Teslis Nedir?
Hıristiyanlığın esası Teslis’dir. Hıristiyanlığın temel yanlışı ve sapması da Teslis’le başlar.
Teslis Arapça bir kelimedir. İngilizcesi “Trinity” Türkçesi “Üçleme” veya “Üçlülük”tür.
Teslis; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un tanrı olduğuna inanmakdır.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, ayrı ayrı şahsiyetlere sahiptir ve ayrı ayrı birer tanrıdır. Fakat üç tanrı değil, bir tanrıdır.
Teslis, diğer bir ifadeyle “Üçlü tanrı İnancı” bir Hıristiyan din kitabında şöyle açıklanır:
“tanrı Peder, tanrı Oğul, tanrı Kutsal Ruh, tanrısal üç kişidir. Bu üç kişi tek bir tanrıdır. Üç kişiden oluşan tek tanrıya “Üçlülük” diyoruz.
Peder, “Baba” demektir.
Bir başka Hıristiyan yazar Dr. Poust Teslisi yani üçlü tanrı inancını şöyle açıklar:
“Allah’ın tabiatı birbirine eşit üç unsurdan ibarettir:
A- Baba tanrı
B- Oğul tanrı
C- Ruhu’l-Kudüs tanrı
İnsanlar, Oğul vasıtası ile Babaya bağlanırlar. Kendilerini feda ederek Oğul’a ve temizleyerek de Ruhu’l Kudüs’e intisap ederler.
Görülüyor ki, Hıristiyan dinindeki tek tanrının üç elemanı vardır. Bunlara tanrının cüz’ü, parçası, uknum’u öğesi veya unsuru denir.
Her bir parça kendi başına tanrıdır. Bu da şöyle söylenir:
Baba tanrı, Oğul tanrı, Kutsal Ruh tanrı.
Oğul tanrıdan murat, Hz. İsa aleyhisselam’dır.
Bu üç tanrı nasıl oluyor da bir tanrı oluyor?
Bunlar birbirleri ile birleşirler mi ki, bir tanrı olsunlar?
Hıristiyanlar, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tanrı olarak birbirleri ile birleşmezler, derler.
Birleşmediğine göre üç ayrı tanrıdır derseniz, hemen itiraz ederler. Bunlar bir tanrıdır derler.
Hıristiyanların bu konudaki sözleri şudur:
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh birbirleri ile ne birleşirler, ne de birbirlerinden ayrılırlar. Bir üçtür, üçte birdir. Üçlükte tek bir Allah’a, birlikte üçlüğe tapınırız.
Teslis inancının anlaşılması için; bir nasıl üç, üç de nasıl bir olur diye soracak olursanız; Hıristiyanlar, “Teslis bir sırdır, herkes anlayamaz, Teslisi ancak kilise anlar, Teslise inanacaksın” şeklinde cevap verirler.
Üçlü tanrı inancını oluşturan Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un birbirlerine karşı durumları nedir?
İncillerde bu konuda bir açıklama yoktur. Sadece oğlun babayı, babanın da oğlu sevdiği belirtilir.
Üçlü tanrı İnancı’nı oluşturan Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un aralarındaki ilişkileri, yorumlara dayanarak Hıristiyan yazarlar açıklamaya çalışmışlar, konu ile ilgili bazen da birbirine zıt görüşler belirtmişlerdir.
Bu hususta söylenenler özetle şöyledir:
- Baba, Oğul ve Kutsal Ruh birbirine eşit ve denktir.
- Baba, Oğul ve Kutsal Ruh aynı kutsal sıfat ve unvanlara sahiptir.
- Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un her biri ibadete ve duaya layıktır.
- Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un birbirlerinden ayrı oldukları, kendi başlarına buyruk oldukları bir an bile yoktur.
- Bir işi yaparlarken birbirlerine danışırlar.
- Baba, Oğul ve Kutsal Ruh aynı cevherden, yani tek özdendir.
- Aralarında öncelik, sonralık durumları yoktur; Üçü de aynı zamanda vardır.
Teslis konusunda Hıristiyan yazarların yorumları hakkında yeri geldikçe delillere ve akli ölçülere dayanan görüşlerimizi söyleyeceğiz. Burada şunu hemen belirtelim:
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tanrı olarak birbirine danışırlarmış.
Danışma, ya bilgi noksanlığından ya da güç noksanlığından dolayı yapılır.
Baba, Oğul ve Kutsal ruh birbirlerine danıştıklarına göre, birbirlerine muhtaçtırlar.
Başkasının bilgisine, ilgisine veya yardımına muhtaç olanlar nasıl ilah olurlar?
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh birbirlerine muhtaç olduğuna göre, İlâh değillerdir. Tek bir ilah vardır. O da Allah’tır.
Şimdi Teslis üzerinde biraz daha duralım:
Bir Hıristiyan’a sorsanız, “Baba ilâh mıdır?” Evet, der. “Oğul ilâh mıdır?” Evet, der. “Kutsal- Ruh ilâh mıdır?” Evet, der. “Öyleyse üç ilâh vardır” dediğiniz zaman, “Hayır, bir tane ilâh vardır” der.
“Üçlü tanrı İnancı”ndaki Baba, Oğul ve Kutsal Ruh müşterek özelliklerine göre vazife yapıyorlar mı? Bunlar üzerinde duralım. Hemen belirtelim ki, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a bu vazifeleri veren, yahutta onların vazifelerini bizlere bildiren Hıristiyan yazarlardır. İncillerde Baba, Oğul ve Kutsal Ruh arasında vazife taksimini belirten hiçbir şey yoktur. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un vazifeleri şöyle anlatılır.
Baba Tanrı
Baba tanrı; Teslis’in, yani “Üçlü tanrı İnancı”nın ilk ve asli elemanıdır.
Baba tanrı, yaratan, hayat veren, her şeyin sahibi olan, koruyan ve kayırandır.
Baba tanrı, evreni dolduran, evrenin en yüce yenileyicisi, her şeye hâkim olandır. Bu özelliklerinden dolayı kendisine “Baba” denmiştir.
Oğul Tanrı
Oğul tanrı, üçlü inanç sisteminin ikinci elemanıdır.
Oğuldan maksat Hz. İsa aleyhisselam’dır. Hz. İsa aleyhisselam Baba tanrı ile aynı cevherdendir. İsa Baba tanrı’dan çıkmış, Meryem’in karnında insanlaşmış, Meryem’den dünyaya gelmiş, insanlığın kurtulması için çarmıhta kendisini feda etmiş tanrı oğludur.
Oğul,Allah’ın yüceliğinin görkemini göstermekte, Allah’ın ruhsal yüceliklerini açıklamaktadır.
Oğul, Allah’ın insana duygusal yolla duyurulmasının aracıdır.
Oğul, Allah’ı kusursuz bir biçimde tanır, onu en iyi şekilde bildirir.
Oğul tanrı olan İsa Mesih, bedenimize girmiş, günahlarımızı silmiş, hakkımızda şefaatte bulunmuştur, kurtarma ve barıştırma planını hazırlamıştır.
Kutsal Ruh Tanrı
Kutsal Ruh tanrı, Teslis’in üçüncü elemanıdır. Kutsal Ruh tanrı, Katoliklere göre hem Babadan hem Oğuldan çıkmıştır. Ortodokslara göre, Oğul yolu ile sadece babadan çıkmıştır. Kutsal Ruh da Baba ile aynı cevherdendir, fakat ondan ayrı bir ilâhtır.
Kutsal Ruh; insan vicdanına Allah’ın duyurulmasında bir araçtır. Kutsal Ruh, Kutsal duyumların sırlarını anlamamıza yardım eder. Kutsal Ruh’un yardımı olmadan duyurumun sırlarını anlayamayız. Kutsal Ruh tanrının özünden olduğu için tanrılığı, insanların ruhlarına ancak duyurabilir.
Kutsal Ruh, ruhlarımızı yeniler, akıllarımızı aydınlatır, bizleri Allah’ın huzuruna girmek için kutsar.
Kutsal Ruh, tüm insanları günah, doğruluk, yargı konusunda aydınlatır. İnanan insanların içine girip onları eğitir, teselli eder, yönetir, güçlendirir, Allah’ın istediği duruma getirir.
Görülüyor ki, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un yaptıkları yani vazifeleri ayrı ayrıdır.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh vazife yaparlarken aynı kutsal sıfat ve unvanlara sahip olduklarını göz önünde tutmuyorlar, başka başka işler yapıyorlar.
Baba ilah yaratıyor, Oğul ilah Baba’yı en iyi şekilde tanıtıyor, Kutsal Ruh ilah da insanların içine girip onları eğitiyor.
Hani üçü de birbirinden bir an bile ayrılmıyorlardı, üçü de birbirine danışarak aynı işi yapıyorlardı?
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un işlerini ayrı ayrı açıklarken, üçünün, de müşterek özelliklerinin dikkate alınmadığı görülmektedir.
Yaptığı işleri ayrı ayrı olanların kendilerinin de ayrı ayrı olması tabiidir.
Oğul, Baba’dan çıkmış, Baba ile nasıl eşit ve denk olur?
Kutsal Ruh ise, Baba ile Oğul’dan çıkmıştır.
Kutsal Ruh Baba’ya eşit ve denk olmadığı gibi, Oğul’a da denk değildir. Nitekim sıralamada üçüncü sıradadır.
Aralarında öncelik ve sonralık yoktur, diyorlardı.
Baba kimseden çıkmamıştır, Baba öncedir.
İsa yani Oğul Baba’dan çıkmıştır, Oğul Baba’dan sonradır.
Kutsal Ruh her ikisinden çıkmış daha sonradır. Demek ki, aralarında öncelik ve sonralık vardır.
Birbirine eşit ve denk olmayan birinin yaptığı işleri diğerleri yapamayan, öncelikli ve sonralıklı olan üç şey, nasıl birbirinin aynı olur?
Her üçü de aynı yetki ve kudrete sahip tanrıdır, nasıl denilebilir?
Teslis; yani “Üçlü tanrı İnancı” aklın kabul edebileceği, insanların doğru dürüst anlayabileceği bir şey değildir.
İnsanların Teslis’i nasıl anladıklarını belirtme açısından burada bir olayı anlatalım. Hıristiyan olmuş ve Teslis konusunda eğitilmiş üç kişi, kendilerini imtihan eden papaza Teslis’i şöyle anlatırlar:
Birinci şahıs şöyle demiş, Allah üçtür:
Bunlardan biri gökte olan Allah’tır.
Diğeri de Meryem anamızın karnından dünyaya gelen Allah’tır.
Üçüncüsü, 30 yaşında ona güvercin suretinde inen Allah’tır.
İkinci şahısta şöyle demiş:
Öğrendiğimize göre Allah üçtür. Biri asıldı, şimdi ikisi kaldı.
Üçüncü şahıs da şöyle demiş:
Allah üçtür, fakat üç birdir. Ve bir de üçtür. Bu bakımdan aralarında tam ve sarsılmaz bir birlik vardır. Bunlardan biri asılıp yok olunca, hepsi birden yok olmuştur. Şimdi tanrı yoktur. Çünkü böyle olmasa aralarında birlik olmaması gerekir. Mademki birlik vardır, biri yok olunca diğerleri de yok olur. Aksini ileri sürmek, üç tanrı arasındaki birliği inkâr etmek olur.
Birinci adama göre üç ilahın da hem zamanı, hem mekânı değişiktir. Zamanı ve mekânı farklı olanlar birbirinin aynı olamayacağına göre Teslis’i meydana getirenler tanrı değildir. Allah’tan başka ilâh yoktur.
İkinci adam biri asıldı, şimdi ikisi kaldı diyor. Asılıp öldürülen ilâh olamayacağına göre İsa aleyhisselam tanrı değildir.
Üçüncü adama göre ise, birliği meydana getirenlerden biri yok olunca diğerleri de yok olmaya mahkûm oluyor.
Allah’a mahkûmiyet ve mecburiyet yüklenemeyeceğine göre Teslisi oluşturanlar ilâh değildir. Bir Allah vardır. Ondan başka ilâh yoktur.
Teslis’i meydana getiren Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un özelliklerini ve vazifelerini anlatanlar, olmayan bir şey, olursa nasıl olur mantığı içinde anlatıyorlar.
Tabii bu anlattıklarına, Paul’un söyledikleri şeylerin doğru olduğu düşüncesi hâkim olunca daha derin çıkmazın içerisine düşüyorlar.
Teslisçilerin; Teslislerine İncillerde buldukları dayanakları anlatmadan önce, Müslümanların inancını belirtelim:
Allah birdir. Ondan başka ilâh yoktur.
Hz. İsa aleyhisselam, Allah’ın kulu ve peygamberidir, ilâh değildir.
Kutsal Ruh, Allah’ın nurdan yarattığı Cebrail adlı meleğidir, İlâh değildir. Allah’ın emirlerini peygamberlerine getirmekle görevli bir meleğidir.
Teslisin Oluşumu ve Tarihi Gelişimi
Hz. İsa aleyhisselam zamanında Teslis yoktu. O insanları bir olan Allah’ın varlığına inanmaya ve Allah’ın emirlerine göre yaşamaya davet ediyordu.
Hz. İsa aleyhisselam’ın arkadaşları Havarilerde ve ilk inanan insanlarda da Teslis inancı yoktu. Ne zaman bir Yahudi Hahamı olan Tarsus’lu Saul Hıristiyan oldu, Paul adını alıp Hıristiyanlık için çalışmaya başladı; Bu adam’a Paulus da denir Biz Paul adını kullanacağız. Paul’un çalışmaları ile Teslis’in tohumları da atıldı. Teslis’in oluşumunu iyi anlayabilmek için Paul’ü ve onun çalışmalarını bilmek gerektir.
Jacgues Pirenne, “Büyük Dünya Tarihi” adlı eserinin birinci cildinde Paul hakkında, şöyle diyor:
“İşte bu sıradadır ki, Selevkilerin üniversite şehri olan ve üç yüzyıldır stoik ve peripatetik okulların yerleştiği Tarsus’ta çadır imalatçısı, Filistin asıllı bir Feriz mezhebi mensubu Pol ortaya çıktı. Pol (Paul) hem Kudüs’te Yahudi din adamlarından, hem de Tarsus’ta Hellen (Yunan) öğretmenlerinden ders almıştı, Yüksek mahkemenin takip ettiği bazı Hıristiyanları yakalamak için Şam’a gittiği vakit, orada İsa’nın dinine girdi. Az zaman sonra, mezhebin en büyük Havarisi olacaktı. Yunanlılar tarafından daima nefretle karşılanmış olan sünneti ve yiyecek yasaklarını bir tarafa bıraktı ve böylece Hıristiyanlığın Yahudi karakterini ortadan kaldırarak ona evrensel bir nitelik kazandırdı. “
Jacgues Pirenne, Paul’un çalışmaları ile kısa zamanda Kıbrıs, Anadolu, Selanik, Korent, Urfa Mezopotamya, Roma ve Firikya’da Hıristiyan cemaatlerinin oluştuğunu yazar. Buralarda kurtarıcı tanrı fikrinin ve İsis mistisizminin yaygın olduğunu bildirir.
İsis mistizmi şudur: Aşk tanrıçası İsis’in kocası iyilik tanrısı olan Osiris’i, Fenalık tanrısı Seth öldürür. Aşk tanrıçası İsis onu hayata davet eder, o vakit Osiris büyük bir hamle ile tanrı Ra’ya baş vurur, Ra onu kucaklar, ikisinin ruhu birleşir. Osiris dirilir. Tanrı Osiris’in ölümü ile dünyada iyiliğin kesin olarak hakimiyeti sağlanır.
“Paul Hıristiyan cemaatlerine yazdığı mektuplarda Hıristiyanlığın mistik doktrini tesbit etmişti: İsteyerek ölümü ve tekrar dirilişiyle yeryüzüne insanları kurtarmak için gelmiş bulunan İsa, insan neslinin Âdem’in sebep olduğu günahının asıl keffaretini ödemişti. “
Paul’ün mektuplarında bildirdiği mistik doktrini, İsa aleyhisselam’ı Osiris’in yerine koyması, onu tanrı ile birleştirmesidir.
Jacgues Pirene, yazısına şöyle devam ediyor: “(70 yılına) doğru Matta ile Markos İncili ve bunun devamı olan Havarilerin hayati kaleme alındı. 100 yılına doğru da Aziz Jean (Yuhanna)’ın İncili gene Yunanca, belki de daha eski bir metne uyularak neşredildi.
Hıristiyanlığın temeli olan “Üçleme”, “Trinite” doktrini artık şekillenmeye başlıyordu. Bu doktrine göre, İsa tanrının oğludur ve onun kutsal ruhu ile karışmıştır. Eski Ahit’teki “tanrının nefesi” kavramına benzetilen Kutsal Ruh, Baba ve Oğul böylelikle üç şahsiyetli bir tanrı mefhumunu ortaya koymaktadır. Fakat bu mefhumun henüz felsefi bir izahı yoktur.
“Doktrin’in şekillenmesi ile beraber, cemaatler de şekilleniyor. “Korentlilere Mektuplar” adlı eserinde Paul gezici misyonerlerin yerine, okumuş, yerleşmiş personel koyuyor ve Hıristiyanlara da anlaşmazlıklarını Diaspora Yahudilerinin yaptıkları gibi aralarında halletmelerini emrediyor, başlarına yaşlıları getiriyor, bu yaşlılara da yardımcı olarak kadın ve erkek din adamları ile dul kadınları veriyordu. “
Yazar Hıristiyanlığın iç teşkilatlanma işine de devam ederek şöyle yazıyor:
“80 yılına doğru Yunanca yazılan ‘On İki Havarinin Doktrini” vaftizi düzenlemek, duaları, orucu, kutsal törenleri tesbit etmek üzere ibadeti tesbit etti.
Samaria’da doğmuş bulunan Jüstin, üçleme (Teslis) üzerine felsefe yürütmeye başladı. Asurlu Tattien, Atinalı Aristides ile Athenagoras, Antakya’lı Teofiles ve daha sonra Lyin Başpiskoposu olan İzmirli İrene, eski çağ felsefesi karşısında gerçek Hıristiyan düşüncesini meydana getirdiler. “
Teslis’e dayanan Hıristiyanlığa gerçek Hıristiyanlık diyen yazar, Teslis’i reddeden, Allah’ın birliğini, İsa aleyhisselam’ın yaratılmış bir kul olduğunu savunan Tertullionu Origen ve Ariusu dinsizlikle itham etmekte, bir milyon insanın hayatına mal olan İznik Konsili kararlarını Kilise’nin zaferi olarak alkışlamaktadır.
Bu düşüncesi ile Teslis’in İsa aleyhisselam’la ilgisi olmadığını, Paul’un eseri olduğunu göstermektedir. İznik Konsili, Hıristiyanlığın Paul’un düşüncelerine dayandığının şahitliğini yapmaktadır. Bunu hususta diğer bir şahit H. G. Wels’ dir.
H. G. Wels de şöyle diyor: “Son şekliyle Hıristiyanlığı tesis edenlerin başında Paul gelir. O İsa’yı ne görmüş, ne de tebligatını işitmişti. Asıl İsmi Saul idi. İsa’ya inanan pek az sayıdaki mü’minlere işkence edenlerin en ileri de gelenlerindendi.
Birden Hıristiyan oldu, adını Paul diye değiştirdi. Keskin bir zekâsı vardı. Zamanındaki dini hareketlere pek dikkat ediyordu. Yahudiliği, Mitra dinini ve İskenderiye’de mevcut dini inançları çok iyi biliyordu. Onların birçok fikir ve tabirlerini Hıristiyanlığa nakletti.
İsa’nın asıl ilgi merkezi olan “Allah’ın Melekûtu” fikri üzerinde durmaktan ziyade, insanlara şunu öğretti ki İsa, sadece vâdolunan Mesih, Yahudiliğin mev’ud lideri değil, aynı zamanda tanrının oğlu olup, insanlığın günahlarına keffaret olarak kendini kurban etmek için yeryüzüne inmiştir.
Şu halde onun ölümü, beşeriyeti kurtarmak için daha önceki bazı medeniyetlerde görülen “Kurban tanrılar”ın kendilerini feda ettikleri neviden bir ölümdür. Hıristiyanlık o dinlerden çok şey aldı. Matruş Papaz, adak, heykel, mum, timsal gibi hususlar ki, bunlar Mitra ve İskenderiye tatbikatlarındandı.
Onlardan sadece bu unsuru almakta kalmadı, ayin ve ibâdetlerindeki ibareleri ve dini fikirlerini de benimsedi. Hatta Paul talebelerine şunu telkin etti. “İsa’nın durumu Osiris’in durumu gibidir. Nitekim o da dirilmek üzere ölen ve insanlığa ebediyet bahşeden bir tanrı idi. “
Bir başka Hıristiyan yazar da Paul hakkında şöyle diyor: “Mesih İsa Saul’ü mucizevi bir tarzda kendi Havarisi olarak seçmiş ve Saul da Mesih İsa’ya iman etmiştir. “
“Paul tanrı tarafından özellikle Yahudi olmayan milletlere İncil’in müjdesini vermek için çağırılmıştır. Bu nedenle Paul’a “Milletler Havarisi”adı verilmiştir. “
Paul Hıristiyan oluşunu mistik bir hava içinde “Resullerin İşleri” kitabında, öğrencisi Luka’nın kalemi ile anlatır.
Bu anlatışta İsa’nın onu havari seçmesi, tanrı’nın ona “Milletler Havarisi” unvanını vermesi yoktur, ama Paul üstün zekâ ve kabiliyeti ile en sonda olması gerekirken en başa geçmiş, yeni Hıristiyanlığın bir numaralı adamı olmuştur.
Paul,düşüncelerini yaymak istediği putperestlere şirin görünmüş, Sünneti ve yiyecek yasaklarını kaldırmış, İsa aleyhisselam’ı tanrının oğlu göstererek, onların putperest düşünce ve alışkanlıklarına, kültürlerine uygun yeni bir din sunmuştur.
Bu günkü Hıristiyanlık, Hz. İsa aleyhisselam’nın Havarilerinin arasına sonradan katılan Paul’un yazılarına, yorumlarına ve telkinlerine dayanır.
Paul, ateşli konuşmaları ve kıvrak zekâsı ile Yunan ve Roma putperestleri arasında heyecanla karşılanmış, gittiği her yerde kendine bağlı cemaatler meydana getirmiş, putperest Yunan ve Roma mabetleri bu yeni cemaatlerin mabetleri olmuştur. Mabetlerde sadece Tapılacak tanrıların adları değişmiş, Yunan’da Zeus, Hera Ares, Roma’da Jüpiter, Yunon, Merkor tanrıların isimleri kalkmış onların yerlerine Baba, Oğul İsa ve Meryem’in isimleri tanrı olarak konmuştur.
Paul’un düşünceleri ve İsa dinine verdiği yeni şekil İsa’ya inanmış müminler arasında büyük tepkilere sebep olmuştur. Bu itibarla başta İsa’ya hayatta iken inanmış ve onunla birlikte olmuş Petrus başta olmak üzere herkesle arası açılmıştır.
Pavlus kimseyi dinlemedi, kendisini İsa’nın Havarisi ilan etti. Kendisini tanrının görevlendirdiğini bildirdi. 64 yılında Roma’da, Roma yangınından sorumlu tutularak Neron tarafından öldürülünceye kadar çalıştırıldı. Öldüğü zaman kendi düşüncesine göre inanmış ve teşkilatlanmış, Yunan ve Roma’da etkili bir cemaat bıraktı.
Bu cemaatler Paul’un izini takip etti. Tevhid inancına sahip, daha ziyade Akdeniz’in güneyinde yaşayan İsa aleyhisselam’a peygamber olarak inanmış olanlarla çatışmalara girdiler. Roma güçlerini de yanlarına alan Teslis’ci ve Paul’cü Kiliseler çok can yaktılar, katliamlar yaptılar.
İmparatorluk güçlerini de yanlarına alan Paul’cü Kilise ile Tevhid inancına sahip, Hz. İsa aleyhisselam’nın tanrılığını kabul etmeyenler arasında mücadele, zaman zaman sakinleşerek, zaman zaman da şiddetlenerek 325 İznik Konsili’ne kadar sürmüştür.
325 yılında İznik’te, 2048 Hıristiyan din adamı İmparator Konstantin’in çağrısı ile bir araya gelmiştir. Toplantı, Paul’cü yani Teslis’ci Kilise ile karşıtı, İsa aleyhisselam’ın tanrılığını reddedenlerin uzun uzun münakaşaları ve mücadeleleri ile geçmiş, anlaşma sağlanamamıştır.
Sonunda Konstantin mührünü, kılıcını ve kamçısını ortaya koymuş, anlaşmalarını istemiştir. Toplantıya katılan 2048 kişiden sadece 318’inin kararı ile İsa aleyhisselam’ın tanrı olduğuna, baba ile ayni cevherden bulunduğuna karar verilmiştir. İkinci bir kararla da İsa’nın tanrılığını reddeden kitapların, nerede olursa olsun toplatılıp yakılmasına karar verilmiştir.
İznik Konsili’nde alınan diğer bir kararla da İsa’nın tanrılığını reddedenler afaroz edilmiştir.
Afaroz neticesinde Hıristiyanlar arası çarpışmalarda bir milyona yakın insan ölmüştür. Ama bütün yakmalar ve katliamlar Tevhid ehli olanların iman ateşini söndürememiştir.
Kuzey Afrika’da İsa aleyhisselam’ın tanrılığını reddedenler, kendilerine Donatuscular denilen Tevhid ehli Hıristiyanlar, Teslisci ve Paulcu Roma güçlerine ve kilisesine karşı direnmişler bu direnişleri İslâm’ın kuzey Afrika’ya gelişine kadar devam etmiştir.
İslâm, Kuzey Afrika’ya gelince Tevhid ehli İsa bağlıları İslâm’la kucaklaşmışlar, Teslisci kilisenin baskısından kurtulmuşlardır.
İmparator Konstantin’in kılıç ve kamçı göstererek aldırttığı İznik kararında Baba tanrının yanına oğul tanrı İsa da konmuştur, Ama tanrı silsilesi henüz tamamlanmamıştır. Üçlü ilâh düzeni henüz kurulamamıştır.
381 yılında İstanbul’da (Konstantinopolis) toplanan 150 Piskopos’un katıldığı yeni bir konsilde, İznik Konsili kararları teyid edildi, “Baba ve Oğul” yanında kutsal Ruh’un da, onlara eşit tanrı olduğuna karar verildi. Kararda şöyle denilmektedir:
“Dirilten ve Baba’dan çıkan tanrı Kutsal Ruh’a da iman ederiz. Ona secde ederiz, Baba ve Oğul ile birlikte O’nu da tazim ederiz. “
Görülüyor ki, başlangıçta bir olan tanrı, İznik Konsili’nde ikiye, 381 yılında İstanbul Konsili’nde de üçe çıkarılmış ve Teslis inancı tamamlanmıştır. Ancak teslis inancına karşı olan Hıristiyanların mücadelesi sona ermemiş ve devam etmiştir.
25 Ocak 1553’te ünlü doktor ve düşünür Michail Servetus Cenova’da Teslisi kabul etmediği ve Tevhid’i savunduğu için Kilise mahkemesi kararı ile diri diri yakılmıştır.
Teslis inancını benimsemedikleri için ünlü düşünürlerden Francis David 1579 yılında, John Biddle 1662’de zindanda ölmüşlerdir.
Bugün de Tevhide inanan, İsa aleyhisselam’ın tanrılığını reddeden irili ufaklı birçok Hıristiyan cemaati vardır.
Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönendik.
Araf Sûresi: 7/59
Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.
Doğrusu ben üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum. “
“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.
Hud,11/50
Siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz.”
“Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik.
Hud/61
Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.