Bir gün Kadıköy vapuru ile karşıya geçiyordum. İki delikanlı gelip elimi öptüler. Saygı ile karşımdaki kanepeye oturdular.Kim olduklarını, ne iş yaptıklarını ve beni nereden tanıdıklarını sordum. Üniversiteyi beraber okuyup bitirmişler. 80’li yılların ilk yarısındaydık. Bizim o dönemlerde Pazar günleri yaptığımız Osmanağa Camii sohbetlerini dinlerlermiş. Tam okuldan mezun oldukları günlerde “Şirketleşmenin Önemi” üzerine yaptığım bir sohbetimi dinlemişler. Geçmiş gün neler söylediğimi hatırlamıyorum ama onlar Camiden çıkar çıkmaz, hemen orada şirket kurma kararını vermişler. Deşeledim, anlatmaya başladılar: İlk sermayemizi fuarları dolaşmaya ayırdık, yurt dışı fuarlarını izlemeye aldık.
Neticede Türkiye’de üretilmeyen bir plastik çeşidini üretmek üzere fuarların birinden bir makine satın aldık. Borç-harç tedarik ettiğimiz bir çatı altında üretime başladık. O yıllarda ülkede konumuzda tek tabanca olmuştuk. Şimdi çok para kazanıyoruz hocam ve size dua ediyoruz dediler. (Sh: 355)
Dilenci
Bir gün Hz. Peygamber (as)’in huzuruna bir dilenci girdi. Efendimiz (as) ona bir miktar para verip göndereceğine, nesi var nesi yoksa kendisine getirmesini istedi. Dilenen kişinin sadece toprak üzerinde yatarken üzerine örtebileceği bir örtüsü ve su içmek için de bir kabı vardı. Hz. Peygamber (as), bunları açık artırma ile sattı. Bu satıştan iki Dirhem elde etti. Dirhemlerden birini yiyecek alması için dilenciye verdi. Diğeri ile de bir balta satın aldı. Baltayı dilencinin eline vererek ormandan odun kesip şehirde satmasını nasihat etti. İki hafta geçmeden de kendisini görmeye gelmemesini tembihledi. On beş gün sonra o dilenci Hz. Peygamber (as)’i ziyarete geldi; Bu zaman içinde on Dirhem kazanç sağladığını anlattı. Bununla giyecek elbise ve gıda almasını sağlayacak hububat satın aldığını ilave etti. Hz. Peygamber (as), ona dedi ki: Bu, dilencilikten, Kıyâmet günü bu yüzden mahcup ve zelil olmaktan daha iyi değil midir? (Sh: 360)
Tüccarların Nitelikleri
Rasûlullah şöyle buyurdu ki: “Kazancın en hoş olanı şu tüccarların kazancıdır ki, söyledikleri zaman yalan söylemezler. Kendilerine emanet edildiği zaman ihanet etmezler. Sözverdikleri zaman yerine getirmezlik etmezler. Satın aldıkları zaman malı kötülemezler.. Sattıkları zaman mallı övmezler. Borçlandıkları zaman ödemeyi geciktirmezler. Alacaklı oldukları zaman borçluyu sıkmazlar.” (Beyhakî Şuabü’l-imân: 4/221)
Görüyoruz ki ticareti kazançların en hayırlısı yapan, tüccarların güzel ahlâklı ve çevresi ile uyumlu olmasıdır. Tüccarların bu prensiplere uyması, kazancın helal olmasını sağladığı gibi, ülkenin genel ekonomisinin güvenlik içinde gelişmesine de yardımcı olur. Böylesi ticaret, yalnız ülke içinde değil, dünyada da zenginlik ve itibar sebebidir Hani ülkemizdeki tüccarlar bu kalıba girseler, mahkemelerin belini büken bütün ticari dava dosyaları, anlaşmazlık davaları bir anda sona erer. Hadis; çeklerin, senetlerin geri dönmediği; sözlerin yerine getirildiği, insanların yalanlarla oyalanmadığı bir piyasayı öngörmektedir. (Sh: 376)
Servetin Kaynağı Bilgiye Dayanan Üretken Emek Gücüdür
Servetin kaynağı bilgiye dayanan üretken emek gücüdür. Emeğin üretkenliği de ancak teknolojik yeniliklerin uygulanmasıyla artar. Bilgi üretimi yapamıyorsanız, teknolojiniz yenilikleri yakalayamaz. ve siz yaşayabilmek için teknolojiye para ödemek zorunda kalırsınız. Yahut ödemezsiniz, o takdirde yerinizde sayarsınız. Bu yürüyen bisikletin durmasına benzer. Ama çevrenizdeki yarışçılar pedal basmaya devam etmektedirler. (Sh: 280)
Gelışmiş ülkeler ticaret yoluyla ulaşabildikleri dünyanın her yerinden haber toplayabiliyorlar. Soğuk savaş döneminde iki dünyada da devletler; elleri kolları demek olan girişimcileri, teknisyenleri, barış gönüllüleri üyelerini bu işlerde kullanmışlardır. Bu günde değişen bir şey yoktur. Küresel şirketlerin yatırım yaptıkları, bankalarını satın aldıkları, devasa sanayi kuruluşlarına sahip oldukları ülkelerde girip çıkamadıkları hiçbir yer kalmamıştır. (Sh: 379)
Servet ve Mızrak
İngilizler, Arjantin’in kulağını çekerken: ABD, Bahamalar’a girip devlet başkanlarını alıp götürürken; Irak’ta Saddam’ı asarken çok dersler aldık. Nihaî ürün kavramını en geniş anlamıyla düşünmek, savaş araç ve gereçlerini de kapsayan boyutlarıyla anlamak gerekiyor. “Allah benim rızkımı mızrağımın gölgesinde varetti” (İbn-i Hanbel: 2/217) buyuran Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’i her an yeniden dinleyip duymak gerekiyor.Ve onu içselleştirip gereğini yapmak…Demek oluyor ki, mızrak yoksa rızık da yok. Adamlar resmen “Senin ülkenin dağlarında teröristler var” diye sanal bir bahane üreterek her yere saldırabiliyorlar. Ne kadar servetiniz olursa olsun; mızrağınız yoksa sadece başkalarının iştahını açar, usta avcılara av olursunuz. (Sh: 430)
Hac da Japon ve Çin Panayırı
Zamanımızda Müslümanlar Hac seferini yaparken, Kur’ân’ın bize kapılarını ardına kadar açtığı pazarları maalesef terk etmiş bulunuyorlar. Diğer ifadeyle söylersek, alım satımın
Müslümanlar için alımı var, satımı yok. Ne acıdır ki, o pazarlar bugün ticaret düzleminde Japon ve Çin panayırı haline gelmiş bulunuyor. Müslümanlardan başka herkesin mallarının sergilendiği fuarlar haline…İslâm’ın Hac panayırını, daha çok gayr-i Müslim ülkelere kazanç sağlayan Pazar haline getirmişiz. Hac mevsiminde bir yere gelen Müslüman, yaklaşık bir ay içinde ütün birikimlerini hırsla yabancı ülkelerin mallarını satın almaya harcıyorlar. (Sh: 515)
Bilim öğrenmeden öne geçilemez. Üste çıkıp yönetici olunamaz. Kendine güven kaynağına sahip olmadan dik bile durulamaz. Bilmeyenlerin; insanlara, topluluklara söyleyeceği sözü, vereceği mesajı olamaz. Bilmeyenlerin, yoksulluk ve esaretten başka bir misyonu da olamaz. Günümüz sanayicileri, girişimcileri ve tüccarları için, milletimizin bütünü için bunun iyice anlaşılmasına ihtiyaç vardır. Fizik planda da olsa başarılar ve derin bilgilerle desteklenmeyen kupkuru üstünlük iddialarıyla, kalabalıkların uyarılıp ayağa kaldırılması mümkün değildir. (Sh: 605)
Dik Durma
Netice olarak diyoruz ki, İslâm’a davet de, girişimcilik de üstün bilgi ile desteklenmeli; bu yola çıkanlar bilginin sağladığı gelişmişliğe dayanarak dik durma yeteneğini kazanmış olmalıdır. Bir yerlere veya yeni ufuklara varmak isteyen girişimci, başarmak için imân donanımı kadar bilgi donanımına da muhtaçtır. Girişimcinin ana vasfı, her şeyden önce bilgiye ve onun tamamlayıcısı olan teknolojiye sahip olmaktır. (Sh: 606)
Borç Ödeme
Yıllarca önceydi, borçlarını ödeyemeyen, hasta olduğu için de çalışamayan bir adama yardım için evine bir hayır ehlini gönderdim. Gitti ve gitmesiyle dönüp gelmesi bir oldu. Bana getirdiği cevap şu oldu: “Hocam! Onun evinde televizyon bile var” Ben onu o yoksul ve çaresiz adama yardım etmesi için gönderdim; oysa bana böyle bir mazeret üreterek geri döndü. Bir bu kafa yapısına bakın, bir de halife Ömer bin Abdülazizin,
valisine yazdıklarını okuyun: “Bir Müslüman’ın oturacağı bir evi, işlerini görecek bir hizmetçisi, düşmana karşı üzerinde savaşacağı bir atı ve evinde eşyası olması gerekir. Onlar bununla zengin sayılmazlar. Borçları varsa borçlarını ödeyiniz” (Sh: 623)
Naim Kardeşimin Kitapları
Naim kardeşim, Allahın rızasını kazanmak için vaaz etti, sohbet etti, kitap yazdı, insanları ibâdet ehli olmaya, doğru yol üzerinde çalışmaya, helalinden kazanıp helalına harcamaya, örnek Müslüman yaşayışına sahip olmaya çağırdı. Onun arzuladığı önemli, çok önemli gördüğü bir şey de devletin; milletle kaynaşmış, her alanda söz ve idare gücüne sahip, başkaları ken dine muhtaç, inanç temeline dayalı devlet olma arzusu idi. Bu konuda yapılan çalışmalardan ve atılan adımlardan son derece memnundu. Kitapları ile bu çalışmalara katkı sunduğu içinde Allah’a şükrediyordu. Naim kardeşimin kitaplarında Londralı, Parisli, Washington’lu, veya Moskova’ya, Pekine bağlı ekonomistler ve düşünürlerin teorileri, görüşleri yoktur.
Yüzde yüz saf, berrak İslâmî esaslara ve hayatın gerçeklerine dayanan yol göstermeler vardır. Bu kitaplar Naim kardeşimin usta bir vaiz olduğu kadar, usta bir düşünür, usta bir yazar da olduğunu göstermektedir. Ben yorulmadan zevkle okudum, düşünce olarak da çok faydalandım. Kitapları bütün okuyucu larıma, hassaten iş, ticaret, sanayi ve ihracatla meşgul olanlara tavsiye ederim. Naim kardeşimi sevenlerin kitapların basımı ve satışında yardımcı olmalarını da rica ediyorum. Dünya hayatı, yakalandığı amansız kanser hastalığı dolayısı ile 6. 8. 2014 tarihinde sona erdi.
İmânı, sâlih ameli ve bir ömür boyu kazanmak için çalıştığı
Allah’ın rızası, onun ebedî saadet yurdu cennete girmesine inşallah sebep olacaktır. Allah kendisine en sancılı bir kanser hastalığı verdi. Sabretti, şikâyetçi olmadı. Allah’ın “Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir” (Zümer Sûresi: 39/10)
hükmü gereğince sabrının mükâfatını alacağına inanıyorum. Bu mükafat cennet ehli olmaktır. Allah’tan Naim kardeşime rahmet dilerim. Ruhu şad olsun. Allah, neslinden yeni Naimlerin yetişmesini nasip etsin. Amin.
Merhum Naim Karaman diye internete yazarsanız. Tıkladığınız zaman Naim Hocanın vaazlarını dinleyebilirsiniz.
Diğer kitaplarının kapaklar
