3.bölüm Peygamberlere İsnat, İftira ve Tepkiler

Hoşça Karşılanan Peygamber Yoktur
Kur’ân-ı Kerim’den öğreniyoruz ki, Allah (cc)’ın gönderdiği peygamberlere insanlar çok çeşitli tepkiler göstermişlerdir. Peygamberleri
kabul etmemişler, haklarında kâhin, deli, sihirbaz, şair gibi çirkin isnat ve iftiralar da bulunmuşlar, tehdit etmişler, hatta öldürmüşlerdir.
Kendisine karşı çıkılmayan, zorluk gösterilmeyen, hoşça karşılanan,
peygamberliği hemen kabul edilen hiçbir peygamber yoktur. Bütün
peygamberlerin davetlerinde karşılaştığı ilk şey, kavimleri tarafından reddedilmeleridir. Allah (cc), peygamberlerin bu müşterek özelliğini şöyle bildirir: ‘Biz hangi bir ülkeye bir uyarıcı göndermişsek
mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz size gönderilmiş olan şeyleri inkâr ediyoruz’ demişlerdir.
(Sebe’ Sûresi: 34/34)

Müşriklerin Üstünlük İddiaları
Allah’a eş koşanlara, Allah’tan başka ilahlar olduğuna veya Allah (cc)’ın sıfatlarının Allah’tan başka varlıklarda da bulunduğuna inananlara müşrik denir. Peygamberlerin davetine ilk karşı çıkanlar servet, nüfûz ve yetki sahibi olan müşrik kimselerdir. Bunlar mallarınınve çocuklarının çokluğuna bakarak, makamlarına güvenerek, kendilerini gönderilen peygamberlerden üstün görmüşler ve şöyle demişlerdir: “Biz malca ve çocukça sizden fazlayız. Biz azap görmeyiz.”(Sebe’ Sûresi: 34/35)

Bunlar mallarına ve çocuklarına güvendiler, peygamberleri kabul etmediler. Bunlar peygamberlere şöyle dediler: “Biz, size nazaran Allah (cc)’ın daha gözde kullarıyız. Bundan dolayı Allah bize, sizi
mahrum bıraktığı veya az miktarda verdiği nimetlerden bol bol vermiştir. Eğer Allah bizden hoşnut ve razı değilse, neden bütün bu serveti, mal ve gücü bize verdi? Bu dünyada bize bu kadar bol nimetler
veren Allah (cc)’ın bizi cezalandıracağına nasıl inanırız? O sadece bu dünyada bu nimetlerden mahrum olanları cezalandıracaktır.” Merhum Mevdûdî, kâfirlerin bu sözleri üzerine şunları yazar:

“Kâfirler, bu dünyada rızık ve nimetlerin paylaştırılma esasının hikmetini anlamıyorlar ve bu dünyada kendisine bol nimet verilenlerin, Allah (cc)’ın sevgili kulu, az nimet verilenlerinse, Allah (cc)’ın gazabına uğrayan kullar olduğu gibi yanlış bir zanna kapılıyorlar. Oysa gerçek şu ki, çevresine açık ve gören gözlerle bakan herkes çoğu durumda kötü ve iğrenç karakterlere sahip olanların zengin, buna karşı ahlâken temiz ve mükemmel insanların fakir olduğunu fark eder. Bu durumda hangi sağduyulu insan, Allah (cc)’ın temiz karakterli kimseleri sevmediğini ve günahkar ve kötü insanları tasvip ettiğini
söyleyebilir?. İnsanları Allah›a yaklaştıran şeyler mallar ve evlatlar değil, iman ve iyi işlerdir. Mallar ve evlatlar, ancak mallarını Allah yolunda harcayan ve evlatlarını iyi eğitim ve öğretimle Allah korkusu duyan kimseler olarak yetiştirmeye çalışan mü’min ve Salih kullar için Allah’a yaklaştırıcı bir araç olabilir.”[1]
Kâfirlerin Şaştığı Şey
Kâfirlerin peygamberleri kabul etmeyişlerinin en önemli sebeplerinden biri de âhiret hayatı inancıdır. Kâfirler, peygamberlerin ölümden sonraki âhiret hayatını haber vermelerine şaşılacak bir şey demişler,
âhiret hayatını kabul etmemişlerdir. Bunların durumunu Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîmde şöyle bildirir:

“Doğrusu onlara, kendilerinden bir uyarıcı geldiğine şaştılar da
kâfirler şöyle dediler: Bu şaşılacak bir şey.”


“Ölüp toprak olduktan sonra mı diriltileceğiz? Bu gerçekten akıl dışı bir şeydir.” dediler.
(Kâf Sûresi: 50/2, 3, bakınız, Secde Sûresi: 32/10)

Müşrikler, kendi içlerinden bir insanın Allah tarafından peygamber olarak gönderilmesine ve âhiret hayatının var olduğunu bildirmesine şaştılar, hayret ettiler. Halbuki şaşılacak şey, Allah (cc)’ın yarattığı insanları peygambersiz bırakması, zulüm yapanların cezasız kalması, iyilik yapanların mükâfâttan mahrum bırakılmasıdır. Allah (cc), asıl şaşılacak şeyi ortadan kaldırmış, insanlara kendi içlerinden
birini peygamber olarak göndermiş, zalimlerin ceza göreceği, iyilerin mükâfat alacağı âhiret hayatının var olduğunu bildirmiştir. Allah (cc), konu ile ilgili şöyle buyurur:

“Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, ‘Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?’ demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkâr edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. “ (Ra’d Sûresi: 13/5)

Müşriklerin inkârlarının dayanağı yoktur. Müşriklerin peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğine hayret etmeleri de son derece yersizdir. Müşrikler, peygamberimiz Hz. Muhammed
(sav)’in peygamberliğini tamamiyle akıl ve mantık dışı yollarla inkar etmişlerdir.[2] Allah (cc), âhiret hayatını inkâr eden kâfirlere şöyle cevap vermesini peygamberimiz (sav)’e emreder:

“De ki: Üzerinize vekil olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde Sûresi: 32/11)

Kâfirlerin Peygamberlere İsnat, İftira ve Tepkileri

Allah tarafından gönderilen peygamberlere kâfirler çeşitli isnat ve iftiralarda bulunmuşlar, çeşitli tepkiler göstermişler, lakaplar takmışlar, onları alay edilecek insanlar olarak ilan etmişlerdir. Mekke müşrikleri, Peygamberimiz (sav)’e, peygamberlikten önce “El-emîn” güvenilir insan diyorlardı. Allah peygamberlik verince deli, sihirbaz demeye başladılar.

Allah (cc), peygamberimizi teselli için şu Ayet-i Kerime’yi indirdi:

“İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemiştir ki, ‘o bir sihirbazdır’ yahut ‘bir delidir’ demiş olmasınlar. “(Zâriyât Sûresi: 51/52, Ankebût Sûresi: 29/18)
“Andolsun! Senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.”

“Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.” (Hicr Sûresi: 15/10, 11)

“Onlara bir peygamber gelmeye görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.” (Zuhruf Sûresi: 43/7)

Mekke müşrikleri de, geçmiş kâfirlerin peygamberlerine dediği gibi, peygamberimiz (sav)’e sihirbaz, kâhin, şair, deli dediler. Peygamberlere karşı bu çirkin sözleri söyleten kavimlerinin azgınlığı, serkeşliği
ve edepsizliğidir.[3] Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîm de geçmiş kavimlerden bazılarının peygamberlerine yaptıklarını ve söylediklerini bildirir.

Biz bunlardan bir kısmını kitabımıza alıyor, okuyucularımızın bilgilerine sunuyoruz:

Hz. Nûh (as)
Hz. Nûh (as), kavmine Allah tarafından peygamber olarak gönderildiği zaman hakkında;
“O, kendisinde cinnet bulunan bir adamdan başka bir şey değildir. Onun için bir zamana kadar siz bunu gözetin” dediler. (Mü’minûn Sûresi: 23/25)

Nuh delirmiş, onu gözetim altında tutalım, dediler. (Mü’minûn Sûresi: 23/25, Kamer Sûresi: 54/9)

Daha ileri giderek:
“Biz seni cidden bir sapıklık içerisinde görüyoruz”dediler. Kendileri sapık, Allah (cc)’ın peygamberine sapık diyorlar. Hz. Nûh (as) bunlara şu cevabı verdi:

“Ey kavmim! Bende hiçbir sapıklık yoktur. Lakin ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.” (A’râf Sûresi: 7/60, 61)
Büyüklendiler, Hz. Nûh (as)’a:

“Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz sana hiç inanır mıyız?”dediler. (Şu’arâ Sûresi: 26/111)

“Ey Nuh! Eğer dediğinden vazgeçmezsen taşla tepelenenlerden olacaksın” dediler. (Şu’arâ Sûresi: 26/116)
Hz. Nûh (as)’u ölümle tehdit ettiler: Müşrikler, azdıkça azdılar:

“Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir, dediler” (Hûd Sûresi: 11/32)
Azap istemek, azgınlıkta son nokta idi. Kur’ân-ı Kerîm’den öğreniyoruz ki, Allah (cc), azap istemedikçe hiçbir kavmi dünyada helak etmemiştir. Nûh kavmi azap istedi, durum ne olacaktı? Serkeş kavim helak olacak mıydı? Allah (cc), azgın kavmin sonunu Hz. Nûh (as)’a şöyle bildirdi:

“Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, hiç kimse iman etmeyecek. O halde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme.”
“Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”
(Hûd Sûresi: 11/36, 37)

Allah (cc)’ın emri ile Hz. Nûh (as), gemi yapmaya başladı. Kâfirler geliyor, Hz. Nûh (as)’un gemi yapmasını seyrediyorlar ve onunla alay ediyorlardı. Allah (cc), bu durumu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirir:
“Nuh gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. O dedi ki: Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alayedeceğiz. Kendisini rezil ve perişan edecek bir azabın kime geleceğini ve dâimi bir azabın kimin üzerine olduğunu yakında görüp öğreneceksiniz.” (Hûd Sûresi: 11/38)

Hz. Nûh (as)’un kavmi isyanlarının ve serkeşliklerinin karşılığı olarak dünyada tufanla cezalandırıldılar, sulara gark olup gittiler. Âhirette ise cezaları temelli cehennem de kalmalarıdır. (Bk: Hûd Sûresi: 11/40, Mü’minûn Sûresi: 23/27, Şura Sûresi: 119, 120)

Hz. Hud (as)

Âd kavmi, Hz. Hud (as)’u peygamber olarak kabul etmediler, çirkin isnatlarda bulundular. Allah (cc), Âd kavminin isnatları ile Hz. Hud (as)’un onlara verdiği cevabı şöyle bildirir:

“Gerçekten biz, seni bir beyinsizlik içerisinde görüyoruz ve biz seni, gerçekten yalancılardan sanıyoruz” dediler. (A’râf Sûresi: 7/66)

Hz. Hud (as)’un kavmine cevabı şöyle oldu:

“Ey kavmim! Bende beyinsizlik yok. Lakin ben, âlemlerin Rabbi
tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Size Rabbimin emirlerini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim.”
(A’râf Sûresi: 7/67, 68)

Âd kavmi peygamberleri Hz. Hud (as)’a başka bir ithamda daha bulundular: “Seni, ilahlarımızdan biri fena çarpmış” dediler. Hz. Hud (as), kavminin bu suçlamasına şu cevabı verdi:

“İşte ben Allah’ı şahit tutuyorum. Siz de şahit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi, hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın. İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah (cc), onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir. Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim dilerse sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz ona bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim her şeyi koruyup gözetendir.”(Hûd Sûresi: 11/54-57)

Âd kavmi de Hz. Hud (as)’dan Azap istediler. Azap isteyişleri Kur’ân-ı Kerîmde şöyle bildirildi:

“Sen bizi ilahlarımızdan çevirmek için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen, haydi o tehdit ettiğin azabı getir.” dediler. (Ahkâf Sûresi: 46/22)

“Yalnız Allah’a ibadet etmemiz ve babalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi bize geldin? O halde doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin o azabı getir bize”dediler. (A’râf
Sûresi: 7/70)
Âd kavmi, azap istediler. Allah isyanlarına ve azap isteklerine şiddetli bir yel (rüzgâr) ile cevap verdi. Helak olup gittiler. Allah (cc), Âd kavminin helakini şöyle bildirir:

“Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helak edildi. Allah onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o
kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?”
(Hâkka Sûresi: 69/6-8)

Azgın Ad kavmi de kendilerine bir azap gelmeyeceğine inanıyorlardı. Hz. Hud (as)’u yalancı çıkarmak için helak istemişlerdi. Kendileri yalancı çıktı. Allah isteklerini yerine getirdi. Azgın Ad kavmini azgın bir rüzgârla yok etti. İmansızlıkları ve azgınlıklarının cezasını buldular. Allah Ad kavmi hakkındaki hükmünü şöyle bildirdi:

“Ayetlerimizi yalanlayarak iman etmemiş olanların kökünü kestik.” (A’râf Sûresi: 7/72)

Ad kavmi “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. (Fussilet Sûresi: 41/15)

“Bizden daha güçlü kim var?” diyen Ad kavmini bir yel aldı gitti…Şair ne güzel söylemiş.

“Mala mülke olma mağrur, Deme var mı ben gibi
Bir muhalif yel eser, Savurur harman gibi.”


Ad kavmi harman gibi savruldu…

Hz. Salih (as)
Semud kavmi, Salih (as)’in peygamberliğini kabul etmediler O’na şöyle dediler:

“Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.” (Hûd Sûresi: 11/62)

Semud kavmi daha da ileri gitti, Salih peygambere;

“Sen şüphesiz iyice büyülenmişlerdensin. ”dedi. “Sen de bizim gibi
bir insandan başka bir şey değilsin.”
(Şu’arâ Sûresi: 26/153-154)

Semud kavmi Salih (as)’e inanmayı delilik kabul ettiler, şöyle dediler:

“İçimizden bir insana mı uyacağız? Asıl o zaman biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz. Bizim aramızda vahiy ona mı verildi? Hayır! O yalancı bir şımarıktır.” (Kamer Sûresi: 54/24-
25)
Salih (as)’e şımarık diyenlere cevap şöyledir:
“Onlar yarın bilecekler; kimmiş yalancı, şımarık!..” (Kamer Sûresi: 54/26)

Semud kavmi, Salih (as)’den mûcize istediler. Allah (cc)’ın izniyle,
Salih (as), mûcize gösterdi. Salih(as), mucize’yi kavmine şöyle bildirdi:

“Ey kavmim! İşte size mûcize olarak (kayadan çıkan) Allah (cc)’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah (cc)’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.”
(Hûd Sûresi: 11/64)

Semud kavmi Salih (as)’i dinlemediler, mûcize deveyi kestiler. Salih (as)’e de şöyle dediler:

“Ey Salih! Eğer sen gönderilen peygamberlerden isen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir.” (A’râf Sûresi: 7/77)
Semud kavmi azgınlaştıkça azgınlaştı, Salih (as)’den azap istedi. Salih(as) azap isteyen kavmine şöyle dedi:
“Yurdunuzda üç gün daha kalın. Bu yalanlanmayacak bir sözdür.” (Hûd Sûresi: 11/65)

Üç gün sonra;

“Onları kuvvetli bir sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.” (A’râf Sûresi: 7/78)
Bir peygambere şımarık ve yalancı demenin ne olduğunu, helak olarak gördüler. Semud kavminden kalan: “Çökmüş bulunan evler.” (Neml Sûresi: 27/52)

Hz. Lût (as)
Lût kavmi iğrenç bir ahlaksızlık içerisindeydi. Erkek, erkekle çiftleşirdi.
Bu ahlaksızlığa Livata=Oğlancılık denirdi.

Allah (cc), Lût (as)’u bu sapık kavme peygamber olarak gönderildi.
Lût (as) kavmine şöyle seslendi:

“Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık sizden hiçbir
ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten
haddi aşan bir topluluksunuz.”
(Şu’arâ Sûresi: 26/161-166)

Kavmi, Lût (as)’u ve ailesini memleketten çıkarmakla tehdit etti. Çıkarma gerekçeleri de Lût ve ailesinin temiz kalmaları, kendilerinin yaptıkları pislikleri yapmamaları imiş. Şöyle dediler:

“Bunları memleketinizden çıkarın. Güya onlar, kendilerini temiz tutan insanlar?” (A’râf Sûresi: 7/82, bakınız, Neml Sûresi: 27/56)

Çıkarma işini Lût (as)’a şöyle bildirdiler:
“Ey Lût! İşimize karışmaktan vazgeçmezsen mutlaka kovulacaksın.” (Şu’arâ Sûresi: 26/167)

Lût (as), peygamberdi. Peygamber davasından vazgeçemezdi. Vazgeçmedi. Onlara Allah (cc)’ın emirlerini duyurdu. Kavmi gittikleri kötü yoldan dönmediler: “Doğru sözlü isen bize Allah (cc)’ın
azabını getir”
dediler, azap istediler. (Ankebût Sûresi: 29/29)

İstekleri yerine getirildi. Allah (cc), Lût kavminin üzerine taş yağdıran bir rüzgâr gönderdi. Hepsi helâk oldu. Üç kişi kurtuldu.Lût (as) ve inanan iki kızı. İnanmayan karısı da helâk olanlarar
asındaydı.(Kamer Sûresi: 54/34, Hicr Sûresi: 15/73, 74, Hûd Sûresi: 11/82, 83 A’râf Sûresi: 7/84, )




[1] Mevdudî, Tefhimu’l Kur’ân, 4/533, Yeni Şafak Yayını, İst.
[2] Tefhimu’l Kur’ân, 5/470, 477, 4/509
[3] Tefhimu’l Kur’ân, 5/520

Scroll to Top