Aşağıdan çal !
Ekin biçmek için Hacılar’a gidilir.Herkes başlar ekin biçmeye.İş ilerliyor.Tarla sahibi herkes’in biçtiğine bakar,gözü Feyzullah’a takılır, yanına yaklaşır, “arkadaş biraz aşağıdan çal, firez çok kalıyor” der. Feyzullah dinler,ancak devam eder yine yüksekten yüksekten biçmeye..
Adam bir söyler,iki söyler, gözüne bakar.Ancak Feyzullah ta hiçbir derişme yok.
Nihayet tarla sahibi arkadaşlarının yanına gelir der ki “Efendiler! Şu arkadaşınıza söyleyin biraz aşağıdan çalsın,tüm ekin tarlada kalıyor” der.
Arkadaşları Feyzullah’ı çağırıp durumu söylerler.Feyzullah onları dinler,düşünür, oflar,puflar, yönünü Erciyese doğru döner ve “Avradını eşşek kovalasın!,o’nun ekini için ben kararımı mı bozacağım ! “ der.
Berk tutar !
Şehirden “mığla” (bir çeşit yün) getirilir, eğirilir,ip yapılır,yumaklar halinde sarılır.Verilip parası alınmak ve tekrar mığla alınıp getirilmek üzere şehre gidilir.Bu yolculuk üç-beş kişi ile birlikte topluca yapılırdı.
Yine böyle bir yolculuk esnasında şehre gidiliyor. Kodağın kızı Hanife’nin heybesinde bir çömlekte yoğurt vardır.Şehre hediye götürmektedir.Durumu Bekçi Ali emmi fark eder. Kodağın kızının yanlarından ayrıldığı kısa süre içinde çömlek açılır, yoğurt orada bulunanlara paylaştırılır. Dikkat çekmemesi için de çömleğe sıkıca kar doldurulup ağzı bağlanır heybeye yerleştirilir.
Şehre varılır.İpler değiştirilir.Hediye ile birlikte misafir olunacak eve varılır.Hoş-beş ten sonra kahvaltı hazırlanır.Yenilir,içilir. Artık kalkma zamanı gelmiştir.Müsaade istenir. Tabii ki getirilen hediyenin de kabı boşalması gerek.Ev sahibi çömleğin ağzını çözer, aşağı doğru çevirir dökülmez.Sallar dökülmez..Durumu fark eden ev sahibi çekine çekine “Hanife hala yoğurt dökülmüyor” der. Bu kez çömleği Hanife hala alır eline,kaşığı da.. “kızım benim yoğurdum bek (sert) tutar”der ve elindeki kaşığı çömleğe daldırmak ister.İşte olan o an olur..Kaşık karın içine hart! diye saplanır, çıkmaz…Tabii oyuna geldiğini anlar.Tuhaflaşır.
Aldatıldığına mı yansın? Mahcup olduğuna mı?.Bu karışık duygular içinde Hanife hala, “ vay e… sıpaları” bunu da mı yaptınız bana ? der.
Yığında uyumuş !
Harman zamanı Nezir ağa , Özcan geceleyin yığının içine yatar uyur.Sabah erkenden kağnı yüklemek için varıpta anadudu uzattığı zaman anadudun yanına batması ile feryadetmesi sonucu kağnı yükleyen kişi de panik içinde anadudu atarak kaçar.
Dibini delmiş !
Evlerinin üst tarafındaki kuyunun suyunu kolayca eve getirmek isteyen Hacı Mustafa, kuyunun dibinden eve bir delik açmayı kafasına kor.
Çalışmalar sonunda kuyunun dibi boğaz kısmının dip tarafından delinir. Oraya büyükçe bir taş yerleştirilir.Taşın ortası delinerek,bir musluk takılır.O günün imkanları ile güzelce de perkitilir. Konulan taşın sağı solu kapatılarak kuyuya su doldurulur.
Bir müddet kullanılmasına rağmen zaman içinde özelliğini kaybeder, kuyudaki suyun basıncı sonucu eve su sızmaya başlar. Alınan tüm tedbirler boşa gider.
Sonunda Hacı Mustafa, “emekler boşa gitti. Boş yere kuyunun dibini deldik” der.
Bayram Namazı !
Bayram sabahı Camiye varan Emir’in Şükrü (Becen) Bayram namazının kılındığını görünce tuhaflaşır.Biraz sonra da cemaat namazdan çıkar. “birerif (bre herif) ne acele ettiniz” diye İmam’a . “insan bir haber verir”diye de yakın komşularına çıkışmak ister.Bu esnada Deli Fevzi atılır ortaya. O hep peşin sözlüdür.
“Avradını bilmem ne ettiğimin beceri senin hangi sütlânin dibinde yattığını nereden bilecekler” der.
Okçu-Golcu
Çayırda Vahdi amcanın dükkanı var.Yolcular orada karınlarını doyurur,hayvanları da çayırlıkta otlar.Yine bir gün okçular (At arabası ile ok=örtü ağacı taşıyan) çayır’a akşamdan sonra gelirler. Arabalarını eğler atlarını çözer dinlendirirler,hem de otlatırlar.
Bir kısmı karınlarını doyururken bir kişi de atlara mukayyet olur.Tam bu esnada yanı başında Golcu(Kaçakçıları takip eden ormancı)nun kendine yaklaşmakta olduğunu fark eden
Arabacı derhal orada namaz’a durur.Golcu bakar ki bir adam namaz kılıyor.Bu gayet normaldir.Ancak dikkat edince ayın aydınlığında namazı ayakkabı ile kıldığını fark eder.İşte olan o an olur.Kendisini kamufle etmek için namaz kıldığını anlar ve yakasına yapışır.
– Söyle bakalım arkadaşların nerede ? der.Oda mecburen durumu anlatır.Golcu okçunun yakasından çeke çeke dükkana getirir ve durumu oradakilere söyleyince,
– Gayet normal adam yatsı namazını kılıyor derler.
– Peki siz adamın namazı ayakkabı ile kıldığını da biliyormusunuz ? demesiyle kahkahalar başlar.
Guvalamış dutamamış!
Yine Bıyıklı Durdu ağanın muhtarlığında idi. Çoğu kez bir direktif ile gelir şehirden.
Yine öyle olmuş.Yetkililer buyurmuşlar ki; Her hane on tane “Geleni kuyruğu” getirecek muhtar’a verecek.O da yetkililere götürecekmiş.
Bu direktif üzerine tüm köylü arazilere döküldü başladı geleni yakalamaya.Ama bu kolay iş değil. Bir,iki,beş oluyor,bir türlü on’a tamamlanmıyordu.Bu işkence vatandaşın canına tak etti vesselam… Bu olay dillere destan oldu türküler yakıldı.Bir iki beytini yazalım
İleni bacım ileni, Geleninin deliği büyük
Ev başına on geleni. Başına dikerler höyük.
Bilmem Hokumetin emri, Guvalamış tutamamış,
Bilmem mıhdarın yalanı Safiye’nin pala bıyık.
Atma ağa sardım !
Kara Nuri ile kardeşi Mehmet onbaşı, Develi- Bakırdağ/Köseler’den geliyorlar. Yola çıkmadan Nuri emmi bir sigara yakar, çıkarlar.
Yollar tenha, bu günkü gibi değil. Kolay kolay yolcuya rastlanmaz. Bir sigara kaç dakika sürecek, tabi ki biter…
Sigara bitince Mehmet onbaşı “Aman atma ağa sardım”.der.Ve Nuri’nin ateşinden Tatlı-sert tütününden kalınca sardığı sigarasını yakar. Bir süre daha yollarına devam ederler. Sigara yine bitmek üzere iken bu kez de Nuri “atma Mehmet sardım” der ve ateşi alarak sardığı tütününü yakar.Derken, yolculuk devam eder.tütün sarmalar da…”Atma ağa,atma Mehmet sardım”diye diye avşardan köy’e kadar olan mesafeyi böyle bitirirler.…
Tatlıya bağlamış !
Mevlit emminin Paşa, anasının kavurmasını (Kavurma: O günün şartlarında her zaman taze et bulunmaz.Bunun yerine genellikle güz aylarında bir koyun kesilir. kazanda pişirilir, eti-yağı birlikte büyükçe bir çömleğe doldurulur.Buna kavurma denir.Yapılan yemeklere her gün bir miktar konulur ve yemeğin lezzetini artırır.) çaktırmadan her gün biraz yer.Derken kavurma bitmek üzeredir.Oturur bir muziplik düşünür. Gider Kazım ağabeyisine; “Ağabeyi gel senin karnını doyurayım!” der. Kazım ağa, saf saf “olur” der.Ekmeklerini alır analarının sandığının başına varırlar. Başlarlar kavurmayı götürmeye.. Kazım ağa kavurmaya yumulmuş iken Paşa ağa çaktırmadan oradan ayrılır ve doğruca anasının (Senem sittinin) yanına gider ve “ Ana yetiş, oğlun kavurmayı bitiriyor” diye ortalığı velveleye verir.
O anda köseğiyi ( tandır yanarken ateşi karıştırılan bir ucu kara uzunca değlek) eline alır ve doğruca hazın evi (kiler) in yolunu tutar. Varır ki ne görsün ? manzara vahim.. kazım kavurmayı götürüyor…Çalınca tutar kösseği ile eline alır Kazım’ı.Yen mi, yemen mi? Bir güzel elden geçirir. Bu esnada paşa da geride durmuş kıs kıs gülmektedir. Anası hem vuruyor, hem de; “ulan hayırsız oğlan, zaten ben şüpheleniyordum, bu sızgıt (kavurma) bu yıl niye çabuk bitiyor” şeklinde söyleniyordu.
Tabii kazım ağam kendini savunmak istiyor, işi benim yaptığımı anlatmaya çalışıyorsa da kim dinler onu. Anam hem vuruyor hem de “şimdi de suçunu örtmek için günahsız çocuğuma mı iftira ediyorsun” diyordu.Tabii ki bu manzara karşısında Paşa’nın da tabana kuvvet kaçması ve ortalık yatışana kadar birkaç ün göze görünmemesi gerekiyordu ki; öyle de yapar,bu işin de sonucunu kendince “tatlıya bağlar”…
Malım gibi ye!
Müdür Mustafa emmi Çoban Bekçi Ali emmiye “hele bir kuzu kes de yiyelim” der.O da bir kuzu keser ve davetlilerle birlikte pişen kuzuyu yerler. Bu esnada da çoban “ye müdür Mustafa malın gibi ye” der. Kuzu sürüsü köye geldiğinde müdür emminin kuzularından biri eve gelmez. Müdür emmi çobana “bizim kuzulardan birisi eve gelmedi” der. Çoban da der ki zıkkım olasıca geçen akşam yedin ya senin için başkasının kuzusunu mu kesecektim.?Müdür emmi hiçbir şey diyemez.
Bakkal Hulusi Eliyle !
Köyümüzden Vatan, görevini yapmak üzere askere gidenler’in ilk yapacakları iş mektup yazmaktır.Bunda hayret edecek ne var? Bu pek tabii bir şey değil mi? Diyeceksiniz.Tabiiki öyle.Ama bizim üzerinde duracağımız mektubun zarfı..
Mektup yazılır,üzerine de “ ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR” damgası vurulur.Bu da normal.Şimdi esas meseleye geldik; Adres kısmı.. ….Ad, soyad yazıldıktan sonra ilave edilir:
“Bakkal Hulusi eliyle”
Damda anırır!
Köyün gençleri başı boş dolaşan bir eşeği gece vakti Mustafa Kahyanın odasının damına çıkarırlar.Dam, yerden 150 cm. yüksektedir. Eşek kendiliğinden inemez.Vakit sabaha ulaşır.
Eşeğin damda anırması ile durumun farkına varan ev halkı indirmek ister ama nafile. Tüm çabalar boşa gider.Çıkar Mustafa kahya dama, verir veriştirir.Ama bu da çare olmaz, eşek yine inmez,inemez.İş yine mahallenin gençlerine düşer.
Sanki yapan onlar değilmiş gibi toplanırlar, biraz da afatlarlar ve kahramanca bir eda ile aynen çıkarıldığı gibi karakaçan kucaklanılarak indirilir merasimle…
Bizden Babam gidiyor
Malum Köyümüzün paşası var..(Paşa şahin)
Günlerden Cuma.İnsanlar Cuma namaz için tel telaş hazırlık yapıyor; abdestleniyorlar. Bu esnada Paşa da kapının önündeki sallıkta kaygısız kaygısız oturmaktadır.Karşı komşuları olan Molla osmanın hanımı Habbesti de bu durumun farkındadır. O daalden, çaktırmadan paşa’ya sorar
Paşa sen Cuma’ya gitmiyor musun?. Paşa bu ya, sanki Cuma namazı kendisine farz değilmiş gibi,aynı uslup ile Habestiye cevap veriri:
Habbesti, bizden babam gidiyor…
KÖYÜMÜZ VE KÖYLÜLERİMİZLE
İLGİLİ
R E S İ M L E R



Soldan sağa: Sadi Aksoy,Fevzi Karataş,Necati Solmaz,Memduh Sarıdemir (Merhum), Mustafa Aksoy (Merhum), Şehit Davut Karataş ve çocuklar





bir kuşluk var. (1974)



Ayaktakiler:Mehmet Aktaş,Derviş Solmaz ve Durdu Sarıdemir.







Kamil ve hanımı Peruze Demir ile Durdu Sarıdemir.(1980)

(Resim: 339) Bir düğün hatırası..Soldan sağa: Sami Öztürk,Mehmet Aktaş,Necati Solmaz, Süleyman Yalçın,Hanefi Aktaş,Orhan Şahin,A.Osman Aksoy,İsmail Karataş,İrfan Aksoy ve Ardıçlı Ahmet Gündoğan


