Hz. Musa (as)

Yusuf (as)’la Mısır’a yerleşen İsrailoğulları zamanla üstünlüklerini
kaybettiler. Mısırlı yerlilerin emrine girdiler. Firavunlar, İsrailoğullarını hor görüyorlar, en ağır işlerde çalıştırıyorlar, doğan erkek çocuklarını öldürüyorlardı. Annesi Musa’yı doğurunca, onu kundakladı,
bir sandığa koydu, Nil nehrine bıraktı. Firavun’un adamları sandığı gördü, saraya aldı. Firavun’un hanımı Musa’ya sahip çıktı. Süt annesi aradılar. Annesi Musa’ya süt annesi oldu. Musa Firavun’un sarayında büyüdü. Delikanlı oldu. Şehirde gezerken bir İsrailli ile Mısırlının dövüştüğünü gördü. Onları ayırırken Mısırlıyı itti. Mısırlı düştü, öldü. Musa Medyen’e kaçtı. Medyen’de Şuayb (as)’ın yanında on yıl kaldı. Onun işlerini gördü. Şuayb (as)’ın kızı ile evlendi. Mısır’a dönerken Sina çölünde Tuva Vadisi’nde kendisine Allah tarafından peygamberlik verildi. (Kasas Sûresi: 28/1-30)

Hz. Musa (as)’nın Peygamberliği

Hz. Musa (as) peygamber olarak Firavun’a kendisini şöyle tanıttı:

“Ey Firavun! Şüphesiz ki ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”

“Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil(mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.”

Firavun, ‘Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen’ dedi.
“Bunun üzerine Musa asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.”

“Elini koynundan çıkardı. Bir de görsünler o, bakanlar için bembeyaz olmuş.”

Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır.”
(A’râf Sûresi: 7/104-109)
“Firavun, ‘Bu gerçekten bilgiç bir büyücü imiş, sizi büyüsü ile yerinizden çıkarmak istiyor’ dedi.” (Şu’arâ Sûresi: 26/34, 35)

Mucize-Sihir

O zaman sihir revaçta idi. Meşhur sihirbazlar vardı. Bu sihirbazlarla Hz. Musa (as)’yı karşılaştıracaklardı. Sihirbazlar da kendilerine güveniyorlardı. Hatta Firavun’a, “Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükâfat vardır, değil mi?” dediler

“Firavun, ‘Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız’ dedi.”
“(Sihirbazlar), ‘Ey Musa! Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım’ dediler.”
“(Musa), ‘Siz atın’dedi. Bunun üzerine onlar ellerindekini atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar.” (A’râf Sûresi: 7/113-116)

“Allah (cc), Musa’ya ‘Elindeki değneğini at’diye vahyetti. Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.”
“Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.”
“Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi. ”
“ Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.”
“Âlemlerin Rabbine iman ettik, dediler.”
“Mus’a ve Harun’un Rabbine”


“Firavun: ‘Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha’ dedi. Şüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. Göreceksiniz. ”
“Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da tümünüzü elbette asacağım. Dediler ki: Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz. Sen sırf, Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak bizim canımızı al”
(A’râf Sûresi: 7/117-126, Tâhâ Sûresi: 20/50-73, Şu’arâ Sûresi: 26/23-51)
Rivayete göre günün başında sihirbaz idiler, günün sonunda şehit oldular. Firavun sihirbazlar vasıtası ile Hz. Musa (as)’yı perişan edecekti, kendi perişan oldu. Firavun, Firavunluğundan vazgeçmedi.
Hz. Musa (as)’ya şöyle dedi:
“Yemin olsun! Eğer benden başka bir ilah tanırsan, seni mutlaka zindanlıklardan ederim”dedi. (Şu’arâ Sûresi: 26/29)
Hz. Musa (as)’yı zindana atmakla tehdit etti. Etrafındaki adamlarına baktı, onlara da şöyle dedi:

“Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum.” (Kasas Sûresi: 28/84)

Çünkü “Ben, sizin en yüce Rabbinizim”dedi. (Nâzi’ât Sûresi: 79/24)

Firavun, Hz. Musa (as)’ a deli dedi. (Şems Sûresi: 26/27)

Firavun: “Ben şu hakir adamdan daha hayırlı değil miyim?” dedi.

Hz. Musa (as)’ya hakaretler etti. (Bakınız: Zuhruf Sûresi: 43/52)

“Üzerinde altın bilezikler yok” diye küçümsedi. (Zuhruf Sûresi:43/53)
“Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim. Rabbine dua etsin. Çünkü

onun, dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.”dedi. (Mü’min Sûresi: 40/26)
Kendisi en büyük fesatçı olduğu halde, Allah (cc)’ın peygamberi Musa(as)’yı fesat çıkarmakla itham etti. Tarih boyunca kendi istek ve arzularını din haline getirip insanlara zorla kabul ettiren zalimler ve tağutlar, Hak adına insanları hakk’a çağıran peygamberleri ve peygamberlerin izinde olan hak dostlarını fesatçılıkla itham etmeleri ikiyüzlü hareket etmelerinin neticesidir. Böyle hareket edenlerin ileri gelenlerinden biri de firavundur. Böyle insanlar kendilerinde olan bütün kötülükleri başkalarında görürler. Zulmederler, kendilerini adaletli ilan ederler. Başkasının malını mülkünü ele geçirirler, kendilerini hak sahibi görürler… Firavun sahip olduklarına baktı, bir de Hz. Musa (as)’ya. Adamlarına şöyle dedi:
“Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor değil mi? Hala görmüyor musunuz?”
“Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?
“(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler verilmeli yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?” (Zuhruf Sûresi: 43/51-53)

Firavunun etrafındaki adamlar da büyüklendiler:

“Biz kendimiz gibi iki insana mı inanacağız? Hâlbuki onların kavmi bize kölelik yapıyorlar.” dediler. (Mü’minûn Sûresi: 23/47)

Firavun ve adamları İsrailoğullarına zulümlerini o kadar artırdılar ki, zulüm artışını Hz. Musa (as)’dan bilenler oldu. Bunlar Hz. Musa (as)’ya; “Sen bize gelmeden önce de bize işkence edildi, geldikten
sonrada”
dediler. (A’râf Sûresi: 7/129)

Firavun’un Hanımı

Firavun’un zulmü hanımına kadar uzandı. Çünkü hanımı Musa’yı çok severdi. O’nu saray’da himaye etmiş ve büyütmüştü. Peygamber olunca da peygamberliğine inanmıştı. Firavun, inandığını duyunca ona zulmetti. Hanım Allah’a sığındı, şöyle dua etti:

“Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar.” (Tahrîm Sûresi: 66/11)
Allah (cc), Firavun’un hanımını inananlara örnek olarak gösterdi. Rivayete göre hanım işkenceler sonunda vefat etti.

Firavun’un Sonu: Deniz’de Boğulma

Firavun’un zulmü çekilmez hale gelmişdi. Firavun’un adamları İsrailoğullarını gördükleri her yerde işkence ediyorlardı. Hz. Musa (as) Allah’a sığındı. Firavun ve adamlarına:

“Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım. ‘Bana inanmadınızsa benden uzak durun’ dedi. Sonra Musa Rabbine; Bunlar günahkâr bir toplumdur” diye arz-ı halde bulundu. (Duhân Sûresi: 44/20-22)

Allah’tan Hz. Musa (as)’ya:

“O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz. Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.” (Duhân Sûresi: 44/23-24)

“Denizden onlara kuru, bir yol aç, batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme” (Tâhâ Sûresi: 20/77
Hz. Musa (as) İsrailoğulları’nı topladı ve bir gece Filistin’e doğru yola çıktı. Firavun haber aldı ve ordusu ile Musa(as)’yı takibe başladı. Hz. Musa (as) ve İsrailoğulları denize yaklaşmıştı ki, Firavun ordusunu gördüler. “Eyvah yakalandık” dediler. (Şu’arâ Sûresi: 26/61)

Hz. Musa (as) şöyle dedi:
“Hayır!, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” (Şu’arâ Sûresi: 26/62)
Allah’tan Hz. Musa (as)’ya emir geldi: “Asan ile denize vur.” (Şu’arâ Sûresi: 26/63)
Hz. Musa (as) asası ile denize vurdu: “Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.” (Şu’arâ Sûresi: 26/63)
Denizden yol açıldı. Musa ve İsrailoğulları açılan yola girdiler. Kısa zamanda karşı tarafa geçtiler. Allahtan Hz. Musa (as)’a bir emir daha
geldi: “Denizi açık halde bırak” (Duhân Sûresi: 44/24)

Hz. Musa (as) denizi açık bıraktı. Firavun denizin ortasında açılan yolu gördü, yola girdi. Ordusu da Firavun’u izledi. Denizin ortasına varmışlardı ki yol kapandı.
“Deniz onları görülmedik bir şekilde kuşatıp yuttu.” (Tâhâ Sûresi: 20/78)
Firavun boğulmak üzere iken:
“İsrailoğullarının iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına inandım. Ben de Müslümanlardanım”dedi

Firavun’un inandım sözüne cevap şöyle oldu:
“Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.” (Yûnus Sûresi: 10/91)

Prof. Dr. M. Zeki Duman konu ile ilgili şunları yazar:

“Allah’a iman ve tevbe ölüm gelmeden ve yaşama ümidi devam ederken yapılmalıdır. Hayatı boyunca Allah’ı tanımamış, peygambere ve Kur’ân’a yönelmemiş, hevasına göre yaşayıp ömrünü tüketmiş bir kişi, Firavun’un yaptığı gibi, denizde boğulurken veya ölmesine ramak kaldığı bir anda “Ben tevbe ettim” demişse, artık bu tevbenin geçerliliği yoktur.”[5]

Merhum Şehid Seyyid Kutup da şunları yazar:

“Evet ölüm gelip çattığı ve bir daha kurtuluş imkanı kalmadığı sırada: ‘İsrailoğullarının iman ettiğinden başka tanrı olmadığına inandım, artık ben de Müslümanlardanım’ dedi.

Diktatör, zorba, zalim ve mütecaviz Firavun’un yüzündeki bütün maskeleri düştü…
İçine girdiği bütün örtüler yoktu.
Kavmine karşı kuvvetli bir zorba olarak kullandığı çehreler silindi.
İşte gördünüz ya, cılızlaşmış, küçülmüş ve ezilip büzülmüş halde şimdi…
Çaresiz…
İsrailoğullarının inandığı tanrıya inandığını açıklamakla yetinmiyor, bağlılığını daha fazla göstermeye çalışarak:
‘Artık ben de Müslümanlardanım’ diyor.
Teslim olanlardanım ben de!
‘Ona: Şimdi mi inandın? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin…”

Şu anda mı? Kaçmaya imkânın kalmadığı, başka kurtuluş yolunun bulunmadığı zaman mı? …
Şimdi mi?. . . daha önce isyan etmiş ve büyüklenmiştin hani, şimdi mi, şu anda mı?”[6]

Firavun’un imanı kabul edilmedi. Çünkü yeis halinde (ölürken) yapılan iman makbul değildir.

Konu ilgili iki ayet meâli verelim:
“Azabımızı gördükleri zaman, ‘yalnız Allah’a inandık; ona ortak
koştuğumuz şeyleri inkâr ettik’ dediler.”


“Fakat azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu Allah (cc)’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkarcılar hüsrana uğradılar.”
(Mü’min Sûresi: 40/84, 85)

İmanı kabul edilmeyen Firavunun cesedini deniz kabul etmemiş, karaya atmıştı. (Yûnus Sûresi: 10/92) Firavun ve avanesi azgınlığın ve zulmün cezasını dünyada buldu.

Firavun’un Âhirette Cezası
Kur’ân-ı Kerîm’de âhiretteki cezası ise şöyle bildirilir:

“Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası.” (Hûd Sûresi: 11/98)
“Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun, denir.”
(Mü’min Sûresi: 40/46)


[5] Prof. Dr. M. Zeki Duman Beyânu’l Hak, 1/510, Fecr Yayını, 2006 Ank.
[6] Fî Zılâl-il Kur’ân, 8/57

Scroll to Top