Cuma Mektupları(2-Devamı)

Ramazan Bayramı tebriki 15 Ağustos 2012 Sevgili dostlarım, Aziz kardeşlerim. Ramazan Bayramınız mübarek olsun! Bu bayram aynı zamanda bir berat bayramıdır. Ramazan ikliminin şartlarına uyup da günah kirlerinden arınmamak mümkün mü? Kulun o muhteşem Oruç ve Ramazan eğitiminden geçtikten sonra, hâlâ suçla yüklü kaldığını düşünebilir miyiz? Bu sene
çok daha coşkulu ve de derinden içimize işleyen bir Ramazan Ayı ve Kadir Gecesi yaşadık. Toplumumuzun neredeyse bütün katları bu güzellikleri ortaklaşa yaşadı. Sadece ruhlarımızın derinliklerinde değil, meydanlarda da Ramazan’ın derin izlerini ve güzelliklerini seyrettik. Halkımız ortak bir duyguda birleşip kaynaştı. Devletin yapısı da bu coşkuya katılıp milleti ile
bütünleşti. O da birçok kirlerden temizlendi. Meydanlardaki ağaçlar, kuşlar, esen rüzgâr bile bu bütünleşme karşısında heyecanını tutamadı. Rüzgâr daha bir heyecanlı esti; ağaçların dalları öyle bir çırpındı ki, birçok yerde çatladı, kırıldı, duramadı da yerinden fırlayıp koptu. Biz de öyle olmadık mı?
Affedilmek ümidi ile birçoklarını affettik. Sırtımızda uzunca zamandır bizi kamburlaştıran küslük yükünü attık. Barışıverdik, geçiverdik kusurları; seviverdik uzunca zamandır sevmediklerimizi ve birden hafiflediğimizi, rahatladığımızı hissediverdik. Şimdi artık kin yerine sevgi ekiyoruz. Kimseden bir karşılık da beklemeden; veriyoruz, seviyoruz, seviliyoruz, gülerek yaşıyoruz. Rahatladığımızı ve insanları rahatlattığımızı görüyoruz. Her şey değişti çevremizde, soframızda, iş yerimizde. İnsanlar artık bize endişe ve korku ile, yüzlerine buz gibi donukluk yansıtan bir nefretle bakmıyorlar. Gözlerinin içi güler oldu herkesin. Dedim ya; artık soğuk bir nefret yerine, sıcacık sevgi ekiyor, bin bir yüzden bin bir bereketle sevgi devşiriyoruz. Bir veriyoruz, bereketiyle milyonlar alıyoruz. Ramazan ve Oruç iklimi her şeyimizi değiştiriyor.

Şimdi artık gelip gidenimiz, hâl-hatır soranımız seller gibi, çağlayanlar gibi akıyor çevremizde. Aman Allah’ım ! Demek ki her şeyin sırrı sevi-vermekteymiş, küçük bir tebessümle de olsa, Gül’ü-vermekteymiş! Komşuları ziyaret etmekte, küçükleri sevi-vermekte, yaşlıların gönlünü alıvermekteymiş! Şimdi anladık ki biz yıllardır bayram yerine başıboş dolaşıyor, ömür tüketiyormuşuz yaban ellerde.Turistçilik oynuyormuşuz göstermelik. Artık bayramlarımızı komşu ve akrabalarımızla paylaşarak yapacak, onları mutlu edecek, kendimiz de mutlu
olacağız. Çocuklarımıza da mutluluğun bu hazinesini göstereceğiz. Temel sır, vermekmiş. Ramazan Bayramınızı tebrik eder; af, afiyet, ve mutluluk dileklerimle dualar beklerim.

18.08.2012 Sevgili Yusuf! Çok güzel bir akşam yemeği geçirdim, yalçın kayalarda.Ve bir seneden beri özlemini çektiğim işkembe çorbasını içtim. Kabak tatlısından da yedim. Ciğer kavurması da güzeldi. Bir daha aslâ yiyemem sandığım şeylerden azar azar tattım. Ne kadar güzel! Hayatla barışık olmak, her şeyi ve herkesi sevmek, sempatik olmak, biraz da empati yapmak. Gerçekten, bunlar hayatı çok güzelleştiriyor. Yaprak, toprak, hava ve su, çiçekler, kuşlar, Yusuf ’un martıları, o terastaki bakımlı çiçekler, esen rüzgar. Ve çocuklarımız, torunlarımız, eşlerimiz, gelinlerimiz ve kardeşlerimizle; onların da çocukları ile hayat ne kadar güzel! Her şey cıvıl cıvıl. Her şey kardeş kardeş.
Sevmek ve sevilmek, hayatın sırrı ve olmazsa olmazı durumunda.Bu güzellikleri bize sunan Cenab-ı Hakk’ın ikramı ile sarmaş-dolaş olmak; aynı zamanda o güzel Mevlâ’mız ile buluşmak, teşekkür sohbeti yapmak gibi bir şey. Sevmek, ama her şeyi sevmek; Lokmân Hekim’in Hayat İksiri’nin ta kendisi, bir Âb-ı Hayat. Her şeyi sevgi ikliminin içine doluşturmak lâzım. Tâ ki bu âlemde kötülüğe barınacak bir milim yer kalmasın! İçimiz, dışımız sevgi ile dolsun da, sevgi yiyip sevgi içelim; onunla beslenip teneffüs edelim. Ciğerlerimiz sevgi ile dolsun,
Ozon yerine aşkla nefeslenelim! Sevince, çirkinler de güzelleşiyor. Bodurlar selvi boylu, karalar ak, karanlıklar aydın, acılar tatlı, hüzünler neş’e oluyor. Hayat, serâpâ güzellik oluyor. Gözleriniz artık hiç kötülük görmüyor.

Yelkenleri bu hayat ve sevgi okyanusuna açmak lazım. Sevmezlik ve sevilmezlikleri çok gerilerde bırakmak için hızla açılmak lazım. Aman dikkat edin ki, yelkenlerinizi şişiren hayat rüzgârı dinmesin. Biraz da hızlanın ki yol alalım, menzile ulaşalım. Sevgisizlik peşimizden koşup geliyor, bize yetişemesin aman! Sevginin aydınlıklarına dalarak sarhoş olmak lazım, bir daha hiç aymamak üzere. Sevmezlik ve sevilmezlikler dünyasında ayık olmaktansa, muhabbet okyanusunda sarhoş olmak daha güzel olmaz mı? Hiçbir değer sevgisizliğe katlanmaya değmez. Somurtmaya, küskünlüğe, aşağılamaya ve aşağılanmaya. Su karşıki yeşil ormana bakın! Safları nasıl dasıklaştırmış ağaçlar. Sevgi ile nasıl birbirine girmişler. Kimse onları birbirine düşman edemez. O kadar sık ki safları, aralarına kimse giremez. Sanki Kur’ân okumuşlar da, “Kurşun’dan dökülmüş duvarlar” sözünü duyunca, “Lebbeyk!” diyerek donuvermişler ve bir daha onların arasına hiç kimse girememiş. İns’den Cin’den, Şeytan’dan; Allah’ tan başka hiç kimse. Haydi arkadaşlar gelin’ o ormana gidelim! Dostlara selam ve dualar, sevgiler. Naim Karaman

24.08.2012 Sevgili kardeşler. Haftalık bayram, dilerim ki hepimize sağlık, huzur, af ve afiyet getirsin. Ülkemiz çok kritik günlerden geçiyor. Düşman bize dehşet vermek, korku salmak
için nöbete girmiş, tuzaklar kurmuş bulunuyor. “Su uyur düşman uyumaz” derler ya. Çevremizdeki ülke halkları da bizim kardeşlerimizdir. Fakat kendilerini yöneten hükümeti kendileri seçmediği için karşı karşıya getirilmiş durumdayız. Komşu ülke kendi hükümetinin silahlı kuvvetlerince yakılıp yıkılmaktadır; tehdit altında yaşamaktadır. Orada şimdi ölüm kol gezmektedir. Başlangıç döneminden beri İslâm, yönetimi seçme
yetkisini halka bıraktığı hâlde, bugün Müslüman ülkeler bir takım despotlarca yönetilmektedir. Müslüman halk kendi oyuna sahip çıkamamakta, egemenliğini kendi eli ile kullanamamaktadır.

Yönetimler İslâm’a ve Müslümanlara yabancı oldukları için, aynı dinden olan halklar birbiri ile belki de savaşmak zorunda kalacaktır. Bu durumda, İslâm dünyasının kendi kimliğini kaybetmiş olduğunu düşünmek zorundayız. Yapılacak ilk iş kendine dönmek, despotların elinde âlet olmaktan kurtulmaktır. Yoksa Müslüman halk olarak biz birbirimizle savaşmayız. Çünkü Müslümanın kanı Müslümana haramdır. Müslümanın Müslümana (korkutmak için) silah göstermesi bile haramdır. Biz kardeşler cemaatiyiz. Bize ancak birbirimizi sevmek yaraşır ve bu bir ibâdettir. İçine düşürüldüğümüz bu fitne sadece İsrail’in işine yaramaktadır. İslâm dünyası ise acılar ve kederler içinde kıvranmaktadır. Müslüman halklar egemenliklerini kullanamamanın yahut seçme tercihlerini yanlış yapmanın acısını çekmektedir.

Şimdi orada, yarın başka İslâm ülkelerinde beşikteki çocuklar bile kendi amcaları, babaları, kardeşleri tarafından öldürülecektir. Bu, onulmaz bir fitnedir; fitne ise adam öldürmekten daha şiddetli günahtır. Fitne, yönetimlerin şeytan elinde olduğu bir karmaşa hâlidir. Allah bizim milletimizi ve bütün Müslümanları bu fitneden korusun; yanlış ve yıkıcı propagandalardan, her türlü bölücülükten korusun. Şimdi birlik ve dirlik zamanıdır. Safları sıklaştırma zamanıdır. Haydi biraz daha birbirimize yaklaşalım. Selâmlaşalım ve dualaşalım.Tereddüde mahal yoktur. Neticede Hakk’ın iradesi galip gelecek, İslâm dünyası bu fitneden korunacaktır. Cahiliye davası
güdenler kendi karanlık dünyalarında helâk olup gideceklerdir. Hezimete uğrayacak olanlar, Müslüman halklara tuzak kuranlardır. Hayırlı sonuç, inananların olacaktır. Hepinize sağlık
ve başarılar diler, dualarınızı beklerim. Cumanız mübarek olsun. Naim

6 Eylül 2012 Sevgi Ülkesi Biri çiçeklerle donatılmış bir bahçe, gülistan; ötekisi ise çalılar, dikenler, Ebû Cehil Karpuzları ile çirkinleşmiş metrûk bir vîrâne. Birinde peygamber, gönüllü
insanlar, sevgi ve aşk şairleri, Mevlânâ ve Yûnus tabiatlı veliler yaşar; diğerinde akrepler, yılanlar, zehirli örümcekler ve bunlara benzer tabiatta insanlar yaşar. Haşin tabiatlı, kavga ile iç içe yaşayan mutsuz insanlar. Ülkeler de, içinde yaşayan insanların karakterlerine göre bu ikisinden birine benzer. Birinde sevgi teneffüs eder, solur, tebessüm ederek yaşarsınız. Orada herkes
ve her şey mutlu olur. Ülke barış içinde yaşar, barış ihraç eder, üretim kalitesi yükselir, ihracat zirve yapar. Yüzü gülen esnaf ve tüccarın dünyada mal satamayacağı, kapılarından giremeyeceği hiçbir ülke yoktur. Diğerinde ise mutsuz ve asık suratlı insanlar yaşar. Mahkemeler dava dosyaları ile dolup taşar. Herkes birbiri ile ihtilâflıdır. Sokakta kavga, evde geçimsizlik, ülkede terör, her yerde her türlü yolsuzluk. Romanlar, hikayeler, filim senaryoları hep bunlar üzerine kurgulanır. Bütün bunların üstesinden gelecek olan, peygamberlerin getirdiği sistemdir; o da İslâm ahlâkıdır.
Peygamberler, sevgi ve barış elçileridir. Onların hayatında düşmanlığa yer yoktur. Irk ve milliyet taassubu hiç yoktur. Kendilerine inanmayan insanlar için bile sadece üzülür, yavrularını yitiren annelerin hüznü ile hüzünlenirler. Allah, peygamberlerini tesellî eder, görevlerinin, sadece insanlara imânı ve Hakk’ı tebliğ etmek olduğunu hatırlatır. Onların vekili ve muhafızı olmadıklarını tekrar tekrar vurgular; ama öte yandan da peygamberlerin kalbi insan ve ümmet sevgisi ile doldurulmuştur. Ümmetlerinin kendilerine hitaben söyledikleri ağır sözler ve hakaretler onları incitir, incitmesini de bu kederlerini içlerine atar, onlara aynı ile karşılık vermezler.
Allah onları teselli eder ve “Andolsun ki onların söyledikleri yüzünden göğsünün daraldığını biz biliyoruz” buyurur. (Hicr sûresi: 15/97) Rablerini hamd ile tesbih etmelerini ve secde edenlerle beraber secde etmeyi, rukû’ edenlerle rukû’ etmeyi onlara tavsiye eder. Her türlü sıkıntı ve darlıkların ilacı budur. “ Tâ ki ölüm sana gelinceye kadar Rabbi’ne kulluk etmeye devam et!” (Hicr Sûresi: 15/99) buyurarak ilacını tamamlar.
Mü’minler de Peygamber gönüllü, Mevlânâ ve Yûnus tabiatlı olurlar. Hayatlarında düşmanlık ve kine yer yoktur. Allah’ın sanat ve eseridir diye her şeye, özellikle insanlara yalnız sevgi ve hayranlık duyarlar. İslâm ülkelerinde barış ve sevgi iklimi her şeyi kuşatır. Günde beş kere yüce Mevlâ’nın huzuruna durup kendilerini muhasebe ve muhakeme ederler. Yaptıkları hata varsa hem düzeltir hem de tevbe ve istiğfar ederler. Hayat rotalarını günde beş defa kontrolden geçirir, sapmalar varsa yönlerini yenilerler. Nerede ise mahkemelerde hâkimler işsiz kalır;
ama yüzler, güller gibi gülücüklüdür. Gönüllerse hep mutludur. İşte size güllerle donatılmış bahçeler, gülistan ve bağistan. Tıpkı cennet gibi. O bağlar ki havuzları olgun taze üzümden, havuz duvarları salkımsız som üzümden, havuz içleri çöpü-çöpresi olmayan iri ve
sulu üzümle tıka basa dolu; som üzümle. Ve üzüm tanelerinin içinden şırıl şırıl akıp geçen cennet suları. Ne asma gövdesi var, ne asma yaprakları ne de üzüm sapları. O şişman üzümlerin sapları da, saplarının yerleri de gözükmüyor, patlayacak gibi duran üzüm tanelerinde. Hemen elinizi uzatıp alabilirsiniz; dilerseniz elinizi uzatmadan da yiyebilirsiniz. Her şey emrinizde.”Afiyet
olsun!” dileklerimle ve sevgi dolu selâmlarım.

13.09.2012 Sevgili kardeşim. Seni sevgi ile selâmlıyor, sağlık ve mutluluklar diliyorum. İşinde ve evinde huzur ve bereketler diliyorum. Bugünün, Cuma bayramımız olduğunu unutmaman için yazıyorum. Güzel bir gün mü geçirmek istiyorsun? Öyleyse birilerinin gününü güzelleştir ki çevrenden sana güzellik yansısın. Çevrendekileri mutlu edersen oradan sana da mutluluk yansır. Bil ki herkes güzel bir gün geçirmek ister. Ağaçlar, kuşlar, çiçekler, yapraklar ve topraklar da mutlu olmak ister. Bir kova suyla, veya bir tatlı sözle, ya da tatlı bir tebessümle nicelerini mutlu edebilirsin. Allah ikram edene ikram eder, merhamet edene merhamet eder. Affedeni de affeder. Bağışla! Geçiver insanların kusurlarını. O zaman Allah da seni bağışlayıp geçiverir kusurlarından, yığınla günahlarından. Gün, kendiliğinden mutlanmaz. O’nu mutlandıracak olan
çevredir. İnsanların kusurlarına takılırsan, için kararır, yüzün gülmez olur, çevreye mutsuzluk saçarsın. Diyojen gibi yalnız kalırsın. Yapayalnız kalakalırsın da, Büyük İskender bile senin
yalnızlığını gideremez. Dünya dolusu insan içinde hiçbir dostun olmaz. Güler yüzlü, dost gönüllü, sevgi dolu ol ki sevilesin.
Daima çevrenden başlamalısın mutluluk bahçesini oluşturmaya. Bahçen varsa bir kap su koymalısın bir köşesine. Yahut birkaç kap su, birkaç yerine.Bahçen yoksa balkona, o da yoksa pencere önüne, caddeye, sokağa. Kuşların sudan içişlerini
seyretmelisin. Sadece bir yudum suyun onları ne kadar mutlu ettiğini görmelisin. Onların neş’esinden ibret almalı, kendine ders çıkarmalısın. Mutlu olmak için nelere sahip olduğunu düşünmelisin. Görmelisin ki mutlu olman için sebep çok; mutsuz olmaya ise sebep yok. Hele o kuşların sevinçlerini seyret bir köşeden; bak, ne kadar mutlu olacaksın. Sevinçle dolacaksın oynaşmalarını gördükçe. Olumsuz düşünerek, karamsar davranarak sen kendi kendini mutsuz ediyorsun.
Şöyle bir silkinerek bu olumsuzluğu at içinden. Nefsinin seni yanıltmasına, şeytanın aldatmasına fırsat verme. Hemen abdest alarak iki rekat şükür namazı kıl. Seni yoktan yaratan yüce Mevlâ’ya yönel. Ağlamaya çalışarak yalvar, tevbe et ve iste. Şeytan seni hemen terk edecektir. Yardıma ve zorluklara sabretmeye ihtiyacın oldukça, her dara düştükçe namazla Allah’a sığın.

Kısaca, günün mutluluğunu sen başlatmalısın. Bir ağaca ya da bir güle, çiçeğe su verip günün ilk mutluluğuna adım atmalısın. Bilirsen, mutluluk bu kadar kolay ve yalındır. Ancak kuşlar gibi az’la yetinip mutlu olmayı öğrenmelisin. Var olanla yetinip yok olanı arkaya, yarınlara atmalısın; çünkü Allah Kerîm’dir. Bugün bunu veren Allah yarın onu da verecektir. Sahibimiz ve yârimiz olan Allah’tan hiç ümit kesmemelisin.

Olumlu düşünmelisin; hayâlinde olumsuzluklara yer vermemelisin. Peygamberler, veliler ve hikmet ehli, mutlu yaşamanın sırrını böyle keşfettiler. Tüm dünyayı mutlu etmen için,
görüyorsun ki bir bardak su yetiyor. Onunla yetinmeyi bilmelisin. Ağaçların, çiçeklerin, suyu içerken yansıttıkları neş’e ve sevinci algılayabilmelisin. Yaklaş onlara, hadi daha da yaklaş.
Tâ nefeslerini hissedene kadar ve derinden derinden dinle onları. Duyacaksın; ama başkalarına bir türlü anlatamayacaksın. Çünkü insanların ne durmaya hâlleri var koşuşturmaktan ne
de dinlemeye. Tâ son duruşa varıncaya kadar. Bir yerlerine diken batmış gibi hep koşup duracaklar. Sen onlar gibi olma! Dâvut gibi ol! Secdedeki mü’min gibi ol! Allah’a a teslim ol!
Cuman mübarek olsun! Âfiyet üzere olasın! Allah seni cennetin ortasına atsın! Sen de dua ederken beni unutma! Kardeşin Naim

26 Eylül 2012 Fitne Adam Öldürmekten Beterdir. Türkiye, tarihinin en büyük fitnelerinden birini yaşıyor. Milletimizin kendi özüne dönmesini ve yeniden tarihî gücünü kazanmasını hazmedemeyen dış güçler, o amansız fitne ateşini yaktılar. Bu yanan ateşin yakıtı kandır, candır, maldır, huzur ve kalkınmadır, egemenliktir. Bu fitne ateşine kapılmamaya dikkat edelim.
Şeytanın hizmetçileri fitne ateşini körüklerken biz sevgi bahçemizi, oradaki çiçekleri sulamaya çalışalım. Tarihî kardeşlik duygularımızı canlandırmaya çalışalım. Adam öldürmekten beter olan fitneye meyletmeyelim. Nefsaniyetle hareket etmeyelim.
Fitne ateşini tutuşturanlar, onda yanmaktan da kaçınamazlar. Yakıyorum sananlar aynı zamanda yanarlar da farkına varamazlar. Bu kör kavganın galibi olmaz, bu yangına dalan herkes mağlûptur. Nice masum canlar heder olur, ocaklar söner. Asırların birikimi olan kazanımlar, sanat ve medeniyet eserleri yok olur gider. Fitne, aklın başlardan uçup gittiği bir tuğyan ve cinnet hâlidir. Öfke ile kalkan ölür ya da telâfisi mümkün olmayan zararlarla oturur. Akıbeti hüsrandır.
Ülkeye ve çevreye huzursuzluk verenler, ahiretlerini de kaybederler. Kur’ân’da fitnenin adam öldürmekten de şiddetli bir günah olduğu öğretilir. Öyle ise kim mü’min olup da adam öldürmekten daha ağır bir günah ile Allah’ın huzuruna çıkmak ister? “Benim peygamberim sana gelmedi mi? Kitabımdan haberin olmadı mı? “ sorularının cevabını vermeyi kim düşünmez? Bunlar sorulacaktır. Hem de burada sorulduğu gibi değil. Öyleyse fitnenin her çeşidinden ve şeytandan o güzel Mevlâ’mıza sığınalım.
Ülkemizi yıllar yılı vesâyetle yönetenler, bu fitne ve tefrika ateşini hem yakmadalar hem de sönmemesi için ona sürekli yakıt taşımadalar. Soygunları önlenince ve yem torbaları ellerinden alınınca iyice kudurdular. Yabancı güçleri sürekli tahrik etmeye çalışıyorlar. Gidip gelip onlarla işbirliği yolları arıyorlar. Rahmetli Âkif ’in dediği gibi: Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Bütün gayret ve hamiyetleri (!) bugünkü yönetimi al aşağı etmek.”Bunlar gitsin de kim gelirse gelsin. “ diyorlar. İlle de o yem torbasını boyunlarına takacak ve haramla beslenerek şişmanlayacaklar. Bunlar bir bardak su değerindeki gayr-i meşrû menfaati elde etmek için gerekirse bütün yeraltı sularımızı kurutacak karakterdedirler.
Haramlarla beslenip semirenler gene haramlarla çürüyerek ölürler. Lâkin insanoğlu nisyan (unutkanlık) ile malûldür. İnsanlığın uzun tarihi ibretlerden ibaret olmasına rağmen hiç
kimse ders almamaktadır. Kim olursa olsun, her insan birkaç metre beze sarılarak gömülmektedir. Hayatın da, hesabın da asıl gerçeği ve devamlı olanı oradadır. Lakin imânı olmayan neylesin haramı, neylesin halâli? Şair ne güzel söylemiş:
İmândır o cevher ki ilâhî ne büyüktür.
İmânsız olan paslı yürek sînede yüktür.
Bu vesile ile Cuma bayramınızı tebrik eder, şehitlerimizi rahmet ve cennet dileklerimle anarken, sizlerin de duasını beklerim. Safları sıklaştıralım. Şeytanları çatlatalım. Kardeşiniz Naim.

4 Ekim 2012 Bugün Cuma. İnananlara ve tüm insanlığa mübarek olsun. Bir kere daha gidişatımızı kontrol edeceğiz: Bizler, Hz. Peygamberin öğrencileri olarak çevremize güven vermek zorundayız. Takdir edersiniz ki, bunun için çevremizde herkese adâletli olmak gerekir. Bizim Peygamberimiz daha genç yaşında el-Emin adı ile şöhret bulmuştur. O’nun ümmeti olan
bizlere de güvenilir olmak yaraşır. Güvenilir olmak için kendimiz de başkalarına güven duymalıyız. Şüphe etmek ve tedirginlik duymaktansa, güven duymak ve bu güveni hissettirmek
daha akıllıca değil midir?
Bunun için bir adım daha ileri atarsak, sırası geldikçe fedakârlık yapmamız, kimi zaman diğer insanların haklarını kendi haklarımıza tercih etmemiz gerekir. Atalarımız, komşuları satış yapamıyorsa müşterilerini onlara göndererek bunu gerçekleştirirler, birbirlerinin gönüllerini fethederlerdi. Bu şartlar altında haset duygusu yaşayamaz, hiçbir fitne yeşeremezdi. Toplum
barışı, iyi komşuluk, dayanışma gibi yüce değerler ancak böyle bir ortamda filizlenip yeşerir.

Kısaca, dürüst olmak bizim yaşama biçimimizdir. Bundan taviz vermemeliyiz. Millî birliğe en muhtaç olduğumuz şu günlerde güvenilmeye, güvenmeye, sevmeye, sevilmeye önem vermeliyiz. Her birimiz gönül avcıları olmalıyız. İyilik, cömertlik bütün kapıları açar; en katı kalpleri bile yumuşatır. Esnaf ve tüccarımızın kasaları, bütün insanların emanet sandıkları idi.
Bugün bu mevkii tekrar kazanabiliriz. Biraz daha gayret, biraz daha fedâkârlık bunu gerçekleştirmeye yeter de artar bile. Biraz daha mütebessim, biraz daha kalender oluvermek her şeye yeter. Haydi gelin, gidip komşuyu bir ziyaret edelim, demli çayını içelim, duasını alalım, biz de ona topluca hayırla dua edelim, mutluluklar dileyelim. Giderken, şu çarşıdan yanımıza birkaç
komşu daha alalım ki ortalık şöyle bir ısınsın. Şeytan çarşımızdan kaçsın, Hızır(as) beri gelsin. Hepinizi seviyor, en içten mutluluklar diliyor, dualar ediyor, dualar bekliyorum. Naim12 Ekim 2012

Scroll to Top