eygamberimiz (sav): “İnsanlar arasında en şiddetli belâ peygamberler üzerindedir” buyurmuştur.[1]
İnsanlık tarihini incelediğimiz zaman görürüz ki en büyük belâlarla peygamberler karşılaşmışlardır. En büyük zorlukları peygamberler çekmişlerdir. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (sav)’in karşılaştığı zorluklar, tahammül ettiği belâların haddi hesabı yoktur. Peygamberimiz (sav), bütün bu belâlara, zorluklara sabırla, tevekkül ile karşı koymuş, Allah (cc)’ın emirlerini duyurmaya, anlatmaya ve öğretmeye çalışmıştır… Karşılaştığı zorlukları, belâları, müşriklerin yaptığı isnat ve iftiraları anlatmadan önce peygamberimiz (sav)’inhayatı hakkında kısa bir bilgi verelim.
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
Mekke ve civarına hakim olan Kureyş Kabilesi Başkanı, Haşim Oğulları’ndan Abdulmuttalip’in 10 oğlu vardı. Oğulları içinde en çok sevdiği, en iffetli, en yakışıklı ve en ahlâklı olan Abdullah adındaki
oğlu idi. Abdulmuttalip oğlu Abdullah’ı Zühre Kabilesi’nin Başkanı Vehb’in kızı “Âmine” ile evlendirdi. Abdulmuttalip zahire almak için oğlu Abdullah’ı Yesrib’e gönderdi. Abdullah Yesrib’te hastalandı, 25 yaşında öldü. Hanımı Âmine hamile idi, doğurdu. Doğan çocuğa dedesi Abdulmuttalip, “Muhammed” ismini verdi. Hz. Muhammed(sav)’i şöyle tanımlayabiliriz: Babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine, doğduğu şehir Mekke, doğduğu yıl milâdî 20 Nisan 571.
Mahalli takvime göre; Rebiülevvel ayının 12. pazartesi gecesi sabaha karşı doğdu. Mahalli hesapla, Yemen Valisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak için, içerisinde fillerin bulunduğu ordusu ile Mekke’ye geldiği fil yılında doğdu.
Süt Anneleri
Annesi yedi gün emzirdi. Sütü az olduğu için Ebu Leheb’in azatlı cariyesi Süveybe 4 ay, daha sonra Abdulmuttalip’in dadısı Mürevvihe emzirdi. Beni Sâd kabilesinden Halime, süt annesi oldu. Halime, iki yaşına kadar emzirdi. İki yaşına gelince sütten kesti. 4 yaşına kadar yanında kaldı. Halime, 4 yaşında getirip annesine teslim etti.
Anne’nin Ölümü
6 yaşında iken annesi Âmine Medine’deki dayıoğullarını ziyarete giderken onu da götürdü. Medine’den dönerken “Ebvâ” denilen yere gelince annesi hastalandı, öldü. Annesi öldükten sonra dadısı Ümmü Eymen, Mekke’ye getirdi, dedesine teslim etti.
Dede Kucağında
Hz. Muhammed (sav), babadan yetim, anadan öksüz kalınca, dedesi onu himayesine aldı. Abdulmuttalip torununu kendi çocuklarından çok severdi:
“Torunumun yürüyüşünde, duruşunda bir ağırbaşlılık, hareketlerinde bir güzellik ve düzenlilik görüyorum” derdi. Sekiz yaşına erdi.
Dedesi Abdulmuttalip hastalandı. Torununu kime emanet edeceğini düşünüyordu. Oğullarını topladı. Dedenin gönlü Ebu Talip’den yana idi. Çünkü o şefkatli, merhametli, yumuşak huylu biri idi. Abdulmuttalip torununa danışmaya karar verdi: “Amcalarından hangisini babalığa kabul edersin?” Hz. Muhammed (sav) gitti, Ebu Talib’in boynuna sarıldı. Abdulmuttalip “Elhamdülillah, onun seçtiği benim seçtiğime uygun oldu” dedi.
Amca Ocağında
Abdulmuttalip oğlu Ebu Tâlibe dedi ki: “Bu çocuk ana baba şefkati görmedi. O’nun terbiyesi için seni diğer evlatlarıma tercih ettim. Çünkü sen onun babası ile bir anadansın. Eğer onun zamanına yetişir ve güçlü olursan O’na uy ve yardımda kusur etme.” Abdulmuttalip, torununun yüzünü gözünü öptü, kokladı, Ebu Tâlibe teslim etti: Dede Abdulmuttalip öldü, Mekke’de Hacun denilen yere defnedildi.
Hz. Muhammed (sav) de dedesinin cenazesini takip etti.
Ebu Tâlip
Ebu Tâlip akıllı, zeki, dürüst bir kişi idi. Aile efradı kalabalıktı. Hz. Muhammed (sav)’e öksüzlüğünü hiç hissettirmedi. iyi yetiştirdi. O’nu yanından hiç ayırmazdı, her ne isterse yerine getirirdi.
El Emin
On iki yaşında iken amcası Ebu Tâlip ile birlikte ticaret maksadı ile Şam’a gitti, geldi. On yedi yaşında iken amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti. Yirmi yaşına geldiği zaman Mekke’nin batısında bulunan “Ciyad” denilen yerde koyun güttü. Küçüklüğünden beri yakınları arasında doğruluk ve emanete riayeti ile bilinirdi. Büyük bir ahlâk ve güzel davranışların sahibi idi. Onun için kendisine “El’emin” lâkâbı verildi. Güvenilir demektir.
Ahlâk Numunesi idi
Çünkü O yaratılış bakımından insanların en güzeli, ahlâk bakımından da en mükemmeli idi. Ahlâkı da yaratılışı ile uygun güzellikte idi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Kimseye kötü söz söylemez, kimseye
fena davranmaz, kimsenin sözünü kesmezdi, herkese iyilik ederdi. Yumuşak huylu, alçak gönüllü idi. Sert ve kaba değildi, fakat heybetli ve vakarlı idi. Boş söz söylemezdi, gülmesi de gülümseme şeklinde idi. Hizmetinde bulunanlara iyi davranır, kendisi ne yer ne giyerse, onlara da aynısını yedirir ve giydirirdi. Cömert, kerem sahibi, şefkatli, merhametli, cesaretli idi. Sözüne sadık idi, doğru sözlü idi. Özetle ahlak, akıl ve zekâ yönünden bütün insanlardan üstün ve her türlü övgüye lâyıktı. Merhum Sa’di Efendi Hasan bin Sabit (ra)’in peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e seslenişini şöyle Türkçeleştirir:
“Senden daha güzelini hiçbir göz görmemiş, ne yer ne gök daha güzeline şahit olmamıştır. Senden daha olgun ve mükemmelini hiçbir karın taşımamış, hiçbir ana senden daha iyisini doğurmamıştır. Her ayıptan uzak olarak yaratıldın. Senin karargâhın mükemmeliyet arş’ının üzerinde bulunmaktadır. Vücut güzelliği ile ahlâk güzelliğini bir araya topladın, sanki istediğin gibi yaratıldın”[2]
Hanımların En Faziletlisi
Hatice dul bir hanımdı. Kocası ölmüştü. Zengindi. Şam’a bir kervan göndermek istiyor, güvenilir bir adam arıyordu. Hatice’ye güvenilir bir kişi olarak Hz. Muhammed (sav)’i tavsiye ettiler. Hatice görüştü, şöyle dedi: “Seni ticaret için kölem Meysere ile Şam’a göndereyim.
Başkalarına verdiğimden iki kat fazla sermaye vereyim. Bu işten çok faydalanırsın.”
Hatice’nin teklifini amcası Ebu Tâlibe söyledi. Ebu Tâlip: “Bu Allah cc)’ın sana gönderdiği öbür rızıktır” cevabını verdi. Hatice büyük bir sermaye verdi. Meysere ile Şam’a gitti, geldi. Yapılan hesap sonunda büyük bir kazanç elde edildi…
Hatice akıllı, güzel huylu bir kadındı. Zamanın okuma yazma bilenlerindendi. Bir rüya görmüştü. Güneş gökten inerek evine giriyor, ışığının evinden çıkarak, bütün Mekke halkının evlerini aydınlatıyordu. Hatice rüyasını amcaoğlu Varaka’ya anlattı. O gelecek peygamberle evleneceği şeklinde yorumladı. Hatice’nin gönlü ise Hz. Muhammed (sav)’de idi. Erkeklerin en faziletlisi olan Hz. Muhammed (sav) kadınların en faziletlisi olan Hatice ile evlendi. Hatice ile evlendikten sonra da ticarete devam etti. Epeyce mal mülk sahibi oldu. Hatice ile evlendikten sonra da sade yaşayışını değiştirmedi. Yeni servetinden yalnız hayır yaparken faydalanırdı.
Hz. Ali’yi Himâyesine Aldı
Amcası Ebu Tâlibin 9 çocuğu vardı, bakacağı kimseler de çoktu. Geçim sıkıntısı çekiyordu. Evlendikten sonra amcasının geçim darlığını hafifletmek için oğlu Ali’yi yanına alıp bakmak istedi. Ebu Tâlip olur dedi. Hz. Ali, beş yaşında iken peygamberimiz (sav)’in himayesine
girdi. Onun talim ve terbiyesi ile yetişti.
Kâbe’nin Tamiri
Hz. Muhammed (sav) 35 yaşındadır. Kâbe tamir edilecektir. Her kabile Kâbe’nin kendi tarafından tamir edilmesini istemektedir. Uzun münakaşa ve müzakerelerden sonra her kabilenin Kâbe’nin tamirine katılmasına karar verildi. Hz. Muhammed (sav) de Kâbe’nin tamirinde çalıştı. İnşaat tamamlandı, sıra Hacerü’l-Esved taşının yerine konmasına geldi. İnşaat başlarken, Hacerü’l-Esved taşının kimin tarafından yerine konacağı belirlenmemişti. Her kabile Hacerü’l Esved taşının yerine konması şerefinin kendilerine ait olmasını istiyordu. Anlaşma olmadı. Herkes kılıcına sarıldı.
Abdüddar Oğulları; ”Kanımız dökülmedikçe kimse bu şerefi bizden alamaz” diye yemin ettiler. Kan döküldü, dökülecekti… Huzeyfe bin Müğire bir teklifte bulundu. Teklif şu idi: Harem-i Şerif ’e ilk önce
kim girerse onu hakem tayin edelim, onun kararına uyalım. Teklif kabul edildi. Harem-i Şerif ’e girecek kimseyi beklemeye başladılar.
Harem-i Şerif ’e ilk giren Hz. Muhammed (sav) oldu. Kureyş ileri gelenleri Hz. Muhammed (sav)’i görünce “El Emin” dediler, biz razıyız diye bağırmaya başladılar.
Her kabileden bir kişi seçti, bir de yaygı getirtti. Kendi elleri ile Hacerü’l-Esved’i yaygıya yerleştirdi. Seçtiklerine tutun dedi. Tuttular, yaygıyı birlikte kaldırdılar. O yine kendi elleriyle Hacerü’l-Esved’i
yerine yerleştirdi. Baş gösteren anlaşmazlık, kabilelerin takdir belirtileri ile O’nun hakemliği ile giderildi. Hacerü’l-Esved’in bir hadiseye meydan vermeden yerine konulmasından herkes memnun oldu…
Kureyş Arasında İtibar Sahibi idi
Hz. Muhammed (sav)’in Kureyş arasında itibarlı bir insandı. O’nda doğruluktan ve güvenden başka bir şey görülmemişti. Söz ve işte doğru idi. Söyleyecek bir şeyi olmadığında susardı. Konuştuğu zaman yerli yerince, akıllıca konuşurdu. Sözünü ettiği şeyi apaçık ortaya kordu. Metin, samimi, kardeş ve arkadaş canlısı idi. Putları sevmez, kalben onlardan nefret ederdi. Fakat onlara hakaret etmez, açıkça onların aleyhinde bulunmazdı. Allah (cc)’ın varlığına ve birliğine inanırdı. O’na nasıl ibadet edileceğini düşünürdü. Otuz beş yaşından sonra yavaş yavaş dünya işlerinden uzaklaşmaya başladı. Mekke civarında yalnız başına dolaşmayı severdi. Gezdiği gördüğü yerlerdeki insanların putlara tapmasından üzülürdü. Zaman zaman Hira dağındaki mağaraya çekilir, büyük bir sessizlik içinde mahlûkâtın yaratılışını düşünürdü. Putlara tapmayanlar genellikle haram ayları içinde uzlete çekilirler, bu çekilmenin yeri de çoğunlukla Hira dağı olurdu.
Sen, Allah (cc)’ın Peygamberisin
Hz. Muhammed (sav) Hira dağında düşünceye dalmışken bir ses işitti:
“Ey Muhammed, ben Cebrail’im, sen de Allah (cc)’ın peygamberisin, “Oku” dedi.
Hz. Muhammed (sav): “Ben okuma bilmem” dedi. Soru cevap üç defa tekrarlandı. Üçüncüsünde Hz. Muhammed (sav): “Ne okuyayım?” dedi. Cebrail ile birlikte Alak Suresi’nin ilk beş ayetini
okudular.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak Sûresi: 96/1-5)
Seni Allah (cc) Mahzûn Etmez
Peygamberimiz (sav) Cebrâil meleğinin okuduğu bu ilk ayetleri ezberledi. Kendisinde korku ile karışık bir heyecen ve endişe vardı. Hira dağından hızla evine geldi. Titriyordu. Yatağına girdi. Hz.
Hatice’ye “Beni örtün, beni örtün” dedi. Üzerini örttüler. Uyudu. Uyanınca başına gelenleri anlattı. “Bana ne oluyor?” diye sordu. Hz. Hatice, peygamberimiz (sav)’i teselli etti. Şöyle dedi:
“Korkma. Allah’a yemin ederim ki, O hiçbir zaman seni utandırmaz. Sana ancak iyilik eder. Çünkü sen akraba hakkına riayet edersin. Doğruyu söylersin. Fakirleri doyurursun. Misafirleri ağırlarsın.
Felâkete uğrayanların yardımına koşarsın. Halka yardım edersin. Allah (cc), böyle kulunu bırakmaz ve mahzun etmez. Müjde sana. Hatice’nin nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; sen bu
ümmetin peygamberi olsan gerekir.[3]
Faziletli insanlar birbirlerini daha iyi tanırlar. Birbirlerinin faziletine hayran kalırlar. 25 yaşındaki Hz. Muhammed (sav)’le evlenen, 15 sene O’nunla aynı yastığa baş koyan faziletli Hz. Hatice, peygamberimiz (sav)’in “Bana ne oluyor” sorusuna verdiği cevaplar, Allah (cc)’ın Rasûlü’nün bütün güzel ahlâk hasletlerine sahip olduğunun bir itirafıdır. Yüce yaratan da: “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem Sûresi: 68/4) buyurmakla bu itirafı tasdik etmektedir. Peygamberimiz (sav), Allah (cc)’ın emri ile peygamberlik vazifesine başlarken bütün insanî ve ilâhî özelliklere sahipti. En küçük bir olumsuzluğa sahip değildi. Çünkü O, Allah (cc)’ın Peygamberi ve habibi idi.
Müşriklerin Peygamberimiz (sav)’e İsnat, İftira ve Tepkileri
Peygamberimiz (sav), peygamberlik vazifesine başladı. Üç sene, insanları gizlice İslâm’a davet etti. Allah (cc), üç sene sonra şu emri verdi: “Önce en yakın akrabalarını uyar.” (Şu’arâ Sûresi: 26/214)
Peygamberimiz (sav), amcalarını, akrabalarını evine davet etti. Onlara yemek verdi. Yemekten sonra şöyle konuştu:
“Her halde otlak aramaya gönderilen bir kimse, gelip akrabasına yalan söylemez. Vallâhi, ben bütün insanlara yalan söylemiş olsam, yine size yalan söyleyemem. Bütün insanları aldatsam, yine sizi aldatamam. Sizi davet ettiğim Allah öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. Ben de O Allah (cc)’ın özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara gönderdiği bir peygamberiyim.
Vallâhi, siz uykuya daldığınız gibi öleceksiniz. Uykudan uyandığınız gibi de diriltileceksiniz ve bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. İyiliklerinizin karşılığı iyilik, kötülüklerinizin
karşılığında da ceza göreceksiniz. Bunlarda ya temelli cennette, ya da temelli cehennemde kalmaktır. İnsanlardan âhiret azabı ile ilk uyardığım kimseler sizlersiniz.”
Amcası Ebu Leheb, Peygamberimizin davetine karşı çıktı. Diğerleri de bir şey söylemediler. Uyarmadan bir fayda sağlanamadı, ama peygamberimiz, Allah (cc)’ın kendisine verdiği, “Akrabalarını uyar” vazifesini yerine getirdi.
İlk Tepkiyi Ebû Leheb Gösteriyor
Bir zaman geçti Allah (cc), peygamberimiz (sav)’e yine emretti: “Şimdi sen, sana emri olunanı açıkça ortaya koy ve müşriklere aldırma.” (Hicr Sûresi: 15/94)
Allah (cc)’ın bu emri gereğince peygamberimiz (sav) Kâbe’nin yakınında bulunan “Safa” tepesine çıktı:
“Koşun ey Kureyş topluluğu! Size önemli bir haberim var” diye seslendi. Sesi duyanlar koşup geldiler: “Ey Muhammed sende ne haber var?”dediler. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav):
“Benimle sizin haliniz, düşmanı görünce ailesini haberdâr etmek üzere koşan ve düşmanın kendisinden önce ailesine yetişip zarar vermesinden korkarak haykıran bir adamın haline benzer: ‘Ben size şu dağın eteğinde veya şu vadiden atlılar çıkacağını, veya sabaha, akşama düşman baskınına uğrayacağınızı bildirecek olsam, sözlerime inanır mısınız?’ dedi.”
“Evet inanırız. Sende şimdiye kadar doğruluktan başka bir şeye rastlamadık. Sen bizim yanımızda itham edilmiş bir kimse değilsin. Sende hiçbir yalana da rastlamış değiliz, dediler.”
Bunun üzerine peygamberimiz toplantıya katılan ailelerin isimlerini tek tek sayarak konuşmasına devam etti. Konuşmasını sonunda şöyle dedi:
“Sizi, ‘Allah’tan başka ilah yoktur, O birdir. O’nun eşi, ortağı yoktur’ diye inanmaya davet ediyorum. Ben de O Allah (cc)’ın kulu ve peygamberiyim”
Peygamberimiz (sav)’in konuşmasını sinirli bir şekilde dinleyen amcası Ebu Leheb yerden bir taş aldı; “Helak olasıca! Bizi bunun için mi buraya çağırdın?” dedi. Taşı peygamberimiz (sav)’e fırlattı. Toplananlar toplandıkları gibi dağıldı. Toplantı sonunda Ebu Leheb’in peygamberimiz (sav)’e karşı
çıkması ve taş atması işin hazin tarafıdır. Peygamberimiz (sav), peygamberliğinin başlangıcında ilk önce amcasından düşmanlık görüyordu.
[1] Keşfü’l Hafâ, 1/130, Beyrut
[2] Mahmud Esad, İslâm Tarihi, Marifet Yayını, 391, 1983, İst.
[3] Prof. Dr. İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı: 82, C. Karakılıç,
Hz. Muhammedin Hayatı: 86, Ali Himmet Berki, Hâtemü’l -Enbiya Hz.
Muhammed ve Hayatı, 59, Diyanet Yayını, Mahmud Esad, İslâm Tarihi, 402