikler yaratılmış varlıklara Allah tarafından verilmiştir.
Varlıkların soylarının devamı, işlerinin görülmesi ve savunmalarının yapılması, müşküllerinin halledilmesi için çocuk sahibi olmaları da Allah’ın yarattığı varlıklara bir lutfudur.
Bütün peygamberler, Allah’ın bir olduğunu bildirmişlerdir.
Bütün peygamberler, “Allah’ın eşi, benzeri, dengi, ortağı, kızı, hanımı yoktur” diye duyurmuşlardır.
Ancak Hak dinden kendilerini yoksun bırakan, kafalarından kendilerine göre din icat etmeye çalışanlar, Allah’ı da kendi batıl düşüncelerine göre tesbit ve tayin etme cüretkârlığında bulunmuşlar, Allah’a eş ve çocuklar isnat etmişlerdir.
Allah, son peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e Cebrail vasıtasıyla gönderdiği son ilâhî kitabı Kur’ân’da kendisine isnat edilen “çocuk sahibi olma” iddiasını delilsiz, bilgisizce yapılan iftira ve isnatlar olduğunu haber verir. Allah’ın çocuk sahibi olmadığını bildiren ayetlerden birkaçının mealini veriyoruz:
O zalimler: ‘Allah çocuk edinmiştir’ dediler, (Hâşâ) O, bundan yüce ve uzaktır.
Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir.
Bakara:2/116
*
Allah hiçbir çocuk edinmemiştir.Onunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı.Allah onların yakıştırdıklarından ve noksanlıklardan uzaktır.
Mü’minûn:23/91
*
Allah ancak bir tek Allah’tır. O çocuğu olmaktan yüce ve uzaktır..
Nisa:4/171,Ayrıca bakınız: En’âm :6/101-103′ Meryem:19/ 35, Kehf :18/ 4-5 Yunus:10/ 68-69
“Allah çocuk edindi” iddiası kuru bir iddiadır, zandır, yalandır.
Allah’ın oğul edinmeye ihtiyacı yoktur.
Çocuk sahibi olmak, diğer varlıklar gibi ölümlü olmak demektir.
Neslini, soyunu sürdürmek için diğer varlıklar gibi bir eşe muhtaç olmak demektir.
Malını, mülkünü miras bırakacağı bir mirasçıya muhtaç olmaktır. Oğul edinmek, yaratılmış muhtaç varlıkların işidir.
Allah’a oğul isnat etmek, Allah’a eksikliği, zayıflığı, ihtiyaç içinde olmayı isnat etmektir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.
Ana doğurur, çocuk doğar. Doğurma ve doğma olayı yaratıldıktan sonra meydana gelen bir hadisedir. Bir başlangıcı vardır. Yaratılma olmadan doğurma ve doğma olmaz. Bir yaratma olmadan kendiliğinden bir doğumun olacağını düşünmek akla ve mantığa aykırıdır.
Hak dinden uzaklaşanlar, Allah’tan doğmuş erkekli dişili bir takım ilahlar uydurmuşlardır. Bunların düşüncesi batıl ve yanlıştır.
Yoktan yaratılma hadisesinden bilgisi olan bir kısım insanlar da çeşitli batıl düşünceler neticesinde, Allah’a doğurma isnadında bulunmuşlardır. Melekleri Allah’ın kızları kabul eden Arap müşriklerin yanında İsa’ya Allah’ın oğlu diyen Hıristiyanlar da bu batıl düşünceye düşenler arasındadır.
Allah’a çocuk isnat edenler, o çocuğa ilahlık da isnat etmiş olurlar, o çocuğa da tapınırlar. Nitekim Hıristiyanlar, “tanrının Oğlu” dedikleri İsa aleyhisselam’a tapınıyorlar. İlahın annesi de ilahe olacağı için Hıristiyanlar bir ara, Meryem’i üçlü tanrı sistemine dâhil etmişler: Baba-Ana-Oğul demişler, daha sonra Meryem’i üçlükten çıkarmışlar, Kutsal Ruh’u dahil etmişler: Baba-Oğul-Kutsal Ruh demişler, hâlâ da diyorlar. Bu ara Hz. Meryem’e de dualarını arz ediyorlar. O’na bir tanrıça gibi davranıyorlar.
“Allah’ın çocukları olduğuna inanmak kadar gülünç ve basit bir inanç olamaz. “
Fani olan, yaratılmış insan fıtratıyla, ezelî ve ebedî yaratıcı olan ilâhî tabiatın arasındaki korkunç farkı anlayamamaktan; gülünç ve basit, ‘Allah’a çocuk isnat etme’ inancı meydana gelmektedir.
Bu basit ve gülünç inanca sahip olanlar, fani varlıkların doğum yolu ile nesillerini devam ettirmelerindeki ilâhî kanunun hikmetini de kavrayamamaktadırlar.
İnsanoğlu yaşlanır, zayıf düşer. Doğum ise, yaşlanan gücün genç ve dinç filizlerle yer değiştirmesinin ifadesidir.
İnsanoğlu yeryüzünde, Allah’ın dilediği müddet boyunca üzerine düşen vazifeyi yerine getirir. Yaşlanınca görevi gençlere devreder. Doğum yaşlılarla gençler arasındaki görev devrini sağlar.
İnsanoğlu çevresinde bulunan varlıklara karşı kendini savunur. İnsan ve hayvan türünden düşmanlarla savaşır. Bu gibi hallerde insana en iyi dayanak çocuklarıdır.
İnsanoğlu alınteri döker, mal toplamaya çalışır. Çocuk malın elde edilmesi için sarfedilen gayrette en iyi yardımcıdır.
Bunlara benzer sayılamayacak kadar Allah’ın yeryüzünün imarı hususundaki hikmetinin gereğini yerine getirme imkânını doğum vermektedir. Bu vazife, süre dolup her şey olup bitinceye kadar devam edecektir. Bu saydıklarımızdan hiçbirisi Allah için söz konusu değildir.
O’nun ne süresini uzatmaya, ne de yaşlanınca yardımına koşacak birisini bulmaya ihtiyacı vardır. Allah’ın zatı ile akla gelecek veya gelmeyecek hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bunun için Allah’ın çocuğa ihtiyacı yoktur.
İnsanın çocuğa ihtiyacı vardır. Doğum insanın bu ihtiyacını giderir. Allah’ın çocuk vasıtasıyla yapacağı hiçbir şey yoktur. Allah neyi dilerse o hemen oluverir.
Allah’ın bir çocuğunun olması gereksizdir. Allah her türlü gereksizlikten yüce ve uzaktır. Allah çocuk edindi diyenler, delilsiz ve bilgisiz söylemektedirler.
Allah buyurur:
“…Elinizde herhangi bir delil yoktur. Bilmediğiniz şeyleri Allah’a karşı nasıl söylüyorsunuz. ” (Yûnus Sûresi: 10/68)
Allah çocuk edindi, diye söyleyenlerin ellerinde iddialarını ispatlayacak bir delilleri yoktur. Bildiklerinden değil, bilmediklerinden söylüyorlar. Babalarını, atalarını, papalarını taklit ederek söylüyorlar. Babalarının, atalarının, papalarının sözleri de bilgiden ibaret değildir, zandan ibarettir.
Allah çocuk edindi sözü, büyük bir günah, büyük bir cüret, ağızlarından çıkan büyük bir laf oldu, büyük bir suç oldu.
İnsanın bilmediği konularda söz söylemesi, insanlığına yakışmayan bir şeydir. Bu söylenen şey Allah ile ilgili ise, hem de hiçbir bilgiye dayanmıyorsa. Bu bir suçtur, suçların en büyüğüdür.
Bir kere böyle bir suçu işlemek:
- Kulların Allah’a karşı takınmaları gereken kulluk tavrına aykırıdır.
- Allah’ı tenzih ve tazim şekline aykırıdır.
- Söylenen şeyler, sonradan olmayı, aczi, eksikliği ve kusuru gerektiren şeylerdir.
- Yaratan Allah ile yaratılan insan arasındaki ilgi ile ilgili sapık ve batıl düşünceler, günlük hayatta karşılaşılan bütün sapık düşüncelere de kaynaklık etmektedir.
Putperest dinlerde kâhinlerin ve din adamlarının meydana getirdiği sapıklıklar, kilisenin kendi inancını kabul ettirmek için koyduğu ve baskı aracı olarak kullandığı şeylerin hepsi, Allah ile kul arasındaki münasebetlere dair esaslar, hep batıl ve yanlış düşüncenin neticesidir.
Allah ile Meryemoğlu İsa Peygamber arasındaki babalık, oğulluk, insanın doğuştan günahkâr oluşu, günah çıkartma ve insanları baba ile buluşturma meseleleri tamamen bu yanlış anlayışın eseridir.
Bütün sapık ve batıl düşünceler yaratanla yaratılan arasındaki münasebetlerin yanlış anlaşılmasından doğmuştur. Hayatın bütün diğer safhalarında da bu ilk halkası bozulan zincir büsbütün bozulup gitmiştir.
Şu halde mesele sadece inanç sahasındaki bozuklukla kalmıyor, bunun yanı sıra bütünü ile hayatin bozulmasına sebep oluyor. Kilise ve onun dogmatizmi ile ilim ve akıl arasında cereyan eden bütün çatışmalar, inanç bozukluğundan çıkmış ve insanlığın zararına olmuştur.
Allah ile kul arasındaki münasebetlerin yanlış bir düşünce halkasına girmesinden insanlığın başına bunca eziyetler, acılar ve ızdıraplar gelmiştir. İnsanlık bunun acısını materyalist, komünist akımların ve daha bilmem ne belâ ve rezilliklerin elinde inim inim inleyerek çekmiştir.
İslâm inanç sistemi Allah ile insan arasındaki münasebetleri bütünü ile açıklamış, hiçbir karışıklığa ve müphemliğe imkân bırakmamak için dikkatle üzerinde durmuştur.
Mesele gayet açıktır. Allah ezelî ve ebedî yaratıcıdır. Hiçbir yardımcıya ve çocuğa ihtiyacı yoktur.
Allah ile insanlar arasındaki münasebet tamamen yaratıcı ile yaratılan arasındaki münasebettir. Bunun istisnası yoktur.
Gerek kâinatın gerekse canlıların ve canlı hayatın değişmez ve durmaz ilâhî kanunları vardır.
Kim bu kanunlara uyarsa başarıya ulaşır, kurtuluşa erer. Kim de bu kanunlara ters düşerse yolunu yitirir, kaybeder, bu konuda bütün insanlar eşittir.
Herkes Allah’ın tekliflerine muhataptır. O’nun emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun istisnası yoktur.
Peygamberler de Allah’ın emirlerini yapmak ve bildirmekle yükümlüdür.
Hz. İsa aleyhisselam dâhil bütün peygamberler Allah’a hesap vermekle yükümlüdür. “
Allah ile varlıklar arasındaki ilk ilişki yaratan ve yaratılan ilişkisidir. Doğurma ve çoğalma ilişkisi değildir.
Yaratıklar, Allah’ın zatında meydana gelen bir değişme ile başlayıp, O’ndan koparak meydana gelmiş, O’ndan doğarak oluşmuş bir şey değildir.
Eski düşünce ve sahipleri ilk sebep saydıkları Allah’a “Baba” demişler. Hatta kendi babalarına küçük baba, Allah’a da, “Büyük Baba” demişler, fakat O’nun da evladı var dememişler sonradan insanlar bundan maksadın doğurmak ve evlât sahibi olduğunu zannederek babanın evladı olur. Öyleyse Allah’ın da oğlu, kızı var demişler. Bu ise Allah’ı bilmemek ve O’na şirk koşmaktır. Çünkü evlat babaya benzer. Çünkü “Evlat babanın bir parçasıdır” sözü boşuna söylenmemiştir.
Önceleri Hz. İsa aleyhisselam’a Allah’ın oğlu diyen Hıristiyanlar, daha sonra Hz. İsa aleyhisselam’a Allah dediler. Hıristiyanların dediklerinin yanlış olduğu Kur’ân’da bildirlir. Bundan dolayı Allah’a baba demek, İslâm’da küfür sayılmıştır.
Yahudilerin ve Hıristiyanların müşriklere katıldıkları noktalardan biri de işte bu oğul meselesidir.
İslam’da Allah inancın göre;Hıristiyanların şirke düştüğü konulardan örnekler vermeye çalıştık.İslam inancına göre,İsa (as.) kimdir, vazifesi nedir? bu konularda İslam’ın bildirdiği gerçekleri de anlatmaya çalışalım.