Gönenli Mehmet Efendi (rha)1901-1991

AİLE aslen Kırımlıdır. Adı Mehmet. Babasının adı Osman, Anasını adı Fatma. 1901 yılında Balıkesir’in
Gönen ilçesinde doğdu. Öğütçü soyadını aldı. Soyadı ile bilinmedi” Gönenli Mehmet Efendi” adı ile tanındı ve anıldı. İlk okul öğrenimini Gönen’de yaptı. Kırımlı Abdullah Hoca Efendiden hıfzını tamamladı, hafız oldu. Kıraat ilmini geliştirmek için 1920 de İstanbul’a gitti. Fatih camii ders-i âmlarından Serezli Ahmed Şükrü Efendi’den Arapça ve tashih-i hurûf ve kıraat ilmi, hadis, fıkıh ve tefsir okudu ve 1925’te icâzet aldı. Medresetülirşâd’a kayıt oldu. Medreselerin kapatılması ile yeni açılan İmam-Hatip mektebinin son sınıfına kabul edildi ve 1927 yılında mezun oldu. Bu okul mezunlarına vazife verilmemesi ve yüksek tahsil tanınmaması üzerine memleketi Gönen’e
döndü. 1930’da Gönen merkez camiine imam oldu. İmamlıkla beraber talebe okutmaya başladı. Askere gitti. Üç sene yedek subay olarak askerlik yaptı.

Asker dönüşü İstanbul Hacı Kaftanî camiine imam oldu. Talebe okutmaya devam etti ve talebelerinin maişetlerini de temin etmeye başladı. Dülgerzade ve Hacı Hasan camilerinde de imamlık yaptıktan sonra 1954’de Sultanahmed Camiine imam oldu. Sultanahmed Camii imamlığı 1982 yılına kadar devam etti. 1976 yılında Üsküdarlı Ali Efendinin vefatı ile “Reisülkurra” oldu. Kur’ân-ı Kerîm’i yedi kıraat ve on rivâyet üzerine okuyan icazet almış üstat hafızlara “Kurra” denir. Bu hafızların başkanına da “Reisülkurra” denir. Gönenli Mehmed Efendi Sultan Ahmed camii imamlığından emekli olur.
Ölünceye kadar Reisülkurra vazifesini devam ettirir. Gönenli Mehmet Efendi, bilgili, bildiklerini hem kendisi hem de diğer insanlar ve İslâm için en faydalı bir şekilde kullanan, yumuşak sözlü, sürekli
ümit veren, ufuk açan bir şahsiyete sahipti.

Kahrın da Hoş Lutfün da Hoş
1943’de inkılap düşmanı diye Risâle-i Nur talebelerini yine toplarlar, Denizli hapishanesine doldururlar. Risâle-i Nur talebelerinden birinin evini ararken bir kâğıtta yazılı “Gönenli Mehmet Efendi” ismini görürler, yakalarlar, çantasında Risâle-i Nur kitapları bulurlar, onu da Denizli hapishanesine atarlar. Usûlden olmadığı halde hapishane müdürü Gönenli Mehmet Efendiye “hangi koğuşta kalmak istersin” diye sorar. “Size göre en kötüsü hangisi ise orada kalmak isterim”
der. Katillerin ve azgın mahkûmların koğuşuna verirler. Koğuşa girince şöyle onlara bir bakar, tavırlarını beğenmez. Selâmün aleyküm der, kendisini bir ranzaya atar, yanık sesi ile, yüksek sesle İbrahimTennuri hazretlerin ilahisini kendisine uygulayarak okur:
Kahrın da hoş, lutfun da hoş!
Kahrın da hoş, lutfun da hoş!
Senden gayri her şeyler boş!
Senden özge her şeyler boş!

Gelse celâlinde cefa,
Yoksa cemalinde sefa,
Her ikisi bana şifâ.
Kahrın da hoş, lutfun da hoş!
Senden gayrı her şeyler boş!

Derviş Mehmet sana kuldur,
İster ağlat, ister güldür,
İster yaşat, ister öldür.
Kahrın da hoş, lutfun da hoş!
Senden gayrı her şeyler boş.
Gönenli Mehmet Efendi ilâhisini bitirince, koğuş kabadayısı ve ağası: “Sen göklerden mi indin baba? Seni bize Allah gönderdi” der. Koğuştakilere döner: Çökün.. Hepsi çökerler. Bu koğuşun ağası sensin der. Gönenli Mehmet Efendiye talebe olurlar. Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı öğrenirler. Ezber yaparlar. İlmihal bilgileri alırlar. Abdestli, namazlı Müslüman olurlar. O zaman imam kıtlığı vardı. Hapisten
çıktıktan sonra her biri bir caminin imamı olur.

Gönenli hocayı mahkeme huzuruna çıkarırlar. Mahkemede şöyle der: “Hakim bey! Ben Said-i Nursî’yi büyük bir İslâm âlimi olarak bilir, sever ve sayarım. Risâlelerini okuyup faydalanmak için aldım ve çok da faydalandım. Daha önceleri sadece ismini, resmini ve eserlerini biliyordum. Şimdi burada kendisini görmüş olmaktan dolayı fevkalâde bahtiyarım.” Mehmet Efendi yedi ay hapiste
kalır. Hapiste kalmaktan memnundur. Katil ve azgınları imam olarak yetiştirmiştir. Said-i Nursî’yi de bizzat görmüştür. Said-i Nursî de şöyle der: “Biz Kur’ân’ın mânâsına çalışıyoruz, Gönenli Mehmet
Efendi ise lâfzına çalışıyor. Onun talebelerini kendi talebelerim gibi Nur talebesi kabul ediyorum, o kahraman bir hocadır.”
Hizmetleri
O zamanlar imam yetiştirecek bir mektep, bir medrese yoktu. Yetiştirmek de yasaktı. Bazı Hoca Efendiler yasağa rağmen gizli gizli Kur’ân öğretirler, hafız ve imam yetiştirirler, imamsız kalan camilere imam bulurlardı. İstanbul’da bu vazifeyi gayretle yapanlardan biri de Gönenli Mehmet Efendi idi. İmamlık yapar. Halkı İslâm konusunda bilgilendirmek için her gün birkaç camide vaaz eder. Tesbit ettiği talebeleri hafız olarak yetiştir. Halkın verdiği yardımlarla talebelerine kalacakları yer, yatacakları yatak sağlar. Günlük harçlıklarını verir, ihtiyaçlarını karşılar. Bütün bunları 1950 öncesi fetret devrinde yasak olmasına rağmen yapar. Kendisini tamamen talebelerine adar.
Çocuklarının altından minderleri, yastıkları alıp, “Bunları talebelerime götüreyim. Siz yastıksız yatın ama onlar ilim erbabı olacak” der. 1940 yılında kızı Sacide vefat eder. Evde cenaze defin beklerken
o gider hafızlığa çalışan bir hanımın ezberini dinler, gelir, kızını defneder. Bir ara talebelerin harçlıklarını ödemede zorluk çeker, evini satarak talebeleri harçlıksız bırakmaz.

Talebeleriyle her zaman aynı yerde devamlı ders yapmaz. Ders yapma yerini zaman zaman değiştirir. Zaman zaman da vaaz ettiği camiye talebelerini götürür orada ders verir. Bir talebesi şöyle diyor: Bizeri bir oraya, bir buraya, bir şuraya götürerek gizleye gizleye okuttu. Bir yandan yatak yerimizi temin eder, bir yandan maişetimizi temin eder, bir yandan da tehlike sezdikçe yer değiştirirdi. Talebesi Enver Baytan hoca şöyle diyor: İlk geldiğim zaman ona talebe oldum. Günde otuz kuruş harçlık verirdi bize. İyi paraydı otuz kuruş o zaman. Bir gün geçindirirdi.

Bir talebesi de şöyle anlatıyor: Sultanahmed camii talebe ile dolu idi. Herkes bir şey almaya gelmiş. Kimisi para alıyor, kimisi ise elbise Bana da yeni elbiseler giydirdi. Bütün ihtiyacımı karşıladı. Gönenli hocamızın bize verdiği o paraların bereketini hiç unutamıyorum, bol bol bize yeterdi. Hoca Efendi okuttuğu bütün talebelerine günlük ücret öder. Bir işverenin çalıştırdığı işçisine ücret verdiği gibi.
İşverenle Hoca Efendi arasındaki fark, Hoca Efendi’nin günlük ödemesidir. Gönenli Mehmed Efendi, Reisülkurra olan bacağı kesik İsmail Efendi’yi ziyaret eder. Ona “Efendi hazretleri bütün camileri
sizin talebeleriniz süslüyor”
diye iltifat eder. İsmail Efendi de: “Sen bakmasan biz talebe bulamayız. Sen bunların maişetlerini temin etmeseydin., ben bunları nasıl okutacaktım?” Gönenli Mehmed
Efendi, ihtiyaç içindeki talebelerinin evlenmesine de yardım eder, hatta ev kiralarını da verir. Talebelerin hacet kapısı gönenli Mehmet Efendi idi. Hacı Hasan Camii’nde sabah namazından sonra her gün bir saat ders verirdi. Osmanlıca yazmayı da öğretirdi. Dersten sonrada kırkbeş kuruş yevmiyelerini verirdi. Bazen da bu vazifeyi Zeyrek Camii’nde ve başka camilerde yapardı. Talebelerine de aynı hizmeti devam ettirmelerini ısrarla telkin ederdi. Bilhassa kabiliyetli talebelerine çok dikkat eder, onların hareketlerini, yaşayışlarını, vazife almış olanların vazifeye sıdk-u sadakatini takip eder, gerekli uyarmalarda bulunurdu.
Gönenli Mehmet Efendi, Sultanahmed Camii’ne imam olunca etrafa şöyle bakayım der. Bölgede yoksul bir âmâ bulur, ziyaret eder. Kendisini tanıtır. Hal hatır sorar, “ne ile geçiniyorsun?” der. “Size
ne Efendi?”
cevabını alır. Görüşmeyi reddeder. Merhum yine gider, yine gider. Son gidişte adam, “sen kimsin?” der. “Kovduğun yüzsüz imam” cevabını verir, “bin defa kovsanız yine geleceğim.” Yoksul âmâ “adın nedir?” der. “Gönenli Mehmet” cevabını alır. “Şimdi iş değişti” der anlatır. “Her gün kuşluk namazını kıldıktan sonra duamı yaparım. Elimi yüzüme sürerken biri gelir sağ dizime vurur. ‘Aç elini der’ o günkü ihtiyacımı bırakır, gider. “Bugün de geldi”, sağ dizime vurdu, kısmetimi verdi. Sol dizime vurdu. “Bunu da Gönenli Mehmed Efendi’ye ver” dedi., gitti: Al kısmetini..” Gönenli hoca kısmetini alır. Kısmeti hakkında bilgi vermez. Kısmetini aldıktan sonra hiç darlık görmemiş, talebelerine ödemelerde, hayır işlerinde hiç sıkıntı çekmemiş, bereket kapısı açılmış, almış vermiş
almış vermiş, boyuna vermiş..

Hangi Dış Devlet Yardım Ediyor?
Müslümanlar’a eziyet edilen günlerde Hoca Efendiyi de nezarete alırlar. Üzerini ararlar, para bulurlar. Polisler:“Söyle bakalım, bu kadar parayı nereden buldun?” “Evladım Cenab-ı Hak gönderiyor.” Polisler sinirlenir: “Ne demek Cenab-ı Hak gönderiyor? Söyle bakalım, hangi yabancı devlet sana bu kadar yardım ediyor?” Sorgu
devam ederken kapı açılır. Bir komiser içeriye girer: “Hocam siz ne arıyorsunuz burada?”Hoca Efendi cevaben: “Bu beylerle sohbet ediyoruz” der. Komiser:“Hocam, ben de sizi arıyordum. Bana, size
takdim edilmek üzere 300 lira verdiler. Sizi görmüşken parayı da vereyim”
der ve verir. Komiser çıkar, hoca Efendi polislere: “Bak evladım, gördünüz mü, Cenab-ı Hak nasıl gönderiyor”? Hoca Efendiyi bırakırlar.

Köke İsyan Devri
1950 öncesi devir, köke isyan devridir. Milletin dinine isyan edildi, Laiklik getirildi. İlmine isyan edildi, Medreseler kapatıldı. İrfanına isyan edildi, tekke ve zaviyeler kapatıldı. Tarihine, kültürüne isyan
edildi, harf değiştirildi. Giyimine, kuşamına bile isyan edildi, kıyafet devrimi yapıldı. Hoca Efendi, 1950 öncesi devri şöyle anlatır: O devir öyle bir devir ki, yanınıza bir “Mushaf-ı şerif ” veya dini bir kitap
alsanız, yolda giderken bir polis görse, peşinize takılır, gittiğiniz yeri
tesbit eder, sonra da hemen baskın yapardı. Gönenli Mehmed Efendi, elli öncesi bütün baskılara rağmen hizmetine devam ettiği gibi, elli sonrası baskıların kısmen kalkması ve imkânların genişlemesi ile hizmetlerini artırarak devam ettirirken İmam-Hatip mekteplerinin yeni Kur’ân kurslarının açılması için de üstün gayretleri ve hizmetleri olur.

Vaazları
İmamlığı ve hafız yetiştirme vazifeleri yanında sürekli vaaz etme vazifesini de ölünceye kadar devam ettirmiştir. Hergün birkaç camide mutlaka vaaz ederdi.. Vaazlarına Kur’ân okuyarak başlar, tekbirler ve salavatlarla cemaati hazırlar, sonra vaazını yapar, ilâhî ve dualarla konuşmasına son verirdi. Vaazlarında terbiye, eğitim, irşad, dini hayatı canlı tutma hedefi vardı. Müjdeciydi., nefret ettirmezdi. Kolaylaştırıcı idi, zorlaştırmazdı. Yumuşak konuşurdu. Sert konuşmazdı. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin” Hadis-i şerifi, vaazlarına, konuşmalarına, hareketlerine ve yaşayışına yön veriyordu. (Keşfü’l Hafâ: 2/398, No: 3257)
Hep ümit telkin edildi. Karamsarlık onda asla yoktu. Namaz kılmayan biri bayram namazı için Sultanahmed camiine gider. Bayram hutbesinde Gönenli Mehmet Efendi’yi dinler: “Sizler ne mübarek insanlarsınız. El âlem herkes sıcak yatağında mışıl mışıl uyurken sizler kalkmışsınız Rabbimin huzuruna ibâdete gelmişsiniz. İnşaallah bu doğrultuda doğru cennete gidersiniz” şeklinde müjdeleyici ve ümit verici hutbeyi dinleyince evine döner, namaza başlar. Bir hutbesinde de şöyle der: “Maşaallah, Allah razı olsun, Allah kabul etsin, ne güzel yaptınız!. İşinizi gücünüzü bıraktınız, Allah’ın zikrine koştunuz, camiye geldiniz, Cuma’ya geldiniz. Allah’ın huzuruna durdunuz, saf saf
olup kıbleye yöneldiniz!. Cenab-ı Hak namazınızı Harem-i Şerif ’de, Mescid-i Nebe’vî’de kılınan namazlar gibi kabul etsin.” Adam evine döner, namaza başlar. Kadınlara vaazında da şöyle diyor: “Sinemaya gitmediniz. Tembel tembel oturup dedikodu da etmediniz, koştunuz camiye geldiniz.
Bunu karşılıksız bırakır mı Rabbimiz hiç? İnşaallah buralardan doğru cennete gideceksiniz.”
Merhum Nurettin Topçu, her Cuma namazını Sultanahmed camiinde kılar, Gönenli Mehmet Efendinin hutbesini dinler ve “Onun şefkati, merhameti ve samimiyeti beni çekiyor” der.

Kadınlara vaaz
İstanbul’un her semtinde bir camide kadınlara vaaz eder. Kadınlara anlatılması gerekli olanları anlatır. Sonra Kur’ân-ı Kerîm okur, ilâhî söyler, zikreder. Kadınlara topluca tesbihat söyletir. Kadınları batıla, batıl olan şeylere karşı uyarır. Uyanık ve şuurlu bir kadın cemaat meydana getirir. Doçent Dr. Mustafa Uzun, İstanbul müftülük murakıbı iken, Roman vatandaşların oturduğu Hacı Hüsrev semtinde merhum hoca Efendinin bir vaazını şöyle anlatır: “Bir ikindi vaktı baktım. Hacı Hüsrevli kadınlar camiye dolmuşlar. “Hayrola?” dedim. Oranın erkekleri bile pek gelmiyordu camiye. Erkeklerin bile az uğradığı camide kadınların işi ne? Hacı Hüsrev kadınlarının işi ne?” diye düşündüm. Ama kadınlar karınca gibi kaynaşıyor camide. Allah Allah, dedim, şaşırdım, sordum. “Bir büyük hoca var, o buraya geliyor, vaaz ediyor!.. Onu dinleyeceğiz” dediler. Neyse bekledim. Kimmiş bu büyük hoca ? Sonra bir de baktım Gönenli Hoca Efendi geldi. Elinde çantası. O çanta hizmet çantası. Hoca Efendi ön tarafa geçti. Ben de Hoca Efendiye görünmemeye çalışarak, son cemaat mahallinde takip ettim…
Hoca Efendi vaazına başladı. Onun vaazları önce biraz nasihatte bulunmak, sonra Allah sevgisine, peygamber sevgisine getirmek, bir iki ilahî, bir iki kaside okumak, ağlamak ve ağlatmak, bol bol salevat getirmek, sonrada çok samimi dualar yapmak tarzında olurdu ki… O ağlamalar, o dualar benim için, günahkar insanların rahmet yağmurlarıyla yıkanmalarını hatırlatmıştır bana hep. Tabii ben şuna dikkat ettim. Hoca böyle bir yeri, böylesine kurak çorak bir yeri tesbit ediyor ve orayı da canlandırmak için vaaza geliyor. Herkesin çekinerek ve ancak bir ihtiyaç zuhurunda gittiği yere Gönenli hoca Efendi koşarak gidiyordu…
İşte o zaman Gönenli bir kat daha büyüdü gözümde. Zaten büyüktü, gözümde bir kat daha büyüdü, Allah rahmet etsin.” Bazıları kadınlara vaaz edilir mi ? Kadınları sokağa döküyor diye Gönenli Mehmet Efendinin kadınlara vaaz etmesine karşı çıkarlar. Bunlara cevabı şöyle olur: kadınlar insan değil mi, ? Kadınların vaaz-ü nasihata ihtiyacı yok mu? Herkesten ziyade kadınların ihtiyacı var vaaz-ü nasihata! Bu tâââ Âdem Safiyullahtan bu yana böyledir. Dökülmeyenlerle birlikte, dökülenleri camilerde derleyip toplamaya çalışıyoruz… Kadınlara yaptığı vaazlarda tavsiye ettiği tesbih, dua, istiğfarları ve salat-i şerifleri cemaatiyle birlikte okur, onlara öğretir ve okumalarını tavsiye ederdi. Gönenli Mehmet Efendi, hakkı ve hakikati her zaman ve her yerde anlatmayı, tebliği ve irşadı ilahi bir vazife bilmiştir. Hoca Efendi emekli olduktan sonrada istediği camide mihraba geçer namaz kıldırır, kürsüye çıkar vaaz ederdi. Bütün müftüler, vaizler, imamlar
onu üstad bilirler, onun vaaz etmesini, namaz kıldırmasını can-u gönülden isterlerdi. O herkesin hocası idi.
Gönenli Mehmet Efendi Veli miydi?
Avukat Bekir Berk, bir sıkıntılı halinde Gönenli Mehmet Efendinin Hızır gibi kendisine yetiştiğini şöyle anlatır: “Bir seferde, Allah rızası için alınan bir tayyare bileti ile İstanbul üzerinden Adana’ya giderken uçakta kara kara düşünüyordum. Cebimde bana bir otelde bir oda
temin edebilecek, bir lokantada yemek yedirecek, bir otobüste yolculuk yaptıracak param kalmamaştı. Uçak, Adana havaalanına inişe geçerken kara kara düşünüyordum. Acaba geleceğimi haber alan müvekkilimin dostları, nuranî kardeşlerim gelmezlerse halim ne olur? O esnada uçağın arka tarafından bir şahsın bana yaklaşıp kulağıma eğilerek “İhtiyacın olur, bunu hizmette kullan” diyerek elini cebime sokarak bir zarf bıraktığını gördüm. Döndüm, ağlayan gözlerle geriye
baktım. Karşımda nuranî bir hayal belirdi. Nafiz bakışlarıyla, nuranî vechesiyle, manevî tacıyla çocukluğumdan beri vaazlarını dinleye geldiğim Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri…

Tebessüm ederek, gözleriyle beni öperek geriye döndü ve kayboldu. Uçak yere indi, zarfı açtım, içinde o zaman için bir ailenin günlerce ihtiyacını karşılayacak elli lira çıktı. Uçaktan inip meydana doğru yürürken o’na dualar ettim, orada elini öpmek istedim. Ama, hava meydanında beni bekleyen nurlu kardeşlerimi buldum. Kerametin en muhteşemini bana bilfiil tattıran, gösteren Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri’ni meydanda göremedim.” Merhum Bekir Berk,
Risâle-i Nur talebelerinin fahri avukatı idi. Davadan davaya koşardı. Bilgili ve şuurlu bir Müslümandı. İzmir’de askerliğimi yaparken bir evde sohbetini dinleme bahtiyarlığına erdim. Makamı cennet olsun. Gönenli hocanın talebelerinden birkaç tanesi bir gün sinemaya niyetlenirler. Kurstan çıkarlar ve Fatih’te bir sinemaya giderler. Giderler ama, daha gitmek istedikleri sinemanın önüne yaklaştıkları bir sırada, bir bakarlar ki Gönenli hoca, sinemanın kapısında bekliyor…
Çok sevip saydıkları hocalarına yakalanmaktan korkarlar ve koşarak derhal kurslarına dönerler. Dönerler ama, içeri girerler bir bakarlar ki hocaları Gönenli Mehmet Efendi, orada rahlesinin başında talebeye ders veriyor.
Gönenli Mehmet Efendi’yi çekemeyenlerden biri tanıdığı zengin çocuğu bir talebeye şöyle der: “Gönenli hoca talebelere para dağıtıyor. Zengin fakir ayırır mı bilemem. Ayırır diyorlar, bilir diyorlar. İnanmıyorum ben buna. İstersen git Sultanahmet camiine. Onlarla birlikte sen de sıraya gir, bakalım bilecek mi?” Zengin çocuğu, “yarın gideyim ben de sıraya gireyim” diyor. Adam “Gönenli hoca seni tanır mı?” diyor. “Hayır tanımaz.” “Sen onu tanır mısın?” “E uzaktan işte. Yanında, kursunda şimdiye kadar hiç bulunmadım.” “İyi öyleyse, yarın git bakalım.” Zengin talebe gidiyor, sıraya giriyor.
Gönenli hoca, sabah namazından sonra talebelere para verirken, sıra zengin talebeye gelince: “Senin baban zengin oğlum. sen sıradan çık, senin ihtiyacın yok. Seni gönderen hocaya da selam söyle, bir daha böyle kimseyi imtihan etmeye kalkmasın.”
Bir talebe gelir, “Hocam, memlekete gideceğim, yol parasına ihtiyacım var” der. Hoca Efendi: “Kapının kenarına bıraktığın bavulunu getir” der. Bavul getirilir. “Aç” buyurur. Bavul açılır. İçinde kitaplar vardır. Hoca Efendi kitaplardan birini alır, açar. Bir deste para bulur. Merhum Gönenli Mehmed Efendi ile ilgili böyle hadiseler bir hayli anlatılır. İstanbul İmam-Hatip lisesi ve Yüksek İslâm Enstitüsü mezunu Diyanetin çeşitli kademelerinde dini hizmet yapmış, müfettişlik ve başkan yardımcılığı gibi üst vazifelerde bulunmuş olan hafız Yakup Üstün Bey’e “İstanbul’da talebelik yaptın, Gönenli Mehmed Efendiyi gördün, nasıl tanırsın?” dedim. Gönenli Mehmet Efendiyi
anlattı, anlattı, sonunda “O Allah’ın bir veli kuludur” dedi.
Merhum Gönenli hoca veli mi idi? Allah bilir. Ama tavır ve hareketleri, yaşayışı, beşeri münasebetleri hep Allah’ın veli kullarını hatırlatır. Halk ona bir veli gözü ile bakar… Yetimlere, fakirlere, kimsesizlere,yolda, darda kalanlara herkese yardım ederdi. Çocukları tarafından
sokağa atılmış olanlara sahip çıkardı. Talebeler konusunda bal alınacak gülü, bal alınacak çiçeği bilirdi. (120) Gönenlinin yardım etmek istediği bir adam için fazla mütedeyyin değil denilince “Oğlum, İnsan değil mi bu adam? İnsan değil mi? İnsan… Bu yeter!” diyor.

Gayri Müslim Turist
Turist olarak ülkemize gelen biri İstanbul’da parasız kalır. Perişan bir vaziyette Sultanahmet cami avlusunda gezinirken, hoca Efendi görür, yanına gider, sırtını sıvazlar, bir miktar para verir. Adam ülkesine gider. Hoca Efendinin yardımından sevecen hareketinden çok etkilenir. Müslümanlık hakkında araştırmaya başlar ve Müslüman olur. Yıllar sonra tekrar İstanbul’a gelir, hoca Efendiyi arar. Vefat etmiş olduğunu öğrenir. Hoca Efendinin kendisine para verdiği yerde fakirlere para dağıtır. Merhum Gönenli Mehmet Efendi’nin karşısındaki insanın yüzüne bir bakışı, onu tanıması için yeterli idi. Tanıyanların ifadesi ile, ‘bakışları röntgen şuası’ gibidir. Baktığı insanın içini
okurdu. O kimseden para istemezdi. Para için zenginlerin kapısını çalmazdı. Para ona gelirdi. O da kuruşu kuruşuna parayı yerine sarf ederdi. Parayı verenlerden, parayı alanlardan, parayı alıp verdiğiden haberi olanlardan hiçbir şikâyet olmadı. O şöyle der: “Ya Rabbi, şunu ver diyorum, veriyor. Falan kişi çok hasta, Rabbim şifa nasip et diyorum, nasip ediyor.. Galiba Allah beni seviyor.” Çok temiz ve şık giyinirdi.

Hakkında söylenenler
Emekli Eminönü Müftüsü Mehmet Doğru: Dinin askıya alındığı fetret devirlerinde, 1950 öncesi ve sonrası dahil vefatına kadar ilim talebelerine kol kanat germiştir.

Merhum Avukat Bekir Berk
“Sarıkların söküldüğü, başörtülerinin attırıldığı çarşafların fiilen yasaklandığı ar ve haya damarını yırtmak için lazım gelen şeylerin yapıldığı günlerde Gönenli Mehmed Efendi, ailenin, cennetin anahtarının ayaklarının altında bulunduğu bildirilen validelerimizin, hemşirelerimizin imânını korumak için gereken mücadeleden bir an geri kalmıyordu. Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri o karanlık günlerin, o zülumatlı devirlerin, o minarelerin, Bilâl-i Habeşi’nin okuduğu ve bütün âlem-İslâm’a Vahdâniyyet-i İlâhiyyeyi, felah ve salâhı asırlarca mücadeleye gelen ve huzurullahâ davet eden, ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği günlerde, bir imân kalesi gibi, bir akıncı beyi gibi, bir Ulubatlı Hasan gibi, Kelime-i Tevhid’in öncüsü olarak gönüllere sürûr ve huzûr veriyordu.”

Hilmi Oflaz
Allah demenin, Allahü Ekber demenin yasak olduğu o zor ve şer günlerinde kapı kapı dolaşarak, adeta bir gizli İslâm postacılığı yapmıştı. O zamanlar büyük cesaret işiydi böyle hizmetler. 1930’lu 1940’lı yıllarda kelleyi koltuğa almayan İslâm hizmetine soyunamazdı. Biliyorsunuz, o devirlerde bu gibi hizmetlere soyunabilenler sayılıydı. O kefenini kaftan edinmiş bir şehidi andırıyordu..

Mevlut Özcan
Kerameti zahir bir veli ve büyük bir hizmet adamıydı, Gönenli. Recep Akkuş “Gönenli Hoca, 1930 yılında Gönen- Merkez cami İmam-Hatibi olarak başlattığı Kur’ân-ı Kerîm hizmetini, değişik yerler de ve değişik şartlarda, kesintisiz bir ömür boyu devam ettirmiştir. Bunu yaparken de İslâm’ın tebliğini ön planda tutmuş, hiçbir İslâmî zümreyi karşı sına almamıştır. Zümrevî hareketlerden şiddetle kaçınmış ve kişisel zaaflara asla düşmemiştir. Hiçbir konuda iddialı olmamış, Kur’ân ve
İslâm konuşulan her yer de bulunmuştur. Buna karşılık dinin ve din görevlisinin aleyhinde bulunan yerlerden uzak kalmıştır. Çiçek çiçek dolaşarak bal toplayan arı gibi, İslâmî “irşâdî – tozlaşma” olayını gerçekleştiren Gönenli Hoca, her meşrepteki insana uğramış ve ona bir şeyler vermeye çalışmıştır. Hizmet sahasında kimseyi kıskanmamış ve hiçbir meslektaşının aleyhinde bulunmamıştır. Kur’ân Yolunda hizmet veren her kesimle temas kurmuş ve Allah’ın rızasını gördüğü her işe el atmıştır.”

Öğütleri
Sahip olduğun nimetlerle de başkalarına yardımcı olacaksın. Anne gibi olacaksın, anne gibi. Hacca gideceksen, iyilik yapmaya gideceğim diye gitmelisin. Darda kalanları kurtarmaya gidiyorum diye gideceksin. İnsanlara faydalı olup da biraz sevap kazanayım diye gideceksin. Allahü Teâlâ cümlemizi başkalarını düşünenlerden eylesin.. âmin.

Her yerde, senin ekmeğinde de suyunda da herkesin hakkı var. Ne
kadar güzel olur, şu yeni icatlar, ehl-i imânın elinde olsa da, her yerde bir kumandayla, bir emirle harekete geçseler.. Ne güzel, ne kadar güzel olur… Ama şimdi bazı kimseler, dinli, imânlı oldukları halde yadırgıyorlar! Neymiş.. “Gavur icadı” diyorlar, falan filan.. Halbuki “Hikmet mü’minin yitik malıdır, nerde bulursa alır”, almalıdır vesselaam…
On gün gözetim altında tutulan bir gençlik liderine şunları söyler: “Bak yılgınlık yok. Gazan mübarek olsun, sakın ola yılma! Yılmayacaksın, daha fazla çalışacaksın. Bu yapılanlardan, edilenlerden gözün yılar da kenara çekilirsen, gayretini, himmetini, hizmetini kısar kesersen, Allah seni cezalandırır. Sakın yılma, yılmayacaksın. Daha fazla, daha hızlı, daha istikrarlı çalışıp çapalamaya devam etmelisin. Bunların hepsi gelir geçer.

Ölümü
Ömrünü insan yetiştirmeye ve hayır hizmetlerine sarfetti. Allah için hizmete sonuna kadar devam etti. Şartların ağırlaştığı hallerde bile hizmetten geri kalmadı. Son yedi gün hastalığı ağırlaştı. Ecel gelmiş.
2 Ocak 1991 de ruhunu teslim etti. Ömür boyu dinine hizmet ettiği Rabbinin rahmetine kavuştu. Cenazesini kendisinden sonra “Reisülkurra” olan Abdurrahman Gürses hoca kıldırdı. çok kalabalık cemaatle Edirnekapı şehitliğine defnedildi Mevlâ rahmet eyleye. Makamı cennet olsun. Allah, ümmet-i Muhammed’e yeni Gönenli Mehmet Efendiler göndersin. Âmin


————————————————————————–

Kaynakça
1-Mustafa Özdamar, Gönenli Mehmed Efendi, Onuncu baskı, 2012, İst.
2-Diyanet vakfı, İslâm Ansiklopedisi, 14/149, İst.
3-İzzet Ay, Gönenli Mehmed Efendi, Yağmur Yayınları, 2007, İst.
4-Necmeddin Şahitler, Son şahitler, cilt: 1, 1981, İst.

Scroll to Top