Mektuplar(6)


Sizlere neler söyleyebilirim ki bir hizmet yapmış olayım. Küçük bir Cuma vaazı olsun mu? Ben de dahil olmak üzereher birimizin, tuzağında çırpındığımız problemlerimiz var. Bunların başında, bizi duvara çakılmış ayı postu gibi geren şartlanmışlıklarımız geliyor. Yaşamanın en kolay yolunun bu olduğu gözüküyor; çünkü babalarımızdan, analarımızdan, bizi çevreleyen öteki yakınlarımızdan bir miras gibi devir aldığımız düşünce ve davranış biçimleridir bunlar. Aynı zamanda dar ve
geniş anlamda çevremizin takdirini kazanmanın da en kolay ve kestirme yolu.Bu, geçmişi, doğrusunu yanlışını ayırmadan taklit etme kolaylığına sapıvermektir. Fakat şunu hiçbir zaman
unutmamak gerekiyor. Her insan bağımsız ve şahsen bir merkeze karşı sorumlu bir görevlidir, kuldur. Bu merkez, cümle âlemin, varlığı etrafında döndüğü ve varlığını onun takdirine
borçlu olduğu Allah’tır. Herkes kendi yaptığından şahsen sorumludur. Bu sorumluluğu idrâk etmek aklın gereğidir. Akıl, insana şu meçhuller âleminde yol ve yön gösterecek bir peygamber gibidir. Dikkat edilirse Kur’ân ve peygamberler doğrudan doğruya akla hitap etmektedir. Aklı olmayan insan bir teklife muhatap bile değildir.
Allah nasıl peygamber göndermediği kavimlere azap etmeyeceğini bildiriyorsa, akıl vermediği kullarını muhatap almayacağını da bize öğretmektedir. Kur’ân, “ Ey akıl sahipleri” diye sıkça seslenerek bize bunu düşündürmektedir. Herkes kendi aklının kılavuzluğunda yol almakta, başkasının aklı ile yaşama sorumluluğu /sorumsuzluğu söz konusu olmamaktadır.
Geçmişi körü körüne taklit, Kur’ân’da bunun için ısrarla kötülenmektedir. Bunun bir istisnası Allah’ın peygamberlerinin getirdiği âyetler/mesajlardır. Peygamberleri öteki insanlardan ayırmak akıl dediğimiz öge için aslâ problem değildir. Bu konuda zorlanan aklın önüne mucizeler kondu mu, konu berraklaşmaktadır. Sistemin (Allah, peygamber, kul ve tabiat arası) çalışma düzeni budur. Bu, Allah’ın sünnetidir ve bunda hiçbir değişiklik bulamazsınız. Âdem Aleyhisselâm’dan bu yana işleyen bu sistemin bundan sonra da değişmesi beklenmemektedir; çünkü son peygamber gelmiştir, ondan sonra da peygamber gelmeyecektir.

Allah, şu gördüğünüz âlemi, yerleri ve gökleri bu akıl sahibi insan için yaratmış, her şeyi onun emrine vermiştir. Allah, kendisini “ günahları bağışlayıcı” olarak kullarına tanıtmaktadır. Tevbeleri kabul edici olarak da tanıtarak ümitlerimizi canlı tutmakta, hep yeşertmektedir. Allah, yalnız kendisine ortak koşulmasını bağışlamayacağını, bunun dışında dilediği herkesi bağışlayacağını ilan etmektedir. Bizim günahlarımız varsa güzel Rabbimizin de bağışlaması vardır, her şeyi kuşatan rahmeti vardır, cenneti vardır. O, “affedici” ismini kendine vermiş, onunla yetinmemiş, bağışlayıcı adını da buna eklemiştir. “Allah’ım, şüphesiz sen affedicisin, kerim ve cömertsin, affetmeyi seversin; öyleyse bizleri de affeyle!” duasını bize Sevgili Peygamberimiz öğretmektedir. O güzel Mevlamız, inşaallah bizleri de affedecektir. Yeter ki günahlarımızdan hep tevbe halinde ve pişman olalım; günahlarımızda ve isyanlarımızda ısrar etmeyelim. Yeter ki bizden öncekilerin hatalı yaşama biçimlerini körü körüne taklit etmeyelim. Aklı olanlar için rehber Kur’ân ve Sünnet’tir. Haydi sevgili dostlar, birbirimize dua ederek vedalaşalım. Cuma günümüz hepimize mübarek olsun. Allah’a emanet olalım vesselâm! Kardeşiniz Naim

Sevgili kardeşlerim. Birkaç Cuma’dır haberleşemedik.
Benim küçük engellerim olmasaydı bu aksama da olmayacaktı. Herhangi bir camiye gitseniz İslâm Dünyası ile ilgili önemli haberleri alırsınız. Bu arada, yeni gelişmelerle ilgili sizin
yapabileceğiniz bir şeyler varsa onları da ihmal etmeden yaparsınız. Cuma hutbesinin farz olmasının bir sebebi de dünya Müslümanlarının durumunu öğrenme ihtiyacıdır. Sevgili
Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: “Kim Müslümanların işlerine ihtimam göstermeden sabahlarsa onlardan değildir”. Haftada bir gün bütün Müslümanların bir camide ve Beytullah’da toplanması bu sebeptendir. Müslümanlar cuma cemaatine bu sebeple kesintisiz devam ederler. Allah bizleri cemaatin feyiz ve bereketinden mahrum etmesin. Hayırlı cumalar, birlik ve beraberlik yolunda gayretler dilerim. 18.07.2013 Medinecik Naim Karaman

Sevgili dostlarım,
Şu mübarek günler hürmetine sizleri Allah’ın selamı ile selamlarım. Elimde olmayan sebeplerle kimi zaman yazışmalara ara vermek zorunda kalıyorum. Yazışmaya ara verdiniz mi; tembellik yakanıza yapışıyor; çünkü insan rahatına düşkündür. Şu mübarek günler hürmetine niyaz edelim ki Allah bizleri rahatına ve nefsine köle olanlardan etmesin. Gelin, biz de Cenâbı Hakk’ın köleleri olalım. O’nun köleleri ihsan sahibidir. Bu sebeple “İmân sahibi olmadan İhsan sahibi olunmaz” denmiştir. Allah; ülkemize, milletimize, cümlemize Hakk’a hizmet etmeyi müyesser eylesin. Bizim bayramlarımız ziyaretleşme ve dostlukları yenileme bayramlarıdır. Yıl boyu iş hayatı hepimizi
yoruyor. Hayat bir koşuşturmaca düzeni hâline gelmiş. Bu yolda devam ederken kimi zaman da dostları özlüyorsunuz. Hani denmiş ki:

Gönül ne kahve ister ne kahvehane.
Gönül sohbet ister kahve bahane.
Dostlar olmadan yaşanmıyor.
Sizler benim kardeşlerimsiniz.
Sizleri göz arıyor, gönül ise özlüyor.
Hiçbir şey sizin boşluğunuzu doldurmuyor.
Dostlar hayâl edilebiliyor ama bir hayale odaklanma beyni ve gönlü daha çok yoruyor. Bunun için, “gözden ırak olan, gönülden de ırak olur “ denmiştir. Gelin, bayram günleri bir gönül kapısı fazladan açalım. Vesile ile hepimizin bayramı mübarek olsun. Güzel Mevlam Kadir Gecesi hürmetine hepimizin günahlarını affetsin. Hepinizi muhabbetle kucaklıyorum. Selam ve sevgilerle karşılıklı dualar.
Sevgili dostlar, bir süredir elimde olmayan sebeplerle Medinecik’te oturuyorum. Medinecik’te oturmak bana Medine’de oturmayı hatırlatıyor. Bir avuç insan kurdukları siteye Medinecik adını vermişler. Bu güzel niyet bile beni ve
arkadaşlarımı heyecanlandırmaya yetiyor. Bu bayramda da sizlerle bayramlaşmayı oradan doğru yapıyorum. Güzeller güzeli Mevlam niyetlerimizi halis eylesin. Bizleri Medine’dekilerle
komşu eylesin. Bayramdan, arınmış olarak çıkmayı nasib eylesin. Adı güzel olanların kendileri de güzel olur. Bizleri Medine cemaatine komşu eylesin. Dünyanın en mukaddes toprağı sevgili Peygamber Efendimiz’in yattığı makamdır. Ravza-i mübareke. Bizleri orada yatanlara komşu eylesin. Rabb’imiz Kerîm’dir. Bu mübarek günde kendisine açılan elleri, yalvaran gönülleri boş çevirmek O’nun şanından değildir. Bu ümmetin miracı namazdır, namazdır, namazdır. Haydi namaza!
İnsanlar Vardır
İnsanlar vardır, Allah’ı inkâr ederler veya şirk bataklığına düşerler. Azgınlaşırlar, firavunlaşırlar. şeytanın kulu, kölesi olurlar. İnsanlar vardır. Allah’a inandıklarını söylerler. Allah’ın emirlerini tutmazlar, yasaklarından sakınmazlar. Nefislerinin isteklerinden ve menfaatlerinden başka bir şey düşünmezler. Bunlar da şeytanın kulu ve kölesi olurlar. Şeytanın kulu ve kölesi olanlar insanlıklarını kaybederler. Nemrut, Firavun, Ebû Cehil ve zamanımızın tâğutları gibi, zulmün, fitne ve fesadın öncüsü olurlar. Dünyada lanetle anılırlar, âhirette ise, ebedî cehennem azabına ve ilâhî lanete uğrarlar.
İnsanlar vardır, Allah’a inanırlar. Allahın emirlerini yaparlar, yasaklarından sakınırlar. Şeytan’a ve nefse dur derler. Allah’ın ve Peygamber (sav)’in gösterdiği yolda bütün güçleri ile çalışırlar. Müslümanca yaşamak isteyenlere yol gösterirler. Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesi ile “İyiliği emretmek kötülükten men etmekle” kendilerini vazifeli kabul ederler. Hak yolunda yürüyenlerin öncüleri ve önderleri olurlar. Dünyada rahmetle anılırlar, âhirette, sonsuz cennet mutluluğuna ererler. Merhum NaimKaraman hocamız; zamanımızda Hakkın emrine uyan, insanları da Hak yoluna çağıran, Hak yolunda yürüyenlerin öncülerinden biri idi.

Yazdığı Kitaplar
Naim kardeşim iyi bir vaizdi. Vaazları dikkatle, heyecanla ve zevkle dinlenirdi. Teyblerin kasetleri Naim kardeşimin vaazları ile doludur. Ümid ederim ki çalışma azmi ile dolu merhumu sevenlerden biri veya bir kaçı kasetteki konuşmaları sayfalara dökerler ve kitaplaştırırlar.

Naim kardeşim iyi bir sohbet ehli idi. Sohbetleri de zevkle dinlenirdi. Sohbetlerinde not alınmazdı Belki vardır ama ben hiçbir kimseyi görmedim. Sohbetlerinden bir kitap çıkarmak mümkün değildir. Bizim verdiğimiz sohbetleri, hastalığı sırasında internet yolu ile gönderdiği sohbetleridir.

Naim kardeşim iyi bir düşünür, düşüncelerini satırlara döken iyi bir yazardı. Yazarlığa geç başladı. Yazarlıkta tam kıvamını bulacağı zaman ecel onu yakaladı. Yayınlanmış Eserleri
1- Aydınımızın İrtica Rüyası
2-Hz. Akşemseddin (Tek Başına Bir Üniversite )
3-Dünya İslâm Cemaati ve Küreselleşme Boyutu
4-İslâm Cemaati Düşüncesinin Anatomisi
5-Sülüklerin Sırrı (11 Eylül Vurgunu )
6- İş Dünyamızın Ufkundaki Işık, İslâm’ın Girişimci Kültürü ve Pazarın Yolu
Naim kardeşimin eserleri orijinal eserlerdir.
Kur’ân-ı Kerîmden, sünnet-i seniyyeden, İslâm Tarihinden, İslâm büyüklerinden alınan olaylarla beslenen kendi düşüncesi ve kendi uslûbu ile yazılmış eserlerdir. Sağdan, soldan alınmış
ve derlenmiş eserler değildir. Kolayca okunuyor, insanı yormuyor. Aydınımızın İrtica Rüyası, Akşemseddin (Tek Başına Bir Üniversite), Sülüklerin Sırrı kitaplarını maalesef görmedim.
Bende bulunan kitaplarını okudum ve çok faydalandım Bu ktapları tanıtarak ve kitaplardan bazı bölümler sunarak Naim kardeşimi rahmetle anmak istiyorum. Tanıtacağım kitapları şunlardır:
1- 21. Yüzyıla Girerken Dünya İslâm Cemaati ve Küreselleşme Boyutu, 421 sayfa
2- 21. Yüzyıla Girerken İslâm Cemaati Düşüncesinin Anatomisi, 501 sayfa
Bu kitaplar, 1990 yıllarının buhranları içinde 1997 yılında Yayınlanmıştır.
3-İş Dünyamızın Ufkundaki Işık, İslâm’ın Girişimci Kültürü ve Pazarın Yolu, 623 sayfa.
Bu kitabın 2. baskısı, Ekim 2009 yılında yapılmıştır.
İslâm Cemaati Serisinin iki kitabını bir yazar kardeşimiz okuyucularına tanıtmış. O tanıtmayı okuyucularıma arz etmekle iktifa ediyorum: “İslâm Cemaati Serisi” iki kitaptır. “
21.Yüzyıla Girerken İslâm Cemâati Düşüncesinin Anatomisi”. “21. Yüzyıla Girerken Dünya İslâm Cemâati ve Küreselleşme Boyutu” adını taşıyor. Kitaplar, “Sade anlatımları, zengin muhtevaları ve güzel baskılarıyla dikkati çeken kitaplar. Bu kitaplar, Müslüman duyarlığının mahsûlleri. İstanbul cemaatinin etkili vaazları ve hayır hizmetlerinde öncülüğüyle yakından tanıdığı Naim Hoca’nın kürsü tecrübesini, gözlem ve analiz gücünü konuşturduğu kitaplar. Cesaret yüklü, ümit yüklü, aşk yüklü, marifet yüklü kitaplar. Orijinal tespitlerle kaneviçe gibi örülmüş bilge kitaplar.

Son yıllarda maruz kalınan küreselleşme vakıası çerçevesinde cemâat fikrinin temelini, cemâatleşmenin önemini ve getirdiği mesûliyetleri ele alan, büyük İslâm Cemâatinin vazifelerini ve yerel İslâm cemâatlerinin hedeflerine niçin ulaşamadıklarını tesbit eden derman kitaplarb”
Kitaplar, güzel bir baskı ile basılmış, baskı da ilk iki kitapta birinci hamur kâğıt kullanılmış. Kitapların okunması kolay ve ilgi çekicidir. Kitaplar; merhum Naim hocamızın araştırma, düşünme ve düşüncelerini satırlara dökme konusunda usta bir düşünür, bir hareket öncüsü olduğunu göstermektedir. Kitaplar, “Sadaka-i cariye” olacak kitaplardır. Kitaplar, okuyucuları okumaya, bilgi sahibi edinmeye, çalışmaya, öncü ve önder olmaya, İslâmî bir yaşayış düzeni kurmaya teşvik etmektedir. Bunun için gerekli bilgileri de vermektedir. Kitaplar bu nitelikleri ile okuyucuya doğru yolu göstermekte, Allah’ın emrine göre yaşamaya yöneltmektedir. Kitabı okuyup doğruya yönelenler sevap kazandıkları gibi, merhum hocamıza da sevap kazandırmaktadır. Bu yönü ile kitaplar devamlı sevap getiren bir “Sadaka-i cariye”dir. Bir kitabı okumak, yazarı ile sohbet etmektir. Lütfen okuyalım ve ruhuna Fatihalar gönderelim. 21.Yüzyıla Girerken Dünya İslâm Cemaati ve küreselleşme Boyutu, adlı kitaptan aldığım bölümler:
Üç Temel Sınıf
Milletlerin iç güvenliği üç temel sınıfın omuzlarındadır. Eskilerin ulemâ dedikleri sınıf bunların anasıdır. Ötekiler de ümerâ ve ağnıya sınıflarıdır. Konuya girmeden şu noktayı önemle hatırlatırım ki, ülke içinde güvenliği sağlamadan dış güvenlikten söz edilemez. İnsanımızın hem kendine hem deçevresindekilere güveni yoksa yabancı ülkelere karşı neyi bekleyeceksiniz?
Sıra ile ulemâ, umerâ, ağnıyâ diye saydığımız sınıflar, sorumluluklarını gereği gibi yüklenirse milletin tam bir birlik ve aile bütünlüğü içinde yaşadıklarını görürüz. Bunların gereği gibi
sorumluluk yüklenmeleri, yetkilerini aşmadan işbirliği içinde hizmet vermeleriyle mümkün olabilir. Bunlar geriye kalan sınıfları ve kitleleri etkilerler. Doğru olurlarsa diğerleri de doğrulur. Eğrilirlerse ülkede herkes eğrilir. Günümüzün dili ile bir kere daha işaretlememiz gerekirse bu sınıflar, bilginler, yöneticiler ve zenginlerdir. (Sh: 9)
Eğitimin Ana Gayesi
Eğitimin ana gayesi, her yönü ile güvenilir insanı yetiştirmektir.Bu insanda belli başlı vasıflar: Üstün beceri, dürüstlük, cesaret, zorluklara ve yokluklara tahammül, bağımsız düşünce gibi dünyanın her yerinde geçerli olan değerlerdir. Devlet, millet, can, mal, ırz ve namus ancak bu eğitimi almış kişilere emanet edilebilir. Onların elinde, her şey gerçek değerini bulabilir. Bu sebeple eğitim sistemlerinin düzenlenmesi son derece önemlidir. İkide bir değiştirilen vasıfsız, ilkesiz ve tutarsız düzenlemeleri terk etmek gerekir. Ülkeler ancak iyi eğitim almış insanların omuzlarında yükselebilir. Üstün değerler, milli ilkeler ülke insanlarının her şeyidir. Vatanı vatan yapan da bu değerlerdir. Toprağı bu değerlerden ayırıp vatan diye insanların önüne sürerseniz, onların duygularının taşlaştığını görürsünüz. İnsanlar mukaddes değerlerden soyutlanmış toprak parçası için ölmeye gerek duymazlar. Hiçbir insan, mukaddes değerlerden soyutlanmış bir arazi parçasını vatan diye kabul etmez. Köprü, hastahane, okul, banka… vs gibi kurumları askere bekletmek
zorunda kalırsınız. Toprağı vatanlaştırıp mukaddes bir emanet haline getiren, onda barınan manevi değerlerdir. O değerler tanınmazsa, vatan da mukaddes bir varlık olma niteliğini yitirir.
İslâmsız, Kur’ân’sız, ezansız ve öteki manevi değerlerden soyulmuş bir Türkiye düşünürseniz o, Türkiye değildir. (Sh: 10)
Dede Derdine Yanar
Bir dostum anlatıyor: Ülkenin tanınmış yatılı özel liselerinden birinde okuyan torunu ile, bir tatil günü sabah kahvaltı yapmaktadırlar. Bir yandan da o günkü gazeteleri gözden geçirmektedirler. İSKİ soygununun, her gün boy boy, yüz kızartıcı resimlerle gazete sayfalarında yer aldığı günlerdir. Tahmin edileceği gibi, gazetelerin öteki sütunlarında da birtakım soygun ve rüşvet haberleri yer almaktadır. Başlıklar ard arda sıralanıyor: “Yüzsüzler, arsızlar, hırsızlar vb” Devleti zehirli mantarlar gibi sarmışlar, emiyorlar. Onlara yaklaşan kim olursa olsun zehirleniyor. Dedim ya, zehirli mantarlar gibi. Bu ümit kırıcı haberler, yılların şerefli tüccarı olan dostumun midesine vurur. Kramplar, sancılar derken, birden torununa sorar: “-Ne olacak memleketin hali; nereye gidiyoruz?” Torun, kendisinden ve ülkenin geleceğinden son derece emin ve umursamaz bir tavırla dedesine dönerek: “-Ne olmuş yani? Dünyanın her yanında işler böyle yürüyor. Gazeteleri okumuyor musun? Amerika’da, İtalya’da hatta Japonya’da insanlar bu türden olaylarla yatıp kalkıyor. Çalmayan kimse kaldı mı dünyada sanıyorsun, dedeciğim? Ekonomi deyimi ile bu bir sektördür.”
Dede, şaşkın ve hayretler içindedir, sorar: “-Büyüyünce bir iş başına geçersen sen de çalacak mısın?” “-Gâyet tabi değil mi? Çalmadan ayakta durmak mümkün olsaydı, Onlar da çalmazlardı. Hem bu iş senin düşündüğün kadar kötü olsaydı, o ülkelerde olsun, bizim ülkemizde olsun, asılanlar kesilenler olurdu. Demek ki değil. O kadar kötü değil ki, en tepeden en alta herkes aşırıp götürmeğe devam ediyor. İnsanlara da yeni haberler çıkıyor, kötü mü?” deyiverir. Dede şaşkın ve hayretler içindedir. Sancıları biraz daha artan midesini eli ile bastırarak, biraz da üzerine doğru abanarak sofradan kalkar. Derdine yanar. Hala da yanmaktadır. Çünkü, torunun önemli bir masaya oturmasına fazla zaman kalmamıştır. Memleketimizin kilit noktalarına adam yetiştiren çok ünlü kolejin öğrencilerine verebildiği formasyon işte budur. (Sh: 13)

Scroll to Top