Kâfirler dört kısma ayrılır.
1-Allah’ı, peygamberleri ve kitapları toptan inkâr ederler.
2-Allah’a inanırlar.
Fakat Allah (cc)’ın gönderdiği peygamberleri ve peygamberlerine
verdiği kitapları kabul etmezler. Bunlar Allah ile peygamberleri ve
kitapları arasında ayrım yaparlar.
3-Allah’a inanırlar. Fakat peygamberlerden ve kitaplardan bir kısmına inanırlar bir kısmını inkar ederler. Bunlar da peygamberler ve
kitaplar arasında ayırım yaparlar.
4-Allah’a, peygamberlere, kitaplara inanırlar. Fakat inandıkları kitabın bir kısım ayetlerini ve hükümlerini beğenmeyip kabul etmezler.
Allah (cc), bu inkârcılar hakkında şöyle buyurur:
“Allah’ı ve peygamberlerini tanımayıp küfre sapan, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen ve ‘Bazısına inanırız, bazısını tanımayız’ diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler; işte onlar, gerçekten kâfir olanlardır. Kâfirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisâ Sûresi: 4/150, 151)
Yahudiler, İsa (as)’yı, İncili tanımazlar. Peygamberimiz (sav)’i, Kur’ân-ı Kerîm’i kabul etmezler. Peygamberler ve kitaplar arasında ayırım yaparlar. Hıristiyanlar, peygamberimiz (sav)’i ve Kur’ân-ı
Kerîm’i tanımazlar. Peygamberler ve kitaplar arasında ayırım yaparlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar geçmiş peygamber hakkında kötüisnat ve iftiralarda bulunurlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar aynı seviyede küfür içindedir. Çünkü İmanla küfür, hak ile bâtıl arasında orta bir yol yoktur. Peygamberlerden bazısını tanımamak, hepsini tanımamak demektir. Hepsini tanımamak onları gönderen Allah’ı tanımamak demektir. İnkârcılar aynı seviyede apaçık kâfirdirler. Bir
peygambere küfretmek, peygamberliğe küfretmektir. Peygamberliğe küfretmek, bütün peygamberlere küfretmektir. Bütün peygamberlere küfretmek Allah’a küfretmektir. Çünkü Allah (cc)’ın bir emrine küfretmek, genel olarak, Allah’a küfretmektir. Yahudiler ve Hıristiyanlar inkâr yönünden aynıdır. Çünkü iman bir bütündür. Allah’ı tanıyan ve gerçekten ona iman eden akl-ı selim sahibi bir kişi, O’ndan gelenlere de iman etmek ve imanın gereğini yapmak durumundadır.
Merhum şehid Seyyid Kutub şöyle der:
“Yahudiler, kendi peygamberlerine iman ediyorlar fakat Hz. İsa ile Hz. Muhammed’i inkar ediyorlardı. Hıristiyan da aynı dalâlet çemberinden kurtulamayarak Hz. İsa’ya inanmakla kalmıyor onu ilahlaştırıyorlardı. Ve Allah (cc)’ın son elçisine iman etmek basiretini göstermiyorlardı. Kur’ân ise, böyle bir iman anlayışını asla kabul etmez. Yahudilerin de Hıristiyanların da ileri sürdükleri iddiaları tamamen reddeder. Kur’ân Allah’a ve Rasûlüne iman hususunda kâmil ve şumûllü İslâm inancını açıklar. İman meselesinde Allah ile Allah elçilerinin arasında ayırım yapmak gibi bir sapıklığa kesinlikle
müsamaha göstermez. Hele peygamber arasında bir ayırım yapmaya asla razı olmaz.”[35]
Allah’a, bütün peygamberlere inanan, bunlar arasında ayırım yapmayanlar hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
“Allah’a ve peygamberlerine inananlar ve onlardan hiç biri arasında ayırım yapmayanlar, işte onlara mükâfâtları verilecektir. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nisâ Sûresi: 4/152)
Biz Müslümanlar, Allah (cc)’ın gönderdiği bütün peygamberlere inanırız, hiçbirini inkâr etmeyiz. Biz biliriz ki, bir peygamberi kabul edip de diğerini kabul etmeyen kişi, o konuda Allah (cc)’ın emrini
reddetmektedir. İmanın altı şartından biri de Allah (cc)’ın gönderdiği peygamberlerin hepsine inanmaktır. Biz Müslümanların peygamber inancını şu ayet-i kerime ifade eder:
“Onun peygamberleri arasında hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” (Bakara Sûresi: 2/285, 2/136, Al-i İmran 3/84)
Biz Müslümanlar farklı peygamberlere farklı davranmayız, davranamayız. Hepsinin hak peygamber olduğuna inanırız. Hepsi Allah (cc)’ın emri ile gelmiş, Allah (cc)’ın emrini insanlara bildirmişler,
vazifelerini yapmışlar ve zamanlarını tamamlamışlardır. Şimdi zaman, âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in zamanıdır.
Hz. Muhammed (sav)’in peygamberlik zamanı kıyamete kadar devam edecektir. Bu zaman içerisinde yaşayan insanlar, O’na inanmak, O’nun gösterdiği yoldan gitmekle yükümlüdür.
Peygamberimiz (sav), Bütün İnsanlığa Peygamber
Olarak Gönderilmiştir.
Allah (cc), peygamberimiz (sav)’e gelinceye kadar bütün peygamberleri kavim ve kabilelerine göndermiştir. Peygamberimiz (sav)’i, bütün insanlığa peygamber olarak göndermiştir. A. Hamdi Akseki merhum, peygamberimiz (sav)’in bütün insanlara ve zamanlara peygamber oluşu hakkında şunları yazar: “Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’ın peygamberliği umumidir. Bütün dünyayadır. Diğer peygamberler böyle değildir. Onların her birisi husûsî bir kavim, muayyen bir zaman için peygamberdir.”[36] Allah (cc), Kur’ân-ı Kerim’de peygamberimiz (sav)’i bütün insanlara peygamber olarak göndermesini şöyle açıklar:
“Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe’ Sûresi: 34/28)
“Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik.” (Nisâ Sûresi:4/79)
Hz. Muhammed (sav), sadece bir şehrin, bir beldenin veya bir çağın peygamberi değildir. Her şehirde, her beldede ve her çağda yaşayacak bütün insanlara peygamber olarak gönderildi. Hz. Muhammed
(sav), kıyamete kadar peygamberliği geçerli olan bir peygamberdir. Allah (cc), peygamberimiz (sav)’e bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğini ilan etmesini de emrediyor:
“De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümdarlığı
kendisine ait olan Allah (cc)’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. Ohalde Allah’a ve O’nun sözlerine inanan rasûlüne, O ümmî peygambere iman edin ve O’na uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’râf Sûresi: 7/158, bakınız, Hac Sûresi: 22/49)
Bu âyet Mekke’de nazil olmuştur. Müslümanların az olduğu, sıkıntının çok olduğu, düşmanların güçlü ve kuvvetli olduğu bir zamanda inmiştir. Allah (cc)’ın Rasûlü, o sıkıntılı anlarda bile, Allah (cc)’ın
kendisine inzal ettiği bu ayeti, içerisinde bulunduğu sıkıntılara rağmen olduğu gibi insanlara duyurmuş, peygamberlik vazifesini yapmıştır. Çünkü peygamberler, Allah’tan aldıkları emirleri olduğu gibi insanlara duyururlar, peygamberimiz (sav) de öyle yapmıştır. Merhum şehid Seyyid Kutub ayetin açıklamasında şöyle der: “Son peygamberliktir bu… Cihan şümûl bir peygamberlik… Bir kavme,
bir bölgeye ve bir nesle has olmayan genel bir peygamberlik… Peygamberimiz (sav)’den önce geçen bütün peygamberliklerin hepsi de, mahallî, belirli bir kavme ait ve belirli bir zaman sınırı ile sınırlı idi.
İki peygamber arasındaki devreye hastı. İnsanlık bu peygamberliklerin ışığı altında mahdut adımlarla ilerleyerek bir sonra gelen peygamberliğe ehil olacak duruma getiriliyordu… İnanç esasları aynı
olmak üzere her peygamberlik insanlığın bu tedrici gelişmesine uygun tarzda değişikliklerle gelişiyordu.
Nihayet en son peygamberlik müessesesi geldi. Geldi ama bütün
esasları ve prensipleri ile mükemmel geldi. Her dalda yenilenen ihtiyaçlara kabil-i tatbîk olarak geldi. Bütün insanlar için geldi… Bundan sonra nerede olursa olsun, ayrı ayrı kavimlere ve nesillere bir
peygamberlik gelecek değildir. İnsanların üzerinde birleştikleri insan fıtratına uygun olarak geldi… Muhakkak ki, Hz. Muhammed (sav) bütün insanlığa peygamber olarak gelmiştir. Bütün varlıkları kudretinde tutan, insanların Rabbi tarafından gönderilmiştir. İnsanlar yaratılmış olmaları dolayısı ile Allah (cc)’ın kullarıdır. Bu Allah (cc)’ın kudreti öldürücü ve dirilticidir. Elbette insanlara dini gönderen ve insanların boyun eğmesi gereken Allah’tır. Allah (cc)’ın peygamberi, insanlara tebliğ yapmaktadır, Rablerini insanlara tanıtmaktadır. İnsanlar Allah’a ve Allah (cc)’ın peygamberine itaat etmekle yükümlüdür. Ayette Allah’a ve Rasûlün’e iman etmek emredilmektedir. Bu iman Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (sav)’inAllah (cc)’ın Rasûlü olduğuna inanmaktır. Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğine inanmadan ne iman olur, ne de İslâm. Ayette ümmi peygamber olan Hz. Muhammed (sav)’in Allah’a ve O’nun kelamına inandığı bildirilmektedir
.
Şüphesiz ki, peygamberler davet ettiği şeylere önce kendileri inanmışlardır. Peygamberin ilk ve temel vazifesi de, “Allah’a ve O’nun bildirdiklerine inanmak”tır. Ayette peygamberimiz (sav)’in bildirdiği
ve emrettiği şeylere inanmak ve uymak, peygamberin hareketlerine, davranışlarına, yaşayışına, özetle sünnetine uymak olarak bildiriliyor. Bu doğru yolu bulmanın şartı olarak açıklanıyor: “Ona uyun ki,
doğru yolu bulasınız.” (A’râf Sûresi: 7/158)
Şu halde insanların doğru yolu bulmaları ancak Allah (cc)’ın Rasûlü’ne inanmaları ve Ona uymaları ile mümkündür.”[37] Merhum Seyyid Süleyman Nedvî de peygamberimiz (sav)’in bütün insanlığa
peygamber olarak gönderilmesi hakkında şunları yazar: “Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliği ise kırmızı derili, sarı renkli, beyaz, zenci, hangi ırktan olursa olsun bütün insanlara şamildir. Allah
(cc)’ın bütün insanlara gönderdiği ilk ve son peygamber O’dur. Başkaları, kitaplarını okumayı yasak ederken O, ‘Benim kitabımı okuyun’ diye bütün insanlığa hitap etmiştir. Bir Allah etrafında toplanmayada’vet eylemiştir. Şarktan, ta Çin’den başlayarak Şimalden ta Britanya adalarına kadar yayılan muazzam kütleye. Arap olsun, Arabın gayrı olsun bütün insanlığa hitap eder. Bu hitapta: Tatar, Avrupalı, bütün kavimler dâhildir. Çünkü İslâm peygamberi’nin Allah’ı bütün milletlerin ve ümmetlerin Allah’ıdır. O, âlemlerin Rabbidir. Müslümanların mukaddes kitabı; ‘Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur’diye başlar. Hazreti Muhammed, bütün insanlığa ‘Rahmeten li’lâlem’in=Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.”[38]
Allah (cc), Peygamberimiz (sav)’i Hak ile Gönderdi
Allah insanlara hitap eder, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i
hak ile gönderdiğini bildirir:
“Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hak ile geldi. O halde kendi iyiliğiniz için hemen ona iman edin. Eğer inkâr ederseniz,iyi bilin ki, göklerde ve yerlerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeyi bilici ve hikmet sahibidir.” (Nisâ Sûresi: 4/170)
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir burhan geldi ve size apaçık bir nur indirdik.” (Nisâ Sûresi: 4/174)
Burhan, peygamberimizdir. Nur ise, Kur’ândır. Ayette peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in bütün insanlara peygamber olarak gönderildiği bildiriliyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Kur’ân-ı
Kerîm’le geldi. O Kur’ân-ı Kerîm ki, insanların yolunu aydınlatan bir nurdur. İnsanları doğru yola ulaştırır.
İnsanlara düşen vazife, Kur’ânla gelen peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e iman etmektir. Ayette “Kendi iyiliğiniz için iman edin” (Nisâ Sûresi: 4/170) buyurulur. Peygamberimiz Hz. Muhammed
(sav)’e iman etmeyenler kendilerine iyilik değil, kötülük yapmış olurlar. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e iman etmek en büyük hayırdır. Hayırların kaynağıdır. Ona inanmadan yapılan hiçbir iş ve ibadet Allah katında makbul değildir: “Onlar, amelleri dünyada da, âhirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların bir yardımcıları da yoktur.” (Âl-i İmran Sûresi: 3/22, Bakara Sûresi: 2/217)
İradeyi İyiye Kullanmak şarttır
Peygamberimiz (sav), Allah (cc)’ın emirlerini, yasaklarını, insanların yükümlü olduğu hükümleri teblîğ ediyor, vazifesini yapıyor. Gerisi insanlara kalmıştır. Kabul ederler kurtuluş yoluna girerler; kabul
etmezler, küfürde kalırlar. Bu insanların iradelerini iyiye veya kötüye kullanmaları neticesinde ortaya çıkar. İradelerini iyiye kullanıp peygamberin gösterdiği yoldan gidenler cennet yolunu takip ederler. İradelerini kötüye kullanıp peygamberin gösterdiği yolu kabul etmeyenler ise, şeytan yoluna girerler, çıkış noktaları cehennem olur. Allah (cc)’ın peygamberimiz (sav)’e insanlara söylemesini emrettiği
ayetlerde, insanın iradesini iyiye veya kötüye kullanmasının neticeleri vardır. Allah buyurur:
“De ki: Ey insanlar! Benim dinimden herhangi bir şüphede iseniz, bilin ki ben, Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Fakat sizin canınızı alacak olan Allah’a ibadet ederim. Bana mü’minlerden olmam emrolundu.” (Yûnus Sûresi: 10/104)
“De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden hak gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse ancak kendisi için girer. Kim de sapıtırsa kendi aleyhine sapıtır. Ben sizden sorumlu değilim.” (Yûnus Sûresi:10/108)
Yunus suresi 104’üncü ayetin açıklamasında merhum Mehmet Vehbi Efendi şöyle der: “Benim dinim bütün dinlerin en üstünüdür. Kıyamete kadar bütün insanlar için geçerli bir dindir. Tevhid üzerine
bina edildiği için eğriliği yoktur. Bu dinden şüphe etmek doğru değildir. Şüphe edilecek müşriklerin dinidir. Çünkü elleri ile yaptıkları putlara taparlar. Hâlbuki insanlar putlardan üstündür. Çünkü insanlar güç sahibidir. Putlar güç sahibi değildir. Güç sahibi olanların, güç sahibi olmayanlara tapması mâkûl değildir. Sağlam inancı yerleştirmek için çürük ve zararlı inancı ortadan kaldırmak lâzımdır. Bunun için de putları bırakıp Allah’a ibadet etmek lâzımdır. Peygamberimiz de müşriklere bunu bildiriyor. Allah (cc)’ın emri ile; “Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Fakat sizin canınızı alacak olan Allah’a ibadet ederim” diyor.
Sizin canınızı alacak olan Allaha ibadet ederim, demekle müşriklere şunu bildiriyor ki, güç ve kuvvet sahibi Allah’tır. Öldürecek ve helak edecek olan da Allah’tır. Dinde iki esas vardır. Birincisi inanmak,
ikincisi ibadettir. Peygamberimiz insanlara bunu bildiriyor. “Ben mü’minlerdenim, siz de mü’minlerden olun ki, aramızda ayrılık olmasın”diyor. Merhum, 108’inci ayetin açıklamasında da şöyle der: Peygamberin vazifesi tebliğ edip doğru yolu göstermektir. Peygamberi dinleyip gereğine göre hareket etmek insanlara ait bir vazifedir. İnsanlar isterlerse peygamberin sözünü dinlerler, doğru yolu bulurlar, fayda görürler; isterlerse peygamber sözünü dinlemezler, sapıklığı ve küfrü seçerler, zarara uğrarlar. Allah (cc), peygamber vasıtası ile kıyamete kadar geçerli olan ve insanları doğru yolda tutan İslâm dinini gönderdi. İnsanlar isterlerse; Müslüman olurlar, doğru yolu bulurlar, azaptan kendilerini korurlar. İnsanlar isterlerse; Müslüman olmazlar, sapık yolda kendilerini cehennem azabına atarlar. Peygamber insanlar üzerinde bekçi değildir. İyilikte, kötülükte insanların
isteğine, seçmesine ve iradesine bağlıdır… Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) peygamberliğinin umumi oluşu ile ilgili şunları söyler: “Ben bütün insanlara peygamber gönderildim.”[39]
[35] Fî Zılâl-il Kur’ân: 4/25
[36] İslâm Dini: 87
[37] Fî Zılâl-il Kur’ân 6/275-279, Hak Dini Kur’ân Dili, 4/150, Hulâsat’ül Beyan,
5/1777, Safvetü’t- Tefâsîr, 1/476, İbn-i Kesir, 2/56
[38] Seyyid Süleyman Nedvî, Hz. Muhammed Hakkında Konferanslar, Sh: 163,
Diyanet Yayını, 1967, Ankara
[39] Müslim, 3/355