6-Peygamberimiz(sav)’in Kur’ân Okumasına Engel Olurlardı

Peygamberimiz (sav), ne zaman müşriklere Kur’ân okumak istese, ‘Kalplerimiz kapalı, kulaklarımız tıkalı, derlerdi.[5] Peygamberimiz (sav) nereye gitse takip ederlerdi. Kiminle konuşsa veya Kur’ân okusa, bağırırlar, çağırırlar, gürültü çıkarırlar, Kur’ân okumasına ve başkalarının dinlemesine engel olmaya çalışırlardı. Allah (cc), müşriklerin bu durumunu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirir:
“Küfredenler dediler ki. Bu Kur’ân-ı dinlemeyin. Okunurken gürültü çıkarın. Belki böylece üstün gelirsiniz.” (Fussilet Sûresi: 41/26)
Allah (cc)’ın Rasûlü Kur’an okuduğu veya konuşma yaptığı zaman, gürültü yapmak kâfirlerin adeti idi. Onlar Kur’ân’ın tesirli bir kelâm olduğunu, O’nu tebliğ eden Peygamberimiz (sav)’in de etkileyici konuşma kabiliyyetine sahip bulunduğunu, dinleyenlerin tesir altında kalacağını biliyorlardı. Bunun için Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in okuduğu Kur’ânı Kerîm’i ve söylediği sözleri dinlememek ve başkalarının da dinlemesini engellemek için karar aldılar ve kararı uygulamaya koydular. Peygamberimiz (sav) Kur’ân okuduğu zaman, gürültü çıkarıyorlar ve çeşitli sözlerle hem Peygamberimiz (sav)’i rahatsız ediyorlar, hem de okuduğu Kur’ân’ın anlaşılmasına engel oluyorlardı.[6] Kur’ân’ın okunmasına, öğrenilmesine engel olanlar, okunmak ve öğrenmek için ağır şartlar koyanlar hangi zamanda olursa olsun bu ayetin hükmüne girerler. Vakti ile ülkemizde Kur’ân okumaya engel olanlar da bu âyetin hükmü içindedirler.

7- Peygamberimiz (sav)’le Müslümanların Arasını Açmak İstiyorlardı
Bilâl, Ammar, Süheyb gibi yoksul ve köle olanlar, Peygamberimiz (sav)’in davetine uyarak Müslüman oldular. Müşrikler bunları küçümsüyordu. “Bunlar mı içimizden Allah (cc)’ın şerefli kıldığı kimseler» diyorlardı. Peygamberimiz (sav)’i de bunlarla oturup kalktığı için kınıyorlardı. Peygamberimiz (sav)’e şöyle dediler: “Yanına alıp konuştuğun şu fakirleri huzurundan kovarsan, gelir seninle konuşuruz. Bunlarla bir arada oturmak bizim şerefimize dokunur. Seninle
görüşmemiz için bunları başından kov.”[7] Maksatları Müslümanlarla Peygamberin arasını açmak, Müslümanları Peygamberden soğutmaktı. Allah (cc), âyetlerini gönderdi, hem Peygamberimiz (sav)’i teselli etti, hem de ne yapacağını bildirdi. Peygamberimiz (sav)’e emir, bütün Müslümanlara emirdir. Allah şöyle buyurdu: “Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O’na dua edenleri yanından kovma.” (En’âm Sûresi: 6/52)

“Sabah akşam Allah (cc)’ın rızasını dileyerek dua edenlerle beraber sabret. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz
kimseye itaat etme ki o, keyfinin ardına düşmüş ve işi gücü, haddini aşmak olmuştur.”
(Kehf Sûresi: 18/28)
Geçmiş peygamberlere karşı çıkanlar da o peygamberlerin yoksul insanlarla beraber olmalarını kınamışlardır. Allah (cc), Hz. Nûh (as)’a kavminin ileri gelenlerinin söylediklerini ibret için, Peygamberimiz (sav)’i teselli için Kur’ân-ı Kerîm’de bildirir:
“Kavmin ileri gelenleri, ‘Biz senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibâret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi
bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz. ‘
dediler.” (Hûd Sûresi: 11/27)
Yine Hz. Nûh (as)’un kavminin ileri gelenleri şöyle dediler:
“Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana hiç inanır mıyız?” (Şu’arâ Sûresi: 26/111)

Küfür milleti her zaman, her peygambere aynı zihniyetle davranmıştır. Kendilerini büyük görmek, inananları küçümsemek. Peygamberlerle inananların arasını açmak için türlü türlü tertiplere, desiselere başvurmuşlardır.
“Semüd Kavmi’nin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara:
‘Siz Salih’in Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu sahiden biliyor musunuz?’ dediler. Onlar da, ‘Biz şüphesiz onunla gönderilene inanırız’ dediler”

*
“Büyüklük taslayanlar, ‘Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkar edenleriz’ dediler.” (A’râf Sûresi: 7/75, 76)
Büyüklük taslayanlar, küçük gördükleri insanların, büyük bilip kendilerine uyacaklarını sanıyorlardı. Ama onlar imanlarını ikrar ettiler. ‘İnanırız’ dediler. Müşriklerin, Peygamberimiz (sav) ile yoksul Müslümanların arasını açmak için başvurdukları bütün desiseler boşa gitti…

8- Peygamberimiz (sav)’i Sihirbâzlık, Kâhinlik ve Şâirlikle İthâm Ettiler
Peygamberimiz (sav) Mekke’de doğdu, büyüdü. 40 sene müşriklerin arasında yaşadı. Müşrikler Peygamberimiz (sav)’e “El-Emîn”dediler. O’na güvendiler, O’nun doğruluğuna hayran kaldılar, O’nunla ticaret yapmak için yarışa girdiler. Ne zaman ki O, Allah (cc)’ın emri ile peygamber oldu, insanları Müslüman olmaya davet etti. Müşrikler, “El-Emîn” dedikleri Hz. Muhammed (sav)’e başka şeyler söylemeye başladılar. Müşrik büyüklerinden Velid bin Muğire kafadarlarını evine davet etti. Onlara ziyafet verdi. Yediler, içtiler. Velid, Peygamberimiz (sav)’i kast ederek, Bu adam hakkında ne dersiniz?’ dedi.
“Kâhin”dir, dediler. “Kâhin” zan üzere gayb’dan haber veren kimseye denir. Câhiliyye döneminde Araplar arasında kâhinlik yayılmıştı, bir meslek ve sanat haline gelmişti. Peygamberimiz (sav)’e kâhin dediler. Velid: “Hayır, o kâhin değildir. Onun okuduğu ne kâhin fısıltısıdır, ne de düzme koşmasıdır.” “Mecnun”dur, dediler. “Mecnun” deli demektir. Velid: “O deli değildir. Delinin ne olduğunu biliriz.” “Şair”dir, dediler. Velid: “O şair de değildir. Biz şiirin her çeşidini biliriz.”
“Sâhir”dir, dediler. “Sâhir”, sihir yapan demektir. Türkçe sihirbâz denir. Velid: “O sâhir de değildir. Biz sihirbazları ve onların yaptıklarını görmüşüzdür.” “Ne diyelim? Sen söyle” dediler.

Velid: “O’nun okuduğu sözden daha üstün söz olamaz. O’nun okuduğu sözlerin öyle bir tatlılığı vardır ki, sanki kökü çok verimli toprakta, bol sulu bahçelerde, yükselen dalları etrafa uzanan gür salkımlı bir hurma ağacı o dedi. “O’nun hakkında yine akla en yakın ve uygun olanı bence, O’nun sihirbaz olduğunu söylemenizdir. Çünkü O öyle büyüleyici bir sözle gelmiştir ki, O evlatla babanın, kardeşle kardeşin, koca ile eşinin, kavim ve kabilesiyle adamın arasını açıyor” dedi. Ebu Tâlip, müşriklerin sihirbaz sözüne şu karşılığı verdi:
“Muhammed genç iken O’na ne diyordunuz? O’nu nasıl biliyordunuz? El-Emin diye hatırlamıyor muydunuz? Gençliğinde doğru ve güvenilir olan birinin yaşlanınca, sihirbaz olması mümkün
müdür?”dedi. Toplantıda bulunanlar “sihirbaz” sözü üzerinde anlaştılar, ama müşrikler ağızlarına geleni söyledi. Kimi, şair, kimi kâhinkimi mecnun, kimi sâhir dedi. İftira: birine asılsız bir suçu veya kötü şeyleri yüklemeye denir. Peygamberimiz (sav) ne mecnundu, ne şâir, ne de sihirbâz. O güvenilir bir insandı ve Allah (cc)’ın gönderdiği bir peygamberdi. Allah’ın Hz. Muhammed (sav)’in peygamber gönderilmesine Mekke müşrikleri şaştılar.

Allah (cc), bunların söylediklerini Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirir:

“İçlerinden kendilerine bir uyarıcı geldiğinde o kâfirler şaştılar da, bu bir sihirbazdır, bir yalancıdır. “
“İlahları tek bir ilah mı yapmış? Doğrusu bu cidden şaşılacak bir şey, dediler.”

“Kavmin ileri gelenleri: Haydi gidelim! İlahlarınıza ibadet etmekte sebat gösterin. Onun bu sözlerinden maksat başkadır.”
“Böyle bir şeyi yakın zamanda hiçbir milletten de işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.”
(Sad: 38/4-7)
Müşrikler, Peygamberimiz (sav)’in haline şaşıyorlar. Hâlbuki kendi hallerine şaşmak lazımdır. Uydurma tanrılar icat etmişler, bir olan Allah’a uyduruk tanrılarını eş koşmuşlardır. Bir zamanlar emin ve doğru dedikleri Hz. Muhammed (sav)’e, Allah peygamberlik verince yalancı ve sihirbaz diyorlar, iftira ediyorlar. Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîm’de müşriklerin Peygamberimiz’e mecnun demelerini şöyle bildirir:

“Ey kendisine Kur’ân indirilen! Sen muhakkak delisin.” (Hicr Sûresi: 15/6)

“Biz bir deli şair için ilahlarımızı bırakmayız.” (Sâffât Sûresi: 37/36)

“Bu öğretilmiş bir delidir”(Duhân Sûresi: 44/16)

“O gerçekten bir delidir.” (Kalem Sûresi: 68/51)

Müşriklerin Peygamberimiz (sav) hakkında söylediği her söz bir iftira idi.

(Sâhir sözü için bknz. A’râf Sûresi: 7/109, 112, Yûnus Sûresi: 10/2, 79,
Şu’arâ Sûresi: 26/34, Mü’min Sûresi: 40/24, Zuhruf Sûresi: 43/49, KâfSûresi: 50/3952)

Allah (cc), müşriklerin iddialarının ve iftiralarından Hz. Muhammed (sav)’in uzak olduğunu kendisine bildirmek üzere şöyle buyurur:
“O halde sen öğüt vermeye devam et. Sen Rabbi’nin nimeti sayesinde ne kâhinsin, ne de deli.” (Tûr Sûresi: 52/29)
Sen Rabbinin (ihsan buyurduğu peygamberlik) nimeti ile deli değilsin.” (Kalem Sûresi: 68/2)

Allah (cc), gerçeği müşriklere şöyle bildirir: “Arkadaşınız deli değildir.” (Tekvîr Sûresi: 81/22)

Müşriklerin Peygamberimiz’e şair demeleri de bir iftiradır. Şair, şiir söyleyen demektir. Müşrik ileri gelenleri Hz. Muhammed (sav)in okuduğu âyetlere şiir dediler. Peygamberimiz (sav)’in şiir söylediğini yaydılar. Kur’ân-ı Kerîm’de müşriklerin iddiaları şöyle bildirilir:
“Onlar şöyle diyorlar: Bunlar saçma sapan rüyalardır. Belki de bu onun uydurmasıdır. Ya da bu adam bir şairdir.” (Enbiyâ Sûresi:21/5)
Müşrikler, Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerine şair sözü diyorlardı. Allah (cc), müşriklerin sözlerinin doğru olmadığını şöyle bildirir:
“O bir şair sözü de değildir.” (Hâkka Sûresi: 69/41, Tûr Sûresi: 52/30)
*
“Biz O’na şiir öğretmedik. Bu O’na yaraşmaz da. O’nun getirdiği sâde bir zikir ve parlak bir Kur’ân’dır. “ (Yâsîn Sûresi: 36/69)

9- İşkence
Müşrikler kimsesizlere, tarafı etrafı olmayan, bilhassa köle ve cariye olan Müslümanlara envai çeşit işkence yapmaya başladılar. Aç ve susuz bırakıyorlar, kızgın kumların üzerinde, güneş altında yatırıyorlar, üzerlerine ağır taşlar koyuyorlar, baygın düşene kadar dövüyorlardı. Malları, mülkleri varsa ellerinden alıyorlardı. Yâsir ve hanımı Sümeyye müşriklerin işkencesi altında can verdi. Hâris ibn-i Hâle “Allâhü Ekber” dediği için öldürüldü. Bilâl-i Habeşî, Ammâr, Süheyb, Habbâb ibn-i Eret, Ebu Fükeyhe, Lübeyne, Zinnûre, Nehdiyye, Ümmü Âbis isimleri bilinen işkence görenlerdendir.

Müslümanlar işkence gördüler, hayatlarını bile kaybettiler. Ama imanlarında sebat ettiler. Çünkü onlar İslâm›ın Hak olduğuna inandılar, şirkten kurtuldular, imana erdiler. Her şeyi yaratanın Allah
olduğuna inandılar. Aya, güneşe, yıldızlara, ateşe, putlara tapmıyorlardı. Onların ne kadar boş şey olduğunu anlamışlardı. Kendilerini sapıklıktan kurtarmışlar, Hakka inanmışlardı. İslâm insanlara hürriyet getiriyordu. Bu hürriyet insanları, insanlara köle olmaktan kurtarıyordu. Putlara kulluk yoktu. Sadece Allah›a kulluk vardı. Allah ile insan arasında ne put vardı, ne vâsıta. Müşriklerin işkenceleri Mekkedönemi boyunca devam etti. Müşrikler, işkence yapmanın Müslümanları putlara döndüreceğini, yeni Müslüman olanlara engel olacağını zannediyorlardı. Zannettikleri gibi olmadı. Ne işkence görenler, Müslümanlıklarından putlara döndüler, ne de insanlar Müslüman
olmaktan vazgeçtiler.

10- Yol Kesiyorlardı
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bazen Mekke’nin dışına çıkar, dışarıdan Mekke’ye gelenlere Kur’ân okur, onları İslâm’a davet ederdi. Müşrikler, Mekke’ye dışarıdan gelenlerle peygamberimiz (sav)’in görüşmesini engellemek için bütün yollara adamlar koydular. Bu adamlar, Mekke’ye gelenleri karşılarlar, peygamberimiz (sav)’i kötülerlerdi. Peygamberimiz (sav)’i hâşâ sihirbaz, kâhin, mecnun veya şair olarak tanıtırlar, peygamberimiz (sav)’le görüşmemelerini isterlerdi, görüşmelerine de engel olurlardı.

Tufeyl Bin Amr
Müşriklerin yol kesmeleri üzerine merak edip Peygamberimiz (sav)’le görüşenler de vardı. Bunlardan Tüfeyl bin Amr ve Dimad adındaki kişiler Kureyş’in Peygamberimiz (sav)’le görüşmeme teklifini red ettiler. Devs kabilesinden şair Tüfeyl bin Amr Mekke’ye gelmişti. Kendisine sakın Muhammed’i dinleme dediler. Tüfeyl; “Ben iyiyi kötüyü ayıramayacak bir adam mıyım? Bir defa dinlerim, beğenirsem ne a’lâ, beğenmezsem bırakırım” dedi. Peygamberimiz (sav)’in okuduğu Kur’ân’ı dinledi, Müslüman oldu.

Dimad
Ezdi Kabilesi’nden Dimad Kâbe’yi ziyâret için Mekke’ye geldi. Dimad’a, “Muhammed delirdi, Sakın onunla görüşme” dediler. Dimad, ben doktorum, delirdi ise tedavi ederim; gideyim, kendisini bir
göreyim” dedi. Peygamberimiz (sav)’i arayıp buldu:

“Ey Muhammed! Ben cinlerden gelen yelleri bağlar, tedavi ederim. İstersen seni de tedavi edeyim”dedi. Peygamberimiz (sav) Kur’ân okudu. Dimad dinledi; “Ben kâhinlerin, sihirbazların, şairlerin de sözlerini dinlemişimdir. Senin şu söylediklerinin bir benzerini asla işitmiş değilim. Ver elini bana, Müslüman olmak üzere sana biat edeyim” dedi ve Müslüman oldu. Müşriklerin Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hakkında uydurdukları sözlerin hiç birisinin müşriklere bir faydası olmadı. Müşriklerin aleyhte propagandası Tufeyl, Dimad gibi insanların Müslüman olmasına sebep oldu.

11- Peygamberlik Bir Yetime mi kaldı?
Müşriklere göre; Peygamberimiz (sav) bir yetimdi. Mal, mülk sahibi değildi. Çobanlık yapmış bir kimse idi. Onlara göre zengin hanımının malı ile geçinen bir kimse idi. Bir kabile başkanı veya aşiret reisi değildi. Büyük olmanın, başa geçmenin şartı olan bol servetin, çok erkek evladın da sahibi değildi. Nasıl peygamber olabilir, nasıl O’na Allah tarafından kitap gönderilebilirdi? Müşrikler, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in peygamber olmasını, Allah tarafından O’na peygamberlik verilmesini uygun görmediler. Onlara göre, peygamber olacaksa, kendisine kitap gönderilecekse, Velid bin Muğire, Ümeyye bin Halef, Mesut Sakafî gibi zengin, herkes tarafından bilinen ve saygı gösterilen insanla olmalıydı. Müşriklerin ileri gelenleri böyle düşünüyor, bu düşüncenin propagandasını yapıyorlardı. Zamanın değer anlayışı da bu düşünceye uygundu. Kim zengin, kimin
tarafı, etrafı çoksa, o itibar sahibiydi. Allah (cc), müşriklerin ileri gelenlerinin, peygamberlik bir yetime mi kalmış” propagandasını Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirir:

“Bu Kur’ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya! dediler.” (Zuhruf Sûresi: 43/31)

İki büyük şehir, Mekke ile Taif ’tir. Onlara göre; iki büyük adam da, Velid bin Muğire ile Urve bin Mesud El-Sakafî’dir. Velid bin Müğire’den şu söz nakledilir: “Kureyşin büyüğü ve efendisi olan
ben yahut Sakif ’in ulusu Ebu Amr bin Umeyr El-Sakafî dururken Kur’ân Muhammede mi inecek?” Müşrikler peygamberliği; yetim ve mütevâzı bir hayat yaşayan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e yakıştıramıyorlar, büyük kabul ettikleri müşriklerin ileri gelenlerine inmesi gerektiğini söylüyorlardı.[8]

12- Müşriklerin Mugâlâtaları
Mugâlâta; yanıltıcı, kandırıcı delilsiz veya uydurma delillere dayandırılan konuşmaya, münakaşaya denir. Müşrikler, gerek halk içinde, gerekse Peygamberimiz (sav)’in yüzüne karşı mugâlâtaya başvurdular. Allah (cc), müşriklerin mugâlâtalarını ve bu mugâlâtalara karşı Peygamberimiz (sav)’in nasıl cevap vereceğini Kur’ân-ı Kerîmde bildirir. Bu mugalâtalara ve cevaplarına dair misaller verelim:

“Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir, dediler. Sen de ki: Onu, kendiliğimden değiştirmem, olacak şey değildir. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbime isyan edersem,büyük günün azabından korkarım.”

“De ki: Eğer Allah dileseydi, ben bu Kur’ân’ı size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Gerçekten, ben, sizin içinizde bundan önce bir ömür durdum. Hiç akletmez misiniz siz. ?”
(Yûnus
Sûresi: 10/15, 16)
“Bir de, ‘Ona Rabbinden bambaşka bir ayet indirilse ya!” diyorlar.
(Yûnus Sûresi: 10/20)
“Ona bir hazine indirilseydi ya! Yahut beraberinde bir melek gelse ya!”(Hûd Sûresi: 11/12)
Bir de kâfirler, “Bu Kur’ân, ona toptan indirilseydi ya!”dediler.(Furkân Sûresi: 25/32)

“Dediler ki: Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça, yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça, yahut iddia ettiğin gibi, gök yüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe… Yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe,
*
Yahut altın bir evin olmadıkça… Ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.”
(İsrâ Sûresi: 17/90-93)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in müşriklerin bu isteklerine cevabı şöyledir:

“Siz beni ne zannediyorsunuz? Bu isteklerinizi Allah’tan başka kim yapabilir? Ben de sizin gibi bir insanım; bunları nasıl yapabilirim?
İstediğiniz mucizeleri indirmek sadece Allah’a mahsustur.”[9] Allah (cc), Âyet-i Kerîm’e de şöyle cevap vermesini emreder:
“De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak peygamber olarak gönderilen bir insanım.” (İsrâ Sûresi: 17/93)
Mugâlâtaları, sadece kendi aralarında dedikoduları artırmanın dışında müşriklerin hesabına bir işe yaramadı

—————————-

[5] Fussilet Sûresi: 41/5
[6] Tefhimu’l Kur’ân, 5/189
[7] Tefhimu’l Kur’ân, 1/553
[8] Hâtemü’l Enbiya, 80, Tefhimu’l Kur’ân 5/272, 275, Hülâsat’ül Beyan, 13/5202,
Seyyid Kutub, Fî Zilâl-il Kur’ân, 13/184, Hikmet Yayını, Hak Dini Kur’ân Dili, 7/51


Scroll to Top