Halid bin Velid’in İslâm’a Davet mektupları

Halid bin Velid, İranlılara İslâm’a davet mektupları gönderdi. Bu mektuplardan ikisi şöyledir: “Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla. Halid bin Velid’den Rüstem, Mehran ve İran halkına: Selam doğru yola tabi olanlara. Biz sizi İslâm’a davet ediyoruz. Eğer kabul etmezseniz malınızdan güzellikle cizye verin. Eğer cizye vermeyi de kabul etmezseniz benimle beraber öyle bir topluluk var ki, İranlıların içkiyi sevdikleri gibi Allah yolunda cihadı istiyorlar, seviyorlar. Selam doğru yola tabi olanlara.”

Halid bin Velid’den İran idarecilerine, selam doğru yolda olanlara, Hamd sizin birliğinizi dağıtan mülkünüzü elinizden alan, planlarınızı bozan Allah’a mahsustur. Şunu katiyetle bilin ki, kim bizim gibi
namaz kılar, kıblemize döner, kestiğimizi yerse o gerçek Müslümandır. Hak ve vecibeleri de bizim gibidir. Mektubu alınca bana rehineler gönderin. Onlar benim himayemdedir, korkmayın. Eğer dediğimi yapmazsanız kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki, sizin hayatı sevdiğiniz kadar ölümü seven bir kuvveti üzerinize göndereceğim.

İranlıların Yiyecek Ambarı
Fırat’ı Dicle’ye bağlayan iki büyük kanalın içinden geçtiği Anbar şehri etrafı hendeklerle çevrili Sasanilerin erzak ve silah ambarı bir şehirdi. Müstahkem yüksek duvarları vardı. Şehrin valisi İran beylerinden Şirzat’dı. Halid bin Velid şehri ok yağmuruna tuttu. Okçulara düşmanın gözlerine ok atmalarını emretti. Atılan her ok hedefini buluyor, düşmanın bir gözünü kör ediyordu. “Düşman surlardan başını kaldırıp ta ok atamıyordu. Başını kaldırdığı zaman gözünü kaybediyordu. Bin kadar düşmanın gözü kör olduğu bildirilir. Şirzat kendi şartları ile şehri teslim etmek istedi. Halid bin Velid teklifi uygun bulmadı, muhasarayı devam ettirdi. Hendek yüksek duvarlara ulaşmayı engelliyordu. Halid bin Velid, zayıf develeri kestirip hendeğe doldurttu.Üzerinden askerlerini yürüttü.

Karşı koyamayacağını anlayan Şirzat canına dokunulmadığı takdirde her şeyi ile şehri teslim edeceğini söyledi. Halid bin Velid, teklifi kabul etti. Anbar şehrini bütün mal ve eşyası ile teslim aldı. Şirzat Behmen’in yanına gitti. Halid, Anbar’a vali tayın etti. Başka bir yöne yöneldi. Onun için durmak yoktu. Onun hedefinde İslâm’ı her tarafa yaymak vardı. Halid bin Velid, Ayn-ı Temir kalesi üzerine gitti. Kalenin muhafızı Mihran bin Behran-ı Çubi idi. Yanında çok miktada asker vardı. Arap kabileleri de yanında idi. Arap kabileleri reislerinden Aka, Mihran’a “Arap Arabın halini daha iyi bilir. Sen Halid’i bize
bırak” dedi. O da kabul etti, kalede kaldı. Aka askerlerini savaş düzenine sokarken, Halid koştu, onu yakaladı. Arap askerleri bozuldu, çoğu esir oldu. Bu durumu gören Mihran askerleri ile kaleden çıkıp
kaçtı. Bozguna uğrayan Arap askerleri kaleye sığındı, kaleyi koruyamadılar. Halid, kaleye girdi, Aka’yı ve direnleri öldürdü, o bölge de fethedildi. Daha önce cizye’ye bağlanmış olan Dümet-ül Cendel
Arap kabilelerinin isyanını haber alınca onlar üzerine yürüdü. Yapılan savaşta isyancı askerler bozguna uğradı, kumandan Cûdi’ de öldürüldü.

Halid bin Velid’in ayrılmasını fırsat bilen İran büyük bir ordu ile Hire’yi geri almak için harekete geçti. Kumandan Aka’nın intikamını almak için Arap kabileleri de büyük bir ordu hazırladılar ve İran ordusu ile birleşmek istediler. Halid bin Velid, İranlılar üzerine Kakaî kumandasında bir birlik gönderdi. Kakaî hemen savaşa girdi. Düşman kumandanını öldürdü. İran ordusu bozuldu. Çok miktarda ganimet alındı. Ganimetlerin beşte biri Medine’ye gönderildi. İran ordusunun bozulma sından sonra Arap kuvvetleri dağıldı. İsyancıları takip ederek Rûm, İran ve müşrik Arapların, Rûm ve İran hudutlarının kesiştiği noktada yeni büyük bir ordu meydana getirdiklerini gördü. Rûmlar, “Bugün kimler muharebe edecek ve kimler kaçacak iyice anlaşılsın” diyorlardı. Halid bin Velid anî bir hücumla hepsini bozguna uğrattı. Kaçanların takibini emretti. Kaçanların çoğu da öldürüldü.
Halid bin Velid, burada bir müddet kaldıktan sonra orduya Hire’ye dönme emrini verdi. Kumandanları çeşitli bölgelerde görevlendirdi. Ordu Hire’ye dönerken kendisi de bazı ileri gelenlerle kısa ve tenha
yolları takip ederek gizlice Hacca gitti ve döndü. Halife Hz. Ebu Bekir hacca gittiğini haber alınca ordunun başından izinsiz ayrılmasını ve Hacca gitmesini uygun görmedi, kınadı. Vazife yerini değiştirdi. Şam bölgesinde görevlendirdi.

Halid bin Velid Şam Bölgesinde
Halid bin Velid, Halife Hz. Ebu Bekir’in emri üzerine emrindeki askerlerin yarısını Kumandan Müsenna’ya bırakıp başta Ashab-ı Kiram olmak üzere diğer yarısını alıp Şam bölgesine gitmek istedi. Müsenna: Ben Ashab-ı Rasûlullah ile bereketleniyorum. Onların yüzü suyu hürmetine Allah’tan yardım dilerim. Zaferi biiznillah onların yüzünden bilirim dedi. Halid bin Velid, Müsenna’nın razı olacağı şekildeaskeri ikiye böldü. Sahabenin yarısını ona bıraktı ve on bin askerle Hire’den ayrıldı. Şama giderken Kurakir adlı yere gelince, halkın hücumuna uğradı. Onlarla savaştı. Bir çok ganimet ele geçirdi. Kestirme yollardan ve susuz çöllerden geçerek beş günde Seviy adında bir su başına ulaştı. Ora halkının hücumu ile yine savaştı, onları yendi. Bir çok ganimet elde etti. Erek adlı yere gelince halk barış istedi. Cizye vermeyi kabul ettiler. Tedmür’e gelince halk kalelerine kapandılar.
Halid bin Velid’in cizye teklifini kabul ederek savaşmaktan kurtuldular. Karyeteynde müşrik Araplarla savaşmak mecburiyetinde kaldı.Onları da yendi, bir çok ganimet aldı. Havarin’e gelince müşriklerle
yine savaştı. Bir kısmını öldürdü, bir kısmını esir aldı. Kuzaa kabilesinden Meşcaa oğulları ile cizye anlaşması yaptı. Şam yakınındaki dağ geçidinden geçerken Peygamberimiz (sav)’in yanında bulunan siyah renkli sancağını açtı. Merci Rahit’a gelince Gassanilere hücum etti. Onlarında kimini öldürdü, kimini esir etti. Yermuk yanındaki Vakusa’ya geldi. Şam bölgesi kumandanları ile buluştu.

Busra’nın Fethi
Busra o zamanın en mühim şehirlerinden biri idi. Sağlam duvarları, silahlı halkı ve kuvvetli bir ordusu vardı Kervanlar gelir giderdi. Ticaret merkezi idi. Şehir Rûmların idaresindeydi. Şehrin ordusu ile
İslâm ordusu karşı karşıya geldi. Düşman sayı bakımından kat be kat fazla idi. Müslümanlar tekbir sedaları ile hücuma geçti. Rûmlar cepheye durmadan yeni kuvvetler sevk etti. Müslümanlar kuşatmaya maruz kaldılar, geri çekildiler. Durum tehlikeli idi. Ordunun merkezinde bulunan Halid bin Velid her biri yüz kişiye bedel olan Abdurrahman bin Ebu Bekir, Dırar bin Ezver, Rafi bin Umeyretü-tai gibi İslâm fedailerini yanına alarak kırk elli süvari ile geri çekilen askerlere yetişti şöyle dedi: “Askerler ! Bugün İslâm âlemi sizin kılıçlarınıza bakıyor. Eminim ki Allah’ın Rasûlü’nü gören gözler ölümden korkmaz. Peygamberin cesaretini düşününüz. İşte ben önce canımı feda ediyorum. Allah’ı tanıyan birmü’min tasavvur etmem ki arkamdan gelmesin”dedi. Rûmların ana merkezine hücum etti. Halid bin Velid’in ateşe atılır derecede din uğrunda canını tehlikeye saldığını gören gazilerin her biri Rûmlara şiddetle hücum ettiler. Ormanın içine düşen yıldırım gibi düşman saflarını yarıp yıkmaya başladılar. Rûmlar neye uğradıklarını şaşırdılar. Kaçtılar. O gün savaşta Rûmlar yenildiler. Ertesi gün Rûmlar savaş meydanına çıkamadılar. Bizans, general Dorihan kumandasında yeni bir kuvvet gönderdi. Halk Dorihan’ın yanına geldiler. Sen bizim büyük generalimizsin. Bugün asker bir işaretinize bakıyor. Haydi Araplara kahramanlığını göster, dediler. Dorihan evet yarın göstereceğim, dedi.
Savaş başlamadan önce Halid bin Velid ordusuna imam oldu, sabah namazını kıldırdı. Şu konuşmayı yaptı: “Ey Allah’a ve Rasûlüne imân edenler. Kâfirlerin hayatı sevdiği kadar, ölümü sevdiğinizi bilirim. İşte bir elimde kınından sıyrılmış şeriat kılıcı, önümde peygamber sancağı duruyor. Sizi Allah’ın dinini yüceltmeye davet ediyorum. Bugün mücahidlerin ruhanî sesleri, düşmanların kulaklarını dehşetle dolduracaktır. Daha henüz yaraları kapanmamış vücudumun titremeleri, kalbimin mukaddes vuruşları bu savaşa atılmaktan beni asla menedemez. Haydi sizi göreyim, din arslanları, Peygamberimiz’in sıdk-ı nübüvvetini, dinimizin ulviyetini, fedakârane bir surette insanlık âlemine gösterilim. Ölümden korkmanın hayata hiçbir faydası yoktur. Maksadımız, Cennetin bahçeleri ve dünyanın yüksek sarayları değil, ancak Allah’ın rızasıdır. Yürüyünüz… Varsın, bu sahralar, ism-i Celal ile inlesin. İnsanlık huzur bulsun.”
Merhum Mahmud Hakkı, Halid bin Velid’in konuşması hakkında şunları yazar: “Müslümanların kalblerini o derece kuvvetlendirdi ki, yüreklerinin en gizli köşelerinden fışkıran şecaat yağmuru ve imân damlalarıyla harbin acılarını ve hayatın sonsuz kederlerini büsbütün unuttular. Hz. Halid’in saf, semaya benzeyen nurlu yüzünde şecaat ve hamasat nurları parlamakta idi. Kahraman gaziler de bir lahutî sada ile hücuma hazırlandılar.”

Düşman kumandanı Dorihan meydana çıktı. Er diledi. Abdurrahman bin Ebu Bekir ona karşı çıktı. Dorihan yaralandı, kaçtı. Halid bin Velid hücum emrini verdi. Savaş iki saat sürdü. Düşman bozuldu. Canlarını kurtaranlar kalelerine sığındılar, kale kapısını kapattılar. Mücahitlerden yüz kadar şehit verildi. Müslümanlığını gizleyen Rûmas adlı bir Rûm generalin yardımı ile bir gece kale kapılarının
açılması ile İslâm ordusu şehre girdi, Dorihan da öldüğü için başsız kalan şehir halkı teslim oldu. Halkın çoğu Müslüman oldu. Olmayanlar cizyeye bağlandı. Halid bin Velid şehrin muhafazası için beş
yüz asker bıraktı ve karargaha döndü. Bir mektupla şehrin fethini halife Hz. Ebu Bekir’e bildirdi.

Rûmlar, Busra savaşında ölenlerin intikamını almak için Kalus kumandasında bir ordu daha gönderdi. Kalus, imparatorun kız kardeşinin oğlu, genç, atılgan tecrübesiz bir generaldi. Onu İmparator
göndermek istemedi. İlle de gideceğim, Müslümanları yok edeceğim diye direnince gönderdi. İki ordu karşı karşıya geldi. Kalus meydana çıktı, er diledi. Halid bin Velid atını sürdü. Kalus tercümana bu kim? dedi. Tercüman ordularımızı mahveden bu adam Halid bin Velid’dir dedi. Kalus korkmaya başladı. Kumandanları ile konuşmak için bir gün mühlet istedi. Halid atından indi. Kalus’u tutup birkaç defa yere vurdu, sonra kılıcı ile dövmeye başladı. İslâm askerleri tekbir aldı. Rûm askerleri korku ile sindi. Halid bin Velid, Kalus’u Müslüman olan general Rûmas’a teslim etti. Rûmas, Kalus’a şunları söyledi: Ne ağlıyorsun? Nasıl imparatorun yanında atıp tutmaya benziyor mu?Ayıptır bak bu kadar asker sana bakıyor Bir ordu kumandanı olarak çocuklar gibi ağlıyorsun.” Kalus konuşuyordu. Halid ne söylüyor? dedi. Rûmas: Size para vereyim. Bana ilişmeyiniz diyor. Halid bin Velid, Kalus’u hapsetti.
Rûmlar adına kumandan olarak İzrail meydana çıktı. Kendisi bölgenin valisi idi. Kılıçla vuruşmayı hiç yapmamıştı. Halid bin Velid’in karşısında titriyordu. Mecburî vuruşmaya başladı. Halid bin Velid
bir kılıç darbesi ile onu yere düşürdü, ayağının altına aldı. Rûmlar hücum etmek istedilerse de Ebu Ubeyde bin Cerrah ordusunu harekete geçirince korktular ve geri çekildiler. Halid bin Velid İzrail’i
de Kalus’un yanına gönderdi. İmparator, Kalus’u ve İzrail’i kurtarmak için Tuma kumandasında bir ordu daha gönderdi. İki ordu iki gün savaştı. Savaş gittikçe şiddetlendi. Kan deryaları meydana geldi.
On bin ölü veren Rûm ordusunun kalıntıları şehrin içerisine kaçtılar. Kapıları kapattılar. Kalus ve İzrail askeri kumandanların huzuruna getirildi. Müslüman olmaları teklif edildi. Kabul etmediler. Cizye
vermeleri teklif edildi. Kabul etmediler. İleri geri söz söylemeye devam ettiler. Kumandanların kararı ile idam edildiler. İmparator Herakliyus, Kalus’un ölümünü haber aldığı zaman, “Ah.. Kalus, sen de
mi toprağa karıştın?.. Sana gitme demedim mi?” dedi.

İmparator Herakliyus, Kalus’un ölümü dolayısı ile çok üzgündü. Kalus’un intikamını almak ve Müslüman ordusunu yok etmek için Bizans’ın en namlı kumandanı Vardan’ın idaresinde yüz bin kişilik bir ordu daha hazırladı. Ordunun hareketinden önce Vardan’a şunları söyledi: Seni göreyim general…Bugün milletimizin bütün insanları senin kahramanlığını bekliyor. Memleketimizin harap olmasına sebep olduktan sonra canım gibi sevdiğim adamlarımı öldüren Araplardan intikamımı alırsan sana kızımı veririm ve ölümümden sonra sen de saltanatımın varisi olursun.”

Vardan, “bu benim vazifemdir. Halid’in kesilmiş kellesini bir tepsi üzerinde huzurunuza takdim etmek dahi boynumun borcu olsun,” dedi. Vardan’ın ordusu şaşaalı bir törenle yola çıktı. Rûmas imparatorlukta olan casusları vasıtasıyla Vardan ordusunun hareketini öğrendi. Halid bin Velid’e bildirdi. Ordu kumandanları toplandı, ordunun iki fırkası şehrin kuşatmasını devam ettirecek, diğer bölümleri Halid bin Velid komutasında Vardan ordusuna karşı çıkacaktır.

Halid bin Velid, Dırar’ı öncü bir kuvvetle keşif için ileri gönderdi. Düşman askerine rast geldi. Vardan’ın oğlu Harman Dırar üzerine hücum etti. Dırar Harman’ı öldürdü. Vardan askerine hücum emrini
verdi. Dırar kuşatma altına alındı ve esir edildi. İlk defa bir Müslüman komutan esir oluyordu. Dırar, Halid bin Velid’in savaşta sağ kolu idi. Kahraman bir savaşçı idi. Dırar’ın esir düşmesi İslâm ordusunda büyük üzüntü meydana getirdi. Halid bin Velid, ileri gelen cengaverlerle düşman ordusunun merkezine hücum etti. Müthiş bir savaş oldu. Gün sonu hiçbir tarafta galibiyet görülmeden savaşa son verildi. Esir alınan düşman askerleri sorguya çekildi. Dırar’ın yeri ve imparator’a gönderileceği haberi alındı.
Dırar bin Ezver’in kurtarılması için geceleyin Şam yolu üzerine dört yüz atlı asker yerleştirildi. Aralarında Dırar’ın kız kardeşi Havle hatun da vardı. Güneş doğdu. Bir çok süvarinin kendilerine doğru geldiklerini gördüler. Havle Hatun yüksek sesle şiir okumaya başladı. Dırar sesi duydu ve tanıdı. Havle Hatun sen misin? diye yüksek sesle bağırdı. Nerede olduğu öğrenildi. Yerlerinden fırlayan İslâm mücahidleri Dırar’ı kurtardılar, çoğunu da öldürdüler. İki ordunun tekrar karşılaşması kesindi. şehrin kuşatılması kaldırıldı. İslâm askerleri kuşatmadan çekilirken kaleden çıkan Rûm askerleri yüz Müslüman’ı şehit ettiler. Orduya hizmet eden altmış hanımı da esir ettiler. Halid bin Velid üç kumandanını biner kişilik bir kuvvetle İslâm askerlerini şehit edenlerin üzerine gönderdi. Bevamin ve askerleri öldürüldü. Hanımlar kurtarıldı. Yeni kuvvet istendi. Etraftaki kuvvetler de çağrıldı. Onlar da geldiler, orduya katıldılar. Düşman Ecnadin adlı yerde toplandı. Halid bin Velid düşman üzerine yürüdü. Savaş başlamadan önce düşmandan bir papaz elçi olarak geldi. “Size hayırlı bir teklif getirdim. Kabul ederseniz ölümden kurtulursunuz” dedi. Halid bin Velid “çabuk söyle” dedi.

“İmparatordan mektup geldi. Hepinizin idamını emrediyor. Kuvvetli ordumuz karşınızda duruyor. Askerinizin her birine ellişer ve size de bin dirhem altın verelim. Bu fikirden vaz geçerek sağ ve salim
yerlerinize dönersiniz, bu teklifimizi kabul edin” dedi.
Halid bin Velid öfkelendi: “Biz böyle hezeyanları çok dinledik. Ya İslâm veyahut cizyeyi kabul etmeniz lazımdır. Kabul etmezseniz savaşırız. Bütün dünyadaki insanlar imparatorun askeri olsa dinim
hakkı için üzerinize varmaktan çekinmem Galebe çoklukla değil, adâlet ve sebat iledir. Haydı oradan defol!” Elçi döndü. İki ordu savaşa hazırlandı. Halid bin Velid, Meydana Dırar bin Ezver’i çıkardı.
Dırar karşısına çıkan düşmanları birer birer öldürdü. Savaş başladı. Çok şiddetli oldu. Akşama kadar devam etti. Düşman kumandanları akşam toplandılar. Toplantıda birbirini itham ettiler. Ertesi gün nasıl hareket edecekleri konusunda bir karar veremediler. Hubeyre adlı bir rahib benim bir teklifim var dedi. Teklifini şöyle açıkladı. “Beni elçi olarak gönderin. Kumandanımız Vardan Müslüman olmak için sizinle gizlice görüşmek istiyor derim. Kabul ederse görüşeceğiniz yere otuz kadar silahlı süvari saklarsınız Görüşürken aniden hücum ederek öldürürsünüz” dedi. Konu görüşüldü. Kabul edildi Rahip Halid bin Velid’e gitti. Kumandan Vardan Müslüman olmak için sizinle gizlice görüşmek istiyor dedi. Halid bin Velid: “Doğru söyle. Bu işte bir hile olmasın” dedi.

Rahip, kelime-i şehâdeti getirdi. İşin aslını anlattı. Halid bin Velid teklifi kabul etti. Rahip Vardan’a bilgi verdi. Adamlarını görüşme yerine yakın bir yere yerleştirdi. Görüşme başladı. Halid bin Velid’in
askerleri Vardan’ın adamlarını yok etti. Görüşmede Vardan Müslüman olacağı yerde Halid bin Velid’e şunları söyledi: “Siz aç adamlarsınız. İmparatorla savaşmak haddiniz mi? Bir miktar erzak veya
bir yük hurma verelim de şuradan defolup gidiniz. Dünyanın cennet misali memleketlerinde saltanat sürmek nerenize layıktır? Elimizdeki malları ve servetleri almak istiyorsunuz, güzel kadınlara kavuşmak istiyorsunuz değil mi? Haydı defolunuz, yoksa bir taneniz kalmayıncaya kadar kılıçtan geçiririm.”
Halid bin Velid şunları söyledi: “Behey Rûm köpeği… Biz sizin gibi paraya tapan, kadınlara boyun eğen alçaklardan değiliz” dedi. Uzaktan süvariler geliyordu. Vardan bunları kendi süvarileri zannetti.
Kılıcını çekerek Halid bin Velid’e doğru yürüdü. Süvarilerin içinden Rûmas: “Dur Vardan Acele etme’ dedi. Dırar bir kılıç darbesiyle Vardan’ı yok etti. Vardan’ın ölümü ile Rûm ordusu büyük üzüntüye
kapıldı. Savaşma kabiliyetini kaybetti. Kaçarak Şam kalesine sığındılar. Ecnadin savaşı adı ile anılan ve bir gün devam eden bu savaşta üç bin Müslüman şehit oldu. Rûm ordusunun bütün teçhizat ve levazımatı bütünü ile Müslüman ordusunun eline geçti. Zaferin haberi oğlu tarafından kendisine ulaştırıldığı zaman Hz. Ebu Bekir secde-i şükrana vardı.

Scroll to Top