PeygamberlerKendiliğinden Konuşmaz
Allahü Teâlâ (cc), Kur’ân-ı Kerîm’in 53. Sûresi olan Necm suresinin başında peygamberimiz (sav) hakkında şöyle buyurur: “Batan yıldıza andolsun ki arkadaşınız ne sapmış ve ne de aldanmıştır. O
kendi arzusu ile konuşmuyor. Bu ancak ona indirilen bir vahiydir. Bunu ona o üstün kuvvet ve hikmet sahibi olan biri öğretti.” Necm Sûresi: 53/1-5)
Kur’ân, peygamberimiz (sav)’e vahyedilen bir vahiyden başka değidir. Kur’ân Allah tarafından vahyolunmuştur. Kur’ân Allah sözüdür. Peygamber sözü değildir. Peygamberimiz (sav) Kureyş müşriklerinin bilmediği, tanımadığı bir kişi değildir. Çok iyi tanıdıkları el emin dedikleri, saygı duydukları bir kişidir. Ne sapıtmıştır, ne de aldanmıştır. Bildirdikleri de kendi sözü değil, Allah sözüdür. Peygamberimiz (sav)’in Allah sözünü alması da şöyle oldu: Peygamberimiz (sav) Hıra mağarasında düşünce halinde iken, Allah Cebrâil meleği vasıtasıyla O’na peygamber olduğunu bildirdi. Peygamberimiz (sav) de 23 sene devam eden peygamberliği zamanda Cebrailin bildirdiği
Allah (cc)’ın emirlerini insanlara bildirdi, öğretti, yaparak gösterdi. Peygamberimiz (sav) kendiliğinden konuşmadığı gibi diğer peygamberler de kendiliğinden konuşmadı. Hepsi Allah (cc)’ın vahyi ile hareket etti.
Vahiy Nedir?
Allah (cc)’ın peygamberlerine emir ve yasaklarını Cebrail vasıtası ile bildirmesine vahiy denir.
Konu ile ilgili birkaç ayet meali verelim: “Biz Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’e, Yûnus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.” (Nisâ Sûresi: 4/163)
“(Ey Muhammed!) Mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah (cc), sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.” (Şura Sûresi: 42/3)
Semud kavmi Salih (as)’in peygamberliğini kabul etmediler; “Bizim aramızda vahiy ona mı verildi?” dediler. (Kamer Sûresi: 54/25)
“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyi, diye Nuh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini size de din kıldı.” (Şura Sûresi: 42/13, bak: 42/51)
Allah (cc), Musa (as)’ya şöyle hitap eder: “Ben seni peygamber olarak seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle. Şüphe yok ki ben Allahım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” (Tâhâ Sûresi: 20/13, 14
Allah peygamberimiz (sav)’e şöyle hitap eder:
“Deki: ‘Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilahınız ancak bir tek ilahtır’ diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak
koşmasın.” (Kehf Sûresi: 18/110)
“Rabbinden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Ahzâb Sûresi: 33/2)
“Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl, şüphesiz sen doğru bir
yol üzeresin.” (Zuhruf Sûresi: 43/43)
Allah bütün peygamberlere vahyetmiştir. Bütün peygamberler kendiliğinden konuşmamışlardır.
Allah’tan aldıkları vahye göre, ilâhî vazifelerini yapmışlardır. Vahyin temel amacı insanlara inanç ve yaşayış konularında doğruyu ve yanlışı, faydalıyı ve zararlıyı göstererek onları aydınlatmaktır.
Peygamberlik Çalışmakla Elde Edilemez
İnsan çalışmakla dünyada her şey olabilir. Zengin olabilir, makam ve rütbeler elde edebilir. Fakat peygamber olamaz. Peygamberlik çalışmakla elde edilemez. Peygamberlik Allah vergisidir. Allah kim peygamberlik vazifesi verirse o peygamber olur. Peygamberlere bakıp, onlara özenmekle peygamber olunmaz.[1]Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîmde şöyle buyurur:
“Onlara bir ayet geldiği zaman, ‘Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız’ derler. Allah elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere Allah
katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir.” (En’âm Sûresi: 6/124)
“Allah meleklerden ve insanlardan peygamberler seçer. Şüphesiz
Allah her şeyi duyar ve görür.” (Hac Sûresi: 22/75)
Allah (cc)’ın meleklerden seçtiği peygamberler, dört büyük melektir. Allah (cc)’ın kendilerine verdiği vazifeleri yaparlar. Meleklerin insanlara peygamberlik yapması söz konusu değildir. Allah insanlara, insanlardan seçtiği kimseleri peygamber olarak göndermiştir. Peygamberlerin hepsini Allah göndermiştir. Peygamberler yalnız ve yalnız Allah’tan emir alırlar ve yalnız Allah (cc)’ın emirlerine göre hareket ederler ve yaşarlar:
“İşte bunlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir” (En’âm Sûresi: 6/89)
“Onlar Allah (cc)’ın hidayetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü. ‘Ben buna (Kur’ân’a ) karşı sizden bir ücret istemem. O ancak âlemleri irşat için ilâhî bir öğüttür’ de.”
(En’âm Sûresi: 6/90)
Peygamberlerin Sayısı
İlk peygamber Hazreti Âdem, son peygamber Muhammed aleyhissalât-ü vesselamdır. Bu ikisi arasında çok peygamberler gelip geçmiştir. Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîmde bir kısım peygamberlerin
isimlerini bildirdiğini, bir kısmının da isimlerini bildirmediğini haber veriyor.
Konu ile ilgili ayetlerin meâli şöyledir:
“Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik” (Nisâ Sûresi: 4/164)
“Andolsun! Senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var… Hiçbir peygamber Allah (cc)’ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah (cc)’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu bâtıl sayanlar hüsrana uğrarlar.” (Mü’min Sûresi: 40/78)
Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri bildirilen peygamberler şunlardır:
Âdem, İdris, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrahim, Lût, İsmâil, İshak, Yakup, Yûsuf, Şuayb, Harun, Mûsâ, Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, Zü’l-kifl, Yûnus, İlyas, El-Yese’a, Zekeriyya, Yahya, Îsâ, Muhammed (Allah
(cc)’ın selamı hepsinin üzerine olsun.)
İsimleri bildirilen peygamberlerin sayısı 25’tir.
Peygamber (sav)’den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif ’te, peygamberlerin sayısının yüz yirmi dört bin olduğu;[2] Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh, Âd, Semud, Lût, Medyen ve Eyke kavimlerinin peygamberleri yalanladıkları bildirilir.
Demek oluyor ki, bu kavimlere Nûh, Hûd, Salih, Lût ve Şuayb peygamberlerden önce de birçok peygamberler gelmiştir.
Bu kavimler, Allah (cc)’ın kendilerine gönderilen bütün peygamberleri yalanlamışlar ve kabul etmemişlerdir.
Son peygamberleri Nûh, Hûd, Salih, Lût ve Şuaybi de yalanlamışlardır. (Bak, Şu’arâ Sûresi: 26/ 105, 123, 141, 160, 176)
Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri bildirilen Zülkarneyn, Lokman ve Üzeyr’in peygamber olduğu açık değildir. “Bunlar iyi kullardır” denilmiştir.
Birçok peygamber, aynı zamanda değişik bölgelerde peygamberlik yapmışlar, İnsanları Allah (cc)’ın emirlerine uymaya çağırmışlardır.
Peygamberlerin Davetinden Uzak kalmış Millet Yoktur
Peygamberlerin davetinden uzak kalmış hiçbir millet yoktur.
“Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.”(Yûnus Sûresi: 10/47)
“Her milletin bir yol göstereni vardır.”(Ra’d Sûresi: 13/7)
“Andolsun biz, her ümmete, ‘Allah’a ibadet edin, tağut’tan
kaçının”diye peygamber gönderdik. Allah onlardan kimini doğru
yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık
hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.” (Nahl Sûresi: 16/36)
“Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.” (Fâtır Sûresi: 35/24)
“Biz bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” (İsrâ Sûresi: 17/15)
Bu ayetleri gereğince; Allah (cc), her ümmete, her kavme peygamber göndermiş ve hiçbir kavmi peygamber’den mahrum etmemiştir.
Peygamberler Allah (cc)’ın Bildirdiklerine İnanırlar ve Uyarlar
Elbette peygamberler ve peygamberlerin izinde giden davetçi insanlar, inandıkları ve insanlara bildirdikleri ilâhî emir ve yasaklara önce kendileri inanırlar ve uyarlar. Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur: “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti.” (Bakara Sûresi: 2/285)
Özellikle peygamberin yolunda olduğunu söyleyen dava adamları aslında kendileri inanmaz ve davaya uygun hareket etmezse, hem insanların yanında inandırıcılığı olmaz, hem de inandıklarını söyledikleri davaya büyük zarar verirler. Kısa zamanda dava adamı olmadıkları ortaya çıkar, rezil ve rüsvay olurlar, halkı da fitne ve fesat’a düşürürler, topluma çok zarar verirler, tağutlaşırlar. Dava adamıyım diye ortaya çıkıp da rezil ve rüsvay olan insan çoktur, ama bütün peygamberler böyle nitelenmekten daima uzak kalmışlar, Allah (cc)’ın kendilerine bildirdiği ilahi emirleri insanlara olduğu gibi bildirmişler ve gereğine göre de hareket etmişlerdir.
Peygamberler’in Sıfatları
Merhum Diyanet İşleri Başkanımız Ahmed Hamdi Akseki, peygamberlerin sıfatları konusunda şunları yazar: “Peygamberler bizim gibi insandır. İnsan olmak bakımından, onlar da bizim gibi oturup kalkarlar, yiyip içerler, gezerler, çoluk çocuk sahibi olurlar, hastalanırlar ve ölürler. Bu yönden aramızda fark yoktur. Peygamberler, Allah(cc)’ın en sevgili, en yüksek kullarıdır. Onlar hiç günah işlemezler. Haset etmek, içi dışına uymamak gibi kötü huylardan hiçbiri onlarda bulunmaz. Onlar asla yalan söylemezler. Ne söylemişlerse hepsi doğrudur. ‘Oldu’ dedikleri olmuştur. ‘Olacak’ dedikleri şeyler de zamanı gelince, herhalde olacaktır.”[3] Peygamberlerde bulunan sıfatlar
şunlardır: Sıdk, emânet, fetânet, İsmet ve tebliğ.
Sıdk
Doğruluk demektir. Peygamberler doğrudur, doğru sözlüdür. Peygamberler, peygamberlikten önce de peygamberlikten sonra da gerek din işlerinde gerekse dünya işlerinde asla yalan söylemezler. Doğruluk peygamberlerde devamlıdır. Doğruluktan asla ayrılmazlar. Doğru ve dürüst olmanın önderleri ve örnekleri peygamberlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’den örnekler verelim:
“Kitapta İbrahim’i de an. Çünkü o, çok doğru bir peygamberdi.” (Meryem Sûresi: 19/41)
“Kitapta İsmail’i de an. Çünkü o, sözünde sadıktı ve gönderilmiş bir peygamberdi.” (Meryem Sûresi: 19/54)
“Kitapta İdris’i de an. Çünkü o, çok doğru bir peygamber idi.” (Meryem Sûresi: 19/56)
En doğru insanlar peygamberlerdir. Onlar da doğru ve dürüstlüğe aykırı hiçbir şey bulunmaz.
Emânet
Peygamberler, güvenilir ve emin insanlardır. Asla ihanet etmezler. Peygamberimiz (sav)’in bir niteliği de “El-emîn”dir. Güvenilir demektir. Peygamberlerin ihanet ettiği görülmemiştir. Allah
şöyle buyurur: “Bir peygamber için, emanete hıyanet olur şey değildir.”(Al-i İmran Sûresi: 3/161)
Peygamberler de kendilerini “Güvenilir bir elçi” olarak tanıtırlar. (Bakınız: Şu’arâ Sûresi: 26/107, 125, 143, 162, 178, Duhân Sûresi: 44/18)
Fetânet
Peygamberler, akıllı, zeki, dikkatli insanlardır. Hayatları boyunca ahmaklık, akıl noksanlığı, unutmak gibi şeyler peygamberlerde bulunmaz.
İsmet
Peygamberler masumdurlar. Allah (cc), peygamberlik öncesi ve peygamberlik sonrası bütün hayatları boyunca peygamberleri her türlü şirk, küfür, kötülük ve günahlardan korumuştur. Peygamberler asla kötülük yapmazlar ve günah işlemezler. Peygamberlerden başka günahlardan korunmuş insan yoktur.
Tebliğ
Peygamberler Allah’tan aldıkları emir ve yasakları eksiltmeden ve ekleme yapmadan olduğu gibi insanlara bildirirler. Peygamberler, kimseden çekinmeden, korkmadan ve her türlü tehlikeye göğüs gererek elçilik görevini yaparlar, Allah’tan aldığı bütün emirleri eksiksiz olarak zamanında ve yerinde insanlara bildirirler.[4]
Peygamberlerin Aslî Vazifesi Tebliğdir
Sıdk(doğruluk), emânet, fetânet ve İsmet peygamberlerin şahısları
ile ilgili üstün özellikleridir, sıfatlarıdır. Bu üstün özellikler, peygamberlerin dışında tam ve devamlı olarak kemâliyle hiçbir insanda bulunmaz. Devamlı olarak yalnız peygamberler de bulunur. Bir an bile olsa peygamberlerin aklî güçlerinin azaldığı, ahmaklaştığı, güvenilir oluşunun zaafa uğradığı, günah işlediği asla görülmez ve düşünülemez. Tebliğ ise, peygamberlerin vazifesi ile ilgili bir sıfattır. Tebliğ’in kelime anlamı; bildirme, duyurma, yetiştirme, ulaştırma ve eriştirmedir.[5] Tebliğ’in dindeki anlamı; peygamberlerin Allah’tan vahiy yolu ile aldıkları emir ve yasakları olduğu gibi insanlara duyurması ve anlatmasıdır. Peygamberlerin aslî vazifesi tebliğdir. Bütün peygamberler tebliğ vazifelerini yapmışlar, Allah’tan aldıkları emir ve yasakları insanlara duyurmuşlar ve anlatmışlardır.
————————————————————–
[1] İslâm Dini, Sh: 83
[2] Mecmâ’uz- Zevâid ve Menbâu’l- Fevâid, Nureddin el-Heysemî, 1/159
[3] Ahmet Hamdi Akseki, İslâm Dini, Sh: 83, Diyanet Yayını, 1963, Ankara, Dr. Erdinç Ahatlı Peygamberlik ve Hz. Muhammed’in Peygamberliği, 270, Diyanet Yayını, 2007, Ank.
[4] İslâm da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, 1/467, 2/32, 325, 4/112,
306, İfav Yayını, 1997, İst. Peygamberlik ve Hz. Muhammed’in Peygamberliği 30-36
[5] D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük Birlik Yayını, 1981, Ankara , Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, 1254, 1962, Ankara, Prof. Mikdat Yalçın, Örnek Davet ve İletişim Metodları, 21, 2005, Ankara