a)Tabii ısı vasıtaları:
- Güneş ısısı: En büyük ısı ve ışık kaynağımız güneştir. Güneş gündüz dünyamızı aydınlatır. Güneş ışığını vermediği için gecemiz karanlık olur. Yazın açık ve
geniş bir kaba su konur, su güneş ile ısıtılır. Güneşte
ısıtılan su ile çamaşırlar ve çocuklar yıkanırdı. - Hayvanların ısısı: Evlerin tabii ısınma vasıtası hayvanlardır, hayvanların ısısıdır. İster in evinde olsun isterse taş
evde olsun, ahırdan gelen hayvan ısısından mutlaka faydalanılırdı. Özellikle kış aylarında ahırların üzerindeki odalarda hayvanların ısısı çok faydalı olurdu. Kışın ahırlara tahtalı
kurulur, delikanlılar veya delikanlılığa yaklaşmış olanlar bu
tahtalılarda sıcacık yatarlardı. Burunlar alıştığı için ahırın
kokusundan da hiç kimse rahatsız olmazdı.

b) Yakıtlar:- Köstü: Boş arazilerde; kır, bayır yerlerde yetişir. Şekli yarım daire biçimindedir. Birbirine girmiş
girift dikenlerden oluşur. Kirpiye benzer. Yaz sonuna doğru çok sayıda beyaz çiçek açar. Kışa doğru
kazmalarla yerden sökülerek toplanır, kurutulup yakacaklığa istif edilir. Sobaların önlerine konularak
içindeki yakacağın tutuşturulması için kullanılır.
3.Keven:


(Resim:22) Ocak
- Tarla kililerinde ekin ekilme yen
yerlerde ve dağlarda kendiliğinden yetişen
ince dallı, dikenli bir bitkidir. Kevenler toplanır, kışın ateşi tutuşturmak için kullanılır. Bunun için her ev keven toplamaya çıkar. Keven
toplamada sona kalanlar keven bulmak için
haylı zorluk çekerler. Isınmak için ateş yakılacağı zaman önce keven konur, onun üstüne de
tezek veya saçma konur, kipritle keven tutuşturulur. Keven yanarken tezeği veya saçmayı tutuşturur. - Kerbiç: Köyümüzün yakma ısınma vasıtası kerbiçtir. Büyük baş hayvan pislikleri kış
boyunca“terslik”lerde toplanır. Havalar ısınınca kasnaklara konur, kasnaklarla düz, güneşi bol bir yere dizilir, kasnaklar çıkarılırdı.
İmece suretiyle hanımların yaptıkları bu işe halk arasında meşhur “terslik dökme” denilir. Bir kazıcı,
bir doldurup çiğneyici, bir taşıyıcı ve bir de çırpıcı olur. Bunlar en az ikişer kişi olur. Bulunduğu yerde iyice kurur, kerbiç olur. Kerbiçler toplanır, kapalı bir yerde (saçmalıkta)üst üste dizilir. Kerbiç olmayan hayvan pislikleri de saçma olarak kurutulur, tandırlarda yakılarak ısınma için kullanılırdı. - Diğer yakıtlar:
Saçma Kesmik Yalanı Gübür Elenti
Kıvı (Kığı) Tezek Sarı saman Yapışık
Çalı-çırpı Odun Yapma Süprüntü
Ateş evde nerelerde yakılırdı?
Ateş, ocaklarda, tandırlarda, sobalarda, mangallar
da yakılırdı.
Ocak
Odalarda duvar içinde iki sedir arasında duvar’agömülü bir ocak bulunurdu. Ocağın bacası duvarın içinden dışarı çıkar. Bu baca vasıtasıyla ateşin dumanıda dışarı çıkardı. Ocaklarda yanan ateş bütünü ileodayı ısıtamazdı. Ocak ancak kendisini ve yakınında
bulunanları ısıtabilirdi. Ocağa en yakın yerde büyükler otururdu. Buraya “baş köşe” denilirdi. Odanın iyi
ısınması için odanın altında ahır olur, ahırdaki hayvanların ısısından faydalanılırdı. Dip dede Kara Osmanoğlu’ndan kalan Yukarı mahallenin odası bu tertipte idi.
Tandır: Tandır evin ortasında bulunur. Tandırın derinliği bir kol kadardır. Kol uzatıldığı zaman el tandırın dibine değer. Tandır yuvarlaktır.
Tandır,özel tandır toprağının saman,kıl v.s. bazı maddelerle karıştırılıp iyice yoğrulmasıyla macun haline gelen çamurdan
yapılır. Ağız kısmı dar,tabanı daha geniş dev bir çömleği andırır.Duvarları düz ve sıvalıdır. - Tandırın evin kapısına doğru olan kısmında bir kanal “küfle” vardır. Bu kanal bir iki metreye yakın yerden açılır. Buradan tandıra rüzgar gider, tandırın ateşini tutuşturur. Tandırdaki ateş köz olduktan sonra bu kanal kapatılır.
Tandırın dez avantajı, yanan ateşin dumanı evin içine dağılır, bu duman kapıdan ve damda bulunan bacadan yavaş yavaş dışarı çıkar.
Tandırın üstünde yemek pişer, su ısıtılır. İçindeki ateş köz haline geldikten sonra bezi haline getirilmiş hamur elle tandırın yanlarlına yapıştırılır. Yanlar ısıtılmıştır. Bu köz ateşinin ısısı ile hamur
pişer, ekmek olur. Ekmek piştikten sonra el ile alınır.
Tandıra ayrıca çömlek konulur, çömleğin içinde akşam yemeği pişer. Köz üzerine konulan patatesler pişer, patates közlemesi olur. Tuz’a batırılarak yenmesi çok leziz olur. Ya da tuz, biber ve nane
ilave edilerek “patates piyazı” yapılır.
Tandırda yemek, ekmek piştikten sonra ısı kaybını önlemek için, tandırın ağzı özel yuvarlak bir
şekilde çingi taştan yapılmış tandır Salı (kapak) ile kapatılır. Üzerine de tandır yorganı “şal yorgan”
örtülür. Hava soğuk olduğu zaman, özellikle kış aylarında; yorganın altına ayaklar uzatılır, baş altına
da bir yastık alınır, yatılır. Uyku zamanı değilse evdekiler ayaklarını -her yandan- yorganın altına
uzatır, tandırın çevresine oturup konuşarak, hikaye ve masal anlatarak vakit geçirilir. Ayaklar’a sürekli ısı verir.
Tandır evde yemek pişirme, ekmek pişirme, su ısıtma vasıtası olduğu gibi ısınma vasıtasıdır.
Tandır günde bir defa genellikle kuşluk vakti yakılır. Pişen yemek öğle yemeği olur
Tandırda çömlek içinde pişen yemekte akşam yenilir. Her yemek leziz olur ancak, tandırda pişe
“gendime aşı”nın (Keşkek) tadına doyulmaz.
Kışın evin kapısı kapalıdır. Mecbur kalınmadıkça açılmaz. Tandırın dumanı çıktıktan sonra damdaki pencere yassı bir taş (sal) ile örtülür. Taşın altına da soğuğun girmemesi için bez konulur. Tandır
sıcağı ile sabah edilir…
Başlangıçta ısınma vasıtaları ocak ve tandırdır. Çok daha sonraları soba çıktı.
Soba, Sacdan yapılan sobalar evin veya odanın ortasına
konurdu. Soba borularının büyük kısmı odanın içinde kaldığı için ısıtması ocaktan daha fazla oluyordu. Soba odanın
ortasına konduğu için ısısı her tarafa yayılırdı. Sobada keven ve tezek çabuk yanar, tükenir. Bunun için de devamlı
tezek veya saçma atmak gerekirdi. Sabanın üzerinde su
ısınır, yemek pişer,çay kaynardı.
Evde tandır, odada soba kullanıldı. Ocaklardan vazgeçildi. Yakılan yine kevendi, tezekti. Odun hiç yok mu idi?
Vardı. İsbilenin meşeliğinden kaçak meşe kesilir getirilirdi.
Köyde az da olsa kavak, söğüt kayısı ve erik ağaçları, yine
bir kısım arazide bulunan ahlat – armut ağaçları vardı. Bunlardan odun temin edilirdi. Ama odun yakacak çoğunlukta
değildi. Asıl yakacak; araziden toplanan tezek kasnaklarla
yapılan kerbiç ve saçma biraz da odundu.
Köyümüzde tezek ve keven hala yakacak olarak kullanılıyor. Ama asıl yakacak odun ve Kayseri den getirilen

(Resim:23) Soba
- kömürdür. Köyümüzde tandır kullanılıyor, ama, çoğunlukla
kullanılan sobadır. Ekmek, köy için yapılan fırınlarda pişiriliyor. Bunun yanında İsbile ve şehirden
getirilen ekmekler de tüketiliyor.
Mangal: İçerisine yanmış ateş köz’ü konulan veya ateş içinde yakılarak köz haline getirildikten
sonra bu köz’ün ısısından faydalanılan, üzerinde “kırk yıl hatırı olan acı
kahve” pişirilen mangal
bakır, sac, pirinç v.b. metallerden yapılır.
Resimde görüldüğü gibi ayaklı ya da normal boyda olur.
Üzerinde et pişirilen cinsleri de vardır.
Küçük ayaklı Mangalların içine ateş közü konularak üzerine bir iskembi konur, onun da üzerine bir şal yorgan atılır.
Soğuk kış günlerinde şal yorganın altında oturmanın keyfine
doyulmaz.


——————————————————————————————————————–
KÖYÜMÜZÜN SU KAYNAKLARI
Allah, Kur’an da şöyle buyuruyor:
“Allah bütün Canlıları sudan yarattı.
İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür.
Kimi iki ayak üzerinde yürür.
Kimisi dört ayak üzerinde yürür.
Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkı ile (Resim24: ) Ayaklı mangal
gücü yetendir”(Nur24/45)
İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan
meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmmayacaklar mı? (Enbiya 21/30)
Yaratılış su ile olduğu gibi hayatın devamı da su iledir.
Kuru toprakta hiçbir şey bitmez. Su olmayınca hiçbir canlı gelişmez.
Su olmayınca hayat devam etmez. İster bitki olsun, ister hayvan, isterse insan.
Mutlak suya muhtaçtır yaratılan.
Hayat su ile devam eder, canlı varlıklar suyun bulunduğu yerlerde canlanmışlar, gelişmişler, ilerlemişler. Medeniyetler suyun bulunduğu yerlerde kurulmuştur.
Bir insanın günlük 6-8 bardak su içmesi gerekir. Normal su ihtiyacını alamayan beden hasta olur,
vazifesini yapamaz hale gelir. Sıcak havalarda serin su içmek daha faydalıdır. Serin sıvının vücut
tarafından emilmesi daha rahat ve daha kolay olur. Aç karnına bir bardak su içmek faydalıdır. Bütün
varlıklar için su lazımdır.
Bizim köyde su yoktu. Köyümüze ilk yerle şenler niçin yerleştiler? bilemiyoruz. Su vardı, yerleştiler, su çekildi, susuz kaldılar diyemiyoruz. Çünkü böyle olduğunun hiç alametlerini ve belirtilerini de
göremiyoruz.
a)KAYNAK KUYULAR
Köyümüz susuzdu. Köyün içinden geçen çay
kumlarla kaplı idi. Köyün al kısmında bir
kilometre mesafede kaynak kuyular vardır. Bunlar;
Orta kuyular, Köye bir km. mesafede bulunan
bu kuyular çaydan sızan suyu toplar, bu kuyunun
suyundan faydalanılırdı. Önceleri bir tane olan ve
kim tarafından kazıldığı bilinmeyen orta kuyunun
yanlarına zaman içinde Mustafa kahya tarafından
iki, Nuh Mehmet Hoca emmimiz tarafından da bir
kuyu daha kazdırılarak kuyuların sayısı dörde
çıkarılmıştır.
Bu kuyular, bahar mevsiminde su ile iyice dolardı. Yazları biraz aşağıya iner, güz geldiğinde ise;
su seviyesi iyice düşerdi.
Resim (18) de görüldüğü gibi bunlardan sadece
ikisi zamanımıza ulaşmıştı (Resim 25) Orta kuyular
19
Geçi kuyusu, Bu kuyu da orta kuyular gibi
çay kenarında olup çaydan sızan sularla beslenir. Kar ve yağmurlarla beslendiği için martnisan aylarında su o kadar yükselirdi ki ağızlığa
oturarak maşrafayı kuyuya elimizle uzatır su
alır, içerdik.
Resim(19) da görüldüğü gibi kuyunun harmanına dökülen suların tekrar kuyuya girmemesi için suları kenarlara akıtacak kanallar yapılmıştır. Yarım m. yükseklikte ağızlığı vardır.
Bahadıroğlunun koyunları koyun kuyusundan sulandığı gibi keçileri de bu kuyudan sulanırmış. Bundan dolayı bu kuyuya keçi kuyusu
denilmiştir.
(Resim: 26) Keçi kuyusu
Koyun kuyusu, Bu kuyu da kumlardan süzülen suları toplardı. Bu kuyudan da Bahadıroğlunun
koyunları sulanır etrafındaki çayırlıkta yatarlarmış.
Aşağıdaki çeşmenin başı kalabalık olduğu için
aileli yolcular, yolculuğun hayvanlarla yapıldığı
dönemler bu kuyunun başına iner orada yemeğini
yer, ibadetini eder, dinlenir yollarına devam ederlermiş. Zamanımızda da kuyunun içinde az miktarda su mevcuttur. Bu su hiç kurumaz. Kuyunun
harmanı, haftı var ağızlığı yoktur.
Kar ve yağmur çok yağmışsa bu kuyularda su
bol bulunurdu. Kar ve yağmur az olmuşsa kuyuların ve çeşmelerin suyu Mayıs-Haziran aylarında
çekilirdi.
Kuyularda su bulunmadığı zaman kilometrelerce (Resim: 27) Koyun kuyusu
uzak bir yerden evine eşeklerin sırtına iki ya da
dört teneke alan “çatma”lar’a konulan tenekelerle, yahut da hayvanı olmayanların ellerinde güğüm
ve boruçlarla, sırtlarında tenekelerle su getirmesi zahmetli bir işti. Hele genç oğlu, kızı, gelini olmayanlar için zahmet daha da artıyordu.
b)KAZILAN KUYULAR:
Köylü, su ihtiyacını karşılamak için ininin içinde, evinin avlusunda, köyün yol kenarındaki boş
yerlerinde genellikle tirem zeminlerde kuyular kazmıştı.
Kuyu kazılması, Kuyular, genellikle son baharda, harmandan kalktıktan sonra kazılır. Kuyular, ya
tirem olan yerde kazılır, ya da toprağı sert olan yerlerde kazılır. Toprak yumuşak çıkarsa kuyu kazma
işi orada terk edilir.Çünkü toprak yumuşak olursa kuyu kazılırken çöker…
Kuyu kazma işi kolay bir iş değildir. Hem güçlü, kuvvetli, hem de kuyu kazma işinde tecrübeli
olmak gerekir.
Kuyular, beş-on metre derinliğe kadar kazılır. Kuyunun genişliği genellikle insanların iki bacağını
açtığı zaman her iki tarafta bulunan ayakcıklara, ayaklarını koyarak rahatlıkla kuyuya inip çıkacak
kadar olurdu.
20
Kuyu belirli derinliğe indikten sonra yan olarak eşilir. Bir adam yüksekliğinden daha fazla yükseklikte
iki-üç metre genişlikte ve istenilen uzunlukta olurdu. Kuyu eşildikten sonra suyu tutması, kaçırmaması
için güzelce sıvanır. Sıva maddesi olarak da ince kum ve kiremit tozu kullanılırdı.
Kuyudan kazılan toprağı dışarı çıkarmakta bir hayli emek ister. Kazma işi toprağı dışarı çıkarma işi
birlikte yapılır. Toprak dışarı atılmazsa kazma işi yapılamaz.
Kuyu kazma işi bir-iki ay sürer. Bazen de ertesi yıla kalır. Kuyu kazma işi epeyce masraflı bir iştir. Herkes kuyu kazdıramaz. Kuyu kazdırmak için icabında koyun, kuzu, keçi ve danalar, hatta tarlalar satılır.
Kuyu ağızlığı Kuyunun içine hayvan ve çocukların düşmemesi için bir metreye yakın ağızlık kullanılır.
Harman Ağızlığın altında daha geniş olan bir
taş daha bulunur ki buna Harman denilir. Ağızlıktan akan suların kuyunun içine gitmemesi ve
kuyu ağzından içine toprak v.s. girmemesi için
harman kullanılır. İçine bir şey düşmemesi için
(Resimde görüldüğü gibi) kuyunun ağzı da çocukların kaldıramayacağı ağırlıkta bir sal ile kapatılırdı.
Karlar eridiğinde, fazla miktarda yağmur
yağdığı zaman, açılan kanallarla kar, yağmur
suyu kuyuya akıtılır. Çör çöp’ün, yabancı maddelerin kuyuya su ile girmemesi için de suyun
kuyuya aktığı yere keven gibi şeyler konur. (Resim: 28) Kuyu ağızlığı, harman ve haft
Su kevenlerin ara sından süzülerek kuyuya akar,
çör çöp’ün girmesine keven engel olur; süzgeç görevi yapardı.
Aşırma, Kuyudan su aşırma ile çekilir.
Aşırmaya ip ya da zincir takılır. Su çekilir ken
bazen aşırmanın ipi kopar, aşırma suyun içine
düşer. Bazen de çocuklar su çekerken aşırmayı
iyice doldurdukları için güçleri suyu çekmeye
yetmez aşırma yine suya düşer. Bu durumda çocuklar ana babalarından ya azar işitir ya da kulakları çekilir. Çünkü aşırma kuyudan su çekmek
için tek vasıtadır. Kuyudan aşırmayı çıkarmak
için suyun içine çengel atılır. Çengel aşırmaya
rastlarsa aşırma çıkarılır. Bunun için zaman zaman saatlerce uğraşılır. Kuyuda su az ise insan
indirilir. Çengelle kısa zamanda aşırma bulunur
ve çıkarılır.
(Resim: 29) Aşırmanın zinciri ağızlığı sürtünerek ağızlığı aşındırmış
Su çoksa, çengelle de çıkarılamazsa, aşırma su az kalana kadar kuyuda kalır. Bazı kuyular da arızalı, olduğu için tutulan suyu kısa zamanda kaçırır, kuyu susuz kalır.
İn evlerinde veya evlerin avlusunda bulunan kuyular şahısların kuyularıdır. Kuyu sahiplerinin
müsaadesi olmadan bu kuyulardan su alınmaz. Hayır için yapılmış kuyular ise; bütün köylülerin
faydalandığı kuyulardır. Bu kuyuların sularını ya hayır sahipleri tutar, (doldurur) yahut ta köylüler
birlik olur ilkbaharda eriyen karların suyundan bu kuyuları su İle doldururlar. Köyümüzün her tarafı
kuyularla doludur.