Ekmek- şarap âyini Hıristiyan inancının ve ibadetinin temelini teşkil eder. Hıristiyanlığa göre; İsa’nın ölmeden önce talebeleri ile paylaştığı son akşam yemeğini anma ve tekrarlama âyinidir.
Bu yemek sırasında İsa, talebelerine sunduğu ekmeğin ve şarabın kendi eti ve kanı olduğunu bildirmiştir. Bu âyin yapılırken İsa’nın bedenen kendi aralarında olduğuna inanılır. Ekmek- Şarap âyini kilisede ve papaz idaresinde yapılır. Bu âyin önceleri senede bir defa yapılırdı. Sonraları mezheplere göre değişik zamanlarda yapılmaya başlandı.[81]
Katolikler Ekmek- Şarap âyinini her gün yaparlar. Ortodokslar bu âyini bayram ve Pazar günleri yaparlar. Protestanlar ise, istisnâî günlerde, yılda dört defa yaparlar.
[82] “Hıristiyan Dininin Esasları” adlı kitapta Ekmek ve şarap âyini şöyle anlatılır:
“İsa Havarilerini o kadar seviyordu ki, kendi hayatını onlar için feda etmek istiyordu. Böylelikle İsa son akşam yemeğinde ekmek ve şarap alarak şöyle dedi: ‘Bu sizler için kurban edilen benim vücudumdur. Bu benim kanımdır, yeni ve ebedî Ahdin kanıdır.’ O anda ekmek ve şarap kutsal bir değişimde bulunarak ekmek Mesih’in vücuduna, şarap da Mesihin kanına dönüştü.
[81] Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, sh: 157, 159, 1988, Ank. [82] Mehmet Aydın, Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, sh: 77, 1995, Ank.
Âyinde Rahip İsa’nın yerine ekmeği ve şarabı alarak, dua eder ve Rabbin sözleri olan ‘Bu benim vücudumdur, bu benim kanım’ sözlerini söyler. O anda ekmek İsa’nın vücuduna, şarap İsa’nın kanına dönüşür.
Bu kutsal değişimi heyecanla izleriz. Atlarda gerçekleşen bu olay, Tanrının sevgisinin büyük sırrıdır. İnsanın ona lâyık bir şekilde teşekkür etmesi olanaksızdır.”[83]
Ekmek ve Şarap Âyini, Matta İncili (26/26- 29)’de şöyledir: “Fısıh bayramının birinci gününde, İsa’nın belirlediği evde şakirtleri fısıh yemeğini hazırladılar. Akşam olunca, İsa on iki şakirdiyle yemeğe oturdu. Onlar yemek yerlerken, İsa ekmek aldı, şükran duası edip parçaladı ve şakirtlere verdi ve dedi: ‘Alın, yiyin, bu benim bedenimdir.’ Ve bir kâse (şarap dolu kadeh) alıp şükretti ve onlara vererek dedi: ‘Bundan hepiniz için. Çünkü bu benim kanım, günâhların bağışlanması için bir çokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır. Fakat ben size derim: Babamın melekûtunda sizinle taze olarak onu içeceğim o güne kadar, ben asmanın bu mahsulünden artık içmiyeceğim.”
Markos İncili yemek öncesini farklı şekilde anlatır. Ekmek ve Şarap âyinini (14/22- 25)’de şöyle bildirir: “Onlar yemek yerlerken ekmek aldı, şükran duası edip kırdı ve onlara vererek dedi: ‘Alın, bu benim bedenimdir.’ Ve bir kâse aldı, şükredip onlara verdi; hepsi de ondan içtiler. Ve onlara dedi: ‘Bu benim kanım, bir çokları için dökülen ahdin kanıdır. Doğrusu size derim: Allah’ın melekûtunda onu taze olarak içeceğim güne kadar asmanın mahsulünden artık içmeyeceğim.”
Luka İncili (22/14- 20)’de yemeği şöyle açıklar: “Saati gelince, İsa rasullerle beraber oturdu. Ve onlara dedi: Ben elem çekmezden önce bu Fısh’ı sizinle beraber yemeği çok arzuladım; zira ben size derim: Allah’ın melekûtunda tamam oluncaya kadar, onu yemiye
[83] Hıristiyan Dininin Esasları, sh: 165
ceğim.’ İsa bir kâse aldı ve şükreyledikten sonra: ‘Bunu alın, aranızda paylaşın’ dedi; ‘Çünkü ben size derim: Allah’ın melekûtu gelinceye kadar, ben artık asmanın mahsulünden içmiyeceğim. Ve İsa ekmek aldı ve şükrettikten sonra onu kırdı: Bu sizin için verilen benim bedenimdir; bunu benim anılmam için yapın’ diyerek onlara verdi. Ve akşam yemeğinden sonra: ‘Bu kâse sizin için dökülen benim kanımla olan Yeni Ahid’tir, diyerek aynı surette kâseyi de onlara verdi.”
Görülüyor ki, konu aynı olmakla beraber anlatışta farklılıklar vardır. Bu farklılıklar neden meydana geliyor? Bunun cevabı; “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” atasözündedir. Farklılıklar çelişkileri ortaya çıkarıyor.
İncil yazarları kendi anlatışı ve ifade tarzı ile konuyu yazmışlardır. Bu anlatışın ilhamla bir ilgisi yoktur.
Yuhanna İncili Fısıh Bayramı’nı uzun uzun anlatır. Diğer İncillerden çok farklı anlatır. Ama İsa’nın ekmek bedenim, kâse kanım sözlerinden hiç bahsetmez.
Yuhanna İncili, İsa’dan şunu anlatır: “Doğrusu ve doğrusu size derim: İman edenin ebedî hayatı vardır. Hayat ekmeği benim. Atalarınız çölde man yediler ve öldüler. Bir adam ondan yesin ve ölmesin diye gökten inen ekmek budur. Gökten inmiş olan diri ekmek benim. Eğer bir adam bu ekmekten yerse, ebediyen yaşar; evet ve dünyanın hayatı için vereceğim ekmek kendi etimdir.”
(Yuhanna İncili: 6/47- 51) Ekmek ve Şarap Âyini’nde İsa’nın durumunu Hıristiyanlar şöyle açıklarlar:
“Hıristiyanlar her nerede âyin yapmak üzere toplanırsa İsa aralarındadır. Onlarla dua eder. Kendini adayarak müminleri kendi kanı ve vücudu ile besler. O herkesin Rabbi ve kurtarıcısıdır.”[84]
[84] Adı geçen eser: 175
Bir Hıristiyanın yazdığı kitaptan aldığımız bu satırlara göre İsa kanı ve vücudu ile Hıristiyanları besliyormuş. İnsanın kanı ile beslenenlere ne denir?
Kitabın yazarı da İncil yazarları gibi Kutsal Ruh’tan ilham aldı da İsa’nın kanı ve vücudu ile beslendiğini açıklıyor.
Yuhanna İncili Ekmek ve Şarap Âyini’nden hiç bahsetmez. Görüldüğü gibi başka şeyler yazar. Üç İncil ile arasında büyük bir çelişki vardır.
Hıristiyan dininin birinci âyininin Yuhanna İncili’nde yer almayışı çok enterasan ve düşündürücüdür.
Fransız düşünürü Maurice Bucaille konu ile ilgili şunları yazar:
“Fakat insanı çok daha hayrete düşüren şey, İncildeki bazı eksikliklerin olması durumudur. Kudas (Ekmek ve Şarap Âyini) müessesesi ile ilgili haberin eksikliği gibi bazı boşluklar, inanılacak gibi değildir.
Nasıl tasavvur edilebilir ki, Hıristiyanlıktaki dinsel törenlerin kısa zamanda direği yani âyini haline gelecek kadar önemli olan bir olay, Yuhanna tarafından, hem de derin düşüncede son mertebeye varmış İncil yazarı olduğu halde, nakledilmesin?”[85]
Nakledilmemiştir. Ekmeği kırma, şarabı içme olayı Yuhanna İncili’nde yoktur.
Ekmek ve Şarap Âyini’nin Dayanağı
Paul’dur. İncil yazarları bu âyin ile ilgili bilgileri Paul’un 1. Korintliler’e mektubundan almışlardır. Paul mektuplarını yazmış, İnciller yazılmadan önce 64 yılında Roma’da Neron tarafından öldürülmüştür. Paul, 1. Korintlilere Mektubu (11/23- 25)’de Ekmek ve şarap âyinini şöyle açıklar: “Rab İsa ele verildiği gece, ekmek aldı ve şükrettik
[85] Maurice Bucaille, sh: 124
ten sonra, kırdı ve dedi: ‘Bu, sizin için olan benim bedenimdir; Bunu benim zikrim için yapın.’ Böylece de akşam yemeğinden sonra, kâse aldı ve dedi: ‘Bu kâse benim kanımda Yeni Ahid’tir; her kere içtikçe, benim zikrim için bunu yapın.”
Paul, böyle yazmış.
İncil yazarları Paul’un yazısını kendi ifadeleri ile kitaplarına almışlar. Kilise de bu ifadelere dayanarak Ekmek ve Şarap Âyini’ni Hıristiyanlığın bir numaralı ibadeti haline getirmiştir. Protestanlığın kurucusu papaz Martin Luther, Ekmek ve Şarap âyini hakkında ne diyor? Hıristiyanlıkta reform yapmış Martin Luther Katoliklerin Ekmek ve Şarap Âyin anlayışlarını da tenkit eder.
Fakat papaz Martin Luther de şarabı fazla kaçırır, âyin içinde boğulur gider. Onun ekmek ve şarap âyini anlatımı özetle şöyledir:
“Ekmek ve şarap âyinini bizzat Mesih’in kendisi tesis etmiştir. Bu âyin Mesih’in etinin yenildiğini, kanının içildiğini gösterir. Âyinde İsa’nın eti ve kanı adına ekmek ve şarabın yenilip içilmesi sırasında ‘senin için’ ve ‘günâhlarımın bağışlanması için’ denilmesi gerekir. Bu âyinde Mesih’le bütünleşme ve günâhlardan bağışlanma vardır.”
Luther, ekmek ve şarabın hem madde hem de mânâ olarak beden ve kana dönüştüğünü ileri sürmektedir.
Âyin sırasında İsa’nın bedensel olarak inananlarla buluşması, onlarla gerçek anlamda temas kurması, inananların da İsa’nın eti ve kanını gerçek anlamda yiyip içmeleri ve onun getirdiği bağışlama tecrübe etmelerini ifade eder.[86]
Abdulahad Davud: “Hepsi İsa’nın etini ve kanını çiğneyip içiyorlar.” “Demek istiyorum ki, Hıristiyanlık bir din değil, bir çok dinlerden ibaret bir karışıklıktır.”[87]
[86] Hakan Olgun, Luther ve Reform, sh: 178, 179, Fecr yayını, Ank.
[87] Abdulahad Davud, İncil ve Salib, sh: 144- 145, İnkılab yayını, İst.
Merhum Rahmetullah Efendi Ekmek ve Şarap âyini hakkında şunları yazar:
Roma Katolikleri 12. yüzyıldan beri bu ekmeklerin Hz. İsa’nın bedenine ve şarabın da kanına çevrileceğini ileri sürmüşler. Ve bunların öyle olması için kâhinler bir takım uydurma ve anlaşılmaz duaları, kimsenin işitemiyeceği tarzda okuyup ekmek ve şaraba üflerler ve kalbin doğruları görecek kadar açıldığı zaman bu su (bu gizli doğru) sizlere görünecektir, diye yüksek sesle dualarını tamamlardı.
Yüzyıllardan beri ekmeğin beden, şarabın da kan olduğunu gören olmadığı gibi kıyamete kadar da görecek bulunmayacağından şüphe yoktur.
Dinlerinin en büyük temellerinden biri olan İşayi Rabbanî ve Ziyafet-i Rabbaniye (Ekmek ve Şarap Âyini) diye adlandırdıkları yemek seramonisi akıl ve mantık bakımından asılsız ve bırakılması gerekli bir efsane ve uydurmadır.”
“Ekmek et olacak inancı ne kadar yanlıştır. Yüzyıllardan beri olmadığı gibi yine de olmayacağı bir bakışta anlaşılır.
Ekmek dura dura bozulsa kendi şekil ve özelliklerini kaybetse o ekmek katılaşır, küflenir ve bozulur, fakat hiçbir zaman et olmaz.
Eğer ekmek Hz. İsa’nın vücudu olacak yerine bunun tersine Hz. İsa’nın vücudu bir gün ekmek olacak ve biz de onu yiyeceğiz deselerdi, bir dereceye kadar daha doğru sayılabilirdi. Böyle bir söz inançları kadar yanlış olmakla beraber belki yüzyıllar daha beklemeleri için kıl kadar bir sebep olabilirdi. Bu da olacak şey değildir, saçmadır. Fakat ileri sürdükleri ve düşündükleri mantık bundan daha değersiz ve yanlıştır. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın vücudu ile ruhun birleşerek meydana geldiğini ileri sürerler.. Bu doğrudur. Her insanında vücudu ve ruhu vardır. Ondan sonra işte vücudu ekmek ve ruhu da şaraptır diye tevil ederler. Ekmek Hz. İsa’nın vücudu ve şarap da kanı olacaktır, derler. Bu inanç akla uygun olmamakla beraber bir gün gelip böyle olduğu görülecektir, inancındadır.
Dünyada binlerce kâhin, binlerce papaz Allah’ın ziyafeti dedikleri ve her zaman yaptıkları yemek ziyafetinde dua ederler, okuyup üflerler ve bu sırrı bir gün göreceksiniz, derler.
Bu yanlış inanışlarının bir gün dedikleri gibi olduğunu kabul edelim: Ekmek Hz. İsa olsun. Ekmeği herkesin yemesi için Hz. İsa’nın da parçalara ayırıp Havarilere verdiği papaz da küçük parçalara ayırıyor. Böyle olunca, her bir küçük parça Hz. İsa olacak böylelikle binlerce, yüzbinlerce Hz. İsa türeyecek, yahutta böyle olmayıp her bir parçada Hz. İsa’nın bir parçası, bir organı veya bir varlığı bulunacak ve görülecek. Bu da mümkün olmamakla beraber bir an imkân altına alınmış olduğunu kabul edersek; bu kutsal ziyafetteki kutsal ekmeği yani Hz. İsa’yı yiyecekler. İnsan sevdiğini peygamberini, kendilerine göre tanrı olan zatı yer mi? Yiyebilir mi? Yemesi doğru olur mu? Yedikten sonra da ne olur? Hz. İsa yine kalır mı? Kalmaz mı? Nasıl düşünce bilmem… Eğer Hıristiyanların bu kanıları, ileriye sürdükleri bu durum doğru ise kendilerinin Yahudilerden çok daha kötü, çok daha insafsız, çok daha zalim ve berbat olmaları gerekir. Çünkü Yahudiler İncillere göre, Hz. İsa’yı öldürdükten sonra peşini bıraktılar ve etini yemediler. Halbuki Hıristiyanlar her yıl bütün kiliselerinde yüzlerce defa Hz. İsa’yı üzerler. Onu parçalarlar, sonra da yerler…[88]