Allah (cc)’ın insanlara niçin yaratıldıklarını, uyulması gerekli emirleri ve hükümlerini, sakınılması ve uyulmaması lazım gelen yasaklarını bildirmek için insanlar içinden seçip görevlendirdiği kimseler’e
peygamber denir. Allah (cc), insanlara niçin yaratıldıklarını, vazifelerinin ne olduğunu, emir ve yasaklarını peygamberler ve peygamberlere verdiği ilâhî kitaplar vasıtası ile bildirir. Peygamberler, Allah (cc)’ın emir ve yasaklarını bildirirler, öğretirler, doğru ve ahlâkî yaşayışta insanlara önder olurlar, örnek olurlar ve yol gösterirler. İnsanların peygamberlere mutlak ihtiyacı vardır. Peygamberler de insandır.
Onlar da ölürler.
İnsanların elinde devamlı bir rehber olmalı ki, hak yoldan ayrılmasınlar, yanlış ve sapık yollara gitmesinler. İnsanların elindeki bu ilâhîrehberler, Allah (cc)’ın peygamberlere verdiği ilâhî kitaplardır. İlâhî
kitaplar, gönderildiği ümmet için Allah’ın emir ve yasaklarının açıklandığı temel kaynaktır. İlâhî kitaplar, dinin inanç esaslarını, ibadetleri, helal ve haram olanları, ahlâkî hükümleri ve uyulması gerekli
olan kuralları açıklar. Bir ilâhî kitabın ümmet içinde varlığını koruması, bir bakıma o ümmet içinde o ilâhî kitabı getiren peygamberin yaşaması demektir. Diyanet İşleri Başkanlarından merhum Ahmet
Hamdi Akseki konu ile ilgili şunları yazar: “İnsanların hakîkî ve ilâhî birer mürşid olan peygamberlere ihtiyacı vardır. İnsanlar, kendi akıllarıyla Allâhü Teâlâ’nın varlığını ve birliğini anlayabilirlerse de, O’na
mahsus olan bir takım yüksek sıfatları tamamen anlayamazlar. Ne yolda ibadet edileceğini, âhiret işlerini, âhiretteki mesuliyeti, oradaki mükafatın ve cezanın şekillerini dosdoğru bilemezler. İnsanların, en kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve âhiret saadetine kavuşması, fikri ve ahlâkî yüksekliğe mazhariyeti ancak ilâhî talim ve terbiye sayesinde mümkün olur. İşte insanların bu ihtiyaçlarını temin
için Allahü Teâlâ (cc) peygamberler göndermiş ve onlara her şeyi bildirip, insanlara doğru yolu göstermeğe onları memur eylemiştir.
Peygamberler, en iyi ve en sağlam bir şekilde insanlara Allah’ını tanıtmışlar. Allah’tan aldıkları gibi, itikâdî hükümleri ve ibâdetin şeklini talim ve tayin ve bir takım şeylerde olan güzellik ve çirkinliği
ayırt etmişler, ahlâkî fazîletleri insanlara aşılamışlar, medeni hükümleri tesis etmişler, içtimaî münasebet ve bağları kuvvetlendirmişler, faydalı ve zararlı, hayır ve şer olan şeyleri anlatmışlar, hayatta lazım olan şeyleri belletmişler ve bunların yollarını, esaslarını göstererek, maddî ve manevî sahada insanlar için tam bir kılavuz olmuşlardır.
Peygamberler, kendilerinin Allah tarafından birer memur olduklarını söylemişler, Allah (cc)’ın din ve şeriatını insanlara tebliğ etmişler ve inanmayan inatçılara, kimsenin yapamayacağı harikulâde mucizeler göstermişler, Allah (cc)’ın söylediklerini tutanları cennetle müjdelemişler, tutmayanları da azap ve cehennemle korkutmuşlardır…”[7]
Peygamberlere İnanmak Farzdır
Peygamberlere ve ilâhî kitaplara inanmak, iman esaslarındandır. Peygamberleri ve ilâhî kitapların tamamını veya bir kısmını inkar edenler küfre düşerler ve kâfir olurlar. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisâ Sûresi: 4/136)
Sapıklık, doğru yoldan ayrılmak, Küfre düşmektir. Sapıklık, insanın yaratılışına uygun olmayan bir yaşayışa sahip olmaktır. Buyaşayış tarzını seçenler Allah’a isyan etmiş olurlar, kâfir olma damgası ile kendilerini damgalattırırlar, ebedî hüsran içinde, cehennemde kalırlar.
Allah (cc) Peygamber Göndermeseydi, Kitap İndirmeseydi
Allah peygamber göndermeseydi, insanlar kendi kendilerine doğru yolu bulamazlardı. Allah kitap indirmeseydi, insanlar doğru yolda devam edemezlerdi. Allah peygamber göndermeseydi, ilâhî kitap
indirmeseydi insanlar, Allah (cc)’ın kendilerini hesaba çekmelerine karşı mazeret ileri sürerlerdi ve mazeretlerinde de haklı olurlardı.
Allah peygamber gönderdi, ilâhî kitap indirdi ki, insanlar doğru yolu bulsunlar, doğruyolda yaşasınlar, doğru yoldan ayrıldıkları takdirde hesaba çekildikleri zaman mazeret ileri süremesinler…
Allah (cc), konu ile ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“Eğer biz, bundan (Kur’ândan) önce onları bir azapla helak etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: ‘Ey Rabbimiz! Ne olurdu, bize bir peygamber gönderseydin de rezil-rüsvay olmadan ayetlerine uysaydık’ derler.” (Tâhâ Sûresi: 20/134)
“Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa (Hıristiyanlara ve Yahudilere) indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik, demeyesiniz diye; yahut, ‘Bize de bir kitap indirilseydi,
biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk’ demeyesiniz diye (Kur’ânı indirdik)”(En’âm Sûresi: 6/156, 157)
“Müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ Sûresi: 4/165)
“Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldi- ğinde: ‘Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve mü’minlerden olsaydık ya’ diyecek olmasalardı (biz onlara peygamber göndermezdik).” (Kasas Sûresi: 28/47 ) Meallerini verdiğimiz bu ayetler bildiriyor ki, Allah (cc)’ın peygamberler göndermesi ve ilâhî kitaplar indirmesi, insanları bâtıl yollardan korumak, Allah (cc)’ın emirlerine göre yaşamalarını, dünya ve âhiret saadetini, sağlamak içindir. Doğru yol belli iken, sapıklığa düşen insanların doğru yolu bilmiyordum mazeretlerini ortadan kaldırmak içindir. Peygamber ilâhî önderlerdir. Peygamberlere uyanlar doğru yoldan ayrılmazlar, bâtıl yollara düşmezler. İlâhî kitaplardaki Allah (cc)’ın emir ve yasaklarına uyanlar doğru yolda devam ederler, dünya ve âhiret saadetine ererler. Allah (cc)’ın peygamberler göndermesi ve peygamberlere ilâhî kitaplar indirmesi konusunda bir kaç âlimin görüşünü veriyoruz.
Mevdûdî
Merhum mevdûdî şunları yazar: “Bütün peygamberler insanların önünde hak yolu göstermekten başka bir amaçla gönderilmemiştir ki, kıyamet gününde günahkâr bir kul hakkı bilmediğini söyleyerek mazeret ileri sürmesin. İşte bu sebeple Allah yeryüzünün çeşitli yerlerine peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bu peygamberler, hak bilgisini büyük sayıda insan topluluğuna ulaştırmıştır. Arkalarında hidâyet rehberi olarak kitaplar bırakmıştır. Artık buna rağmen yolunu sapıtan kişi, suçu Allah’a ve peygamberine atamaz. Bundan kendisi sorumludur. Çünkü hak kendisine geldiğinde onu kabul etmemiştir.”[8]
Ömer Nasûhi Bilmen
Merhum Ömer Nasûhi Bilmen’in yazdıkları da şöyledir: “Allah (cc), kendisinin mukaddes varlığını, birliğini bilmeleri için ve kendisine ibadet ve itaatte bulunmaları için insanları yaratmış, onları diğer birçok yaratılmışlar arasında akıl ile, fikir ile seçkin kılmıştır. Bunun için bir insan kendi aklını, fikrini güzel kullandığı takdirde, kendisini yaratan, kendisine düşünme kabiliyetini veren bir yaratıcının varlığını sezer, kendisinin ve kendi çevresini kaplamış olan varlıkların öyle gelişi güzel kendiliklerinden var olmamış olduğunu anlar, bu sebeple kendisinde bir ulûhiyet düşüncesi uyanır, bir muazzam yaratıcının eseri olduğuna hükmedebilir. Fakat o büyük yaratıcıyı şanına layık bir şekilde bilemez, onun rızasına uygun olan ibadetlerin nelerden ibaret olacağını kestiremez, kendi yaratılışındaki hikmetin neden ibaret bulunduğunu anlayamaz, insanların birbirine karşı olan haklarını, vazifelerini layıkı ile tayin edemez. Nihayet yaratılışına aykırı yürür de haberi olmaz, vahşette cehalette kalır da farkına varamaz, ebedi saadetten mahrum olur da bunu evvelce anlayıp yüreği sızlamaz. Nitekim peygamberlerin varlığından haberleri olmayan veya peygamberlerin bildirdikleri hakikatleri bozup değiştiren birçok milletler, sapıtmış, insanlığa yakışmayacak bir duruma gelmiş, aralarında her türlü vahşicesine haller türemiş, insanlara, ağaçlara taşlara tapınıp durmakta bulunmuşlardır.
İşte insanları bu gibi çirkin, korkunç hallerden kurtarmak, insanlara dini ve dünyevi vazifelerini öğretmek, kendilerine uyanları dünyada da âhirette de selamete, saadete erdirmek için birer ilahi rehber olan
peygamberlere ihtiyaç vardır. Bu sebeple Allah kendi fazl ve keremiyle insanlara peygamberler göndermiş ve bu şekilde insanlar hakkında “Hüccet-i ilahiyesi=Allah (cc)’ın göndermiş olduğu delili” tamam olmuş, artık kimsenin “Ne yapayım! Allah’ı bilemedim. Allah’a dair bilgi edinemedim” demeye imkânı kalmamıştır.”[9]
Seyyid Kutub
Merhum şehid Seyyid Kutub’un görüşleri de şöyledir: Peygamberler, farklı ve muhtelif kavimlerden meydana gelmiş bir kafile. Ayrı ayrı bölgelerden, başka başka diyarlardan muhtelif zamanlarda ve
farklı anlarda ortaya çıkan bir kervan. Cins, soy, arazi ve bölge farkı yok aralarında. Zaman ve nesil ayırımı yok. Hepsi de aynı yüce kaynaktan feyz alıp geliyorlar. Hepsi de aynı hidâyet yolunu gösteren
meş’ale tutuyor elinde. Hepsi de korkutma ve müjdeleme vazifesini yapıyor. Hepsi de insanlık kafilesinin ipini aynı nura çekmek istiyor. İster bir aşirete gönderilsin, ister bir kavme, ister bir şehre gönderilsin, ister bir bölgeye bütün insanlığa gönderilen son peygamber Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve selem. Evet! Onların hepsi de vahyi Allah’tan aldılar. Kendiliklerinden bir şey getirmediler. Allah (cc), peygamberleri gönderdi. Kur’ân da bir kısmından bahsetti, bir kısmından bahsetmedi. Peygamber gönderilmesinin elbetteki bir hikmeti vardır. İşte bu hikmet ilâhî rahmet ve adâlet’in tecellisidir. Allah (cc), peygamber gönderiyor ki, itaat eden mü’minlere ne mükâfatlar, ne hoşnut edici nimetler hazırlandığını müjdelesinlerdiye… Allah (cc), peygamberleri gönderiyor ki, isyan eden kâfirlere ne korkunç bir cehennemin, ne şiddetli bir azap yurdunun hazırlandığını hatırlatsınlar diye… Allah insana akıl vermiştir. İnsan aklı ile düşünmek, evrende imana taalluk eden delilleri görüp anlamak gücündedir. Fakat Allah (cc)’ın kullarına olan merhametinden ve arzuların bazan aklı mağlup ettiğini bildiğinden ve O’nun sonsuz rahmeti ve engin hikmetinden dolayıdır ki, insanlara peygamberler göndermiştir. Korkutucu ve müjdeleyici peygamberler… İnsanlara doğruyu anlatan ve daima hakkı hatırlatan peygamber… Fitrî duygularını uyandırmak, akıllarını şehvet bataklığından kurtarıp hür ufuklara çıkarmak için çırpınan peygamberler… Evrende imana götüren delilleri perdeleyen şehvete ve onun öldürücü hâkimiyetine savaş açan peygamberler… Yarattığı insanın güç ve tâkâtını en iyi şekilde bilen, insan aklının hususiyetlerinden haberdar olan Allah (cc), insanın hidâyete ulaşması, hayatını islah etmesi, dünya ve âhiret saadetini elde etmesi için aklın kâfi gelmeyeceğini bildiğindendir ki, insana hidâyet yollarını gösteriyor, Evrene imana vesile olacak işaretler serpiştiriyor. İnsan hayatını tanzim ediyor. İnsanlığa hakkın ve doğru yolun yönünü gösteriyor… Evet! Sadece akıl kâfi gelseydi, bütün tarih boyunca insanlara peygamber göndermek zarûriyetini hissetmezdi.
Evrenin hakikatını insanlığa duyurmak, kahhâr ve zülcelâl olan Allah (cc), varlığını en sağlam delillerle insanlığa ispat etmek ihtiyacını hissetmezdi, Peygamberler göndermek suretiyle insanların ileri sürebilecekleri mazeretin kapılarını kapatmazdı. Evet! Sadece akıl kâfi gelseydi, peygamber göndermediği takdirde böyle bir hüccetin (mazeretin) var olacağına işâret etmezdi. Allah (cc), insanoğluna vermiş olduğu aklın, haddi zatında basit bir âlet olduğunu, onunla doğrudan doğruya hidâyete (Hak yoluna) ulaşmanın mümkün olmadığını, aklın kusurlu ve sınırlı olduğunu, pey gamberlerin yardımı olmadan bu noksanlarını tedavi edemeyeceğini elbette ki herkesten iyi bilir. Akıl, yardımcısız ve rehbersiz olarak, başlı başına hakka ulaşabilecek güçte değildir. Akıl, insan hayatının
menfaatini tahakkuk ettirecek, şumûllü ve mükemmel bir nizam koyabilecek ve insanı dünya ve âhiret kötü sonuçlardan kurtarabilecek güçte değildir. Allah (cc)’ın insanlara peygamber göndermesi, ilâhî hidâyet ve rahmetinin gereğidir. Peygamberlik ve tebliği olmadan insanları sorumlu tutmamak, en tabiî bir adâlet kaidesidir.”[10]
Seyyid Süleyman Nedvi
Seyyid Süleyman Nedvi de şunları yazar: “Eğer peygamberler olmasaydı, insanlar, hayvanlar gibi boğuşurlar, fitneler içinde kalırlardı. Yırtıcı vahşi hayvanlar gibi didikleşip birbirlerini yerlerdi. Nerede bir iyilik, az çok bir hayır görüyorsanız o, peygamberlerin talimatı eseridir. Yeryüzünün herhangi bir tarafında hakka çağıran bir sadâ işittiniz mi o, Allah (cc)’ın peygamberlerinin sedasının bir aksinden ibarettir. Bu medeni garp milletlerinde böyle olduğu gibi, Afrika’nın
ıssız yerlerinde, vahşiler arasında bile böyledir. Bunların hepsi, berrak ve temiz nübüvvet kaynağından sulanıyor, Allah (cc)’ın peygamberlerine gönderdiği nûrundan ışık alıyor demektir. Hak adını taşıyan ve hayır unvanı verilen her şeyde peygamberlerin getirdiği nûrun ışığı görünür. İnsan hayatının muhtelif safhaları vardır. Bir adam, ömrünün herhangi bir çağında, geçmişte meydana gelen bir hadiseden ibret alarak kendini toparlayabilir. Fakat, insanın manevî
ve ruhânî hayatı, ancak peygamberlerin açmış olduğu yollardan gidip, onların izine uyarak ve onların ahlaklarını kendine örnek tutarak kemâl bulur.
Böyle yaparsa ancak o takdirde istenilen gayeye ulaşır ve olgunlaşarak kemal mertebesine yükselir. Bu peygamberlerin sunduğu berrak su kaynağından içtikleri takdirde, insanlık susuzluğunu giderip zindeliğe kavuşur, taze can olur. Bu peygamberlerin da’vet ve teşvik
ettikleri hidayete tabi olup onların gösterdikleri iyi işleri işledikleri surette ancak bu âlemden hayır beklenir, salâh umulur. İşte bunun içindir ki, İnsanlığın üzerine düşen vazife mühim vazifelerden biri de onların hal tercümelerini bellemek, hayatlarını bilmek, ahlaklarını örnek tutmaktır. Bu takdirde ancak insanlık temiz bir hayata yükselerek olgunlaşır. ”[11]
[6] A’râf Sûresi: 7/178-179
[7] Ahmet Hamdi Akseki, İslâm Dini, Sh: 82, Diyanet Yayını. 10. Baskı, 1959, Ank.
[8] Mevdûdî, Tefhimu’l Kur’ân, 1/435, Yeni Şafak Yayını
[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, Sh: 37, Milli Gazete Yayını, Ank.
[10] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-il Kur’ân, 4/45-48, Hikmet Yayını, İst.
[11] Seyyid Süleyman Nedvî, Hz. Muhammed (sav) Hakkında Konferanslar, Sh:
21, 28, Diyanet Yayını, 1967, Ankara